Blog Ödülleri Yarışması Sonuçları




Sizlere geçtiğimiz haftalarda Blog Ödülleri 2010'dan bahsetmiştim. Bizde bir şekilde alt bölümlerimizle bu yarışmaya dahil olmuştuk. Bu konuyla ilgili burada da ufak bir bilgi vermiştim. Türkiye'de gerçekten keyifle takip ettiğim bir sürü blog var. Ancak bunun bir kaç katı yabancı bloğu takip ediyorum. Özellikle zihniyet anlamında bizim blog camiamızın değiştirmesi gereken alışkanlıkları var. Özgünlük konusunda çok başarılı değil ülkemizdeki çoğu örnekler.

İstisnalar yok mu? Tabii ki var. Yemek pişirmeye meraklı bir insan olarak çok keyifli bloglar keşfettim son yıllarda. Bunlardan bazıları da Blog Ödüllerine başvurmuştu, ne yazık ki ödül alamadılar. Bir diğer keyifle takip ettiğim bloglar tarih, askeri makaleler konuları hakkında. Güzel yazılar okuduğum, iyi vakit geçirdiğim örnekler var. Teknoloji bloglarında ise genelde yabancı kaynaklı siteleri takip ediyorum. Ülkemizde özgün olarak bu konuda yayın yapmak gerçekten güç. Bizim haberler bölümümüzde dahil olmak üzere haberlerin bir çoğu yabancı kaynaklardan geliyor. Bazı teknoloji bloglarında özgün incelemeler yapılıyor. Umarım örnekleri çoğalır veya varsa da ben daha keşfetmedim. Aslında her konuda gerçekten güzel bloglar var. Arayıp bulmak ise sorun.

Neyse konumuz Blog Ödülleri. Üzerine düşüp kesinlikle bir araştırma yapmamıştım. Bugün bir bakayım dedim. Meğerse kullanıcıların oyları ile kategorilerin kazananları belli olacakmış. Pek güzel diye düşünüyorsunuz değil mi?

Ama çoğu Türk insanın zihniyeti hiçbir zaman değişmiyor. Sen bana oy ver bende sana vereyim, bana oy verirseniz size özel şu hediyeyi veririm gibi bir yarışma mantığına uymayan her türlü dalavere kısa bir internet araştırmasıyla ortaya çıkıveriyor. Birden fazla kullanıcı adı yaratanlardan tutun bir yarışmanın içerisinde olmaması gereken her şey internette afişe edilmiş halde. Tüm bunlara rağmen ödüllerde gerçekten hakeden bazı siteler ödül aldı. Bu durum sevindirici. Ama keşke tüm kategorilerde aynı şeyi söyleyebilseydim.

Ama her şey çok yeni. Zamanla düzelecektir ve "gerçekten" başarılı bloglar ödüllendirilecektir.

Uzun yazdım, bizim alt bloglarımız yarışma boyunca 0 (yazıyla bildiğiniz sıfır) oy aldık sanırım. Tabii ki bizim için hiç sorun değil. Sitemizden resmi duyuru bile yapma ihtiyacı durmadık.

Burada yapmamız gereken ülkemizden ve yurtdışından benzer konularda yayın yapan blogların neler yaptığını daha iyi anlamaya çalışıp, eksiklerimizi tamamlamaya çalışacağız. Tabii ki ödül almak için değil daha keyifli yayın yapabilmek için.

Bu arada hifi ve müzik konusunda yayın yapan bloglar konusunda bazı kıpırdanmalar olduğunu biliyorum. Haberler ulaştıkça ayrıntıları paylaşırım.

Mike Valentine Venedik Kayıtları


Geçtiğimiz hafta yayınlanan Stereo Mecmuası 22. sayısında kapak konusu Mike Valentine'ın Venedik kayıtlarıydı malum. Yazımızın sonunda üç adet ses dosyası yayınladık. Yazıyı okumadıysanız sizi buraya alalım. Bu dosyalar 6Moons'daki İngilizce makalede de yayınlanınca siteye sağlam bir yük bindi tabii ki. Neyse yoğunluğu bir şekilde atlattık.

Bazı okuyucularımız tüm kayda nasıl ulaşabileceklerini, hi-rez olarak elde etmenin mümkün olup olmayacağına dair sorular sormuşlar. Geçen gün Mike ile beraberdik. Bu kaydın ilk basılı örneğini benim için hazırlamış. Zaten yukarıda fotoğrafı mevcut. Albümün ticari olarak satışa sunulması konusunu düşünmediğinden nasıl dağıtılacağı konusunda daha bir fikir oluşmamış durumda. Hi-rez versiyonu bir şekilde Stereo Mecmuası server'larından müzikseverlere ulaştırılabilir veya CD'ler meraklılara posta ile gönderilebilir. Belki tüm bunlar için küçük bir tutar talep edilerek sonrasında bir yerlere bağışlanabilir. Yani daha tam karar verilmedi.

Kısa bir süre sonra daha fazla bilgiyi sizlerle paylaşacağımı umuyorum.

Mojo Mevzuu


Evet son zamanlarda çok sayıda mesaj geldiği için koşuşturma arasında bunları pek cevaplayamadım. Tek tek cevap yazmak yerine merak edilen konulara toplu cevap vermek daha kolay oluyor. Son zamanlarda bir kaç yazımda Mojo dergisinden bahsettim biraz. Sanırım en son buradaki Nico'nun Femme Fatal albüm incelemesinde Mojo'dan bahsetmiştim.

Efendim Mojo, İngiliz kökenli bir müzik dergisi. 1993 yılında yayına başlayan dergi bir kaç kez el değiştirse de, günümüzde de yayınına devam ediyor. Derginin kapakları daha çok eski İngiliz gruplarından seçilse de, içeriği bundan çok daha zengin. Ağırlıklı olarak rock ve onun köklerinde bulunan müzik tarzlarına yönelik yayın yapsa da, son derece zengin bir içeriği var. Bazen insanı şaşırtan konulara da imza atıyorlar. İşin en güzel tarafı yazar veya yorumcu olarak ünlü isimlere yer verilmesi. Birde onu etkileyen Top 10, bunun etkilendiği Top 10 gibi bölümler oluyor ki, bu bölümlerde genelde dünyanın dört bir tarafından prodüktör, müzisyen gibi isimlere denk gelebiliyorsunuz.

Mojo'nun en sevdiğim şeylerinden bir tanesi her sayıda verdiği CD'ler. Hani o eskiden karışık kasetler olurdu ya, işte tam o tadı yakalıyor CD'ler. CD'ler genelde kapak konuları ile paralel bir içeriğe sahip. Çok sayıda eski ve underground grubu Mojo'nun CD'leri sayesinde tanıyıp, peşlerine düştüm diyebilirim. Bir gün bir Müzik dergisi çıkartsam sanırım Mojo türevi bir şey yapmaya çalışırdım herhalde. Sonunda diğer düzgün müzik dergileri gibi batardık herhalde. Ancak ilerleyen zamanlarda Stereo Mecmuası'nın Müzik Sayılarından bir tanesinde böyle bir şey yapasım var. Bakalım....

Mojo bildiğim kadarı ile ülkemizde satılmıyor ancak internet üzerinden üye abone olabilme seçeneği mevcut. Bir göz atmak isterim derseniz sizi Mojo sitesine doğru buradan alalım.

Islak Köpek - CD


Geçtiğimiz günlerde Timpani etkinliklerinde Islak Köpek ismini gördüğümde hem şaşırdım, hemde İstanbul'da olmadığım için hayıflandım biraz. Kendi bloğumun okuyucu kitlesini göz önüne alınca Timpani ne diye soranlar çok fazla olacaktır. Ülkemizde hifi sektöründe faaliyet gösteren önemli firmalardan bir tanesi diyerek kısa bir özet geçebilirim. Ancak firmanın hifi meraklılarından ziyade müzik meraklılarını ilgilendiren ilginç etkinlikleri de oluyor. Hifi ile alakanız yoksa bile sitelerine arada sırada bakmanızı tavsiye ederim. Daha fazla ayrıntı için buraya tıklayabilirsiniz. Bu arada etkinlikleri haberler bölümlerimizde de yayınlıyoruz. Meraklısına duyurulur.

Neyse konumuz Islak Köpek. Haydi bir itiraf ile başlayalım aslında grubun 2008 tarihli albümü benim gözümden kaçmıştı. Birgün Sn. Tansu Özyurt ile yazışırken albümden haberim oldu. Tabii ki bir şekilde edindim.  Bu albümde uzun zamandır yazılacaklar listemdeydi. Bugün taslak metni alıp geliştirmeye başladım ve bitmiş halini şu an okuyorsunuz. Son 2 aydır kafamı toplamak için fazla zamanım olmadı. Bir sürü taslak metin var ama elden geçirilmeleri gerekiyor. Bu yaz tatilde olmadığım zamanlarda S.M. okuyucularını yazı bombardımanına tutacağım.

Islak Köpek'in albüm tanıtımında şunlar yazıyor,

Türkiye’nin deneysel müzik topluluklarından olan Islak Köpek, Korhan Erel, Şevket Akıncı, Volkan Terzioğlu ve Volkan Ergen'den oluşan orijinal kadrosu ile ilk konserini 2005 yazında verdi. Galataperform ve Jazz Cafe'de verilen bir dizi konserden sonra, 2006'nın Ocak ayında Dirk Stromberg ve Robert Reigle kadroya katıldı. Altı kişilik topluluk Galataperform'da düzenli olarak konser vermenin yanı sıra başka mekanlarda da çaldı ve bir takım kayıtlar yaptı. 2006 yazında Volkan Ergen farklı müzikal projeler gerçekleştirmek üzere gruptan ayrıldı. Beş kişilik grup 2006 Haziran ayında Transit Doğaçlama Günleri’nde çaldıktan sonra (Le Quan-Ninh, Kirstie Simpson, Talin Büyükkürkciyan, ve Yanaël Plumet ile) Eylül 2006'da Akbank Caz Festivali kapsamında bir konser verdi.

Islak Köpek, Mayıs 2006'dan bu yana Açık Radyo 94.9’da düzenli olarak özgür doğaçlama ve özgür caz üzerine Öteki Caz adında bir program yapıyor.Grup üyeleri değişik kombinasyonlarda, başka sanatçılarla birlikte Türkiye, Hollanda, Romanya, ve Polonya'da konserler verdi. Türkye’nin önde gelen kültür ve müzik araştırmacılarından Halil Turhanlı’nın ifadesiyle “Yolculuk eden kültürler” kavramından hareketle oluşturulmuş bu albümdeki parçalar 2006 ilkbaharında Bilgi Üniversitesi ve Galata Perform'daki etkinliklerde canlı olarak kaydedildi. Özgür caz, özgür doğaçlama ve ötesi adına aradığınız ne varsa bu CD'de bulacaksınız!

Evet albüm tanıtımında yazanlar bunlar. Şimdi gelelim CD'ye.

Sanırım en son Akıncı, Baylan, Küçükyıldırım, Reigle albümü Century'nin yorumlarında free-jazz ve emprovizasyon  ile alakalı  bir kaç cümle yazmıştım. Aslına bakarsanız ülkemizde bu tarz müziği dinleyen geniş kitleler yok ve Stereo Mecmuası'nda yayınladığımız bu tarz yazıların çok geniş kitlelere hitap etmediğinin de farkındayım. Stereo Mecmuası'nın en küçük ticari kaygısı olmadığı  ve son derece özgür hareket etme şansımız olduğu için ısrarla  formal olmayan tüm müzik tarzlarını web sitemize, elektronik dergilerimize taşıyoruz. Türden bağımsız formal olmayan, atonal, avant-garde, deneysel yani anlayacağınız klasik kalıplara uymayan bir albümü tanıtmak son derece zor bir şey. Bir solodan, ritmlerden bahsetmek veya albümün geneliyle ilgili  bir şey yazabilme imkanı her zaman mevcut değil. Yapılabilecek en kolay şey, kısaca albüm çok güzel meraklısı alsın demek.

Bahsettiğim tarzdaki albümleri cümleler ile anlatmaya çalışmak riskli bir durum. Bu yüzden bazı kişiler tarafından eleştiriliyor hatta dalga geçiliyor olduğumun farkındayım. Nedense formal olmayan müzik dinleyen bir kısım insan, dinledikleri müziğin dahil oldukları sözüm ona elit bir kulübe hitap ettiğini düşünüyorlar. İşin acı olan tarafı bu yaklaşım özellikle canlı performanslarda, dolu olan salonların ilk şarkının sonrasında boşalmasına fayda etmiyor. İnsanlara bu müziği anlatmalıyız ki, ön yargılarını yıkıp, albümlere bir göz atabilme şansını yakalasınlar. Daha fazla insan bu müziklere ilgi duyduğunda, daha fazla müzisyenin önü açılacak, daha iyi albümler dinleyeceğimize inanıyorum. Son yıllarda olan biten tam anlamıyla bu zaten. Ülkemizde son yıllarda hiç olmadığı kadar fazla müzisyeni tanıyıp dinleme fırsatı bulduk. Tabii "çok bilenlere" sorarsanız, her albüme, her müzisyene söyleyecek olumsuz bir şeyleri var. Müzik dünyamızın geldiği hali, endüstrimizin bugünkü durumunu göz önüne alırsak bardağın boş değil dolu tarafını görmeliyiz. İşin güzel tarafı son zamanlarda hem kendi bloğumda hemde SM'de yazdığım bir çok albümde bardakların boş kısımları gerçekten çok az durumda. Anlayacağınız bardağın boş tarafına bakmak için, biraz taraflı (taraflı yerine istediğiniz kelimeyi yazabilirsiniz) olmak gerekiyor.

Deneysel müzikte dinlemenin en iyi ve zevkli yolu tabii ki konserlere gitmek. Canlı performanstan sonra CD veya farklı kalıplara girmiş müzik biraz sentetik oluyor. İşin içerisine doğaçlama girdiğinde sentetik olmak pek tercih sebebi değil. Ancak bir şeyi unutmamak lazım. Bugün ülkemizde İstanbul başta bir kaç büyük kent haricinde alışılagelmiş müzik tarzlarını dinleyebileceğiniz konser sayısı çok fazla değil. Bir şekilde albümlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Geçenlerde ülkemizin bir ucundan yazan bir okuyucumuz yine bu blogda bahsettiğim Alper Maral'ın Elektroakustisch! albümünü merak ettiğini, oturduğu yerde müzik market bulunmadığını eğer mümkün olursa albümden bir tane satın alıp ücreti karşılığında kendisine gönderip gönderemeyeceğimi sordu. O gün kendisine kendi arşivimdeki albümü hediye olarak gönderdim. Anlayacağınız bu tarz albümlerin basılması bence çok önemli. Belki bir konserin coşkusunu yansıtmaktan çok uzak ancak büyük kentlerde oturmayan insanların ruhlarını besleyebilecek tek şey albümler.

Konumuz neydi. Ah evet Islak Köpek.

Aslında albümle ilgili aklımdan geçen yazı, Sn. Bruno Manusso'nun yazdığı Timuçin Şahin'in Bafa albümü yazısı gibi. Bence bir albüm anlayana ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Hoş yazının başında kafama biraz taş düştü ama olsun. Şimdi bende Ornette Coleman ile Cecil Taylor ile  başlayıp, oradan Anthony Braxton'a, Sun-Ra'ya hatta Art Ensemble Of Chicago'ya gidip, denizi aşıp Peter Brötzmann'a, oradan geri dönüp John Cage'in elinden öpüp, sonra kıtanın güneyine inip Horacio Vaggione'ye (bir ara Vaggioe ile alakalı bir yazı yazsam iyi olur) uğramak istiyorum. Hatta Cristian Vander'e, azıcık da olsa Kraftwerk'e sonra zaman yolculuğuna tekrar girip Albert Ayler'e, Rahsaan Roland Kirk'e, Don Cherry'e uğramak hatta Coltrane'e saygılarımı sunup geri dönüp John Zorn'a gidip Book Of Angels'lara bir ara versen demek istiyorum. Sonrasında İtalyaya girip uzun süre hiç çıkmayasım bile var. Aslında böylesine bir yolculuğa çıkınca dönmek pek mümkün olmazdı herhalde. Neyse yazıyla da olsa bir şekilde bende yolculuk hevesimi almış oldum :)

Islak Köpek, albümü toplam dört parçadan oluşuyor. 67 dakikalık albümde tahmin edebileceğiniz gibi son derece özgür şekilde yaratılmış bir albüm. Albümde şu müzisyenleri dinleme şansınız olacak, Şevket Akıncı: elektro gitar, Korhan Erel: bilgisayar ile yaratılan sesler, melodika, Volkan Ergen: vurmalı çalgılar, Robert Reigle: tenor saksofon ve Volka Terzioğlu: tenor saksafon, klarnet ve bas klarnet.

Açık konuşayım, albüm, deneysel müziğe alışkın olmayanlar için pek kolay dinlenebilir değil. Özellikle albümün açılış parçası "May 16, Piece One"nın daha ilk saniyesinde bu yazdığıma hak vereceksiniz. Ancak deneysel müziğe alışkın dinleyiciler için bu durumun pek bir önemi yok. Şarkıların belli bir strüktürü (belki yapı demek lazım) kesinlikle yok. Belli anlarda üst süte binmiş ve karşılıklı atışan enstrümanlar (özellikle Mu No Basho'nun 12. dakikadan sonrası) insanın kulaklarının hemen müzisyenlere kaymasını sağlıyor. Ardından şarkılar biraz duruluyor gibi oluyor yepyeni bir safha ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Zaten bu müziğin en sevdiğim yanı bu. Klasik ritm hattı, eşlikçi kavramları gibi unsurlar yok. Herkes eşlikçi, herkes solocu. Bir saniye sonrasında ne olacağını bilemediğiniz bir yapı(sızlık) Sanırım benim bu albümü asıl sevme sebebim bu.

Grubun bir canlı performans videosunu Vimeo'da buldum. Aşağıda seyredebilirsiniz. Ayrıca sayfanın en başındaki linkleri kullanarak Timpani sayfalarında hem keyifli sohbetleri hemde canlı performanslarını seyredebilmek mümkün.

not: albüm kapağı fotoğraf makinemin arızasından dolayı dizüstü bilgisayarımın web kamerasından çekildiğinden biraz flu görülüyor. Ayrıca parmaklar(ım), albüm kapağına dahil değil :) not2: Alper Maral'ın albümünü tekrar satın alıp arşivime geri koydum tabii ki. Giden albümün yenisini hemen alırım, bulamayacağım albümleri ise kimseye vermem :)

Google İlginç Bir Şirket!


Google çok deli bir şirket. Bazen öyle sürprizler yapıyorlar ki, insanın ağzını açık bırakıyorlar. Geçen gün Google'dan bir arama yapmak üzere arama sayfasını açtığımda Pacman oyunu teması şeklinde hazırlanmış Google yazısını gördüğümde çok şaşırdım.İşin komik tarafı ne olduğunu anlamaya çalışırken bir anda kendimi Pacman oynarken buldum. Daha önce Google'ın ilginç doodle'ları (doodle, Google'ın özel gün logolarına verilen isim) görmüştüm ama bu kadar eğlenceli olanını görmemiştim doğrusu. Sanırım kimse de görmemiştir. İşin güzel tarafı kendimi şanslı hissediyorum tuşunun yerine "Jeton Atın" tuşu eklenmişti. Bu tuşa basınca Pacman'i 2 kişi oynayabiliyorsunuz. Bu arada bu sürprizin sebebi Pacman'in 30. yılını kutlamasıymış. Bu arada hemen ekranın bir görüntüsünü aldım anı olsun diye. Yukarıda bu görüntüyü görüyorsunuz...

Bu arada Google'ın doodle arşivine ulaşmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.