Aslı Vural - Sky Is The Limit Sergisi


Bizim gibi fiziğe inanan insanlar, geçmiş- bugün ve gelecek arasındaki ayrımın yanlızca inatla süren bir yanılsama olduğunu bilirler” Albert Einstein
İnsan inançları, değerleri, gereksinimleri, tutumları, duygusal uyarımlarıyla algılayabiidiği bir bütünün küçük bir parçası... Evrenin bir noktasında küçük hayatlar yaşayıp, büyük hayaller kuruyoruz. Ancak bizim edinimlerimizle hayalini kurabildiğimiz o en büyük şey bile evrenin büyüklüğünün yanında o kadar küçük ki. Sadece üstünde yaşadığımız dünyayı biliyoruz oysa bilmediğimiz başka dünyalar olmalı. Yerin kat kat altında ve gökyüzünün kat kat üstünde bilmediğimiz neler var acaba? Bizler daha kendimizi bile tam tanıyamamışken, bilemezken ve anlayamazken bunca merak nedendir? Yer, gök ve insan bir bütün müdür? Beş duyunun ötesini algılayabilir miyiz? Bilim ve bilinçle beraber oluşan, duyular ötesi bir algılamaya ihtiyacı var insanların. Maalesef tüm algıladığımız bildiklerimizle sınırlı; yani bildiğimiz kadar algılıyoruz. Peki o zaman bildiğimizin ötesinde ne var? Bir bütünün küçük bir parçası olarak bağlı bulunduğumuz muhtemel bütündeki yerimizi bulursak ya da bulduğumuzu düşünürsek daha mı az yanılırız?

Aslı Vural, kişisel sergisinde bu araştırma ve düşünme sürecinde tuval ve boyayı bir imge olarak katmanlar halinde kullanarak, kimi zaman kazıyarak, alt ve üst katmanları biraraya getirerek bu soruları bizimle paylaşıyor...

İlgi çekici bir sergi olacak sanırım. 16 Ağustos'tan itibaren; Balat Kültür Evi Vodina Cad. No39-41 Fener-Balat. Ben katılmayı çok isterdim ama o dönemde İstanbul'da olmam mümkün değil. İstanbul'daki dostlara duyurulur...

Albüm İncelemesi: Nekropsi - 1998


Nekropsi, Türk müzik tarihi açısından son derece ilginç bir topluluk. Aslında 1990'larda ortaya çıkan topluluk ilk albümlerini 1997'de yayınladı. Bazı müzik topluluklarının en önemli şanssızlığı çok iyi albümlerini kariyerlerinin ilk başlarında yapmasıdır. Nekropsi'nin ilk albümleri olan "Mi Kubbesi" işte bu türden bir albüm. Haydi eğri oturalım doğru konuşalım. "Mi Kubbesi" 1970'lerden bugüne bakarsak müzik tarihi için önemli bir albüm olmayabilir ama iş Türk müzik piyasasına gelince Nekropsi'nin ilk albümünün Türk müzik dinleyicisi açısından yeri çok önemlidir. 1990'larda genç olanları etnik, caz, physcodelic rock'un özenli bir harmanlanması ile tanıştırmış, daha yaşlı olanları 1970'lerin Türkiye'sinde yapılmaya çalışılan bu karışımın bir sonraki adımı olarak heyecanlandırmıştı. Bazen daha iyi prodüktörler, daha iyi maddi imkanlar olsa ülkemizde yapılan bazı albümlerin uluslararası müzik piyasasında da ilgi çekeceğini düşünürüm. Ne yalan söyleyeyim "Mi Kubbesi"de benim için öyle bir albümdür işte. Tabii bu arada bir şeyi de unutmamak lazım. 1990'ların Türkiye'sinde böyle bir albümü yapmak kolay iş değildir. Yayıncı bulmak, albüm yayınlamak, albümün finansını yapmak kolay değildi. Hala kolay değil ama sanırım eskiden bunlar çok daha zordu. Tüm bu sebepler bu albümlerin değerini daha da arttırır. Resmen yokluklar içerisinde yapılan albümlerdir. Bazı şeyleri eleştirirken, bazı şeylerin hakkını da vermeliyiz.

Neyse... Nekropsi ilerleyen yıllarda kadro değişiklikleri yaşadı. Gelenler gidenler, tekrar birleşme haberleri. İlk albümden neredeyse 10 yıl sonra 2006 yılında "Sayı 2: 10 Yılda Bir Çıkar" albümünü yayınlarlar. "Mi Kubbesi"nin ilerisinde bir albüm bekleyen müzik dinleyicileri ilk dinleyişte albüm için olumsuz beyan ederken, 10 yıllık albümsel aranın ardından farklı bir şeyler deneyen topluluğa daha olumlu yaklaşan müzikseverler de oldu. Beklentileri karşılamak için müzik yapmak yerine, gönüllerinin istediğini yapmışlardı muhtemelen. Daha fazla elektronik öğe ile süslenmiş farklı bir albüm. Sanırım bir çok müziksever yaklaşık 10 yıllık zaman diliminde yayınlanan 2 albüm için dinledikçe farklı düşünür hale gelmiştir. Yıkıcı eleştirileri göz ardı ederek tarafsız bir kulakla albümü dinlediğim zaman müzikal değişim için olumsuz bir şeyler söylemem güç.

Çok yapılan bir espri ama buraya da taşıyalım. 10 yılda bir çıkar düsturunu bir kenara bırakarak topluluk üçüncü albümü de yayınladı. Albümün yayın haberini burada vermiştik. Albüm yayınlandı ve tabii ki edindim hemen. Albümün tanıtımında topluluğun diskografisini oluşturan iki albüm arasında bir halka olacağı izlenimi vardı bende. Amerikalıların "missing link" dedikleri şey var ya. Belki dilimize kayıp halka olarak çevirebileceğimiz bir deyim. 1998, tam anlamıyla öyle bir albüm diyebilir miyiz, bilemiyorum. Haydi ilk önce şarkı listesini verelim.

Harf Devrimi 1998
Kusmuk
14
Mecidiyeköy
Ebo 1998
Heidi
Düşük Amper
Avi ( Kısa )
Ara
Bağlama
Ateis 1998
Crying Game 1998

Albüm için bir şeyler yazmak gerçekten güç. Bir şekilde taraflı şekilde yazacağım. Albümle ilgili orada burada çok farklı yazılar okuyacağınıza eminim. "Mi Kubbesi"ne bakarak albümü acımasızca eleştirenler çok fazla. Ben albüm ilk duyurulduğunda ikinci bir "Mi Kubbesi" beklemeyenlerden olduğumdan, albümün elektronik öğeleri bol bol içeren, yer yer aksak yerel  ritmlerin bulunabileceği, etnik öğelere selam çakan, free-jazz'a atıfları bol bir albüm bekliyordum. Ne yalan söyleyeyim, beklediğimi aldım. 1998 benim açımdan bir başucu albümü olmayacak. Farklı kulvarlarda aradığımı daha fazla bulduğum albümler var. Ancak acımasızca yerin dibine batırılacak bir albüm olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Bence tıpkı "Sayı 2: 10 Yılda Bir Çıkar" albümü gibi tarafsız kulaklara hitap edecek bir albüm yapmış Nekropsi....

Bu yazdıklarıma göre Nekropsi'ye benim görüş açımdan bakanlar için albüm alınması gereken bir albüm. Müzik için benim zihniyetimde var olmayan die-hard albüm fanları için zorlu bir dinleme deneyimi sunacak bir albüm, 1998. Ne olursa olsun tarafsız şekilde ve "Mi Kubbesi"nin gölgesinden çıkarak bir kulak kabartmanızı tavsiye ederim.

Magma - Mythes & Légendes DVD



Stereo Mecmuası'na bağlı bölümlerimizde sık sık Magma'dan bahsediyoruz. Fransız topluluk 1970'lere imzasını atmıştır. Geçen sene içerisinde Seventh yayınlanan ve diskografisinin sadece bir kısmını içeren Studio Zund albümünü sizlere burada tanıtmıştık. Christian Vander çoktan 60 yaşını geçmiş olmasına rağmen durmuyor. Bu sene içerisinde Ëmëhntëtt-Ré  albümünü yayınladı. Albümden bloğumda kısaca bahsetmiştim ama ayrıntılı incelemeyi yeni Müzik Özel sayımızda yayınlayacağım. Tüm bu hızlı trafik arasında Fransız Seventh Records plak şirketi  Mythes & Légendes adını verdiği 4 DVD'lik bir seri yayınladı. Güncel Magma performanslarını içeren seri göz kamaştırıcı. Serinin 2. DVD'sini edindim ve müzisyenlere hayran oldum. Fiyatlar pek ucuz değil ancak meraklısı kaçırmasın. Topluluğun Auraë isimli şarkısının bahsettiğim seriden alınmış videosunu yukarıda izleyebilirsiniz. Aman kaçırmayın!

Şeytan'ın Sözlüğü (Ambrose Bierce)


Bu nasıl bir kitap adı diye düşünebilirsiniz. Grand Grimoire veya benzeri bir okült/ ezoterik kitap değil. Bu son derece esprili bir dilde yazılmış bir sözlük. Ambrose Gwinnett Bierce yada kısaca Ambrose Bierce son derece ilginç bir yazar. Editör yazıları, kısa hikayeler, gazete yazıları ile tanınır. Satirist yaklaşımları dikkat çekicidir. Satirist yaklaşım dilimize nasıl çevrilir bilemiyorum. Belki yermek veya yergi demek doğru olur. En bilindik eserleri bir kısa hikaye olan "An Occurrence at Owl Creek Bridge" (Baykuş Deresi Köprüsünde Bir Oluşum diye çevirsem doğru olabilir. Bu hikaye dilimize çevrildiği konusunda bir bilgim maalesef yok) ve yazımıza konu olan meşhur "The Devil's Dictionary"dir (Şeytan'ın Sözlüğü) Sözlüğün ortaya çıkışı bendeki bilgilere göre San Francisco kökenli ekonomi dergisi News Letter'da olmuş. 1868 yılında bu dergide editör olarak çalışmaya başlayan Bierce 1969 yılından itibaren sözlük üzerinde çalışmaya başlamış. İlk bölümler ise 1881 yılında ortaya çıkmış. 1881 yılından 1904 yılına kadar aralıklı devam eden yazıların ilk bölümü 1906 yılında yayınlanmış. İkinci bölüm ise 1911 yılında yayınlanıyor.

Kitap ülkemizde Omega Yayınevi tarafından 2005 yılında Cemal Atila çevirisi ile yayınlanıyor. Burada kafa karıştırıcı bir konu da yok değil. Piyasada bu kitabın farklı kapakla yayınlanmış versiyonları da var. Omega'dan yayınlanan kitabın tam ismi Şeytan'ın Sözlüğü Toplumsal Değerlere Aykırı Düşenlerin Kitabı. Arka kapakta Giovanni Scognamillo yazısı var. Orijinal kapakta yukarıda mevcut. Kitabın fiyatı yaklaşık 7TL. Ama kitap evlerinde promosyon havuzlarında 5TL'ye bulabilirsiniz. Şanslıysanız tabii. Farklı kapaklı baskılar mevzuunu araştırıyorum, bir bilgi bulursam buraya eklerim.<

Sözlükte, çeşitli maddelere yazılmış çok keyifli, akıllıca ve bazen şaşırtıcı açıklamalar var. Bunların bir kısmı son derece spesifik ve anlamak zor. başarılı notlarla konu açıklanmaya çalışılmış. Kitabı anlatmak kolay değil. İsterseniz bir kaç örnek vereyim;

Reform: İyileştirmeye karşı olanları en çok memnun eden şey.
Samimiyet: Aptalların karşılıklı yıkımları için ihtiyatlı bir şekilde içine sürüklendikleri ilişki.
Talihsizlik: Asla ıskalanmayan bir talih türü.

Aslında Bierce'nin sözlüğü bir kitap okur gibi okunabilecek bir yapıt değil. Arada sırada aklınıza geldiğinde açıp okunacak ve gülümsetecek (ve düşündürecek)  bir yapıt.

İngilizcesi iyi olan dostlarımız orijinal metni Project Gutenberg içerisinde buradaki linkte bulabilirler. Project Gutenberg duymadıysanız mutlaka ziyaret edin. Dünyanın bence en önemli kitap projesi. Bildiğim kadarı ile Türkçe kaynaklar bulamıyor. Bu proje kapsamında çok sayıda kitap ücretsiz olarak sunuluyor. Çeşitli elektronik dergi formatlarında kitap indirebiliyorsunuz. Bu kitap veya belgelerin ortak özelliği tüm eserlerin lisans sözleşmeleri dışında kalması. Son kullandığımda 33bin civarın elektronik kitaptan bahsediliyordu. Özellikle tarih ve mitoloji meraklılarının uğramasını tavsiye ederim. Tabii bunlar benim ilgi alanlarım. Kimbilir daha neler vardır. O yüzden göz atmak şart!

Fazıl Say ve Arabesk Tartışması



Ben tatildeyken müzik piyasası yine bir tartışmanın içerisine girmiş. Tatildeyken konudan haberim oldu ve konuşulanları izledim ve dinledim. Yeni tartışmanın temelinde yine Fazıl Say var ve yaptığı açıklamanın satır başları şu şekilde;

“Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı “yalan dolanla” doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum”

Ben kendi adıma farklı fikirlerin paylaşılmasını ve tartışmaya açılmasını önemli buluyorum. Ancak beğenmediğim, hoşuma gitmeyen şeylerle ilgili bir şeyler yazacağım zaman, özellikle, mümkün olan en fazla dikkati göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Dikkat edilmediğinde olanlar oluyor. Fazıl Say, fikirlerini keşke daha sakin bir şekilde ifade etseymiş. Bu açıklamalardan sonra olanlar oldu.
O müziktir, bu müzik değildir tartışması, yeni bir konu değil. Sadece bize özgü bir konu değil. Tüm dünyada aynı tartışmalar mevcut. Dozaj çoğu zaman bizdeki kadar yoğun oluyor. Ancak gazete manşetleri yerine müzik dergilerinden/sitelerinden takip edebiliyorsunuz. Bizim medyamız tartışma sevdiğinden, bazen böylesine tartışmalar gündemin en üst sırasına oturuyor.

Bu tarz tartışmalar yerini daha sert davranış tarzlarına da bırakabiliyor. Örnek mi istiyorsunuz, hemen vereyim. Ben ortaokul çağlarındayken Acid diye bir müzik tarzı çıkmıştı. Oraya buraya sarı gülen yüzler çizen dinleyiciler, bana o zaman garip gelen son derece hızlı elektronik ritmler eşliğinde dans ederlerdi. Bunun tam aksi yönünde ise Heavy Metal vardı. O dönemin batıya dönük underground müzik arenasının 2 dominant müziğini dinleyenler arasında savaş koptu. Acid-Metal savaşları denilen şey başladı. Aslına bakarsanız birbirimize yumruk sallarken bunun kökenlerini hiçbirimiz bilmiyorduk ama tartışmanın (veya kavganın) kökeninde aslında müzikten fazlası vardı. Konuyu toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan incelediğinizde kitaplar yazacak kadar derin olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Arabesk konusunda da, benzer bir durum söz konusu. Arabesk, ülkemizde bir vakadır ve bir kalemde silinecek, yok sayılabilecek bir şey değildir. Konuyu kültürel, toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan incelediğimizde ortaya çıkış hikayesini, gelişmesini daha iyi anlayabilmemiz mümkün. Hatta 1980'lerin Türkiye'sine dikkatlice bakmak gerekir.

İzmir I. Sanayi Sitesinde çalıştığım dönemler, Arabesk denilen müzik tarzının müzik piyasasını domine ettiği dönemlerdi. Seyyar arabalardan süzülen birbirine benzeyen melodiler, yanık sesler bana hitap etmiyordu ancak atölyelerde çalışan insanlar molalarında, derme çatma müzik setlerinden bu müziği dinleyip, uzaklara dalıp gidiyorlardı. Onların dünyevi sorunlarına, duygularına ve hayallerine hitap ediyordu belli ki bu müzik tarzı. Onlar, aşkı, sevgiyi benden farklı yaşıyorlardı belli ki. Aslında duygular aynıydı ama şehrin farklı yerlerinde yaşayanlar, farklı değer yargıları olanlar için yaşam dolayısıyla duygular her zaman aynı yaşanmaz. Arabesk müziğinde sessiz bir isyan vardı sahip olunamayan her şeye. O dönemlerde bende en uçlarda gezinen Heavy Metal gruplarını dinliyordum. İçimdeki şiddet duygusunu bastırmama yardımcı oluyordu. Sanırım müzik işte böyle bir şey, bazen müziğin tarzı, müzisyenler, teknik gibi konuların hiçbir önemi olmuyor. O melodileri duyduğunuzda sizi nereye götürdüğü ile önemli.

Müzik son derece kişisel bir şey. Ona yüklediğiniz anlam önemli. Hoşumuza gider ve gitmeyebilir ama onu yargısız infaz etmeye hiç gerek yok. Ha illaki bir şey yargılanacaksa, 1980'lerden günümüze ülkemizi yargılamayalıyız. Yapılanları, yapılamayanları... Bunlara sebep olanları.

Yüzlerce web sitesinin sansürlendiği, ifade özgürlüğünün 2 ileri 5 geri gittiği bir ülkede müzik tarzlarına sıra gelene kadar üzülecek çok yavşaklık (çok affedersiniz) var. Gerçekten garip bir ülkede yaşıyoruz...

not:
Adam haklı Beyler demeden önce Fazıl Say'ın twitter sayfasına bir göz atın.