Suck.Uk Mix Tape USB Stick
Tarzını ailecek pek beğendiğimiz ancak hiç alışveriş yapma fırsatımız olmayan Suck.Uk bize dijital formatlar öncesini hatırlatan bir ürün sunmuş. Aslında fikir süper. Yukarıya animasyonunu ekledim ama kısaca anlatayım. Önce USB belleğe istediğiniz şarkıları yüklüyorsunuz. Ondan sonra teyp kasedi şeklinde tasarlanan özel bölüme USB belleği koyuyorsunuz. Tıpkı kaset çağında olduğu gibi şarkı listesini yazıyorsunuz ve istediğiniz bir arkadaşınıza hediye ediyorsunuz. Ürüne C-900 kodunu vermelerinin sebebi 900 dakika kayıt yapılabilmesi. Buraya kadar her şey sempatik tek sorun fiyat; 20 Sterlin. Birine hediye ederken düşünmenizi gerektiriyor veya ben biraz cimriyim :)
Plak Koleksiyonculuğu: Plak Standartları
Plak Koleksiyonculuğu yazı dizime devam ediyorum. Serinin son yazısı Pikaplar Mevzuu'nda belirttiğim üzere bu yazımda pre-amp'lar konusuna girmeyi planlıyordum. Ancak yazıyı üç bölüme ayıracağım. İlk bölümde plakların doğuşundan bugüne standartlardan bahsedeceğim. İkinci bölümde ise pikap pre-ampleri konusuna değineceğim. Üçüncü bölümde ise plak standartlarını listelemeyi planlıyorum. Bu bir yazı değil de uzun bir liste olacak. Her iki bölümü teknik detaylarla zenginleştirmeye çalışacağım. Bu yazının ardından teknik konulara biraz ara verip Plak Koleksiyonculuğu konusunda ilk adımlarını atan meraklılara yönelik rehber niteliğinde birkaç yazı yayınlayacağım.
Evet şimdi konumuza dönelim. Geçen yazımda sizlere plaklardaki farklı formatlardan bahsetmiştim. Konuyu iyice açalım artık...
Başlangıç, gramofonlar...
Akustik Dönem 1877-1926
Bu dönem kayıtların seslerinin horn mekanizmaları ve mekanik kaydediciler kullanılarak yapıldığı dönemdir. Bu kayıtlarda standart bir ses seviyesinden bahsedebilmek mümkün değildir. Birbiri arkasına üretilen 2 plakta bile ses seviyesi farklı olabiliyordu. Bu dönem kullanılan ilkel ekipman ortaya standartların çıkmasını sağlamaktan son derece uzaktı. Her ne kadar ortada bugünün şartlarında bir standart olmadığından bahsetsek bile, teknik anlamda yine de belirli oranda birbirine yaklaşan frekans eğrilerinden söz etmek mümkündü.
Bu dönemden itibaren hızlarda da büyük bir çeşitlilikten bahsetmek mümkün. Plak iğnesinin modülasyon hareketinin de standartlaşmadığı bu dönemlerde plak şirketleri özellikle dikey modülasyon (yani pikap iğnesinin yukarı aşağı hareketi) ve yatay modülasyon (pikap iğnesinin platonun merkezine veya merkezi dışına yaptığı hareket) hareketlerinden bir tanesine odaklanıp plaklarını üretiyorlardı. Çok az sayıdaki firma ise plak üretiminde farklı açıları kullanmayı denediler. 45 derecelik açı sayesinde bir plak hemen her pikapta daha doğrusu o dönem için gramofonda okunabiliyordu. Tabii bu dönemlerde pikap iğnesi diye bahsettiğimiz şey çelik bir uç idi. Şaşırtıcı derece de, dönüş yönü açısından bir standart yakalanmıştı. Neredeyse tüm üreticiler saat yönünde dönüş ile çalınacak plaklar üretiyordu. Ancak başlangıç noktası konusunda farklı uygulamalar vardı. Bazı firmalar plakları merkezden başlayarak kaydediyordu. Yani bugün alıştığımız gibi iğneyi plağın dış bölgesine değil merkezine indirmeniz gerekiyordu ilk şarkıyı dinlemek için.
Bu paragrafı özetlemek gerekirse, yatay ve dikey modülasyon plak üzerindeki yivin yapısını ortaya çıkartıyordu. Ortaya çıkan yivlerin derinliği ve yapısından dolayı her plağı her pikapta dinlemek mümkün değildi. Bugünkü standartların oluşmasına daha vakit vardı.
Eski bir Dual plak değiştirici, model 1003
Elektriğin Hayatımıza Girmesi 1926-1937
Ses yükselticilerin (amplifikatör) ve elektrikli plak üretim makinelerinin hayatımıza girmesi plakların tarihini değiştirmiştir. Özellikle elektrikli master plak kesim makinelerinin ortaya çıkması ile sabit hızda üretim yapabilme imkanı doğmuştu. Bu durumda iğnenin plak üzerindeki gezintisi sırasında da sabit bir hızdan bahsetmek mümkün oldu. Bunun getirisi ise iğnenin gezintisi ile ses arasındaki doğrusal orantı ile tam spektrumlu ses frekanslarından bahsetmek mümkün hale geliyordu. Bu da özellikle bas seslerin yani düşük frekansların plak üzerine kaydedilebilmesi imkanını ortaya çıkardı. Ancak bu dönemde bu frekans aralığını plak üzerinde yansıtabilmenin bir de götürüsü vardı; plak kayıt zamanları düşmüştü.
Bu durumda plak üreten firmalar hemen bir şeyler düşünmeliydi. Çözüm bas alt frekansların 6 dB/oktav aralığından itibaren kesilmesi olarak bulundu. Dolayısıyla ortaya bir frekans aralığı çıkmıştı. Bir çok firma bu noktada kendi anlayışına göre frekans aralıkları belirliyordu. Herkesin amacı en iyi ses kalitesini sunmaktı ancak ortaya bir kaos çıktı. Plak alan bir tüketici hangi plağı hangi ses seviyesinde dinleyince en keyifli ve optimal sonucu alacaktı. Bugün pek sevmediğimiz ton kontrollerinin (1) ortaya çıkış sebebi işte budur.
1930'lardan itibaren hayatımıza plak değiştiriciler (2) girmeye başlayınca bazı büyük firmalarda kendi standartlarını oluşturma telaşı başladı. Bu dönemde radyo yayıncılığı da güçlenmeye başlamıştı. Bir anda gereksinimler değişmişti. Radyoların ön ayak olmasıyla en azından konuşmalar için 33 1/3 devirlik hız standartlaştı. Konuşma konusu mühim. Hemen bir örnek verelim diyelim ki, Amerikan başkanı ulusa sesleniş konuşması yaptı. Bu konuşma plak üzerine kaydediliyor ve radyolarda o şekilde yayınlanıyordu. Bugün anladığımız anlamda canlı yayın gibi konular o dönemlerde hayal idi. Bu dönemde yivlerin oluşturulmasında dikey modülasyon (3) standart hale geldi.
Gerçek bir plak değiştirici efsanesi. Zenith Cobra-Matic.
78'likler veya Taş Plaklar Dönemi 1937-1947
Plak firmaları plak yüzeyinin oluşturduğu gürültüyü ortadan kaldırmanın yollarını ararken, frekansları daha fazla anlamaya başladılar. Yüksek frekanslarda 3 dB/oktav ve 6 dB/oktav aralığı en optimal sonuçları veriyordu. Bunun altı ve üzeri değerler özellikle yüksek frekanslarda size gürültü olarak geri dönüyordu. Bu aralığın ortaya çıkması alıştığımız anlamda ilk kez ses kalitesinin önem kazanması sonucunu ortaya çıkarttı. Ancak bu kez ortadaki sorun yüksek frekansların ne kadar güçlendirileceği idi. 10Khz'deki frekansların dB (desibel) olarak arttırılması bir çözüm olabilir miydi. Bazı firmalar için evet. Bu durumda herkes kendi anlayışına göre plak üretmeye başladı. Özellikle savaş öncesi (4) üretilen plaklarda tam bir kaos durumu oluştu. Amerikan plak firmaları yüksek frekansların yükseltilmesi konusuna önem verip ekolayzır eğrilerini bu anlayışa göre oluştururken, Avrupalı plak şirketleri ise bunu yapmayı reddettiler. Bu dönemde artık bas ve tiz ayarı amplifikatörlerin olmazsa olmazı haline gelmişti. Hatta dönemin gelişmiş cihazlarında Amerika ve Avrupa kaynaklı plakları dinlerken kullanmanız için özel ton kontrolleri hazır şekilde sunuluyordu.
Scully/Westrex Plak Kesim Makinesi
LP'nin Doğuşu 1947-1958
Daha yavaş dönme hızı ve plastiğin bulunması ile plaklar bir kez daha değişmeye başladı. İlk olarak hızlı şekilde plaklar bugün alıştığımız üretim malzemesi olan polivinyl klorür malzemesi ile üretilmeye başladı. Plak firmaları, pikap üreticileri ve radyolar artık farklı standartlardan bunalmışlardı. İlk kez herkes ortak bir çözüme yaklaşmıştı. Plak firmalarının kurduğu organizasyonlar ile radyo televizyon kuruluşlarının oluşturduğu organizasyonlar radyo yayıncılığında standartların oluşması için pazarlıklara başladı. Bu andan itibaren neredeyse konu hakkında söz sahibi olan herkes yeni bir şeylerden bahsediyordu.
Columbia plak şirketi hemen yeni bir ekolayzır eğrisini ortaya çıkarttı. Bugün rumble dediğimiz bir şekilde gürlemek olarak tabi edebileceğimiz sorunun düşük devir hızı ve ince plak yivleri yüzünden ortaya çıktığını ve yüksek frekansların güçlendirilmesi ile ucuz iğnelerle hem izleme açısı sorunu hemde düşük ses kalitesi alındığını bilimsel olarak ortaya koyunca bir çok plak firması bu yeni duruma göre kendi ekolayzır eğrilerini gözden geçirmeye başladı.
Ses Mühendisleri Birliği kendi çözümünü sunmak konusunda geri kalmadı. Onlara göre plak üzerindeki gürültünün asıl kaynağı plakların üretim aşamasındaydı ve buraya müdahale etmek gerekiyordu. RCA ise 45 devirlik çözümler yerine farklı devir hızlarına el attı. RCA hızını alamayıp frekans eğrilerini de yeniledi. Hatta alışılmış plak merkezi delik çapının bile sorun yarattığını söyleyerek delik çapı ile oynamaya başladı.
Tam bir standartlaşmadan bahsederken ortalık yine birbirinden farklı plaklarla doluvermişti.
Tüm dertlerin bitişi. Meşhur RIAA eğrisi :)
RIAA Yılları 1952- günümüz
Tüm bu süreçler sonunda plak üreticilerinin dışında kalan hemen herkes bu karmaşaya kazan kaldırdı. 1952 yılında RCA mühendisleri çok dikkat çekici bir çözümler paketi oluşturmayı başarmıştı. Neredeyse mükemmele yakın bir ekolayzır eğrisi ve bunun bilimsel tartışması ilk standartlaşma umutlarını filizlendirdi. Bu tartışmalar devam ederken RIAA (yani Recording Industry Association of America – Amerika Kayıt Endüstrisi Birliği ) olaya el koydu ve RCA'Nın çözümünü standart olarak kabul etti. İlerleyen 3-4 sene boyunca tartışmalar devam etti nacak büyük plak firmaları 1955 yılında bu eğri başta olmak üzere tüm standartları kabul ettiler. Bu yüzden günümüzde pikap pre-amplilerinde RIAA ibaresini görürsünüz. RIAA'daki en önemli gelişme 1974 yılında pikap pre-amplifikatörlerinde kullanılmaya başlanan ultrasonic ve infrasonic filtre sistemlerinin kabulüdür. Yoksa 1952'den (aslında 1953 demek daha doğru) itibaren plak standartlarında bir değişim olmamıştır.
Tabii bu durum Amerika için geçerli. 1960'lara kadar Avrupalı plak firmaları kendi standartlarındaki üretime devam ettiler. Rusya ve bir çok Asya ülkesinde (Japonya hariç) standartların kabulu 1975'lere değin uzar.
Özel not: Bir koleksiyoncu ve plak değiştiriciler konusunda uzman Larry Robinson'dan çok faydalandım bu yazımda. Kendisine teşekkür ederim.
(1) Hani bugün hiç sevmediğimiz bas-tiz ayarlarından bahsediyorum :)
(2) Jukebox ve/veya ev tipi standart plak değiştiriciler
(3) İğnenin aşağı yukarı hareketi
(4) İkinci Dünya Savaşı (1939-1945)
Clockwork Orange Plak
Kubrick'in Clockwork Orange (Otomatik Portakal) filmini çok severim. Sevdiğim filmlerin müziklerini toplamaktan da büyük keyif alırım. Müzikleri dinlerken filmden sahneler aklıma gelir ve bu çok hoşuma gider. Tabii bunları yazmak için Clockwork Orange ne denli doğru bir örnek, bu ciddi bir soru işareti. Özellikle de filmi seyreden çoğu insan unutmaya çalışırken...
Filmin müzikleri elimde plak formatında çok uzun zamandır elimde var. Bendeki plak Fransız baskısıydı. Bir arkadaşımın hediyesi olduğundan benim için ayrıca değerli. Ancak Amerikan baskısına da "denk geldiği taktirde" hayır diyebileceğimi pek düşünmüyordum.
Geçenlerde Sigma Ses'ten gelen bir mesajı sitemizde yayınlamıştık. Tabii ki hemen ilgili sayfaya gidip inceledim. Daha ilk ürün Clockwork Orange plağıydı ve ilk işim sevgili Asım Bey'e bunu bana ayırın demek oldu. Geçen gün plak elime ulaştı ve keyfim son derece yerinde.
Buradan çıkacak sonuç nedir derseniz hemen açıklayayım. Asım Bey, kendi deyimiyle iflah olmaz bir klasik müzik dinleyicisi. Belki bu tarz bir plağın bu sayfalarda denk gelmeyeceğini düşünürsünüz ancak plak meraklılarının bildiği bir şey vardır. En aklınıza gelmeyecek yere bile göz atın, şaşırabilirsiniz.
Dala Müzik Sistemi
Son derece garip bir müzik sistemi. Bradley Paulet tarafından tasarlanan Dala sistemi sanki bir kuşa benziyor değil mi? Her iki uçta bulunan kanat gibi görünen bölümler aslında özel bir hoparlör sistemi. Cihazın ortasında ise bir plak çalar bulunuyor. İlginç bir şekilde iğne aşağı bölümde bulunuyor. Sistemin ortasındaki logo ise aynı zamanda uzaktan kumanda. Bu ürünün üretilmesi biraz zor olacak gibi gözükmekte.
JazzLife Kitap
1960 yılında fotoğrafçı William Claxton ve Alman müzikolog Joachim Berendt birlikte Amerika turu yaparlar. Bu tur caz müzik konusuna odaklanmıştı. Bu ikilinin işbirliği sonucunda ortaya inanılmaz bir fotoğraf koleksiyonu ve hem bilinen hemde bilinmeyen sokak müzisyenlerinin kayıtlarından oluşan bir müzik arşivi ortaya çıkar.
Jazzlife kitabı işte bu dönemi kapsıyor. Caz meraklıları için gerçekten bir hazine değerinde. Hem harika fotoğraflar hemde yorumlar var. Kitapta yazılara 3 dilde yer verilmiş; Fransızca, İngilizce ve Almanca.
Fotoğraflar müthiş. Yazılar da rahat rahat okunuyor. Gözleri bozuk insanlar için -benim gibi- önemli bir ayrıntı.
İsterseniz konu açılmışken William Claxton'dan bahsedelim. 1927 yılında doğan fotoğrafçı 2008 yılında vefat etti. Claxton kariyerine caz plak kapaklarını çekerek başladı. İlerleyen yıllarda Chet Baker, Charlie Parker, Duke Ellington, Dizzy Gillespie ve Billie Holiday gibi önemli isimlerin fotoğraflarını çekti. Claxton kariyeri boyunca Life, Paris Match ve Vogue gibi önemli dergilerde çalışmış. Geçtiğimiz dönemlerde sevgili Aydın Eroğlu'nun kaleminden sizlere tanıttığımız Herman Leonard gibi caz tarihinde adı yer almış önemli bir isim Claxton.
Mississippi bandolarına özel bir bölüm ayrılmış. Fotoğraflar müthiş.
Gelelim kitaba. Taschen kitaplarını çok severim. Baskı kalitesi, özen ve içerikleri gerçekten muhteşemdir. Geçmişte Taschen kitaplarını hep yurtdışından aldım. Bu seneki Kitap Fuarında keyifle gezip alışveriş ederken bir anda Literature kitapevinin standını keşfettim ve Taschen kitaplarını incelerken buldum kendimi. Literature, Taschen'in temsilciliğini çok uzak olmayan bir dönemde üstlenmiş. Fiyatları incelediğimde fuara özel indirimleri de gözönüne aldığımda son derece makul hatta ucuzdu. Hal böyle olunca artık gönül rahatlığıyla ülkemizden satın alabileceğiz Taschen kitaplarını. Zaten aldıkça bloğumdan sizlerle de paylaşırım.
JazzLife kitabının arkasında Joachim Berendt arşivinden hazırlanan bir CD var.
Neyse Seçil ile beraber standı dikkatle inceledik. JazzLife zaten alışveriş listemde vardı. Kitabı stand'de görünce kalpler çarpmaya başladı tabii. Çok hoşuma giden bir ayrıntı; kitaptan stand'de iki adet bulunmasıydı. Bir tanesi orijinal jelatini içerisinde diğeri ise ziyaretçilerin inceleyebileceği şekilde açık olarak stand'de yerini almıştı. Bu çok önemli bir şey. Bir müşteri kitabı arzu ettiği gibi inceleyebilir ve arzu ederse jelatin içerisindeki kitabı satın alır. Bu "ince" özenin yanında uygun fiyat etiketi, firmanın sorumlusu Sn. Ayhan Kocatürk'ün aydınlatıcı bilgilendirmeleri ve yaptıkları hoş bir jest sonucunda koca kitabı eve giderken çantamızın içerisinde bulduk. Çok güzel oldu.
Günlerdir evde karşımda Herman Leonard'ın "Downbeat - NYC - 1949" reprodüksiyonu, kucağımızda Claxton'ın fotoğrafları, pikabımızda dönen caz plakları ile çok keyifliyiz. Allah bu durumumuzu bozmasın!
Her ne kadar eve gelene kadar iş hayatlarımız berbat olsa da, tüm olumsuzluklar tepemizde dolaşsa da, evde müzik sisteminin başına geçince hayat ne kadar güzel oluyor. Bu yüzden müzik dinlemek bu kadar özel, kitap okumak bu kadar güzel!
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)