Son IP Yasaklamaları ve Ne Yapacağını Bilememek!
Dünyanın dört bir yanındaki web sitelerinde bir sürü Google servisi kullanılıyor. Site istatistiklerinden, site içi arama modüllerine, reklamlardan, videolara kadar Google'ın kullanıcılara ücretsiz olarak sunduğu hizmetler var. Bu araçların bir kısmı neredeyse vazgeçilmez durumda. Ülkemizle Youtube ile süre kan davası sonucunda bir çok Google hizmetine erişimde sorun yaşanıyor ve bu sorun sıradan internet kullanıcılarını da etkiliyor. Google hizmetlerini kullanan web sitelerinin yavaş açılmasının yanında bazı bloglarda bir açılıp bir kapanıyor. Bizim alt bölümlerimizin bir kısmınında Blogger servisleri üzerinde olması sitemizi de olumsuz şekilde etkiliyor. Bazı hizmetlere Google Public DNS ile ulaşmak mümkün. Bazılarına ise aynı hizmetle ulaşmak imkansız. Sıradan internet kullanıcıları bile bu saçma uygulamalar sayesinde bilgisayar kurdu olmak zorunda kaldılar. Tünel siteleri, her türden DNS uygulamaları, proxy siteleri derken her dakika denetim masasında bir şeyleri ayarlamak zorunda kalıyoruz. Nasıl bir saçmalıktır anlamadım gitti.
Dünyanın daha doğrusu internettin globalleşmesi çok büyük bir olay. Videolarımızı bir çok siteye yükleyebiliyoruz. Ama kendi videolarımızı göremediğimiz gibi soru soran insanlara cevap vermemiz mümkün olmuyor. Geçen gün Youtube üzerindeki videolarımla alakalı bir kaç soru sorulmuş. Cevaplamak için yapmadığım ayar kalmadı. Bu nasıl iştir anlamadım gitti. İnsanlara ne diyeceğimi de bilemedim. Ülkemde internete sansür uygulanıyor, bu yüzden kendi videolarımızın yorumlarına erişmek mümkün değil diye yazdığımda karşımdaki insanlar ne düşündüler acaba! Valla ben bunları yazmaktan utanıyorum. Başımızdakiler ne düşünüyorlar merak ediyorum.
Ülkemizin, bu yasaklamalarda haklı olduğu bazı noktalar yok değil. Vergilendirme konusuna kesinlikle hak veriyorum. Ancak Google ve diğer bazı internet sitelerine verildiği zannedilen ceza aslında biz Türk internet kullanıcılarına kesiliyor. Dünyanın en ucuz internetini kullansak haydi diyeceğim vergi konusunda haklılar. Ancak bırakın internetin ucuz olmasını, internet servis sağlayıcılarından aldığımız paketlerin yanında yediğimiz kazıklar bile ayrı bir yazı konusu. Kablonet'iniz varsa almak zorunda olduğunuz Kablo TV veya TTnet kullanabilmek için hiç kullanmayacağınız sabit telefon ücretini ödemek ilk aklıma gelen örnekler.
İşin en acı tarafı bunlar değil. Göz göre göre yaşanan yasaklamalara rağmen sesi çıkmayan milyonlarca insan. Youtube yasaklaması sırasında, IP'ler veya DNS'ler ile uğraşmanın geçici çözümler olduğunu bağıra bağıra söylemiştim. 2 yılı aşkın zamandır sesi çıkmayan Türk internet kullanıcılarına darbe üzerine darbe iniyor. Ancak hala tepki yok. Tıpkı hayat gibi, birisine bir tokat atarsınız, sesi çıkmazsa, bir sonraki sefer ikincisini atarsınız. Ama farklı birisine tokat attığınızda, daha katmerlisini suratına yerseniz bir sonraki seferde o kişi ile uğraşmaktan kaçınırsınız. Eh biz bu zihniyetimizle tokat yemeyi bırakın hastanelik olacak şekilde dayak yemeyi hak ediyoruz.
Bugün konu dışı bir şeyler karaladım, herkese iyi tatiller diyeyim. Haftasonu bende ortalıklarda görünmeyeceğim. Hafta başında sizlere yeni sayımızla tekrar merhaba diyeceğimizi umuyorum.
Mike'dan Yeni Havadisler
Mike'dan haber var. Biliyorsunuz Venedik Kayıtları konusunda bir yazıyı Stereo Mecmuasında okumuştuk. Daha sonra benim elime CD ulaştı. İlk izlenimleri burada paylaştım. Mike'tan gelen habere göre işler büyüyor, orijinal mesaj aşağıda.
Venedik kaydımı takiben, kaydını yaptığım orkestra yaptığım kaydı o kadar beğendi ki, onları profesyonel olarak kaydetmemi rica ettiler. İlk kayıt Ekimde olacak ve şimdiden Neumann valf mikrofonlar ve bir Nagra VI multitrack kayıt cihazı için para biriktirmeye başladım bile. Tabii ki tüm etkinlik ile ilgili bir makale hazırlayıp CD’lerin çıkış tarihi ile ilgili sizi bilgilendireceğim..
Venedik kaydımı takiben, kaydını yaptığım orkestra yaptığım kaydı o kadar beğendi ki, onları profesyonel olarak kaydetmemi rica ettiler. İlk kayıt Ekimde olacak ve şimdiden Neumann valf mikrofonlar ve bir Nagra VI multitrack kayıt cihazı için para biriktirmeye başladım bile. Tabii ki tüm etkinlik ile ilgili bir makale hazırlayıp CD’lerin çıkış tarihi ile ilgili sizi bilgilendireceğim..
Desktop Audio, Head-fi, D Class ve Yeni Gelişmeler
Son 6-7 aydır kaleme aldığım yazılarda ve özellikle e-dergimizin "Editörden" bölümlerinde yaz aylarında son derece sıkıntılı dönemler yaşanabileceğini yazıyor ve uyarılar yapıyordum. Aslında forumlarımızın "Serbest Kürsü" bölümlerinde bu duruma başta Sn. Sinan Beşkurt olmak üzere piyasaları takip eden dostlarımız bir kaç senedir uyarılar yapıyorlardı. Sonuçta kendi sayfalarımda genel ekonomik durumlar ve takip ettiğim sektörlerle ilgili durum tespiti yazısı yazmayacağım. Farklı bir mahlas ile bu konularda yazdığım yazıları konuyla alakalı sitelerde okuyanlar vardır zaten. Benim yazılarımdan daha önemlisi ileriyi gören ekonomistler zaten yıllardır bu konuya işaret eden yazılar yazıyorlar.
Bu yazımda Stereo Mecmuası'nın yayın konularından birisi olan hifi sektörünü ele alacağım.
Sitemizin, küresel elektronik yayıncılık içerisinde yer almasını sağlamak üzere yaptığım çalışmalarda dünyanın dört bir tarafından arkadaşlar edindiğimden yurt dışındaki gelişmeleri de takip edebiliyorum. Hoş aslında bunun için çalışma yapmaya da gerek yok. Özellikle elektronik yayın yapan siteleri açtığınızda durumu sizlerde görebilirsiniz. Şimdi kısa kısa notlar...
- Head-fi, bu sene altın çağını yaşamaya başlamış durumda. Hifi'nin içerisinde daha küçük bir meraklı kitlesine hitap eden kulaklıklar, son 4-5 senedir hiç olmadığı kadar popüler hale gelmiş durumda. Özellikle internet üzerinden yayın yapan sitelerde son aylarda okuyabileceğiniz kulaklık incelemesi sayısı inanılmaz bir artış göstermiş durumda. Bunun yanında kulaklık aksesuarları olarak nitelendirebileceğimiz ampliler, taşınabilir cihazlar ve diğer aksesuarlar konusunda gerçek bir patlama yaşanıyor. Ülkemizde bu alanda pozisyon alan firma sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bundaki en önemli sebep, ürünlerin değerlerinin göreceli düşük olması sayesinde internet üzerinden alımların yapılması olabilir. 100-200 Euro seviyesinde kulaklık amplileri (head amp daha çok kullanılan bir tabir) pazarı ise tam anlamıyla şenlenmiş durumda. Lambalısı, solid state'i, hibrid yapıda olanı derken ürün çeşitliliği göz kamaştırıcı. İşin ilginci, bu seviyedeki ürünlerin performansı şaşırtıcı.
- Ülkemizde bir türlü görünür pazarda popülerleşmeyen D sınıfı -aslında T sınıfı gibi tüm dijital- amplilerde bu sene yine hareketlilik artmış durumda. Pazarın kuvvetli oyuncularından son zamanlarda çok ilginç ürünler, çok ilgi çekici fiyatlara satışa sunulmuş durumda. Bu ürünlerin ülkemizde popülerleşmemesinin en önemli sebebi hiçbirisinin arkasında firma desteği olmaması. Aslında firmalar bu konuda pek haksız değiller. Tüm dünyada durum böyle. Bu ürünler fabrika çıkışı olarak adetli satın alınmak zorunda. Ne kadar çok alırsanız, o kadar iyi indirim alıyorsunuz. Bunun yanında ürünlerin Çin menşeili olması özellikle vergiler anlamında firmaların elini kolunu bağlıyor. Bu durum sadece ülkemizde değil, tüm dünyada böyle. Önde gelen bir çok dijital sınıf ampli üreticisinin fabrikadan direkt satış yapması ise her şeyi daha da zorlaştırıyor. Ürünlerin fiyatlarındaki düşüşler ile ülkemizdeki bir meraklı da çok kolaylıkla bu ürünleri internet üzerinden satın alabiliyor ki, şu an Nuforce firmasının yeni Icon serisi de dahil olmak üzere, çevrede o kadar çok dijital sınıf ampli kullanan var ki, inanamazsınız.
-Son iki yıldır desktop audio denilen yeni bir terim ile karşılaşıyoruz. Kısaca açıklamak gerekirse temelinde bilgisayar olan, masa üstünde kullanılabilen genelde aktif hoparlör veya dijital sınıf ampli + hoparlör kullanan, genelde DAC ile desteklenmiş sistemlere desktop audio deniyor. Benim evimde bu tarz bir sistem zaten var diyebilirsiniz. Burada önemli olan nokta Logitech veya Creative gibi bilişim firmalarından ziyade hifi firmalarının hoparlörlerini kullanılması. Bu yeni yaklaşım ülkemizde de gitgide popülerleşiyor. Bu durumu gözlemlediğimden geçtiğimiz hafta Mission M-iSphere ve Audio Engine A2 incelemelerini yayınladım ve yazılar oldukça ilgi gördü. Bilgisayar sistemlerinde PC transport projesinde olduğu gibi özel sistemler kullananların yanında standart ve dizüstü bilgisayarları kullanan çok fazla insan var. DAC'lar konusunda ise son zamanlarda öylesine bir zenginlik yaşanıyor ki, şaşırmamak mümkün değil. Bu arada satır arasında ülkemize yeni bir kaç DAC girişi olacak yakınlarda. Fiyatlarında son derece makul olacağı söyleniyor. Sürprizi bozmamak için ayrıntı vermiyorum. Ama bazı firmalarımız yurt dışındaki gelişmeleri yakında takip ediyorlar ki, bu durum övgüye değer.
-Son iki yıldır desktop audio denilen yeni bir terim ile karşılaşıyoruz. Kısaca açıklamak gerekirse temelinde bilgisayar olan, masa üstünde kullanılabilen genelde aktif hoparlör veya dijital sınıf ampli + hoparlör kullanan, genelde DAC ile desteklenmiş sistemlere desktop audio deniyor. Benim evimde bu tarz bir sistem zaten var diyebilirsiniz. Burada önemli olan nokta Logitech veya Creative gibi bilişim firmalarından ziyade hifi firmalarının hoparlörlerini kullanılması. Bu yeni yaklaşım ülkemizde de gitgide popülerleşiyor. Bu durumu gözlemlediğimden geçtiğimiz hafta Mission M-iSphere ve Audio Engine A2 incelemelerini yayınladım ve yazılar oldukça ilgi gördü. Bilgisayar sistemlerinde PC transport projesinde olduğu gibi özel sistemler kullananların yanında standart ve dizüstü bilgisayarları kullanan çok fazla insan var. DAC'lar konusunda ise son zamanlarda öylesine bir zenginlik yaşanıyor ki, şaşırmamak mümkün değil. Bu arada satır arasında ülkemize yeni bir kaç DAC girişi olacak yakınlarda. Fiyatlarında son derece makul olacağı söyleniyor. Sürprizi bozmamak için ayrıntı vermiyorum. Ama bazı firmalarımız yurt dışındaki gelişmeleri yakında takip ediyorlar ki, bu durum övgüye değer.
Şimdilik bu kadar ama devamı gelecek...
Eski Yazılarımızı Hortlatmaca! Bitches Brew
Miles Davis ismini günümüzde tanımayan yoktur sanırım. Sadece caz müzikle uğraşanlar değil müzik dinleyen hemen herkes mutlaka duymuştur ismini. Meraklılara en sevdiğiniz Miles Davis albümü nedir diye sorduğunuzda cevaplar genelde çok çeşitli olmuyor. Genelde herkesin verdiği cevap “Kind Of Blue” olur. Bana sorarsanız ise 1968-1970 arasındaki dönemdeki kayıtlarını çok severim. 1968 yılından itibaren başlayan Miles Davis'in elektrikli enstrümanlar ile tanıştığı dönem çoğu eski nesil caz eleştirmeni tarafından hiç sevilmeyen hatta nefret edilen bir dönemdir. Müzik dinleyicileri için ise alışılagelmiş Miles Davis müziğinden oldukça farklıdır. Bu yıllarda yaptığı albümleri belki bir çok müziksever dinlememiştir. Neyse konuyu uzatmadan isterseniz önce Miles Davis'in hayatına kısaca bir göz atalım.
1926'da doğan müzisyenin müzik kariyeri daha 16 yaşındayken başlar. Küçük gruplarda çalar ve okula gitmediği zamanlarda üye olduğu müzik kulubünde takılmaya başlar. 17 yaşında Blue Devils ismindeki bir gruba transfer olur. Bu grubun başında Eddie Randle vardır. Daha sonra Tiny Bradshaw grubuna katılır. Bu dönemde Sonny Stitt onu izlemeye almıştır. Soony Stitt müzikseverler arasında fazla tanınan bir isim değildir. Aslında müzik tarihi açısından önemli bir saksafoncudur. Müzik tarihçilerine ve eleştirmenlerine göre Charlie Parker ve Lester Young'ın tarzından etkilenmiştir. Daha sonraki yıllarda kendi sitilini oluşturmuş ve John Coltrane gibi isimleri etkilemiştir. Geçtiğimiz günlerde elime geçen güzel bir 1959 yılı Verve albümünü hazır ismi geçmişken tavsiye edeyim; Sonny Stitt Sits In with the Oscar Peterson Trio (meraklısına not: albümün plağı Speakers Corner tarafından basıldı) Bu dönemde Davis ailesi ile sorun yaşar. Ailesi okulunu bitirmesini istemektedir o ise müzik yapmak. 1944 yılında yaşadığı East St. Louis kentini Billy Eckstine orkestrası ziyaret eder. Bu orkestra caz tarihinde hep büyük orkestraların gölgesinde kalmış olsa da, dönem dönem iyi müzisyenlere okul vazifesi görmüştür. Tamda bu dönemde Dizzy Gillespie ve Charlie Parker gibi iki mühim isim bu orkestrada çalmaktadır. Performans öncesinde Buddy Anderson hastalanınca gruba bir üçüncü trompetçi gerekir ve bulunan isim Miles Davis olur. Profesyonel kariyere bir adım kala ailenin eğitim baskısı galip gelir ta ki 1944 yılının sonuna kadar.
Devamını okumak için tıklayınız
Bir Dönemin Sonu
Bir dönemin sonu geldi gerçekten! Senelerden beri keyifle kullandığım Michell Gyrodec pikabımı geçtiğimiz hafta emekliye ayırdım. Gyrodec emeklilik hayatına evimin arka odasında hazırladığım bölümde devam edecek. Aslında bu son derece hüzünlü bir durum benim açımdan. Nedeni ise bu pikabı taparcasına sevmem! Yeni nesil Michell'ler benim pek ilgi alanıma girmiyor doğrusu, Orbe, Technodec ve hatta yeni nesil gri renkli Gyrodec'ler. Ama üçüncü nesil Gyrodec'ler her türlü kullanım zorluklarına rağmen siyah renkli gövdeleri, altın rengi parçaları ve kahverengiye çalan pleksi kapak ve gövde bölümleri ile gerçekten karşısına her geçtiğimde keyifle seyrettiğim bir pikaptı. Ancak bu sayfalarda gelişimini adım adım takip ettiğiniz kendi pikabım, son yaptığım gelişmelerden sonra Gyrodec'i emekliye ayırdı.
Aslında Gyrodec benim için La Platine Verdier alacağım güne kadar kullanmayı düşündüğüm bir üründü. Ancak sonu tahminimden daha erken geldi. Halbuki ne güzel günlerim geçmişti onunla. Bazen keyifle kullandığım, bazende rahmetli John Michell'in kemiklerini sızlatacak işler yapmıştım onunla. İşte onlardan bir tanesi. Tek koldan sıkılınca, o dönem elimdeki kolların bir kısmını üzerine takıp denemeler yapmıştım. Ancak ne yaparsam yapayım, orijinal halini asla bozmadım. Bugün arka odada o eski güzel haliyle, onu her gördüğümde beni etkilemeye devam edecek.
Tabii ki onu arada sırada dinleyeceğim. Arka odada Nakamichi CR-7, Revox B77 gibi işleyen ama çok kullanmadığım diğer cihazlarla birlikte yaşamına devam edecek. Anlayacağınız Gyrodec'ime veda etmiyorum sadece emekli ediyorum.
Bakalım arka oda ne zaman dolacak. Şimdiden raflar kalabalıklaşmaya başladı bile...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)