Mike Valentine Venedik Kayıtları


Geçtiğimiz hafta yayınlanan Stereo Mecmuası 22. sayısında kapak konusu Mike Valentine'ın Venedik kayıtlarıydı malum. Yazımızın sonunda üç adet ses dosyası yayınladık. Yazıyı okumadıysanız sizi buraya alalım. Bu dosyalar 6Moons'daki İngilizce makalede de yayınlanınca siteye sağlam bir yük bindi tabii ki. Neyse yoğunluğu bir şekilde atlattık.

Bazı okuyucularımız tüm kayda nasıl ulaşabileceklerini, hi-rez olarak elde etmenin mümkün olup olmayacağına dair sorular sormuşlar. Geçen gün Mike ile beraberdik. Bu kaydın ilk basılı örneğini benim için hazırlamış. Zaten yukarıda fotoğrafı mevcut. Albümün ticari olarak satışa sunulması konusunu düşünmediğinden nasıl dağıtılacağı konusunda daha bir fikir oluşmamış durumda. Hi-rez versiyonu bir şekilde Stereo Mecmuası server'larından müzikseverlere ulaştırılabilir veya CD'ler meraklılara posta ile gönderilebilir. Belki tüm bunlar için küçük bir tutar talep edilerek sonrasında bir yerlere bağışlanabilir. Yani daha tam karar verilmedi.

Kısa bir süre sonra daha fazla bilgiyi sizlerle paylaşacağımı umuyorum.

Mojo Mevzuu


Evet son zamanlarda çok sayıda mesaj geldiği için koşuşturma arasında bunları pek cevaplayamadım. Tek tek cevap yazmak yerine merak edilen konulara toplu cevap vermek daha kolay oluyor. Son zamanlarda bir kaç yazımda Mojo dergisinden bahsettim biraz. Sanırım en son buradaki Nico'nun Femme Fatal albüm incelemesinde Mojo'dan bahsetmiştim.

Efendim Mojo, İngiliz kökenli bir müzik dergisi. 1993 yılında yayına başlayan dergi bir kaç kez el değiştirse de, günümüzde de yayınına devam ediyor. Derginin kapakları daha çok eski İngiliz gruplarından seçilse de, içeriği bundan çok daha zengin. Ağırlıklı olarak rock ve onun köklerinde bulunan müzik tarzlarına yönelik yayın yapsa da, son derece zengin bir içeriği var. Bazen insanı şaşırtan konulara da imza atıyorlar. İşin en güzel tarafı yazar veya yorumcu olarak ünlü isimlere yer verilmesi. Birde onu etkileyen Top 10, bunun etkilendiği Top 10 gibi bölümler oluyor ki, bu bölümlerde genelde dünyanın dört bir tarafından prodüktör, müzisyen gibi isimlere denk gelebiliyorsunuz.

Mojo'nun en sevdiğim şeylerinden bir tanesi her sayıda verdiği CD'ler. Hani o eskiden karışık kasetler olurdu ya, işte tam o tadı yakalıyor CD'ler. CD'ler genelde kapak konuları ile paralel bir içeriğe sahip. Çok sayıda eski ve underground grubu Mojo'nun CD'leri sayesinde tanıyıp, peşlerine düştüm diyebilirim. Bir gün bir Müzik dergisi çıkartsam sanırım Mojo türevi bir şey yapmaya çalışırdım herhalde. Sonunda diğer düzgün müzik dergileri gibi batardık herhalde. Ancak ilerleyen zamanlarda Stereo Mecmuası'nın Müzik Sayılarından bir tanesinde böyle bir şey yapasım var. Bakalım....

Mojo bildiğim kadarı ile ülkemizde satılmıyor ancak internet üzerinden üye abone olabilme seçeneği mevcut. Bir göz atmak isterim derseniz sizi Mojo sitesine doğru buradan alalım.

Islak Köpek - CD


Geçtiğimiz günlerde Timpani etkinliklerinde Islak Köpek ismini gördüğümde hem şaşırdım, hemde İstanbul'da olmadığım için hayıflandım biraz. Kendi bloğumun okuyucu kitlesini göz önüne alınca Timpani ne diye soranlar çok fazla olacaktır. Ülkemizde hifi sektöründe faaliyet gösteren önemli firmalardan bir tanesi diyerek kısa bir özet geçebilirim. Ancak firmanın hifi meraklılarından ziyade müzik meraklılarını ilgilendiren ilginç etkinlikleri de oluyor. Hifi ile alakanız yoksa bile sitelerine arada sırada bakmanızı tavsiye ederim. Daha fazla ayrıntı için buraya tıklayabilirsiniz. Bu arada etkinlikleri haberler bölümlerimizde de yayınlıyoruz. Meraklısına duyurulur.

Neyse konumuz Islak Köpek. Haydi bir itiraf ile başlayalım aslında grubun 2008 tarihli albümü benim gözümden kaçmıştı. Birgün Sn. Tansu Özyurt ile yazışırken albümden haberim oldu. Tabii ki bir şekilde edindim.  Bu albümde uzun zamandır yazılacaklar listemdeydi. Bugün taslak metni alıp geliştirmeye başladım ve bitmiş halini şu an okuyorsunuz. Son 2 aydır kafamı toplamak için fazla zamanım olmadı. Bir sürü taslak metin var ama elden geçirilmeleri gerekiyor. Bu yaz tatilde olmadığım zamanlarda S.M. okuyucularını yazı bombardımanına tutacağım.

Islak Köpek'in albüm tanıtımında şunlar yazıyor,

Türkiye’nin deneysel müzik topluluklarından olan Islak Köpek, Korhan Erel, Şevket Akıncı, Volkan Terzioğlu ve Volkan Ergen'den oluşan orijinal kadrosu ile ilk konserini 2005 yazında verdi. Galataperform ve Jazz Cafe'de verilen bir dizi konserden sonra, 2006'nın Ocak ayında Dirk Stromberg ve Robert Reigle kadroya katıldı. Altı kişilik topluluk Galataperform'da düzenli olarak konser vermenin yanı sıra başka mekanlarda da çaldı ve bir takım kayıtlar yaptı. 2006 yazında Volkan Ergen farklı müzikal projeler gerçekleştirmek üzere gruptan ayrıldı. Beş kişilik grup 2006 Haziran ayında Transit Doğaçlama Günleri’nde çaldıktan sonra (Le Quan-Ninh, Kirstie Simpson, Talin Büyükkürkciyan, ve Yanaël Plumet ile) Eylül 2006'da Akbank Caz Festivali kapsamında bir konser verdi.

Islak Köpek, Mayıs 2006'dan bu yana Açık Radyo 94.9’da düzenli olarak özgür doğaçlama ve özgür caz üzerine Öteki Caz adında bir program yapıyor.Grup üyeleri değişik kombinasyonlarda, başka sanatçılarla birlikte Türkiye, Hollanda, Romanya, ve Polonya'da konserler verdi. Türkye’nin önde gelen kültür ve müzik araştırmacılarından Halil Turhanlı’nın ifadesiyle “Yolculuk eden kültürler” kavramından hareketle oluşturulmuş bu albümdeki parçalar 2006 ilkbaharında Bilgi Üniversitesi ve Galata Perform'daki etkinliklerde canlı olarak kaydedildi. Özgür caz, özgür doğaçlama ve ötesi adına aradığınız ne varsa bu CD'de bulacaksınız!

Evet albüm tanıtımında yazanlar bunlar. Şimdi gelelim CD'ye.

Sanırım en son Akıncı, Baylan, Küçükyıldırım, Reigle albümü Century'nin yorumlarında free-jazz ve emprovizasyon  ile alakalı  bir kaç cümle yazmıştım. Aslına bakarsanız ülkemizde bu tarz müziği dinleyen geniş kitleler yok ve Stereo Mecmuası'nda yayınladığımız bu tarz yazıların çok geniş kitlelere hitap etmediğinin de farkındayım. Stereo Mecmuası'nın en küçük ticari kaygısı olmadığı  ve son derece özgür hareket etme şansımız olduğu için ısrarla  formal olmayan tüm müzik tarzlarını web sitemize, elektronik dergilerimize taşıyoruz. Türden bağımsız formal olmayan, atonal, avant-garde, deneysel yani anlayacağınız klasik kalıplara uymayan bir albümü tanıtmak son derece zor bir şey. Bir solodan, ritmlerden bahsetmek veya albümün geneliyle ilgili  bir şey yazabilme imkanı her zaman mevcut değil. Yapılabilecek en kolay şey, kısaca albüm çok güzel meraklısı alsın demek.

Bahsettiğim tarzdaki albümleri cümleler ile anlatmaya çalışmak riskli bir durum. Bu yüzden bazı kişiler tarafından eleştiriliyor hatta dalga geçiliyor olduğumun farkındayım. Nedense formal olmayan müzik dinleyen bir kısım insan, dinledikleri müziğin dahil oldukları sözüm ona elit bir kulübe hitap ettiğini düşünüyorlar. İşin acı olan tarafı bu yaklaşım özellikle canlı performanslarda, dolu olan salonların ilk şarkının sonrasında boşalmasına fayda etmiyor. İnsanlara bu müziği anlatmalıyız ki, ön yargılarını yıkıp, albümlere bir göz atabilme şansını yakalasınlar. Daha fazla insan bu müziklere ilgi duyduğunda, daha fazla müzisyenin önü açılacak, daha iyi albümler dinleyeceğimize inanıyorum. Son yıllarda olan biten tam anlamıyla bu zaten. Ülkemizde son yıllarda hiç olmadığı kadar fazla müzisyeni tanıyıp dinleme fırsatı bulduk. Tabii "çok bilenlere" sorarsanız, her albüme, her müzisyene söyleyecek olumsuz bir şeyleri var. Müzik dünyamızın geldiği hali, endüstrimizin bugünkü durumunu göz önüne alırsak bardağın boş değil dolu tarafını görmeliyiz. İşin güzel tarafı son zamanlarda hem kendi bloğumda hemde SM'de yazdığım bir çok albümde bardakların boş kısımları gerçekten çok az durumda. Anlayacağınız bardağın boş tarafına bakmak için, biraz taraflı (taraflı yerine istediğiniz kelimeyi yazabilirsiniz) olmak gerekiyor.

Deneysel müzikte dinlemenin en iyi ve zevkli yolu tabii ki konserlere gitmek. Canlı performanstan sonra CD veya farklı kalıplara girmiş müzik biraz sentetik oluyor. İşin içerisine doğaçlama girdiğinde sentetik olmak pek tercih sebebi değil. Ancak bir şeyi unutmamak lazım. Bugün ülkemizde İstanbul başta bir kaç büyük kent haricinde alışılagelmiş müzik tarzlarını dinleyebileceğiniz konser sayısı çok fazla değil. Bir şekilde albümlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Geçenlerde ülkemizin bir ucundan yazan bir okuyucumuz yine bu blogda bahsettiğim Alper Maral'ın Elektroakustisch! albümünü merak ettiğini, oturduğu yerde müzik market bulunmadığını eğer mümkün olursa albümden bir tane satın alıp ücreti karşılığında kendisine gönderip gönderemeyeceğimi sordu. O gün kendisine kendi arşivimdeki albümü hediye olarak gönderdim. Anlayacağınız bu tarz albümlerin basılması bence çok önemli. Belki bir konserin coşkusunu yansıtmaktan çok uzak ancak büyük kentlerde oturmayan insanların ruhlarını besleyebilecek tek şey albümler.

Konumuz neydi. Ah evet Islak Köpek.

Aslında albümle ilgili aklımdan geçen yazı, Sn. Bruno Manusso'nun yazdığı Timuçin Şahin'in Bafa albümü yazısı gibi. Bence bir albüm anlayana ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Hoş yazının başında kafama biraz taş düştü ama olsun. Şimdi bende Ornette Coleman ile Cecil Taylor ile  başlayıp, oradan Anthony Braxton'a, Sun-Ra'ya hatta Art Ensemble Of Chicago'ya gidip, denizi aşıp Peter Brötzmann'a, oradan geri dönüp John Cage'in elinden öpüp, sonra kıtanın güneyine inip Horacio Vaggione'ye (bir ara Vaggioe ile alakalı bir yazı yazsam iyi olur) uğramak istiyorum. Hatta Cristian Vander'e, azıcık da olsa Kraftwerk'e sonra zaman yolculuğuna tekrar girip Albert Ayler'e, Rahsaan Roland Kirk'e, Don Cherry'e uğramak hatta Coltrane'e saygılarımı sunup geri dönüp John Zorn'a gidip Book Of Angels'lara bir ara versen demek istiyorum. Sonrasında İtalyaya girip uzun süre hiç çıkmayasım bile var. Aslında böylesine bir yolculuğa çıkınca dönmek pek mümkün olmazdı herhalde. Neyse yazıyla da olsa bir şekilde bende yolculuk hevesimi almış oldum :)

Islak Köpek, albümü toplam dört parçadan oluşuyor. 67 dakikalık albümde tahmin edebileceğiniz gibi son derece özgür şekilde yaratılmış bir albüm. Albümde şu müzisyenleri dinleme şansınız olacak, Şevket Akıncı: elektro gitar, Korhan Erel: bilgisayar ile yaratılan sesler, melodika, Volkan Ergen: vurmalı çalgılar, Robert Reigle: tenor saksofon ve Volka Terzioğlu: tenor saksafon, klarnet ve bas klarnet.

Açık konuşayım, albüm, deneysel müziğe alışkın olmayanlar için pek kolay dinlenebilir değil. Özellikle albümün açılış parçası "May 16, Piece One"nın daha ilk saniyesinde bu yazdığıma hak vereceksiniz. Ancak deneysel müziğe alışkın dinleyiciler için bu durumun pek bir önemi yok. Şarkıların belli bir strüktürü (belki yapı demek lazım) kesinlikle yok. Belli anlarda üst süte binmiş ve karşılıklı atışan enstrümanlar (özellikle Mu No Basho'nun 12. dakikadan sonrası) insanın kulaklarının hemen müzisyenlere kaymasını sağlıyor. Ardından şarkılar biraz duruluyor gibi oluyor yepyeni bir safha ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Zaten bu müziğin en sevdiğim yanı bu. Klasik ritm hattı, eşlikçi kavramları gibi unsurlar yok. Herkes eşlikçi, herkes solocu. Bir saniye sonrasında ne olacağını bilemediğiniz bir yapı(sızlık) Sanırım benim bu albümü asıl sevme sebebim bu.

Grubun bir canlı performans videosunu Vimeo'da buldum. Aşağıda seyredebilirsiniz. Ayrıca sayfanın en başındaki linkleri kullanarak Timpani sayfalarında hem keyifli sohbetleri hemde canlı performanslarını seyredebilmek mümkün.

not: albüm kapağı fotoğraf makinemin arızasından dolayı dizüstü bilgisayarımın web kamerasından çekildiğinden biraz flu görülüyor. Ayrıca parmaklar(ım), albüm kapağına dahil değil :) not2: Alper Maral'ın albümünü tekrar satın alıp arşivime geri koydum tabii ki. Giden albümün yenisini hemen alırım, bulamayacağım albümleri ise kimseye vermem :)

Google İlginç Bir Şirket!


Google çok deli bir şirket. Bazen öyle sürprizler yapıyorlar ki, insanın ağzını açık bırakıyorlar. Geçen gün Google'dan bir arama yapmak üzere arama sayfasını açtığımda Pacman oyunu teması şeklinde hazırlanmış Google yazısını gördüğümde çok şaşırdım.İşin komik tarafı ne olduğunu anlamaya çalışırken bir anda kendimi Pacman oynarken buldum. Daha önce Google'ın ilginç doodle'ları (doodle, Google'ın özel gün logolarına verilen isim) görmüştüm ama bu kadar eğlenceli olanını görmemiştim doğrusu. Sanırım kimse de görmemiştir. İşin güzel tarafı kendimi şanslı hissediyorum tuşunun yerine "Jeton Atın" tuşu eklenmişti. Bu tuşa basınca Pacman'i 2 kişi oynayabiliyorsunuz. Bu arada bu sürprizin sebebi Pacman'in 30. yılını kutlamasıymış. Bu arada hemen ekranın bir görüntüsünü aldım anı olsun diye. Yukarıda bu görüntüyü görüyorsunuz...

Bu arada Google'ın doodle arşivine ulaşmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Mustafa Dönmez - Gizemli Yolculuk CD


4 yaşında duyduğu ilk elektrogitar solosunun, içindeki özgürlüğün ve coşkunun sesi olduğunu hissetti. Türkiyede ilk Jazz-Rock Fusion gurubu olan "Atmosfer'i" kurdu. Grup, birçok konser ve festivalde yer aldı. Mustafa Dönmez, daha sonra Avrupa'da Viyana ve Paris'de birçok konser verdi. Farklı müzisyenlerle doğaçlama performansları yaptı. Paris'de Soyut Resim ve Soyut Müziğin bağlantılarıyla ilgili özgün çalışmalarda bulundu. Türk müziğindeki makamların modern jazz içinde kulanımıyla ilgili çalışmalar yaptı. 2005 yılında kurucusu olduğu "Atmosfer" gurubunu yeni bir kadro tekrar oluşturdu. Atmosfer, 2006 ve 2007 yıllarında İstanbul'da birçok jazz kulubünde ve konser salonunda konserler verdi. 2007 Aralık ayında bestelerin tamamı Mustafa Dönmez'e ait olan "Ağaçların Öyküsü" adındaki albümü A.K Müzik'ten yayınladı.

20 yıldır eğitimci olarak, gitar, bas gitar, teknik, armoni ve teori eğitimi vermeyi sürdürüyor. "Gizemli Yolculuk" adlı ilk solo albümü A.K Müzik'ten yayınlandı....

Mustafa Dönmez kendi sitesinde çalışmalarını bu şekilde özetlemiş. Şimdi Mustafa Dönmez'in kaldığı yerden hikayeye kendi açımdan devam edeyim. Bu albümü çıktığı ilk gün bir arkadaşımın elinde görmüştüm. Hatta kısa şekilde albümü dinlemiştim. Sonrasında günlük koşuşturmaların arasında albümü almayı unuttum. İnsan hep aynı müzik marketten alışveriş edince zaman içerisinde ilişkiler gelişiyor. Sağolsunlar, albümü istediğimi unutmayıp, getirtip kenara koymuşlar. Bir gün bu albümü istemiştin deyip, önüme çıkarttılar. tabii ki hemen satın aldım ama uzunca süredir çok yazı yazamadığımdan sizlere tanıtamadım. Eh problemlerin bir çoğu ortadan kalktığına göre yazılara kaldığımız yerden devam.

Albümdeki müzisyenler şu şekilde; bas gitar Sertaç Tunguç (Yunus ve Mavi şarkısında), davul: Bilge Candan, davul : Selami Sevinç (sadece Mektup şarkısında) keman: Serdar Pazarcıoğlu, tabla, bas darbuka, tef, perküsyonlar: Ferhat Akay, tenor ve soprano saksofon: Hidayet Selim Kavçık. Albümdeki her türlü telli enstrüman ise Mustafa Dönmez tarafından çalınmış.

1 Begonvil Bahçesi: Albümün açılış parçası kuş sesleri arasında başlıyor. Son derece sade ve melodik bir parça. Saksafon bazı pasajlarda şarkıyı zenginleştirmiş ayrıca abartıdan uzak bir solo ile şarkı desteklenmiş. Albümün genelinde olduğu gibi farklı türden gitar ile çalınan ana ritmlerin üzerine yine farklı gitarlar ve tonlarla atılan sololar albümün özellikle de şarkıların yapısına olumlu katkı yaparken, abartı sololar veya hız gösterileri gibi tüm gereksizliklerden uzak durulmuş. Bu arada yine son bölümdeki Mustafa Dönmez'in bas solosu da keyifli. Albümde farklı gitarlar (akustik, bas, elektro ve türevleri) genelde Mustafa Dönmez tarafından çalınarak, kayıtlarda üst üste bindirilmiş.

2 Kelebeğin Günlüğü Bu şarkıda davul haricindeki tüm performans Murat Dönmez'in. Yine farklı türevleri ile gitarların yanında gitar synth kullanımı dikkat çekiyor. şarkıda oldukça uzun ama insanın dikkatini dağıtmayan bir solo var. Bu solo oldukça sert rock sound'una yakın.

3 Gizemli Yolculuk, Tanju Duru'ya adanmış şarkı. Tanju Duru'yu Ezginin Günlüğünden tanıyan okuyucularımız olacaktır. Araya kemanında girmesiyle zaten duygulu olan şarkı, insanın içine işliyor. Sololarda son derece duygu yüklü. Tonlar insanı yolculuğa çıkartacak türden.

4 Gökkuşağının Çocuğu Bu şarkı özellikle jazz rock fusion sevenlerin çok hoşuna gidecektir. Şarkının genel hatları çok ilginç şekilde doldurulmuş. Banjo sololar, tar sololar hatta şarkının başındaki vokaller ile ilginç bir parça.

5 Maraton: Albümü alan arkadaşlarımın arasında en sevilen parçalardan bir tanesi. İlle bir türe sokulacaksa jazz-rock fusion türüne sokulabilecek bir şarkı. Bu şarkının melodik yapısı keman ve saksafonun kullanımı ile zenginleşmiş. Tabii Murat Dönmez'in özellikle şarkının başındaki bas solosu son derece keyifli. Kendi aramızdaki tartışmalarda albümün genelindeki davul kullanımı konusunda en çok tartıştığımız şarkı, Maraton.

6 Mektup: Son derece güzel bir melodiye sahip bir parça. Yine ana ritmin çevresinde dolaşan sololarla ve aksak davul ritmleri ile dikkat çeken bir parça. Bu parçadaki davul düzenlemesi, sound'u ve performansı albümün geneline göre göre daha dinamik. Ayrıca da davulcu farklı. Bir kısım arkadaşım bu tarz davulun albüme daha fazla yakıştığını söylerken, ben kendi kararımı daha veremedim. Şarkıya katkı yapan davulcu meraklıların çok yakından tanıdığı bir isim Selami Sevinç.

7 Rastlantı Değil. Çok ilginç bir parça. Daha bir bizim topraklardan sanki. Vurmalı enstrümanlar şarkıya oldukça farklı bir karakter katmış. E-bow kullanımı ile ilginç sesler duyabilmeniz mümkün. E-bow nedir derseniz, aslında çok ilginç bir alet. Pille güç verilerek manyetik bir etki yaratan bu ufak alet, gitar teline devamlı olarak bir titreşim vermesini sağlıyor. Böylelikle çok ilginç tonlar alabilmek mümkün oluyor.

8 Nefes Blues: Adından anlaşılabileceği gibi blues formatında bir şarkı. Bu şarkıda davullar Mustafa Dönmez tarafından çalınmış.

9 Geçmişe Özlem, Yine ilginç perküsyonlar kullanılarak kullanılmış ve kemanın da kullanılmasıyla yüzünü iyice doğuya doğru çeviren bir şarkı olarak dikkat çekiyor. Raslantı Değil isimli şarkıda kısaca anlatmaya çalıştığım e-bow'un kullanımıyla gitarda ilginç tonları ile şarkıyı destekliyor.

10 Gün Bitti: Albümün sonuna doğru yaklaşırken harika bir şarkı. Tenor saksafon ve yine çeşitli gitar kombinasyonları ile solo ve ritm ortaklığı ile devam eden bir şarkı. Çok hızlı olmayan tempoda abartıdan uzak sololarla süslenmiş.

11 Yunus ve Mavi. Albümün kapanış parçası.

Gitarist albümleri beni her zaman korkutur. Özellikle de aynı gitaristin farklı enstrümanlarla kaydettiği enstrümanların birbiri üzerine getirildiği çalışmalar genelde daha bir tehlikelidir. Mustafa Dönmez albüm boyunca gitar, perdesiz gitar, slide gitar, akustik ve 12 telli akustik gitarlar gibi uzun bir listedeki enstrümanları çalıyor. Ayrıca e-bow gibi yardımcı aparatlar çeşitliliği arttırıyor. Birde tehlikeli bir şey olan gitar synth zaman zaman kullanılmış. Ama kulakları zedeleyecek şekilde değil!

Albümün genelinde korktuğum gibi bir durumla karşılaşmadım. Bazen iyi gitaristler egolarına yenik düşüp, böylesine albümleri solo üzerine solo, manasız hızlı ritm üzerine ritmlere boğarak dinleyicilere kabus yaşatabiliyorlar. Gizemli Yolculuk'ta böyle bir kabusa yer yok. Albüm, rock, blues, caz hatta Anadolu melodileri gibi farklı bir çok türün ustaca karışımıyla oluşturulmuş. Bazı şarkılarda saksafon kullanımıyla zenginlik artmış.
Albümde 11 şarkı bulunuyor ve şarkı süreleri son derece uzun. Neredeyse CD sömürülmüş diyebilirim, 79 dakikanın üzerinde müzik var. Eh bir CD'ye kaydedilebilen müzik süresinin 80 dakika olduğunu düşünürseniz sömürme konusunda bana hak verirsiniz. Bir kaç pasaj ve solo hariç albümü sıkılmadan keyifle dinledim. Bunu sağlamak pek kolay bir şey değil. Bu kadar solonun olduğu bir albüm bence çok iyi kotarılmış. Albümün geneli yazdığım gibi abartıdan son derece uzak ve bence bu çok önemli.

Bu albümü çok sayıda arkadaşımda satın aldığı için albümde herkesin uzlaşmadığı tek konu davullar. Bazı meraklılar davulların daha dinamik olması gerektiğini söylerken bazıları da davulların biraz geride olacak şekilde miksaj yapıldığını söylüyorlar. Benim görüşüm daha çok gitar ve soloların öne çıktığı bir solo albümde bu durumun normal olduğu yönünde. Müzik kişisel beğeniyle alakalı olduğundan bu görüşlerin olması son derece normal. Ama taraflı tarafsız herkesin birleştiği nokta genel olarak albümün başarılı olduğu! Zaten öyle olmasa tanıdığım herkeste bu albüm olmazdı :)

Sanırım ülkemizde bu tarzda (rock, blues, jazz gibi türlerin harmanladığı) albümlere belli bir açlık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer Mustafa Dönmez, Atmosfer isimleri size bir şeyleri çağrıştırıyorsa ve albümü satın almadıysanız (ki tahmin etmiyorum) mutlaka alın. Ayrıca gitar dinlemeyi seven ve benim gibi saniyede binlerce notanın (tamam özellikle abartıyorum) basıldığı albümlerden nefret ediyorsanız, albüme yine bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Aşağıdaki video'da albümün açılış parçası olan "Begovil Bahçesi"nin  canlı performansı var. Umarım bir fikir verir.