Müzik Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müzik Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Heyri Sanat Vadisi



Sizlere geçtiğimiz ay Kore’de bulunan Camerata isimli bir müzik dinleme salonundan bahsetmiştim. Bu konuda yeni bir şeyler daha öğrendim. Camerata Cafe aslında dev bir müzik dünyasının içerisinde yer alıyormuş. Heyri Art Valley yani Heyri Sanat Vadisi, içerisinde müzik akademisinden, konser salonlarına ve kütüphanelere kadar müzikle ilgili bir çok oluşum bulunduğu bir yer. Kore'de devletin müziğin gelişimi için yaptığı yatırımlardan bir tanesi. Camerata Cafe bunun sadece bir parçasıymış. Demek ki, bir ülkede müzik bu şekilde gelişiyor; son yıllarda müzik dünyasında bu kadar fazla Koreli müzisyen görmemiz anlaşılan bir şans değil, bu yatırımların sonucu...

Çarşıdan Aldım Bir Tane, Eve Geldim Bin Tane



AK Müzik geçtiğimiz aylarda İdil Biret’in Beethoven külliyatı klasik müzik meraklılarına sunmuştu. Yukarıdaki gördüğünüz kutu içerisinde Beethoven’in otuz iki adet sonatını, beş adet piyano konçertosunu, koral fantezisini ve Liszt tarafından piyanoya uyarlanmış dokuz senfonisini içeriyor. Kutu içerisine bir de DVD eklenmiş. DVD içeriğinde 1980'lerin ortasından kaydın yayınlandığı tarihe kadar perde arkaları ve iki adet konser yer alıyor. Kayıtlar neredeyse 2 ay boyunca sürmüş ve ortaya muhteşem bir set çıkmış.



Yukarıdaki fotoğrafa bakınca "çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane" durumunu görebilirsiniz. İşin güzel tarafı 19 CD ve 1 DVD'den oluşan setin fiyatının oldukça makul olması. CD başına 1TL'den az ödeyerek seti satın alabilirsiniz.

Evelyn Glennie Nasıl Dinlenir Gösteriyor



12 yaşından bu yana sağır olan İskoç perküsyoncu Evelyn Glennie'nin yaklaşık 30 dakikalık oldukça etkili bir videosu. Video belki uzun gelebilir ama dinlemenin sadece kulaklarla yapılmadığını ispat ediyor. Videonun orta bölümlerinde müzisyenin Kraliyet Müzik Akademisine sağır olduğu için kabul edilmemesinin ardından yaşadığı mücadele var ki, bu mücadelenin sonunda Akademi'nin bazı kuralları değişmiş. Videonun Türkçe altyazıları da var. Çeviri Deniz İlkbasaran tarafından yapılmış. Kendisine de buradan selam etmiş olalım, emeğine sağlık... Videoyu seyrederken bir sorun yaşarsanız orijinal link ise burada

Odin's Raven Magic



Sizlere geçtiğimiz Müzik Özel Sayılarımızdan bir tanesinde İzlanda müzik dünyasını konu alan bir belgesel olan "Screaming Masterpiece"ten bahsetmiştim. Bu belgeselde yukarıda izleyeceğiniz bölüm benim çok ilgimi çekmişti. Odin's Raven Magic aslında 13. yüzyılda İzlanda'da yazılmış bir şiir. İskandinav mitolojisinin büyük tanrısı Odin'i konu alan şiirde bahsedilen kuzgun zaman zaman Odin'in aldığı bir form. Odin bu halde dünyayı göklerden izleyebiliyor. Neyse... Şiirden hareketle bestelenen eser Hilmar Örn Hilmarsson tarafından yazılmış. Hilmarsson bir yandan müzisyen bir yanda da İzlanda'daki pagan dinlerine inananların lideri. Performans içerisinde yine oldukça bilinen bir isim olan Sigur Ros'ta var. Aslında eserin tamamı CD formatında yayınlanmadı ama Ros'un sitesinden büyük bölümü ücretsiz şekilde edinilebiliyor...

Belki ilginizi çeker...

Askerlik Günleri ve Azer Bülbül


Yıl 1999, Edirne'nin adını ömrü hayatımda duymadığım bir kasabasında askerlik yapıyorum. İlk zamanlarda tüm kısa dönem askerlik yapanlar gibi uzun dönemlerin garip bakışları ve haklı önyargılı tavırları (1) arasında yaşamıma devam ederken, akşam içtiması yapıldıktan sonra açılan televizyonda garip ses tonuna sahip bir adam şarkı söylemeye başladığında, ses sonuna kadar açılıyor, Anadolu'nun dört bir yanından gelmiş onlarca genç adam hep bir ağızdan başlıyor söylemeye;

"Yüreğinde hasret ile, Bekledin mi gecelerce, Bir aşk için senelerce, Ağlatıldın mı ey can?" (2)

Zaman içerisinde hemen herkesle samimi olunur, sonuçta kısa veya uzun askerlik hep birlikte geçirilecektir. O dönemlerde cep telefonları, dijital müzik çalarlar yok. Ancak kaset çalarlar ve walkman'ler yaygın. Hemen her koğuşta bu garip adamın kasetleri var. Gün içerisinde, akşamın bir vakti, şarkılarını duymak mümkün. Sonunda merakıma yenik düşüp, bende başlıyorum dinlemeye. Vakit başka türlü nasıl geçecek ki...

Genç yaştaki askerler bu durumdan memnun. Okumuş adamdan çok daha iyi bildikleri bir konu olmasının yanında, sorulara kolaylıkla ve ustaca cevaplayabilmenin verdiği haz ile neredeyse 5-6 ay boyunca başta o garip adam olmak üzere hiç tanımadığım bir müzik konusunda resmen "master" yapmış oldum. Ancak bu müziğin içerisindeki isimlerden bir kaçının yeri farklı. Bunlardan bir tanesi, o garip sesli adam;  Azer Bülbül...

Neredeyse tüm askerlik dönemim boyunca hemen her akşam, en az bir kaç Bülbül şarkısı dinledim. Bir kısmı hafızama yazıldı hatta. 8 ay boyunca her gün kasetleri haşat etme pahasına aynı şarkılar dinlenirken, bu durum gayet doğal...

Sonrasında askerlik bitti. Ama ismi öylesine aklıma kazınmış ki, nerede bir konser afişini görsem, zihnimin karanlık köşelerinden 10 sene öncesinin hatıraları canlanıyor;

"Bir gül gibi sevdiğinden Koparıldın mı ey can? Yapayalnız bir başına Bırakıldın mı ey can?" (2)

Son dört beş yıldır ise İzmir'de zaman zaman kıyıda köşede kalmış onuncu sınıf pavyonlarda, tavernaların afişlerinde görürdüm ismini. (3) Bugün ise eski dostlarımdan bir tanesi mesaj atmış. Azer Bülbül ölmüş diye. Ne yalan söyleyeyim, üzüldüm. Askerlik anılarımda önemli yeri vardı. Allah rahmet eylesin!

(1) Askerlik yapmayanlar için not; uzun dönem askerler aylarca (benim zamanımda 18 ay)  görev yaparken, siz onların askerliğinin ortasında geliyorsunuz ve onlardan önce terhis oluyorsunuz. Eh bu durum son derece sinir bozucudur.. Ben olsam benzer şekilde düşünürdüm...
(2) 8 ay süren askerliğim boyunca hemen her gece bir kaç kere dinlediğim bir şarkıdan; "Yaralandın mı ey can"
(3) Nasıl yani demeyin. Şans işte denk gelmiş, afişler yani.... 

Celal Bozsoy ve İskeletler Orkestrası



Ülkemizin müzik tarihinden oldukça ilginç bir fotoğraf. Fotoğraf 1961 yılında dönemin meşhur Taksim Gazinosu'nda çekilmiş. iskelet kostümlü caz orkestrasının kurucusu ve yönetici Celal Bozsoy. Aslında bu kıyafetlere bakınca iskeletten ziyade dönemin Türk sinemasının süper karakteri Klink aklıma geldi. Belki bir atıf vardır bilemiyorum.

Celal Bozsoy'u 1953 yılında kurulan Türkiye'nin belki de ilk caz sextet'inden hatırlayabiliriz. İsmet Sıral ve caz tarihi kitabını bir çok okuyucumuzun okuduğunu düşündüğüm Cüneyt Sermet'in kurduğu toplulukta trompette Zekai Apaydın, pianoda Nejat Cendeli, alto saksofonda Celal Bozsoy, davulda Yalçın ve basta Cüneyt Sermet yer almış. İlerleyen yıllarda Bozsoy, bir çok müzisyene alto saksofon dersleri vermiş.

Fotoğraf kim tarafından çekilmiş ne yazık ki elimde bilgisi yok...

Kerem Görsev - Kentler ve Gölgeler; New York, Duke Ellington



Geçtiğimiz günlerde Kerem Görsev, TRT Türk kanalında "Kentler ve Gölgeler" programında büyük müzisyen Duke Ellington'ın hayatını konu alan bir bölümle televizyonlarda görülmüş. Bahsi geçen program anladığım kadarı ile tarihe mal olmuş önemli kişileri ve yaşadıkları kentleri konu alan bir program. Programı da konuyla ilgili veya başka bir deyimle konuya vakıf bir konuk sunuyor(muş) Benim gibi neredeyse hiç televizyon seyretmeyen birisi için bile "Kentler ve Gölgeler" programı ilginç bir içeriğe sahip. Geçen hafta yayınlanan bölümünün çekimleri Duke Ellington'ın hayatının büyük kısmının geçtiği Manhattan'da yapılmış. Kerem Görsev'in keyifli anlatımıyla kısa öyküler, anektodlar derken keyifle oturup seyrettiğim bir belgesel tadında program olmuş..

Benim bir dostum sağolsun program Hakan'ın ilgisini çekebilir diyerek uydu receiver'ına kaydetmiş. Şaka gibi değil mi? Bilmeyenler için söyleyeyim artık bir çok uydu receiver'ında (aslında alıcı mı demeliyiz) hard disk var ve canınız istediğiniz programları kaydedebiliyorsunuz. Benim gibi video çağında kalmış insanlar için bir nevi devrim sayılabilir. Velhasıl kelam, programı bende o sayede izle(yebil)dim. Programı şu an internet üzerinde youtube vesaire gibi yerlerde göremedim. Umarım birileri yükler de daha fazla insan seyredebilir. Bir şekilde TRT web sitesine veya Tivibu gibi uygulamalara bakıp seyredebilecek bir link bulanlar bana ulaşabilirlerse bende web sitemizden yayınlayayım...

Emeği geçenlerin ellerine sağlık... Umarım caz severler bir şekilde bu programı bulup seyrederler...

Montserrat Figueras Anısına Bir Kaç Satır



Montserrat Figueras veya tam adıyla Montserrat Figueras García, 23 Kasım 2011 tarihinde vefat etti. 15 Mart 1942'de Barcelona İspanya'da doğdu. Kendisine özgü soprano sesi olan Katalan müzisyen erken yaşlarda şarkı söyleme tekniğini geliştirmeye başlıyor. Kardeşi Pilar Figueras'ta bir müzisyen ve 1960'larda iki kardeş müzik dünyasında gelişimlerine devam ederler. Montserrat Figueras, 1968 yılında Jordi Savall ile evlenir ve müzik kariyerinde bambaşka bir dönem başlar. 1974 yılında Lorenzo Alpert ve Hopkinson Smith ile birlikte Hespèrion XX topluluğunu kururlar. Bu topluluk daha ilk günden beri eski dönem müziği konusunda uzmanlaşmaya odaklanır ve ilerleyen yıllarda tüm dünyada tanınır. Bildiğiniz gibi topluluğun ismi yeni bin yılda (milenyum) Hespèrion XXI olarak değişir. Figueras ve Savall, La Capella Reial de Catalunya ve Le Concert des Nations topluluklarını da birlikte kurarlar. İkilinin uzun soluklu mutlu evlilikleri boyunca iki çocukları olur; kızı Arianna ve oğlu Ferran.

Figueras uzun bir süredir kanser tedavisi görüyormuş ve ne yazık ki mücadelesinin sonucu mutlu sonla bitmemiş. Toprağı bol olsun...

Sufi Soul: The Mystic Music of Islam



Bu senenin başlarında Sufi Soul: The Mystic Music of Islam adlı bir belgesel izledim. 2008 yılında yayınlanan belgesel Simon Broughton tarafından çekilmiş. Belgesel adında anlatılacağı gibi dünyadaki sufi toplulukların müziklerini konu alıyor. Belgeselde tanıdığımız isimlerde yer alıyor; Galata Mevlevihanesi ve Kudsi Ergüner bunlardan iki tanesi. Belgeselde Hindistan/Pakistan, Türkiye, İran ve Kuzey Afrika'dan önemli isimlere yer verilmiş. Ancak ben Fas kısmına bayıldım. Özellikle Rokia Riman tarafından seslendirilen yukarıdaki şarkı çok ilgimi çekti ve başladım araştırmalarıma. İnternet üzerinde çok fazla bilgi bulabilmek mümkün değil. Ancak bu bölgelerde yaşayan bazı müzisyenlerle yazışmalar sonucu bazı isimlere denk gelebildim. Aşağıda bulduğum bir videoyu ekliyorum. Yerel bir zikir sırasında Kazablanka'da kaydedilmiş. Müzik arşivinde bu bölgeden bir şey bulunan okuyuculardan da yardım bekliyorum. Uzun zamandır aşağıdaki şarkı beynimin bir köşesinde dönmeye devam ediyor...

Stephen Paul Motian Vefat Etti



Stephen Paul Motian veya tanıdığımız ismiyle Paul Motian vefat etti. 1931 yılında doğan Amerikalı müzisyen 22 Kasım 2011 günü aramızdan ayrıldı. Önemli bir davulcu olarak ismini Amerikan caz tarihinine kazıyan Motian aynı zamanda önemli bir besteciydi.

Motian Philadelphia'da doğdu. Çocuk yaşlarında gitar çaldı ve 12 yaşında davul ile tanıştı. Çeşitli swing topluluklarında çalıştıktan sonra Kore Savaşına katıldı. Motian profesyonel müzik kariyerine 1954 yılında başladı. Kariyerine başladığı isim yine bir efsane Thelonious Monk. Ancak tüm dünyada tanınması piyano efsanesi  Bill Evans'ın trio'larında olmuştu. Basçı Scott LaFaro ve onun vefatının ardından Chuck Israels ile caz tarihinin en önemli albümlerinden bir kısmına imza atmıştır. Motian'ın çalışmadığı isim çok azdır diyebiliriz. Bunlardan en dikkat çekicileri Paul Bley (1963-4) ve Keith Jarrett (1967–76) ile yaptığı çalışmalardır. Ancak liste bundan çok daha uzun... Lennie Tristano, Warne Marsh,Lee Konitz, Joe Castro, Arlo Guthrie, Carla Bley, Charlie Haden,  Don Cherry, Marilyn Crispell, Bill Frisell, Leni Stern, Joe Lovano, Alan Pasqua, Wolfgang Muthspiel, Bill McHenry, Stephane Oliva, Frank Kimbrough ve çok daha fazlası...

Listeye bir bakış attığınızda çok farklı isimleri görebilirsiniz. Rock'tan en uç caza kadar Motian hemen her müzik türüne kendi davul çalışını adapte edebiliyordu. Onun büyüklüğü işte buradan geliyor...

1970'lerde kendi toplulukları ile ECM'de 1980'lerde Soul Note Records, JMT Records ve Winter & Winter Records'ta plaklar yayınlamıştır. 2000'lerin ortasında ise Motian tekrar ECM'e dönmüştü.


Bill Evans, Scott Lafaro ve Paul Motian.. Şimdi hepsi tanrının yanında...

Motian'ın Bill Evans'la yaptığı plaklar, New Jazz Conceptions (Riverside, 1957) Portrait in Jazz (Riverside, 1959) Explorations (Riverside, 1961) Sunday at the Village Vanguard (Riverside, 1961) Waltz for Debby (Riverside, 1961) How My Heart Sings! (Riverside, 1962) Moon Beams (Riverside, 1962)

Charlie Haden ile yaptığı plaklar Liberation Music Orchestra (1969) Ballad of the Fallen (1980) Dream Keeper (1989) Etudes (1986)  Segments (1987) Live at the Village Vanguard with ve The Montreal Tapes serisi...

Keith Jarrett ile yaptığı plaklar Life Between The Exit Signs (1967) Somewhere Before (1969) Expectations (1972) TheMourning of a Star (1973) Fort Yawuh (1973) Treasure Island (1974) aslında 1970'lerde yaptığı tüm plaklar...

Joe Lovano ile Village Rhythm (Soul Note, 1988) Enrico Rava ile Tati (ECM, 2004) New York Days (ECM, 2008) Paul ile 1980'lerde yaptığı plaklar ve Misterioso başta olmak üzere 1970'ler ve 80'lerde daha küçük plak firmaları olan Soul Note Records, JMT Records ve Winter & Winter için yaptığı kayıtlar, bence Motian'ın neden efsane olduğunu anlamamıza yardımcı olacak albümlerdir...

Ne diyelim; Mekanı cennet olsun...

Dijital Müzik Cephesinde Yaşanan Gelişmeler



Son günlerde müzik dünyasında önemli gelişmeler yaşanıyor. EMI'nin iki parçaya bölünerek satılması konusunu geçtiğimiz günlerde Müzik bölümümüzde işlemiştik. Bu yazımda dijital müzik alanındaki gelişmelere göz atmaya çalışalım. 2011 senesinde dijital müzik satışlarında anormal bir artış gerçekleşmiş durumda. Başını Apple iTunes'un çektiği ve Amazon gibi diğer devlerin de yer aldığı dijital müzik satış havuzunun değerinin milyar dolarlar seviyesine eriştiğini biliyoruz. Her ne kadar sağlıklı istatistikler şu an için yayınlanmamış olsa da, CD satışlarındaki aşırı gerilemesinden kaynaklanan zararın büyük bölümü dijital satışlar sayesinde kapatılmış. Plak satışlarında ise artış devam ediyor. Plak satışları son 5 yılın rekorunu kırdı ve geçen yıla göre satışlarda %40′lık bir artış var. 2011′in ilk altı ayında oldukça hızlı bir artış gösteren plak satışları ikinci altı ayda kötüye giden ekonomik koşullardan dolayı biraz azalsa da, rekor üzerine rekor kırmaya devam ediyor. İlk altı aydaki artışın %55 civarında olduğu söylenirken satılan adet 240.000 adedi geçmiş durumda. Biraz daha fazla ayrıntıyı şuradaki yazımızda bulabilirsiniz.

Son dönemlerde MP3 çalarların yerini akıllı telefonlara ve tabletlere bırakması ile dijital müzik satışlarında daha da fazla artış yaşanacağını öngörmek mümkün. Ancak tüm bu olumlu tablonun yanında bazı olumsuzluklarda mevcut.

Bunlardan en ilgi çekicisi geçtiğimiz hafta 200 civarındaki daha küçük boyutlu plak firmasının dijital müzik dinleme hizmeti sağlayan Napster ve Spotify'den çekilme kararı almasıydı. Burada Spotify çok önemli bir servis. Last FM ile beraber ülkemizde de bazı yatırımların ilham kaynağı olan Spotify'e Sony, EMI, Warner, Universal gibi şirketler de destek veriyordu. Bu durumun en önemli sebebi bahsi geçen servislerin satışlardan aldığı kar marjı. Küçük plak şirketlerinin yaşamasında bu marjların çok önemli bir değeri var. Marjların azalması onların ayakta durmasını zorlaştırıyor. Tam olarak açıklanmasa da, özellikle Spotify'in satışlardan aldığı geliri yamyamlık olarak nitelendiren bağımsız şirket sözcüleri, büyük firmaların pazarlık güçlerinin kendilerinde bulunmamasının pazarlık şansını azalttığını belirtmişler ve bu yüzden tüm içeriklerini bahsi geçen sitelerden çekmişler.



Son günlerin en önemli dedikodusu ise büyük plak şirketlerinin kendi aralarında bir anlaşma yaparak 2012 yılında CD üretimini sonlandırma kararı almaları. Bu konuda kesin bilgiler olmamakla birlikte CD satışlarının 2011 yılında toplam satışlara göre azalan performansının bu kararın gerçek olabileceği konusunda bazı ipuçları verebileceğini düşünüyorum.

Tabii ki, bu bir anda yaşanan bir süreç olmayacaktır ancak gelişmelerin benim gibi arşivciler veya çalacağım albüm elimin altında bulunsun zihniyetindeki meraklılar için çok olumlu olmayacağı aşikar.

Son günlerin en önemli gelişmesi ise Google Müzik servisinin kullanıcılara açılması. Android'in gücünü arkasına alan Google'ın müzik mağazası pazarda ciddi bir konuma gelebilir. Bildiğiniz gibi son zamanlarda cep telefonları ve tablet konusunda Android iyi bir performans gösteriyor. Bu performansın müzik satışlarına yansıması durumunda Google'ın Apple ve Amazon gibi sitelere ciddi bir rakip olacağını söyleyebiliriz. En aşağıda Google'ın müzik servisi ile ilgili videosu var ve video son derece keyifli...

Şu duruma göre; Apple, Google, Amazon gibi şirketler müzik mağazası formatının sonunu getiriyorlar. Satışlardaki payları gitgide artıyor. Anlaşılan müzik satışlarından ciddi bir pay alıyorlar ve bu durum müzik endüstrisinin hoşuna gitmese bile, firmaların şu an yapabilecekleri hiçbir şey yok. Bağımsız plak şirketleri ise bu durumdan büyük zarar görüyorlar ve kısa zaman içerisinde farklı oluşumlara gidebilecekleri konuşuluyor.

İzmir Kayıtlarının İlk Meyveleri



Sizlere geçtiğimiz günlerde AASM'de bir kayıttan bahsetmiştim. Kaydın ilk örnekleri elime ulaştı. Bazı sürprizler okuyucularımızı bekliyor. Kayıttan izlenimleri kayıt sırasında yaşananları ve bol bol fotoğrafı sizlerle yakında paylaşacağız. Aslında zamanımız olursa oldukça ilginç bir konsepte sahip bir makaleler zinciri ortaya çıkabilir. Kayda katılan müzisyenlerin görüşleri, kayıt mühendisinin notları ve bir müzik dinleyicisinin (o ben oluyorum) izlenimleri.. Kayıttan ses dosyalarını da her zaman olduğu gibi ana web sitemiz üzerinden sizlerle paylaşmayı planlıyoruz. Çok yakında...

AASMde Kayıttayız!



Önümüzdeki bir kaç gün boyunca Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde kayıttayız. İlk adımda bazı Vivaldi ve Tchaikovsky eserlerini çalan genç arkadaşlarımızı kaydettik. Kaydettik derken aslında ben daha çok izleyici olarak olayın içerisindeyim. Ayrıntılar, fotoğraflar ve oldukça kapsamlı izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım. Aşağıda Neumann mikrofonlarla oluşturulmuş Decca Tree düzenini görebilirsiniz. Bu konuyla ilgili ayrıntılara, Mike, Venedik'te yaptığı kayıtları konu alan yazısında yer vermişti.

Sun Ra Solar Arkestra - All Stars



Amanın böyle bir kadro tarihte pek az bir arada görülmüştür. Sun Ra Solar Arkestra ve yıldızlar topluluğu birlikte Berlin'de 1983 yılında bir konserde. İsimlere bakalım, Lester Bowie, Don Cherry, John Gilmore, Marshall Allen, Archie Shepp, Richard Davis, Clifford Jarvis, Philly Joe Jones ve Don Moye...

Yeni Plaklar Yeni Plaklar Sonu Yok Bunun!



Bu haftanın bonusu Peter Brötzmann'ın "Machine Gun" plağı oldu. Buradan bir kez daha Michael Lavorgna'ya selamlar..

Video: Globe Unity Orchestra - Globe Unity 70



Aman nasıl performanstır böyle. 1970 Kasım'ından Almanya'dan bir konser kaydı. Kompozisyon bu aralar kafayı takmış olduğum Alexander von Schlippenbach'a ait. Globe Unity Orchestra ilk kez 1960'larda kurulmuş tabii ki piyanist Alexander von Schlippenbach'ın alamet-i farikası. Yukarıdaki performansta dinleyeceğiniz ve seyredeceğiniz müzisyenleri de kısaca yazayım... Derek Bailey - elektrik gitar. Heinz Sauer, Peter Brötzmann, Evan Parker ve Gerd Dudek saksafon türevleri. Bu arada isimlere bakar mısınız? Michel Pilz, bas klarnet, flüt. Kenny Wheeler, Bernard Vitet, Tomasz Stanko ve Manfred Schoof, trompet ve bazı diğer üflemeliler. Albert Mangelsdorff, Malcolm Griffith, Paul Rutherford, Buschi Niebergall trombonlar ve çok sayıda diğer enstrümanlar. Peter Kowald - tuba. Arjen Gorter - kontrbas, elektrik bas gitar. Paul Lovens davul. Han Bennink davul ve farklı perküsyonlar. Çok fena!

Bir Yıldız daha Kaydı: Amy Winehouse



Amy Jade Winehouse veya tanıdığımız ismiyle Amy Winehouse vefat etti. 27 yıllık kısacık bir ömür ve harika 2 albüm. Keşke daha devamı gelseydi. Muhtemelen 2000'lerde R&B, soul ve caz müziği en iyi harmanlayan ve geniş kitlelere tanıtan isimdi.

Benim Winehose ile tanışmam İngiliz bağımsız müzik endüstrisi dergisi Mojo sayesinde oldu. 2003 yılında Frank yayınlanmadan önce bile dergi sayfalarında kendisine yer buluyordu. Daha sonra ilk single'ı "Stronger Than Me" ile dikkat çekti. Hemen arkasından ilk albümü “Frank” yayınlandı.

Winehouse'u bu kadar değerli kılan şey bence soul müziğin önemli kadın solistlerine olan ilgisi sayesinde müziğinde yakaladığı çizgidir. Müzik tarihini incelemeyen, müzik dinlemeyen bir insanın böylesine bir karışımı elde etmesi mümkün değildir. Winehouse tahmin edebileceğiniz gibi iyi bir müzik dinleyicisidir aynı zamanda... Bunun yanında dünya müziğinde gitgide geriye düşen İngiliz müziğinin yeniden başarıdan başarıya koşmasını sağlaması önemlidir. 2000'lerde İngilizlerin dünyaca çok tanınmayan ama kaliteli müzik dergileri sıralamasında en başlarda kendilerine yer bulabilecek bağımsız müzik dergilerinde Winehouse rüzgarı öyle bir esiyordu ki, bu dergileri okuyanların onun müziğini merak etmemesi imkansız gibi bir şeydi. Bu dönemlerde de Winehouse'un kimyasallarla arasının iyi olduğu biliniyordu ancak ölümcül sorunlara yol açması olasılığı pek yoktu. Müzik dünyasının görünen yüzünden daha derinlere girdikçe konuşulmayan gerçekler vardır. Hemen herkes bu gerçekleri bilir ama küçük ve bağımsız hareket eden müzik dergileri, dinleyiciler ve müzisyenler arasında adı konulmamış bir sessizlik yemini vardır.



Winehouse, İngiltere'de musevi bir ailenin kızı olarak doğdu. Çok küçük yaşlarda caz müziğe ilgisi başladı. Kendisinden büyük iki kardeşi vardır. Winehouse'un. Bir tanesi eczacı diğeri ise taksi şoförüdür. Yazılan çizilenlere göre ilk önce Frank Sinatra ile tanışmıştır cazın büyük isimlerinden. Ondan sonrasında da şarkı söylemeye başlamış, o dönemde öğretmenleri tarafından asla durdurulamamıştır.

İlkokul sırasında problemleri ortaya çıktıkça büyükannesi onu bir sanat okuluna yazdırır. Okuldaki hocaları Winehouse'un durmadan şarkı söylemesinden bıkmışlardır. Winehose sanat okulunda kendisini yeniden keşfeder. Tüm ergenlik yaşındaki gençler gibi ilgi çekebilmek için dönemin popüler müziklerine el atar. 10'lu yaşlarında “Sweet 'n' Sour” isminde bir topluluk kurar. Kendi röportajlarında projenin çok kısa soluklu olduğundan bahseder ve o dönemlerde şaşırtıcı şekilde rap müzik yaptıklarını söyler. Müzik eğitimine devam eden Winehouse gitar çalmaya başlar. İlk bestelerini yapmaya başlar. O dönemlerdeki erkek arkadaşı soul şarkıcısıdır ve yerel topluluklarda Winehouse'a işler ayarlar. Bu arada erkek arkadaşı Tyler James, Winehouse'un demo kasetlerini çeşitli plak firmalarına gönderir. 20'li yaşlarına gelen Winehouse çeşitli underground toplulukların yanında bazı radyo, televizyon programlarına da katılır. Bu dönemlerde Winehouse fena halde 1960'ların kız topluluklarına kafayı takmıştır. İlginç saç stilini ve Kleopatra makyajını 1960'ların ünlü The Ronettes topluluğundan alır... Bu dönemlerde büyük plak firmalarının Winehouse'un potansiyelini keşfetmesi ile hayatında değişiklikler başlar. İlk albümünü yapmaya hazırlanırken plak şirketleri, menajerler arasında savaş çıkar. Tüm bunlar Winehouse'un hassas psikolojini etkiler.



Tüm bu karmaşa arasında anlaşmalar sağlanır ve bir şekilde Frank albümünü yayınlar. Frank albümü soul ve caz müziğin çok başarılı bir birleşimidir. Albüm ilk dönemlerde geniş kitleler tarafından pek ilgi görmez. Bu dönemde kendisine bağlı hayran kitlesi edinmiştir; onu her haliyle kabul eden ve müziğini beğenen.. Albüm yayınlandıktan neredeyse bir sene sonra Winehouse'un kariyerinde önemli değişiklikler olur. 2004 yılındaki tüm önemli İngiliz müzik ödüllerini toplar.

Bu albüm yayınlanırken Winehouse çok mutlu değildir. Müzik endüstrisinin dişlilerinin içine girdiğini anlamıştır. Albümde görmeyi çok istediği bazı şarkılar yerine plak firmasının istediği şarkılara yer vermek zorunda kalmıştır. Daha sonra yayınlanacak Frank albümünün özel versiyonunda (2 CD'den oluşur) çok keyifli şarkılar vardır. Bir şekilde ticari başarı gelince Frank'i istediği şekilde yayınlamayı başarmıştır. Bu arada sizlere Frank'in çift CD'lik uzatılmış versiyonunu almanızı öneririm. Ülkemizde en son baktığımda bu CD saçma sapan fiyatlara satılıyordu. Yurt dışında ikinci el CD satan sitelerde daha mantıklı fiyatlara edinebilirsiniz.



Tüm bu hengame ortasında Winehouse bir kez daha yönünü cazdan 1950 ve 60'ların kız topluluklarına çevirir. İlk işi Sharon Jones'un müzik topluluğu Dap-Kings'i kiralamak olur. Hem stüdyo çalışmalarında hemde turnelerde arkasını çok iyi müzisyenlerle takviye etmiş olur. 2006 yılında ikinci albümü yayınlanmadan önce bazı şarkıları radyolarda çalınmaya başlar. Ortalık bir anda birbirine girer. Gelen tepkiler müthiştir. Daha sonra “Back to Black” yayınlanır. Tüm dünya çapında büyük bir başarı kazanır. Bu noktada Winehouse çeşitli röportajlarında albümden çok mutlu olmadığını söyler. Yine bir çok iyi şarkı hazırlamıştır. Ancak çeşitli sebeplerle bu şarkılar albümde yer almamıştır. Albümün yayınlanmasından bir sene sonra "Back to Black"in uzaltılmış versiyonu yayınlanır. B side şarkılar, canlı performanslarla desteklenen bonus disk son derece başarılıdır. Özellikle "Valerie" ve "Cupid" isimli parçaların farklı versiyonları son derece başarılıdır. Ticari başarı açısından “Back to Black”in marş şarkıları kadar başarılı olamamıştır ama Winehouse bunu Hiçbir zaman umursamaz. Geniş kitlelerin müziğin geneline değil şarkılara baktığının farkındadır ve bunu söylemekten pek geri durmaz.

"Back to Black"in başarısının ardından sonu gelmez turneler devam ederken bateri öğrenmek konusunda bayağı başarılı olur. Ayrıca efsanevi caz solisti Tony Bennett'in yeni düetler albümü için caz marşı "Body and Soul"u kaydetmeye hazırlanmaktadır. Bu arada üçüncü Winehouse albümününde hazırlıkları devam etmekteydi.

Winehouse'un özel hayatı son derece karmaşıktır ne yazık ki. Kötü ilişkiler, müzik endüstrisinin yok edici dişlileri ile birleşince zorlu bir süreç başlar Winehouse için. Ayrıca popüler olunca basın üzerine çok gelir. İlişkileri kurcalanır, peşinde muhabirler dolaşır. İngilizlerin meşhur -ve bir o kadar iğrenç- tabloid gazetelerine bol bol konu edilmek istenir. Karmaşık ve fırtınalı yaşamı bol bol malzeme verir çevresinde dolaşanlara. O underground dönemleri çok özlediğini söylemiştir hep. Winehouse'un müziğine baktığınızda son derece içseldir. Popülerlik, geniş kitlelerce tanınmak gibi takıntısı olmadığı bellidir. Ama ona yüklenen misyon, pek kendi istediği gibi olmamıştır. Sonunda da bizleri daha uzun yıllar mutlu edecek albümlere imza atamadan bırakıp gitmiştir. Yazık oldu...

Mojo Ödüller 2011



Bana kalırsa müzik dünyasının en keyifli dergilerinden bir tanesi -hatta birincisi- olan Mojo bu seneki müzik ödüllerini açıkladı. Bu sene Glenfiddich sponsorluğunda yapılan ödül töreni bayağı şenlikli olmuş. Ortam pek öyle büyük müzik dergileri ve televizyonlarının müzik ödüllerine benzemiyor zaten. Ödül alanlarda muhtemelen çok kişinin tanımadığı isimler. Mojo'nun yayınlarını göz önüne alırsak durum gayet normal. Bu senenin en iyi  albümü Arctic Monkeys'in dördüncü albümü "Suck It And See"ye gitti. Yılın en iyi albümü müdür değil midir pek emin değilim ama albüm Amerikalı yorumculara göre ortalama, Avrupa'lı yorumculara göre ortalamanın üzerinde, İngiliz müzik piyasasına göre başarılı bir albüm. Primal Scream'in 1991 albümü Screamadelica ise bence güzel bir klasik albüm seçimi olmuş. Bu albümün kapağı çok önce Kraliyet posta pullarının klasik albüm kapakları listesine alınmıştı. Yani her yönüyle ilginç bir albüm. Bu sene en iyi şarkı ödülü Nick Cave'in müthiş yan projesi Grinderman'in ikinci albümü Grinderman II'den "Heathen Child" şarkısına gitti. Ben albümü çıktığı anda "Yılın Albümü" seçmiştim aslında Mojo'nun da benzer bir ödül vereceğini düşünüyordum. Olmadı... Listede onur ödülü "Martha And The Vandellas"a gitti. Listenin kalanına göre değişik gözükebilir ama Mojo okuyucuları için durum gayet doğal. Eski Motown/Tamla albümlerinin Mojo'nun başının üzerinde yeri vardır. Meraklısına tüm liste aşağıda;

En İyi Performans – Rumer
Yılın Şarkısı – ‘Heathen Child’, Grinderman
Outstanding Contribution – Public Image LTD
Klasik Albüm Ödülü – ‘Screamadelica’, ¬Primal Scream
Onur Ödülü – Martha And The Vandellas
En İyi Albüm– ‘Suck It And See’, Arctic Monkeys
Etkileme Ödülü – Gary Numan
En İyi Canlı Performans – John Grant
En İyi Toplama Albüm – Sweet Inspiration: The Songs Of Dan Penn & Spooner Older
Les Paul Ödülü – Steve Cropper
MOJO Madalyası – Bob Harris
Klasik Söz Yazarı – Squeeze
Vizyon Ödülü – Upside Down: The Creation Records Story
Katalog Yayını – ‘Coals To Newcastle’, Orange Juice
MOJO Maverick – Donovan
MOJO Kahramanı – Eddie Floyd
MOJO Ikon – Ringo Starr
MOJO Ünlüler Salonu – Brian Wilson

Ayrıca Mojo ödülleri gecesinden videoları Mojo web sitesinde seyredebilirsiniz. Ben bu senenin en iyi şarkısı ödülünü alan ayrıca benim gönlümde en iyi albüm ödülünü de alan Grinderman'den Heathen Child videosunu bloğuma eklemek istiyorum. Video, gençler için uygun olmayan içeriğe sahip olduğundan Youtube üzerinden kayıt yaparak seyrediliyor. Aşağıda seyredemezseniz bilgisayarınızın ayarları ile oynamayın, sadece Youtube sitesine giriş yapın!

Yeni Plaklar



AK Müzik yeni bir plak ithalatı yaptı son günlerde. Çeşitli kentlerimizde satış noktalarına ulaşan plaklardan bende bir kaç tane edindim. Hem kayıtları hemde albümleri kısa zamanda ayrıntılı şekilde ele alacağım. Fiyatlar makul, listeler hiç fena değil. Plak severler satış noktalarına bir göz atsınlar....

Magma - Stoah



uzun zamandır Magma'dan bahsetmiyordum. Kobaia albümünde "Stoah" şarkısının Fransız Devlet Televizyonunda yarı playback yarı canlı performansı. Performans sorun değil de o yıllarda böyle bir şarkıyı devlet televizyonunda görmek şaşırtıcı.