Kenny Burrell - Guitar Forms



Kenneth Earl "Kenny" Burrell veya bizim tanıdığımız ismiyle Kenny Burrell, 1931 doğumlu Amerikalı bir caz gitaristi. Ülkemizde de çok sevilen bir müzisyen olan Burell'in müzikal kökleri bebebop ve blues'a dayanıyor olsa da, gitar çalma tekniğinin gelişmişliği sayesinde hemen her caz akımında yaptığı icralar neredeyse hiç sırıtmaz.

Burrell'in gitarla tanışması çok erken yaşlarda olmuş. Ailesi de müzikle ilgilendiği için Burell'İn müzik bilgisi genç yaşlarda gelişmeye başlamış. Başta genç yaşta ölen ve caz müziğinde gitarın kullanımını kökten değiştiren Charlie Christian olmak üzere, Django Reinhardt gibi gitaristleri kendisine örnek alan Burell öğrencilik yıllarında hem çok iyi bir müzisyen hemde çok iyi bir öğretmen olan Dizzy Gillespie ile çalışmış ve arkasından Oscar Peterson'la tanışmış ve New York'a taşınmış. Bildiğiniz gibi Amerika'da sanat anlamında New York sahnesinin bambaşka bir yeri vardır ve bir yerlere ulaşmak veya gelebilmenin yolu bu şehirden geçer.

1950'lerde başlayan müzik kariyerinde kendi topluluklarını da kuran müzisyen, bir eğitimci olarak 1970'lerde caz müziği hakkında seminerlere konuk olmuş ve tüm dünyayı dolaşmış. Ancak ne olursa olsun müzik çalma isteği bitmeyen müzisyenin 2000'lerde yayınladığı albümleri bile hala insanın içini ısıtan melodilerle dolu.

Burell'in muhtemelen 100'den fazla albümü var ancak ülkemizde hatta tüm dünyada Burell deyince akla gelen bir albüm var “Midnight Blue” 1963 yılında Blue Note plak şirketi için yayınlanan plak caz tarihinin en sevilen albümlerinden bir tanesidir herhalde.

Midnight Blue albümünü yeterince dinlemişizdir şimdi yeni bir albümü sizlerle paylaşmak istiyorum. “Guitar Forms” “Midnight Blue” albümünden hemen bir yıl sonra1964 yılında yayınlanıyor. Albümde aranjmanlarda caz tarihine mal olmuş bir isim dikkat çekiyor Gil Evans. Ancak Gil Evans ve kayıt için oluşturulan orkestra her şarkıda karşımıza çıkmıyor ve Burell'a solo gitarla bol bol dinleme fırsatımız var. Albümde beş şarkı tam anlamıyla orkestrayı dinleyebileceğimiz şekilde düzenlenmiş Üç şarkı daha küçük formasyonlara göre düzenlenmiş. Ancak orkestrasyon öyle bir ayarlanmış ki, Burell'in gitarı hemen her an tüm ayrıntısıyla duyuluyor. Bu konuya gelmeden önce şarkı listesini vereyim;



"Downstairs" (Elvin Jones) – 2:53
"Lotus Land" (Cyril Scott) – 9:38
"Terrace Theme" (Joe Benjamin) – 4:02
"Prelude No. 2" (George Gershwin) – 2:17
"Moon and Sand" (William Engvick, Morty Palitz, Alec Wilder) – 4:16
"Loie" (Kenny Burrell) – 3:19
"Greensleeves" (Traditional) – 4:12
"Last Night When We Were Young" (Harold Arlen, Yip Harburg) – 4:34
"Breadwinner" (Burrell) – 3:00

Orkestra da çok ilginç isimler var. Davulda Elvin Jones'tan saksafonlarda Steve Lacy ve Lee Konitz'e kadar. Tam listeyi paylaşmayayım, isimlere merak edip baktığınızda gözlerinizin yuvalarından fırlayacağına eminim..

Albümün kaydı neredeyse mükemmele yarın. Derinlik ve ayrıntı en basit pikapta bile dikkat çekiyor ki, iyi pikapları ve müzik setleri olan okuyucularımız bu plağa bayılacaklardır. Tam anlamıyla birinci sınıf olarak nitelendirebilirim. Müzik için söylenebilecek bir şey zaten yok, bir yanıyla blues'a oradan flamenko'ya ve büyük orkestra caz müziğine kadar büyük bir yolculuk bekliyor müzikseverleri. Bu arada bilindik bir melodi olan "Greensleeves"in aranjmanına ve çalınan müziğe çok dikkat.



Bana sorarsanız son dönem Speakers Corner baskıları arasında gerçekten en başarılı olanlardan bir tanesi bu albüm ve verdiğiniz parayı son kuruşuna kadar gerçekten hak ediyor. Kapak açılır (gatefold) yapıda ve kapakta notlar yer alıyor. Dinlerken bir yandan da keyifle ayrıntılara göz atabilirsiniz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde en sevdiğiniz içeceği alıp, ışıkları loş hale getirip, ruhunuzu dinlendirmek için ısrarla tavsiye ederim....

Akustik Panel Bana Bakar Ben Ona!


via; Ünsal Ömer Çakmaklı

Ev Sineması Kurmak



Walt Disney'in ölümsüz karakteri "Goofy" ev sinema sistemi kurarsa olacaklar. Aslında videofillerin durumu bugünde çok farklı değil. Müthiş bir keyifle izleneyeceğinizi umuyorum...

Star Wars: The Complete Saga Blu-ray


Bu aralar biraz araştırma yapıyorum. Malum ülkemizde de çeşitli zincir mağazalarda Blu-Ray reyonları iyiden iyiye genişledi. Aslında benim görsel alanda fazla bir merakım yoktur. Ev sinema sistemimi bundan yıllar önce bir kere kullanıp kenara atmıştım. Yine aynı senelerde aldığım Sony DVD okuyucumu da keyifle kullanıyordum. Ancak teknolojik ömrünü yavaş yavaş tamamlayan bu eski dostun yerine yeni bir şeyler almak gerekiyor.

Reyonlarda Star Wars: The Complete Saga Blu-ray seti bulunurken artık bir Blu-ray okuyucu alayım dedim. Alayım almasına da, raflarda o kadar çok çeşit, o kadar farklı özelliklerde ürünler var ki, kafanızın karışmaması imkansız. Allah'tan SM Forumları var da, arkadaşlar güzel öneriler de bulundular.

Şimdi tek korkum başıma zincirleme bir alışveriş derdi açmak.  Blu-ray okuyucuyu alınca televizyon gözüme batacak (çok antika sayılabilecek bir LCD televizyon kullanıyorum) sonra televizyonu tüm hafta boyunca taş çatlasın 3 saat açtığım aklıma gelecek, sonrasında sevdiğim klasik filmlerin Blu-ray baskılarını göreceğim, acaba alsam mı diye dönüp dolaşırken bir anda bir sürü Blu-ray alacağım. Sonra bunları nereye koyacağımı bilemeyeceğim...

Bazen keşke VHS teknolojisinde kalsaydım diyorum :)

Billie Holiday - Solitude LP


Evet Alman Speakers Corner firmasının listesine yeni eklediği plaklar sonunda A.K. Müzik tarafından ülkemize ithal edildi ve kendi alışveriş listemdeki plaklar pikabımda dönmeye başladılar bile. Alışveriş listemin en başındaki plak, Billie Holiday'in Solitude isimli albümüydü. Aslında bu albüm Holiday'in müzik kariyerinde büyük öneme sahip. Nedeni ilk uzun çaları olması. Daha öncesinde çeşitli 7 ve 10” plaklar yayınlayan Holiday'in ilk albümünün ismi “Billie Holiday Sings“ Albüm Clef Records tarafından 1952 yılında yayınlanıyor. Albüm yayınlandığında Clef plak şirketinin başında ismini uzun bir dönem bol bol duyacağımız Norman Granz var. Granz şirketini 1946 yılında kuruyor ve sonrasında Verve plak şirketine satıyor. Kendisi de bu şirketin başına geçiyor. 1956 yılında Granz “Billie Holiday Sings“ albümünü tekrar ele alıyor, 4 yeni şarkı ekliyor ve “Solitude” ismiyle tekrar yayınlıyor.

Albümde erken dönem Billie Holiday'i dinlemek gerçekten keyif. Ancak bir diğer dikkat çeken husus Holiday'e eşlik eden müzisyenler. Charlie Shavers, trompet. Flip Phillips, tenor saksafon. BasRay Brown . Gitar, Barney Kessel. Davul Alvin Stoller. Piyano da ise caz piyanosunun en önemli isimlerinden bir tanesi var; Oscar Peterson



Albüm için seçilen şarkı listesi ise çok keyifli. İsterseniz ayrıntılarına bir bakalım,

"East of the Sun (and West of the Moon)" (Brooks Bowman) – 2:54
"East of the Sun (and West of the Moon)" hikayesi son derece ilginç bir parça. Bir üniversite kulubü için Brooks Bowman tarafından bestelenen şarkı ilk kez 1934 yılında kaydedilmiş. Daha sonra 1930'ların sonlarında şarkı fark edilip popüler olunca çok icra edilen şarkılarından bir tanesi haline gelmiştir. En iyi yorumlardan bir tanesi Sarah Vaughan'ın 1949 yılında Columbia plak şirketi için kaydettiği “Sarah Vaughan in Hi-Fi” albümünde de bulunabilir. Şarkıyı Diana Krall sevenler 1999 tarihli “ When I Look in Your Eyes” albümünde de bulabilirler. Ayrıca Frank Sinatra'nın ilginç bir yorumu için 1961 tarihli “I Remember Tommy” albümüne göz atılabilir. Şarkının bu denli popüler olmasının bir diğer sebebi Charlie Parker tarafından bir çok kereler çalınmasıdır.

"Blue Moon" (Richard Rodgers, Lorenz Hart) – 3:31
"Blue Moon" tam anlamıyla bir klasik. 1934 yılında Richard Rodgers ve Lorenz Hart işbirliğinin bir eseri olan şarkı tam anlamı ile standart bir balad'tır. Bu albümde dinleyeceğiniz yorum caz tarihinde en öne çıkan yorumlardan bir tanesi. Bu arada meraklılar şarkıyı Mel Torme'den de bir dinlemeliler. Bu arada şarkının meşhur “Grease” filminde de çaldığını ek bilgi olarak yazayım. Şarkının günümüzdeki popülerliğinin sebebi ise Elvis Presley'in ilk albümünde -ki kendi adını taşır- şarkıya yaptığı sıra dışı yorumdur.

"You Go to My Head" (J. Fred Coots, Haven Gillespie) – 2:56
1938 yılında ortaya çıkan bu popüler şarkının bestesi J. Fred Coots'a sözleri ise Haven Gillespie'ye ait. Dönemine göre oldukça yenilikçi bir yapıya sahip olan şarkı caz müzisyenleri arasında bayağı popüler olmuştur. Aslında bu şarkının bu denli popüler olmasında Billie Holiday'in müthiş yorumu çok etkili olmuştur.

"You Turned the Tables on Me" (Louis Alter, Sidney D. Mitchell) – 3:29
1936 yılında Louis Alter tarafından bestelenen ve sözleri Sidney D. Mitchell tarafından yazılan şarkı ilk olarak bir müzikalde ortaya çıkıyor. Döneminde Benny Goodman'ın orkestrasının da şarkı listesine giren şarkı hemen hemen tüm önemli caz vokalistleri tarafından yorumlanmıştır.

"Easy to Love" (Cole Porter) – 3:01
Aslında şarkının tam adı "(You'd Be So) Easy to Love" olup 1936 yılında Born to Dance filmi için Cole Porter tarafından bestelenmiştir.

"These Foolish Things" (Harry Link, Holt Marvell, Jack Strachey) – 3:38
Tam adıyla "These Foolish Things (Remind Me Of You) yine önemli bir caz standartı. Sözleri Eric Maschwitz ve bestesi Jack Strachey - Harry Link ikilisi tarafından yapılan şarkı 1930'ların ortalarında bir çok telif sorunu yüzünden çok fazla seslendirlememiş ancak 1940'lardan sonra popüler hale gelmiştir.

"I Only Have Eyes for You" (Al Dubin, Harry Warren) – 2:57
Besteci Harry Warren ve söz yazarı Al Dubin'in ortak çalışması 1934 tarihli “Dames” filmi için yapılmıştır. Şarkının en dikkat çekici kullanım yerlerinden bir tanesi Star Wars filmlerinin yönetmeni George Lucas'In gerçekten çok çok başarılı 1973 tarihli “American Graffiti” filmdir. Bu film seyretmeyenlerin bir göz atmasında büyük fayda var diye düşünüyorum. Konu dağıtmakta üzerime yok gördüğünüz gibi...



"Solitude" (Eddie DeLange, Duke Ellington, Irving Mills) – 3:31
Tam ismiyle (In My) Solitude 1934 yılında Duke Ellington tarafından bestelenmiş ve sözleri Eddie DeLange ve Irving Mills tarafından yazılmıştır. Tahmin edebileceğiniz gibi şarkı her dönemin Ellington orkestralarında çalınmış ve önemli tüm bayan caz şarkıcılarının repertuvarına girmiştir.

"Moonglow" (Eddie DeLange, Will Hudson, Irving Mills) – 2:58
"Moonglow", veya tam ismiyle "Moonglow and Love" 1933 yılında Will Hudson - Irving Mills ikilisi tarafından bestelenmiş ve sözleri Eddie DeLange tarafından yazılmıştır. 1934 yılında Benny Goodman orkestrasının repertuvarına girdikten sonra caz dünyasında önemli şarkılardan bir tanesi haline gelmiştir.

"Everything I Have Is Yours" (Harold Adamson, Burton Lane) – 3:43
Şarkının bestesi Burton Lane sözleri ise Harold Adamson tarafından yazılmış. Bu şarkı ilk kez 1933 yılında Dancing Lady filminde duyulmuş.

"Love for Sale" (Porter) – 2:56
Yine önemli bir balad ve caz standartı. "Love for Sale" Cole Porter tarafından yazılmış Broadway müzikali olan “The New Yorkers” için bestelenmiş. Şarkı ilerleyen yıllarda popüler hale gelmiş. Bu popülerliğin en önemli sebebi Billie Holiday'in yorumudur..

"Tenderly" (Walter Gross, Jack Lawrence) – 3:23
Tenderly" sanırım herkesin tanıdığı bir caz baladıdır. 1946 yılında Walter Gross tarafından bestelenen şarkının sözleri Jack Lawrence imzalı. Şarkı ilerleyen yıllarda farklı şekillerde yorumlanmış bunda Rosemary Clooney yorumunun ön plana çıkmasının da önemli bir payı vardır diyebiliriz.

Albüm müzikal açıdan çok ilginç bir noktada yer alıyor. Billie Holiday'in sesi gerçekten bambaşka. Albüm öncesinde yayınlanan 7 ve 10” plaklarda ayrıca caz kulüplerinde söylediği bazı şarkılara yaptığı yorumlar daha o dönemden tarihe geçmiş ve müthiş bir müzisyen topluluğu ile çıkış albümünü yayınlıyor. Caz severlerin müthiş keyifle dinleyecekleri son derece önemli bir albüm. Ben sizin yerinizde olsam plaklar tükenmeden bir tane alırdım. Bu arada Holiday diskografisini takip edenler veya plaklarını toplayanlar 1950'lerin başından itibaren yoğun bir yayın trafiği göreceklerdir. LP formatında yani 12” plak olarak olayın başlangıcı bu.... Speakers Corner güzel ve özenli baskı yapmış.

Meraklısına not: Albümün kapağını Amerikalı illüstratör David Stone Martin çizmiş. Martin'in 400 ile 500 civarında albüm kapağı çizdiği söyleniyor. Billie Holiday'in "All or Nothing at All" albümünün kapağı da Martin imzalıdır...

Video: Pikap Nasıl Yapılır



Discovery kanalında yayınlanan "How It's Made" programını ben çok severim. Programın bir bölümünde Wilson Benesch fabrikasına konuk olmuşlar ve pikap nasıl yapılır konulu bir program hazırlamışlar. Yukarıdaki videoda hem Full Circle pikabın nasıl yapıldığını hemde kolun üretim aşamasını görebilmek mümkün. Kesinlikle vakit ayırıp seyredin...

19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından



03 ile 17 Mart günleri arasında düzenlenen 19. İzmir Avrupa Caz Festivali sona erdi. Bu sene festivali doya doya yaşadığımı söyleyebilirim. Düzenlenen konserlerin büyük bir kısmına katıldım ve bu sene katıldığım tüm konserleri ayrıntıları ile elimden geldiğince sizlerle paylaşmaya çalıştım. Görülen o ki, yazılara büyük ilgi oldu ve binlerce meraklı tarafından okundu. Bu durum beni çok mutlu etti.

Festivalin ardından bu senede tıpkı geçen sene yazmış olduğum gibi hoşuma gidenleri ve gitmeyenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen seneki yazıma da atıflar yapmayı planlıyorum, bakalım geçen sene yaptığımız eleştiriler göz önüne alınmış mı? Hangi konularda iyileşmeler var, hangi konularda daha çalışılması gerekiyor.

Geçen sene yaptığım eleştirilerden en önemlisi festivalin duyurulması konusunda yaşanan sıkıntılar idi. Bu sene geçen seneden çok daha iyi çalışılmış olduğu İzmirli müzikseverlerin gözlerinden kaçmamıştır. Şehrin en önemli noktalarında mor renkli festival afişleri dikkat çekti. Ayrıca trafiğin akış noktalarında bulunan üst geçitlere de dikkat çekici afişler asılmıştı. Yani bir şekilde bu afişlere denk gelmemek imkansızdı ve renkleri itibarı ile afişleri görmemek için ciddi şekilde dalgın olmak lazımdı. Ayrıca önemli web sitelerinde de festival ile haberler en az bir kaç hafta öncesinden meraklılara sunulmuştu. Bu sene festivalin tanıtımı bence çok başarılı şekilde yapıldı. Ayrıca web sitesi konserlerle ilgili bilgiyle doluydu hatta konser kitapçığı bile son derece başarılıydı. Geçen seneye göre katedilen mesafe çok büyük. Emeği geçenlere teşekkürler.

Festivalin içeriği de bence çok başarılı idi. Festival ile alakalı olarak konuştuğum bir çok insan açılış konseri konusunda pek memnun değillerdi ve caz festivalinin açılışında neden Arifa gibi bir topluluk tercih edilmiş şeklinde eleştiriler yaptılar. Bana kalırsa açılış ve kapanış konserleri dinleyici topluluğu açısından oldukça farklı oluyor. Ayrıca üstat Şenol Filiz'in de geceye katılması genel sound'a çok olumlu katkılar yaptı. . Bir yönüyle Balkan cazına göz kırpan çok iyi bir performans dinledik. Benim şahsım adına açılış konserine pek bir itirazım yok.

Festivalde özellikle iki performans bence ön plana çıktı. Livio Minafra Quartet  ve  ICP Orchestra konserleri. Her iki konserde de hem seyirci hemde müzisyenlerin coşması ile büyük iki performans seyretmiş olduk. Benim festival listesindeki şahsi favorim sebeplerini yazımda da açıkladığım  ICP Orchestra konseri  idi. Uwe Kropinski ve Joe Sachse konseri ise tam anlamı ile bonus oldu. Konser neredeyse mükemmel geçti diyebilirim. Muhtemelen bu ikiliyi ülkemizde bir daha görebilmemiz mümkün olmaz. Konsere gelenler çok şanslıydı.

Konser programındaki Geraldine Laurent Time Out Trio konseri de önemliydi. Fransız cazına yeni bir soluk getirme potansiyeli yüksek bir müzisyeni canlı canlı dinledik. Festivalin asıl bonusu ise Polonya'nın caz dünyasına hediyesi Tomasz Stanko konseri idi. Florian Bramböck, Christian Maurer, Wolfgang Puschnig ve Klaus Dickbauer'ten oluşan Saxofour konserini ve Paganini Trio konserlerini seyredemedim. Ancak özellikle Açık Caz Orkestrası konserine işlerim dolayısıyla gidemediğim için ne yazık ki çok üzüldüm. Giden herkes çok keyif almış, seneye hayatta kaçırmam!

Ben kendi adıma konser programını çok beğendim. Düşünsem aklıma gelmeyecek isimleri dinleme şansım oldu. Festival benim damağımda çok güzel bir tat bıraktı. 19. İzmir Avrupa Caz Festivali'nin Danışmanı Francesco Martinelli ve tüm IKSEV çalışanlarına teşekkür ediyorum. Çıta bu senede biraz daha yükseldi, seneye beklentiler büyük...

Konserlerin tamamı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinde düzenlendi. Bu konuda bir kaç yorum yapmam lazım. Her ne kadar İzmir Belediye'sine İnönü Caddesini berbat edip bir türlü toparlayamadıkları için çok kızıyor da olsam, haklarını vermem lazım İzmir'e müthiş iki salon kazandırdıkları için her türlü övgüyü hak ediyorlar. Bu sene konser organizasyonlarında bilet gişelerinde çalışanlardan, güvenlik görevlilerie, yer gösteren ve salonda yerleşime yardımcı olan genç arkadaşlarımıza kadar herkes çok kibar ve güler yüzlüydü. Dünyanın herhangi bir tarafında bundan daha iyisine rastlanabileceğini pek düşünmüyorum. Tebrikler... AASM'de bu sene en az beğenilen şey ise konserlerdeki ses düzeni oldu. Bence bu seneyi güzel bir şekilde gözden geçirip seneye daha iyi hazırlık yapılması festivale çok olumlu etki yapacaktır. Özellikle Diva Ses logosu taşıyan hoparlörlerin bas seslerde titreşime girmesi ve yarattığı distorsiyon bazı konserlerde can sıktı. Seneye bu konu da iyileştirmeler yapılırsa bence çok güzel olur.

İzmirli müzikseverler konserlere bence daha fazla ilgi gösterebilirlerdi. Bazı konserlerde (örneğin Tomasz Stanko) salonda boşluklar vardı. Burada bana aktarılan bir notu da eklemeliyim. Bir arkadaşım bir konser için bir hafta önce bilet almaya çalıştığından bilet bulamamış fakat konserde yer yer boşluklar  vardı. Sanırım sponsorlara ayrılan biletlerden kaynaklanan bir durumdu. Şu an tamamen afaki konuşuyorum sponsor biletlerde LCV sistemi uygulansa ve cevap dönmeyenlerin biletleri satılsa pek güzel olur. Bu duruma başka çareler üretmek lazım sanırım. Aslında bir şekilde son dakika konserleri seyretmek isteyenler için çözümler bulundu ama daha farklı bir çözüm daha iyi olabilir.

Bilet fiyatlarında da yakınanlar vardı bu konuda bir yorum yapmam kolay değil. Genel ortalamaya bakınca biletler çok pahalı değil ancak çift olarak birden fazla konsere gidenlerin bütçelerinde ufak çaplı bir delik açılmış olma olasılığı da var tabii. Bu işin en iyi çözümü bir şekilde toplu bilet alımından geçiyor. Müzikseverler bir şekilde birleşip toplu bilet alarak %20 indirim fırsatından yararlanabilirler. Festival müdavimlerinin seneye bu konuyu irdelemesinde fayda var...

Sonuç olarak festivali kısaca değerlendirmek gerekirse; festival program, ön hazırlıklar ve tanıtım açısından tam puan aldı ve çok çok başarılıydı. AASM'deki hazırlıklar ses performansı hariç benden yine tam puan aldı. Ses sistemleri konusundaki hazırlık ortalamanın birazcık üzerindeydi ve kesinlikle festival daha başarılı bir ses performansını hak ediyor. Seneye bu konuda biraz dikkat! Seyirci ilgisi de konserden konsere değişmek ile beraber ortalamanın üzerindeydi. Festivalin seneye çok daha fazla sayıda müzikseveri çekeceğine eminim.

Festival konusunda sınıfta kalanlar ise hem yerel hemde ülke çapındaki müzik basını idi. Böylesine bir festivalin bence kendisine çok fazla yer bulması gerekirdi diye düşünüyorum. Gelen isimlere şöyle bir göz atmak bile müzikle ilgilenen ortalama bir yazarın kan basıncını arttırmaya yeterdi diye düşünüyorum. Her zaman söylediğim gibi internetin ortaya çıkması ve özgür yazarlar sayesinde adım adım müzik yazarıyım diyerek köşelerine ve/veya sitelerine dört elle sarılıp, hiçbir şey yapmadan imtiyazlarının getirilerini umarsızca harcayanların sonu geliyor. Dünyada yaşanan değişimlere ayak uydurulmasının zamanı geliyor hatta geç bile kalındı.. Bu konuyu ilerleyen yazılarımda ele alacağım.

Evet sonuç itibarı ile bir festivalin daha sonuna geldik. Benim açımdan dolu dolu geçen harika bir caz festivali yaşadım. Yazılarımda bahsettiğim ufak tefek sorunlar vardı ancak tablonun bütünü bence çok çok başarılıydı. Emeği geçen herkese içtenlikle teşekkürler.

Seneye 20. İzmir Avrupa Caz Festivalinde görüşmek dileğiyle...

--------------------------------------

19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

19. İzmir Caz Festivali: Tomasz Stanko Konseri



Tomasz Stanko okul hayatında klasik müzik ile ilgilenmiş keman ve piyano eğitimi almış. Arkasından caz müzik ile tanışmış. Yaşı genç olanlar ve soğuk savaş dönemi çok fazla yaşamamış insanlar, soğuk savaş döneminde doğu bloğunda caz müziğin ve emprovizasyona çok hoş bakılmadığını bilmeyebilirler. Ancak 1960'lara ve 70'lere baktığımızda Polonya ve Doğu Almanya başta olmak üzere hatta Sovyetler birliğinde bile müthiş müzisyenler var ve çok iyi albümler yapılmış. Stanko'da bunlardan bir tanesi. Bu arada caza merakı nasıl başlamış diye soracak olursanız, batı bloğunun radyoları sayesinde. Çok ilginç değil mi?

Stanko'nun ilk çalışmaları Adam Makowicz ile birlikte olduğu 1960'lı yıllarda ortaya çıkmış. Bu ikilinin o dönemlerde topluluğu Avrupalı bir çok eleştirmene göre Avrupa'nın ilk serbest caz çalan topluluğu olarak nitelendiriliyor. Hemen ardından Polonya'nın uluslararası müzik dünyasına önemli hediyelerinden bir tanesi olan Krzysztof Komeda ile çalışmaya başlamış Stanko. Birlikte çaldıkları 1964 tarihli "Astigmatic" albümü Avrupa caz sahnesinin önemli dönüm noktalarından birisi kabul ediliyor. Birlikte çok sayıda albüme imza atan ikilinin albümlerinin bir çoğu müzik meraklıları açısından büyük öneme sahipler. Komeda caz müzisyenliğinin haricinde çok önemli bir besteci olduğundan Stanko'nun müzikal gelişimine önemli etkileri olmuş.

Stanko'yu 1970'lerde Globe Unity orkestrasında görüyoruz. Burada dünyanın belki en kendisine özgü isimleri ile birlikte çalışan Stanko'yu Atavistic plak şirketinin bir 1970 yılında yayınladığı bir plakta görüyoruz. Globe Unity orkestrası bizdeki önemli caz siteleri hatta dergilerinde kendisine pek yer bulabilecek bir orkestra değil. Ancak yaptıkları müzik gerçekten müthiş. Konuyla ilgili bazı bilgiler ve aralarında Stanko'nunda bulunduğu müzisyenlerin canlı performans merak ederseniz sizi buraya alayım...



Stanko, Globe Unity macerasının hemen ardından Krysztof Penderecki ve Don Cherry ile birlikte çalışmalar yaptı. The New Eternal Rythm Orkestrasında yer aldı. Globe Unity Orchestra'dan bir çok müzisyeni bu çalışmada da görüyoruz ki serbest caz meraklıları bu orkestraya da bir bakış atmalılar...

1970'lerde Stanko'yu kendi topluluklarında da görüyoruz. Tomasz Stańko Quintet; Zbigniew Seifert; Janusz Muniak; Janusz Stefański; Bronisław Suchanek ve yine Adam Makowicz ile birlikte çalışmalarını görüyoruz. Uzun yıllar orkestralarda müzisyen olarak çalışmak ile bir topluluğun lideri olmak arasında eminim ki bazı farklar vardır ancak görünen o ki Stanko bu zorlukları aşmayı başarmış...

1980'lerde ise Stanko Hindistan'a gidiyor. Bunun basit bir gezi mi yoksa ruhsal bir deneyim mi olduğunu bilmiyoruz. Biyografilerinde pek yer almıyor. Ancak “Music from Taj Mahal and Karla Caves” albümüne bakarsak önemli etkileri olmuş bu gezinin. Bu arada bu albümü yanlış şekilde müzisyen olan Taj Mahal'e atfedenler var. Hayır, bu albüm dünyanın önemli yapılarından birisi olan Taj Mahal'e atfedilmiş. Hatta “Karla Caves” de Hindistan'daki en önemli Budist yapılarından birisi olarak kabul ediliyor.

Stanko'nun 1980'lerde Finli davulcu Edward Vesala ile çalışmaları var. Ancak asıl Cecil Taylor ile yaptığı iki albüm ön plana çıkıyor. Bu albümlerden özellikle Cecil Taylor European Orchestra ile olan albüm çok dikkat çekici. Çok ilginç isimleri görüyoruz.

Stanko'nun kariyeri boyunca çok farklı müzik türlerinden müzisyenlerle de birlikte yaptığı çalışmalar var. Stanko'yu bazen progressif rock'a yakın çizgilerde, bazen baladlar bazen daha klasik caz çalarken bazende en uç caz türlerinde görebiliyoruz. Bunun için iyi müzisyen olmanın yanında çok iyi bir müzik dinleyicisi olmasınında etkisi var. 1942 doğumlu müzisyen hala farklı türlerden müzik dinlemeye devam ediyor.

Stanko'yu 90'larda ve 2000'lerde daha çok kendi topluluklarında görüyoruz. Bu konuya girmeden önce 90'lı yıllarda kariyerinin önemli bir dönüm noktası olarak düşündüğüm bir ameliyat süreci var. Diş sorunları yaşayan Stanko'ya protez yapılıyor ve yeni dişler müzisyenin tonunu olumsuz yönde etkiliyor. Bunun üzerine uzun saatler pratik ve çaba ile sorunu aşmayı başarmış. Bu örnek alınması gereken bir dönem. Acaba hiç müzik kariyerinin sonuna geldiğinizi düşünmüş müdür?

90'lar ve sonrasında müzisyeni ECM plak firmasında görüyoruz. Genç müzisyenlerle gerçekleştirdiği son iki albüm (Lontano- 2005 ve Dark Eyes -2009) gerçekten takdire değer.



Konserde Tomasz Stanko'ya bazılarını önceki albümlerde de tanıdığımız müzisyenler eşlik etti. Dominik Wania, piyano ve kendisine özgü tonuyla Fender Rhodes. Michał Barański, kontrbas ve Olavi Louhivuori, davul. Bu genç müzisyenler gerçekten oldukça etkileyici bir performans gösterdiler. Ben birinci sıraya Michał Baranski koyuyorum. Gerçekten alkışı hak eden bir performans gösterdi.

Stanko konserde ağırlığı son iki albümüne vermiş olsa da, özellikle Adam Makowicz dönemine bol bol atıfta bulundu. Krzysztof Komeda esintileri de gözden kaçmadı. Zaman zaman kontrbasta arşeye geçilerek piyanonun öne çıktığı bölümler modern Polonya müziğinin bestecilerine bol bol gönderme içeriyordu.

Konserde çok yüksek performans gösteren müzisyenler Stanko dahil öylesine bir konsantrasyon içerisindeydi ki, seyirci ile tek iletişim konserin sonunda oldu. Bu durumu Kuzey Avrupa'lı müzisyenlerde sık sık görüyoruz ancak bu durumu pek sevmiyorum. Zaman zaman insan konserin içine giremiyor, performans fazla steril geliyor. Kişiden kişiye değişecek bir durum. AASM büyük salonda yapılan konserde salonun neredeyse yarısı boş kaldı halbuki Tomasz Stanko, tahmin ediyorum ki bu festivale katılanlar arasında en iyi bilinen müzisyendi. Ne olursa olsun böylesine önemli bir müzisyeni İzmir'de dinlemek gerçekten büyük bir keyif oldu...

--------------------------------------

19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

Miss June

Triple Jazz Treat: Globe Unity Orchestra 1970



Aman Allahım diyorum! Alexander von Schlippenbach'ın meşhur Globe Unity Orchestra'sı yıl 1970. Piyanonun başında tabii ki Alexander von Schlippenbach var. Gitarda ne yazık ki seyredemeden vefat eden İngiliz gitarist Derek Bailey var. Saksafonlarda ise süper yıldızlar geçidi var, Heinz Sauer, Peter Brötzmann, Evan Parker ve Gerd Dudek. Michel Pilz bas klarnette görülüyor. Trompetler de evlere şenlik bir ekip var, Kenny Wheeler, Bernard Vitet, Tomasz Stanko ve Manfred Schoof. Trombonlarda Albert Mangelsdorff, Malcolm Griffith, Paul Rutherford ve Buschi Niebergall. Peter Kowald tuba, kontrbas Arjen Gorter. Davullarda ise Paul Lovens ve Han Bennink. Tabii her müzisyen birden fazla enstrümanı çalabildiği için liste çorbaya dönmesin diyerek ben biraz sadeleştirdim.



Yukarıdaki ilk video tam anlamıyla bir serbest emprovizasyon. İkinci video ise Peter Brötzmann'ın bir bestesi "Drunken in the Morning Sunrise"



Son video ise "Ode" isimli şarkı. Konser 1970 yılında zamanının Batı Almanya'sında Berlin kentinde Jazztage Kongresshalle'de verilmiş. İşte benim sevdiğim caz bu diyebileceğim bir performans. Muhteşem! Allah şu videoları Youtube'e ekleyen kişiden de razı olsun valla... Ne büyük coşku!

Diablo 3 Geliyor!



Daha geçen gün geceler boyu bilgisayar oyunu oynamayı özlediğimi yazmıştım. Son bir kaç yıldır oynadığım tek oyun Company Of Heroes serisi. Hem tek kişilik oyun hemde internetten çok oyunculu oyunları oynamak gerçekten büyük keyif ama strateji oyunlarına her zaman vakit ayırmak lazım. Tam ne yapsam acaba diye düşünürken Blizzard yapım stüdyolarından harika bir haber geldi.

Yıllardır beklenen Diablo III, kesin ve kati olarak 15 Mayıs 2012 tarihinde çıkıyor. Ailecek mutlu olmamızı sağlayan bu haber tüm dertlerin sonu demek oluyor. Hiç bir şey düşünmeden saatlerce önümüze çıkan her şeyi kesip biçerek, gözü dönmüş şekilde rune, altın, silah, hazine ve türlü ıvır zıvır peşinde koşacağız. Daha oyun gereksinimlerini incelemedim ama sanırım 2 adet Diablo III almam gerekecek, çünkü eşimde sağlam bir Diablo oyuncusudur. Bu yeni sürüm muhtemelen network üzerinden çoklu oyuncu modunu desteklemiyor ancak güzelim battle.net varken buna pek gerek olacağını pek düşünmüyorum.

Bu yeni oyundaki en önemli sıkıntı partilerin 4 kişi ile sınırlanması. Biz zaten 2 kişiyiz diğer iki kişiyi seçmek çok zor olacak ne yazık ki. Şimdiden söyleyeyim Mayıs ayında en az bir ay için dükkanı Diablo III tatiline sokacağım.

Bu arada yeni oyunda favori karakterim Necromancer yerine titrek bir Witchdoctor koymuşlar. Alacağın olsun Blizzard :) İnşallah sistem gereksinimlerinin tadını kaçırmamışlardır da, yeni bir (hatta iki) bilgisayar masrafı çıkmaz...

JBL Paragon



Tüm zamanların en fetiş hoparlörlerinden bir tanesi muhtemelen JBL Paragon'dur. Tam adıyla D44000 Paragon, JBL tarihinin en uzun dönem üretilen hoparlörlerinden bir tanesidir. 1957 yılında üretilmeye başlayan hoparlör 1983 yılında üretimden kalkmıştır. Aslında 1980'li yıllarda özellikle Uzakdoğu'da talep devam etmesine rağmen üretimden kaldırılmasının sebebi üretiminin çok zor olmasıdır. Paragon mantık olarak bir çift hoparlörün aynı kabin içerisine yerleştirilmesidir. Tasarım Richard Ranger tarafından yapılmıştır. Aşağıda hoparlörün planını görebilirsiniz.

Günümüzde bu hoparlöre sahip olmak isteyen Uzakdoğu'lular sayesinde fiyatlar uçmuş durumda. eBay gibi açık arttırma sitelerinde ise 60'larda üretilmiş iyi durumdaki Paragon'lar için kan gövdeyi götürüyor diyebileceğimiz kapışmalar yaşanıyor...

Animasyonlu Albüm Kapakları: Jefferson Airplane - Surrealistic Pillow



Surrealistic Pillow, Amerikalı psychedelic rock topluluğu Jefferson Airplane'nin ikinci albümü. 1967 yılının Şubat ayında yayınlanan albümde en dikkat çeken şeylerden bir tanesi topluluğun ilk davulcusu Alexander 'Skip' Spence'in ayrılmasından sonra caz davulcusu Spencer Dryden'in kaydında yer aldığı ilk albüm olması. haydi garip bir not, Dryden meşhur sinema efsanesi Charlie Chaplin'in yeğeni... Bu albümün en önemli özelliklerinden bir diğeri ise 1960'ların popüler kültür karşıtı hareketini etkileyen albümlerden bir tanesi olması denilebilir. Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…

19. İzmir Caz Festivali: ICP Orchestra Konseri



Bu sene festivalin en önemli konuğu bana kalırsa ICP Orchestra yani Instant Composers Pool Orchestra idi. Bu akşam büyük bir heyecan ve keyifle AASM'nin yolunu tuttuk. Aslına bakarsanız izleyeceğimiz topluluk, serbest caz tarihine adını altın harflerle kazımış bir çok müzisyenden oluşuyor. Topluluk, bulunduğu ortama, katıldığı festivale ve dinleyicilere göre programını modifiye edebiliyor. Uzun yılların verdiği deneyim ve çok çok iyi müzisyenlerin olduğu bir toplulukta bu durum gayet doğal. Ben kendi adıma bu gece çok uçlarda dolaşmayan, hem genel caz dinleyicisini şoke etmeyecek hem de topluluğu uzun senelerdir takip eden serbest caz meraklılarını küstürmeyecek bir program ile dinleyicinin karşısına çıkacağını tahmin ediyordum. Tam tahmin ettiğim gibi oldu.

Topluluğa şöyle bir baktığımızda bir kaç müzisyen hemen ön plan çıkıyor. Bunlardan ilki Ab Baars. 1970 doğumlu Hollandalı müzisyen kariyeri boyunca bir çok önemli caz müzisyeni ile çalışmış. Bu akşam klarnet ve tenor saksafonda dinlediğimiz müzisyenin benim için en ilginç topluluğu kendi adını taşıyan üçlüsü yani Ab Baars Trio. Bu üçlü ve Ken Vandermark'ın ortak performansları benim de son dönemlerde deli gibi dinlediğim plaklardan.



Han Bennink ise Avrupa serbest cazının tarihi yazılırsa, ismi altın harflerle yazılacak bir davulcu. Avrupalı olup bilindik neredeyse tüm önemli müzisyenlerle çalışmış Bennink'i özellikle Peter Brötzmann ile 1960'ların sonunda ve 70'lerde yaptığı plaklarda görebilirsiniz. Ayrıca Alexander von Schlippenbach ve Globe Unity Orchestra'dan tutun daha klasik caz müzisyenlerine kadar bir çok önemli isim ile çalmış. Misha Mengelberg ile uzun yıllardır birlikteler ve ICP projesinin ilk başlarından beri Bennink'in müzikal yolculuğunda önemli bir yere sahip.



Bu arada Han Bennink'in pek bilinmeyen bir yönü, çizmeye olan merakı. Uzun yıllardır hem ICP plaklarınım hemde kendi plaklarının kapaklarını kendisi çiziyor. Bu arada hemen bir not daha ICP'nin tüm plakları bir kutu setinde CD formatında yayınlanacak gibi gözüküyor. Şimdilik gözüken 50 adedi geçen CD ve en az 2-3 DVD'den oluşan set için şu an ön siparişler toplanıyor. Fiyat oldukça yüksek, 400 Euro civarlarında olması lazım. 300 adet ön sipariş toplanınca kutular üretim hattına girecek. Tabii ilk 300 adedin kapağı bizzat Bennink tarafından elde çizilecek(miş)

Misha Mengelberg ise Ukrayna asıllı bir müzisyen. Han Bennink ile birliktelikleri yazılan çizilenlere göre Eric Dolphy'nin son plağı "Last Date" ile resmileşiyor. Bu plakta her iki müzisyen birlikteler. Mengelberg sonraki yıllarda Derek Bailey, Peter Brötzmann, Evan Parker, Anthony Braxton gibi en önemli isimlerle birlikte çalıyor. Misha Mengelberg 1960’ların ortalarında, "Fluxus" akımına dâhil oluyor.

1963 yılında George Maciunas tarafından yazılan manifestosunda, akımın bağımsızlığı ön plana çıkartması ve bir eserin bir ideale/kurama veya teoriye dayandırılmaması gibi dönemi için oldukça yenilikçi bir takım düşünceler ile ortaya çıkması sayesinde güçleniyor. Akımın bir şekilde öncüsü uzun senelerdir yılmadan anlamaya çalıştığım -ki ciddi efor gerektiriyor- John Cage olarak gösteriliyor. Tabii Amerikalı öncüsünün yanında bu akımın etkilendiği bazı Avrupalı isimlerde var. Bunlardan en öne çıkan isim Karlheinz Stockhausen. Akım ilk önce New York sahnesini sonrasında da Avrupa'yı etkiliyor. Günümüzde bazı minimalist klasik müzik bestecileri ve bazı serbest cazcılar bu akımın temsilcileri olarak kabul ediliyor. Konu uzadıkça uzayacak. Şimdilik konuya bir nokta koyalım. Akımı belki ilerleyen aylarda bir başka yazıya konu ederiz.



Nerede kalmıştık. Artık 1960'ların sonuna gelelim ve Misha Mengelberg, ICP Orchestra'yı kursun. Uzun soluklu bu proje içerisinde zaman içerisinde çok sayıda müzisyen bulunuyor. Böyle projelerde ciddi bir müzisyen devinimi olur, ICP'de de durum farklı değil. Ancak Bennink ve Mengelberg topluluğun temel taşları. Mengelberg'in müziğinde bir çok etkiden bahsetmek mümkün, klasik büyük orkestra müziğinden, önemli piyanistlere, minimal klasik müzikten çok uçlardaki caz öğelerine kadar... Tüm bu etkiler bir potada eritilerek yaylı ve üflemeliler arasında etkileşimlere, atışmalara ve zaman zaman sert tartışmalara konu oluyor. Tüm bu müziğin üzerine Mengelberg'in piyano dokunuşları ve Bennink'in davulları eklenince ICP müziğinin temeli ortaya çıkıyor.

ICP, İzmir konserinde Baars, Bennink ve Mengelberg'e ek olarak klarnet ve saksafonda Tobias Delius, trombonda Wolter Wierbos, trompette Thomas Heberer, keman ve viyolada Mary Oliver, çelloda Tristan Honsinger ve kontrbasta Ernst Glerum'dan oluşan bir kadro ile İzmirlilerin karşısına çıktı. Aslında vaktiniz olduğunda tüm bu müzisyenlerin işlerine bakın. Çok ilginç albümlerle denk geleceksiniz. Bu arada belki hatırlayanlar olacaktır Wolter Wierbos'u geçen sene yine caz festivali kapsamında düzenlenen ve ayrıntılarını sizlerle paylaştığım "Bik Bent Braam" konserinde dinlemiştik.

Konserde dinleyicinin sıkılmayacağı güzel bir program hazırlanmıştı. Büyük orkestra dönemine bol bol atıf vardı. Son yıllarda orkestranın vazgeçilmezi "The Mooche" şarkısını dinleme fırsatımız oldu. Ellington'ın yanısıra Monk melodilerini de bol bol duyduk. Minimalist klasikçilere bol bol atıfta bulunuldu ve hatta Schlippenbach unutulmadı...

Konser her türden izleyici için son derece keyifli geçti tahmin ediyorum. Hareket neredeyse hiç durmadı ve en keskin tonlarda bile müzisyenler dinleyicilerin ilgilerini çekmeyi başardılar. Hatta şarkı bitişlerinde ve müzisyenlerin performanslarının sonunda Mary Olive seyirciye bir şekilde istiyorlarsa alkışlayabileceklerini son derece zarif bir şekilde işaret etti.



Bir caz konseri, bir klasik müzik konseri gibi değildir. Seyircilerin korkması için hiçbir sebep yoktur. Bir tonu sevdiğinizde, bir solo içinizi kıpırdattığında alkışınızı müzisyenlerden esirgemeyin. Bir caz konserinde yanlış yerde alkışlamak gibi şeylerden çekinmeye, korkmaya gerek yok. Birkaç kasıntı caz müzisyeni hariç sahnedekilerde bundan keyif alacaklardır. Kendinizi kasmanıza, sıkıntıya sokmanıza gerek yok. ICP Orchestra bunun en güzel kanıtı... Hoş vakit geçirmek için konserlere gidiyoruz, mükemmeli oynayan seyirci olmaya gerek yok. Bu akşam seyircilerin büyük bir kısmının aslında çok önemli müzisyenleri dinlediklerinin farkında olduklarını pek zannetmiyorum ama herkes keyif aldı ve konser bitiminde salon tam anlamıyla alkışlardan yıkılıyordu. Ne güzel işte...

Sanırım müzisyenlerde bu duruma çok memnun oldular. Hele zar zor yürüyen Misha Mengelberg'in, sonu gelmez alkışlarla onurlandırılması herkesi çok sevindirmiştir eminim ki...

Büyük müzisyen olmayı bugün sahnede canlı canlı gördük. Cazın orta akımından uzak bir yerlerinde 30-40 sene geçirmiş müzisyenler yine ana akımların uzağında tonlarıyla, bir salonu yıkıp geçebiliyorlar. Bunu yapabilmek hiç kolay değil, hatta herkes yapamaz... Öyle veya böyle bu akşam İzmir'de Baars, Bennink ve Mengelberg'i dinledik canlı canlı.. Daha ne olsun :)

Geçtiğimiz sene "Bik Bent Braam"  ve bu sene ICP Orchestra konserleri ile Hollanda'lı topluluklar festivale bambaşka bir soluk getirdiler. Gelecek sene için bekletimiz çok yüksek. Şimdiden söyleyeyim.

Bu arada festival tüm hızıyla devam ediyor. Şimdi sırada Tomasz Stanko konseri var. Biletlerinizi almayı unutmayın. AASM'de büyük salonda bir dörtlü seyretmek müthiş keyifli olacaktır.

--------------------------------------

19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

Geceler Boyunca Oyun Oynamayı Özlemek!


Geçtiğimiz haftalarda sizlere sonunda seyredecek bir dizi bulduğumu söylemiştim ve kısaca The Big Bang Theory'den bahsetmiştim. Amerikan CBS televizyonunda yayınlanan dizinin son sezonunun 19. bölümünün konusu beni büyümenin ne kadar kötü bir şey olduğunu konusunda tekrar düşündürdü. Ben bilgisayar ile haşır neşir olan bir nesildenim. Sokak oyunlarından Atari çağına geçişi canlı canlı yaşayan birisi olarak bilgisayar oyunlarının karşısında sabahlama mevzusu benim de büyük keyif alarak yaptığım bir etkinlik idi. Commodore 64 döneminden itibaren bazı oyunlara kafayı takıp Cumartesi günü eve kapanıp Pazartesi çıkmak son derece alışılmış bir olaydı benim için. PC döneminin başlaması ve oyunların gitgide karmaşıklaşması ise bu etkinlikleri daha da arttırmıştı. Allah'tan iş hayatının etkisiyle online oyun konusuna çok fazla bulaşmadım ama yine de geceler boyu CS ve dönemin Call Of Duty server'larında sabahlamalarım olmuştur. Hadi itiraf edeyim aslında bol bol olmuştu :)

İnsan büyüyünce ve sorumlulukları artınca bu tarz şeyleri ne yazık ki yapamıyor. Şöyle yakın arkadaşlarımızla içecek ve yiyecek stoğu yapıp "level kasmayı" arada sırada özlemiyor değilim. Eskiden çok sınırlı imkanlarla (hoş her zaman ortalamanın üzerinde bilgisayarlarım olmuştu) yapabildiğimiz şeyleri şu an bu imkanlarla yapamamak çok acayip bir duygu. Gigabyte'larca RAM, güçlü işlemciler ve geçmişte üretilebileceğini hayal bile edemeyeceğim garip kodlu ekran kartlarında bloğuma yazı yazıyor olmam traji komik bir durum.

Acaba işlere güçlere biraz ara verip Elder Scrolls dünyasına mı yelken açsam acaba :)

19. İzmir Caz Festivali: Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri



Bugün Fransız cazının yeni yeteneklerinden bir tanesi olarak gösterilen Geraldine Laurent'in Time Out Trio'sunu dinledim. 1975 yılında doğan müzisyeni bir caz kulübünde Fransız “Jazz Magazine” dergisinin editörü dinlemiş ve performansını dergisine taşımış. Hemen arkasından bir çok Fransız caz eleştirmeni tarafından müzisyene dikkat çekilmiş ve yavaş yavaş daha iyi tanınır hale gelmiş. Hemen arkasından bir ödül ve başarılı konser gelmiş. Hikayenin bu kısmı oldukça etkileyici değil mi?  Konser öncesinde bende kendimce araştırmalar yapıp müzisyenin çeşitli performanslarını dinlemeye çalıştım.

Bu noktada Fransız baterist Aldo Romano'nun dörtlüsü benim açımdan ön plana çıktı. Bu dörtlü basta Henri Texier, klarnette Mauro Negri ve saksafonda Geraldine Laurent'ten oluşuyor. Bu ekiple 2008 yılında çıkarttıkları albüm ve hemen arkasından yayınlanan “Complete communion to Don Cherry” albümünde (bu albümde Mauro Negri yerine Fabrizio Bosso var) gerçekten Fransız saksafoncu çok etkileyici performanslara imza atıyor. Tabii burada Aldo Romano ve Henri Texier gibi Fransız cazının iki önemli ve duayen ismi dikkat çekiyor. Bu dörtlünün bazı konser performansları çeşitli video sitelerinde bulunabiliyor. Bir göz atmanızda fayda var.



Geraldine Laurent 2000'li yıllarda iki adet trio kurmuş. Bunlardan konserde dinlediğimiz Time Out Trio kalıcı olmuş. Davulda Laurent Bataille ve basta Yoni Zelnik'ten oluşan üçlü ilk albümlerinde büyük caz müzisyenlerinin parçalarını yorumlamışlar. Konserde de ağırlık 2007 yılında yayınlanan ve üçlünün ismini taşıyan albüme verilmişti. Zaten konserin başında Laurent konserde çalacakları şarkıların büyük bölümünün Charles Mingus'a ait olduğunu belirtti.

Üçlünün albümünde Tijuana Gift Shop hemde Fable of Faubus'a yaptığı yorumlar gerçekten müthişti bakalım konserde neler olacak diye merak içerisindeydim. İlk önce şunu söylemem lazım Geraldine Laurent'in alto saksafonda elde ettiği ton gerçekten çok başarılı. Tonlamalar, emprovizasyonlar başarılı. Çok uçlardaki tonlarda bile başarı ile çalabiliyor Fransız müzisyen. Basta dinlediğimiz Yoni Zelnik genç bir müzisyen olmasına rağmen Paris caz sahnesinde bayağı aktif bir müzisyenmiş. Bu arada sizlere 2010 yılı albümü tanıttığım ve bayağı insanın albümü alıp sevdiği Youn Sun Nah'ın kendi beşlisi yani Youn Sun Nah 5tet ile 2000'lerin sonlarına doğru ilginç işlere imza atmış bir müzisyen. Konserde fazla abartıya kaçmadan iyi bir performans gösterdiğini düşünüyorum. Laurent Bataille ise Berklee College of Music'te okumuş 1964 doğumlu bir müzisyen. Fransa'da oldukça iyi bir davulcu olarak gösterildiğini ve çeşitli Fransız caz dergilerinde yazarlık yaptığını söyleyebilirim. Ancak ben konserde pek başarılı bir performans gösterdiğini düşünmüyorum. Hatta bana kalırsa bayağı aksadığını söylemeliyim. Tabii performansını çok beğenenler olmuştur ancak Mingus'un “Tijuana Moods” ve “Mingus Ah Um” plaklarında Dannie Richmond'un katkılarını şöyle bir göz önüne getirince sanırım pek haksız sayılmam. Zaten tahmin ediyorum Geraldine Laurent'i ilerleyen yıllarda çok farklı oluşumların içerisinde görebilme şansımız olacak. Aldo Romano'nun dörtlüsündeki gibi ortalamanın çok üzerinde bir müzisyenler topluluğu ile Laurent'i dinlemek büyük bir keyif olacaktır.



Geçtiğimiz sene düzenlenen 19. Akbank Caz Festivalinde Fransız müzisyeni dinleme şansı bulan İstanbul'lu dostlarımızın birkaç sene ardından bu geç keşfedilen Fransız bayan alto saksafoncuyu dinlemek benim için iyi oldu. Açıkçası bu sene festival sayesinde izlenecek müzisyenler listeme yeni bir isim daha yazılmış oldu. Zaten konserlerin daha doğrusu festivallerin müzikseverlere en büyük katkısı yeni müzisyenleri dinleyebilme fırsatı sunması.

19. İzmir Avrupa Caz Festivali tüm hızıyla sürüyor ve doğrusu pek keyifli şekilde sürüyor. 12 Mart Pazartesi günü bana kalırsa festivalin en büyük bombası olan ICP Orchestra konseri var şimdi sırada. Dört gözle bekliyorum ve tahmin ediyorum şimdiye kadar yapılan konserler arasında hatta İzmir caz festivalleri tarihinde yer edecek bir performansa gözlerimizle şahit olacağız. Misha Mengelberg, Ab Baars, Han Bennink gibi isimleri duyup eli ayağı birbirine dolanan tüm meraklıları konsere bekliyoruz.

--------------------------------------


19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

Raspberry Pi Kasaları Ortaya Çıkmaya Başladı



Geçen hafta sizlerle 25 Dolara satılan mini bilgisayar Raspberry Pi'den bahsetmiştim. Üretilen binlerce kart bir anda tükendi. Ben ne yazık ki bu ilk turda anakartımı alamadım ama sipariş listesine yazıldık bir süre bekleyeceğiz sanırım... Bu denli hızlı satılan bir ürün kısa sürede kendi pazarını da ortaya çıkarttı. Hemen herkesin ortak ihtiyacı ucuza satılan ve Raspberry Pi'ye uygun bir kasa. Bir çok üretici kollarını sıvadı ve tasarımlarını paylaşmaya başladılar. Marco Alici adlı bir endüstri tasarımcısı ilk tasarımlardan bir tanesini meraklılarla paylaştı. Şu an ürünün seri üretimi yok ancak hazırlık yapılıyor. Eğer iyi bir satış fiyatı yakalayabilirler ise çok başarılı olacağı kesin gibi.

Logitech ve Subwooferları!

19. İzmir Caz Festivali: Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri



Öncelikle ne yalan söyleyeyim bu konseri bir yandan çok merak ediyordum bir yanda da bir şekilde fazla abartmamak için gitmesem mi acaba diye düşünüyordum. Zamanının GDR (Demokratik Almanya Cumhuriyeti) veya bilinen ismiyle Doğu Almanya'dan çıkan kaç müzisyeni canlı canlı görme fırsatım olacak ki diye düşündüm. Belki de bir kaç nesil sonra Doğu Almanya'nın adını bile anımsayan olmayacak. Kafamda böylesine gidip gelmeler yaşarken gökten kafamın ortasına bir bilet düştü, kendime geldim ve konser salonunun yolunu tuttum. Kendime gelmemi sağlayan e-postanın sahibine teşekkürler bu arada :)

Uwe Kropinski, ismini duyup duymadığıma çok emin değilim. Belki Joachim Kühn’le birlikte yaptıkları çalışmalardan elimde olabilir ama arşivimi kontrol etmedim. Anlayacağınız Uwe Kropinski benim çok yakından tanıdığım bir isim değil. Aslında müzisyenin kariyeri oldukça ilginç. Bu noktada biraz biyografisinden bahsedeyim, şaşıracağınıza eminim.



İlk olarak müzisyen 1952 yılında doğmuş. Neredeyse 60 yaşında. Müzik kariyerine dünyada ortalık birbirine girdiği sıralarda yani 68 yılında başlamış. 1970'li yılların sonralarında ise emprovizasyon ve serbest caz üzerine yoğunlaşmış. 1977-86 yılları Doğu Almanya'da bir çok önemli müzisyen ile çalışmış. Sanırım Peter Brötzmann ile beraber bazı performanslara imza atan Konrad Bauer bu isimlerin başında geliyor. Ayrıca John Tchicai, Joelle Leandre ve Rudolf Dasek gibi isimlerle bu dönemlerde birlikte müzik yapmış. Bu arada bu isimleri yazıyorum, elinde bir şekilde Doğu Almanya'da basılan plaklar olan varsa bir akşam seve seve ziyaretinize gelebilirim... Sevgili bir dostumda eski SSCB döneminde serbest caz çalan müzisyenleri dinleyip şapkam havalara uçtuktan sonra Doğu bloğuna biraz odaklanmaya çalıştım ama dinleyecek bir şeyler bulabilmek pek mümkün değil ve de çok ama çok pahalı. Neyse 90'larda iki Almanya birleşince her müzisyen gibi Kropinski'nin de önünde bir çok imkan olmuş ve harika albümlere imza atmış. Sanırım Caz Festivali bana uzun zaman devam edeceğim bir araştırma konusu vermiş oldu:)

Helmut Joe Sachse ise 1948 doğumlu bir Doğu Alman müzisyen. Müzik kariyerinde serbest cazla tanışması ile çok ilginç işlere imza atmış. Aslına bakarsanız bazı plakları Free Music Production (FMP) tarafından basılmış ancak ne yazık ki bu plaklar pek alınabilecek fiyatlarda değil. Peter Brötzmann, Tony Oxley, Han Bennink ve Albert Mangelsdorff gibi türün önemli isimleri ile çalışan Sachse 90'lı yıllarda Almanya'nın birleşmesiyle yeniden keşfedilmiş.



Bu arada lafı geçmişken Han Bennink'i 12 Mart Pazartesi günü ICP Orchestra'nın konserinde canlı canlı seyredeceğim. Bu seneki festival gerçekten programı çok acayip. İsimleri öyle yazıyorum ama farklı şehirlerde yaşayan serbest caz meraklılarının yazılarımı okudukça ellerinin ayaklarının titrediğine eminim. Hani diyorum seneye Peter Brötzmann konseri olursa şaşırmayacak hale geleceğim bu gidişle. (1)

Gelelim konsere...

Aslında çok harikaydı deyip geçeyim diyorum ama biraz ayrıntı vermeden tabii ki olmaz. Öncelikle AASM'nin küçük salonunda bu kez akustik olarak sorunsuz hatta harika bir konser izlediğimi söyleyeyim. İki gitarın tüm detaylarını duydum. Her iki müzisyende ayaklarını bir ritm aracı olarak kullandıklarından yere de iki adet mikrofon yerleştirilmişti ve çok ilginç şeylere tanık olduk. Uwe Kropinski, gitar konusunda son derece ilginç çalışmalar yapıyor. Gitar gövdesini bir vurmalı çalgı olarak kullanmak üzere özel bir sistem kuran müzisyen Alman luthier Theo Scharpachile'nin müthiş gitarlarını kullanıyor. Konserdeki gitarın tonu gerçekten muazzam idi. Ayrıca gitar zaman zaman bir perküsyon haline geldi ki, çıkan sesleri anlatmam imkansız. Ayrıca müzisyenler naylon torbalardan, gitar kutularına, ayağa takılan kastanyet türevlerine kadar hemen herşeyden ses çıkarttılar ve kelimenin tam anlamı ile salondaki dinleyiciyi coşturdular.



Sahnede ciddi anlamda iki virtüöz olunca ortaya çıkan müziği tanımlamak çok güç. Hani neredeyse Ortaçağ Almanya'sının melodilerinden 1970'lerin rock riff'lerine, Akdeniz ve hatta Flamenko ritmlerinden Maveraünnehir bölgesinin son derece tanıdık melodilerine kadar ortalıkta dört bir taraftan melodiler uçuştu.

Festival çok iyi gidiyor. Eğer İzmir'de yaşıyorsanız, yazıları okumak yerine gelin bu güzelliklerin bir parçası olun. Emin olun üzülmeyeceksiniz....

(1) Vallahi ne güzel olur. Goethe Institut'in de IKSEV'in de en büyük duacısı olurum :)

--------------------------------------

19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

19. İzmir Caz Festivali: Livio Minafra Quartet Konseri



Öncelikle yazıma şu şekilde başlamak istiyorum. Dün gece konserde olanlar çok şanslıydı eğer bu yazıyı okuyorsanız ve konsere gitmediyseniz büyük eğlenceyi kaçırdınız demektir. Sizin için çok üzgünüm :)

Livio Minafra Quartet, isminden anlaşılabileceği gibi İtalyan kökenli bir caz dörtlüsü. Topluluk piyanoda Livio Minafra, alto & soprano saksafonda Gaetano Partipilo, elektrik gitarda Domenico Caliri ve davulda Maurizio Lampugnani'den oluşuyor. Livio Minafra aslında bir akademisyen ve caz müzik alanında çalışmaları ile bir çok ödül kazanmış. Dörtlünün canlı performansı son derece etkileyici ancak konserden hemen sonra satın aldığım albümlere bakılırsa albümleri de hiç öyle yabana atılacak türden değil. 2011 yılında konserde izlediğimiz dörtlüyle kaydettiği "Suprise!!!" albümü Alman Enja Records plak firması tarafından yayınlanmış. Konserdeki ağırlıklı program bu albümden idi.



Topluluğun müziği oldukça ilginç, özellikle 1970'lerin İtalyan progresif rock topluluklarına göndermeler türe meraklı dinleyicilerin hemen dikkatini çekmiştir. Bir ara Area'nın mükemmel "Arbeit Nacht Frei" albümünden bölümleri duyuyor gibi oldum konserde. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi kompozisyonların yapısına göre Minafra'nın zaman zaman sintisayzır başına geçip o dönemin riff'lerini bizlerle paylaşması olabilir. Tabii gitar tonları da bu duruma eşlik eder hale gelince müziğin rengi bir anda değişiveriyor. Sadece progresif rock değil, Balkanlardan Anadolu'ya ve İtalya'nın kendisine özgü yerel tatları da topluluğun müziğinin içerisinde harmanlanmış. "Suprise!!!" albümünde yer alan "Uzbek" şarkısı bambaşka bir alem mesela. Bizlerin kulağına çok yakın gelen melodiler bambaşka şekilde yorumlanmış ve ortaya çıkan şarkı son derece ilginç.



Topluluğun müziği oldukça farklı yapılarda ve bu yapılar arasındaki geçişler oldukça etkili şekilde yapılıyor. "Lacrime Stelle" gibi daha bilindik caz riff'lerinden "Sassi" gibi daha yenilikçi caz türevlerine bir anda geçebilen topluluğun müziği öylesine dolu dolu ki, hem konserde hemde albümleri evde dinlerken nereye dikkat kesileceğinizi bilemiyorsunuz. Ancak çok eğleneceğiniz kesin...

Gitarist Domenico Caliri'yi konser boyunca dikkatle izlemeye çalıştım. Farklı stilleri çok rahatlıkla çalabilen müzisyen oldukça eğlenceli bir tip. Konser boyunca enstrümanıyla rahat durmamasının topluluğun müziğinin alt yapısına kazandırdıkları çok fazla. Ayrıca seyir zevki açısından da özellikle solo bölümde çok keyifli anlar yaşamamızı sağladı. Hatta şu an eşimin törpüleri ile gitarımda bazı denemeler yapıyorum ancak kabiliyet olmayınca sonuç facia oluyor ne yazık ki...



Davulcu Maurizio Lampugnani ise bambaşka bir alem. Zaman zaman vokaliyle, zaman zaman ilginç enstrüman ve "şeylerle" konser boyunca seyircinin gönlüne fethetti. Topluluğun beyni Livio Minafra apayrı bir olay zaten. Son derece bozuk İngilizcesi ile şarkılar arasında yaptığı gereksiz açıklamalar bile göze batmadı. Hatta çoğu zaman gülümsememize sebep oldu. Ancak iş müzisyenliğe geldiğinde, dün gece çok iyi bir müzik adamının canlı performansını izledik.

Bir konsere ne için gidersiniz sorunun cevabı mutlu olmak ise eğer -ki benim için öyle- dün gece mutlu olduk ve çok ama çok eğlendik. Dinlediğimiz müzik öyle böyle değildi, müzisyenlerin performansı ise ayakta alkışlanacak düzeydeydi. Hepimiz tipik Akdeniz insanlarıyız işte, eğlenmeyi biliyoruz :)

AASM'nin küçük salonu büyük ölçüde doluydu ve bu konsere gelenler gerçekten çok şanslıydılar. Bu sene İzmir Caz Festivali çok keyifli isimlere ev sahipliği yapıyor. İşinizi gücünüzü ayarlayın, en az bir kaç konsere gelmeye çalışın. Bilet fiyatları çok çok ucuz olmasa da, 25TL öyle verilemeyecek astronomik bir para değil.

AASM'nin küçük salonunu ben çok seviyorum. Genel olarak akustik konusunda pek sıkıntı yaşanmıyor ancak bu konserde piyanonun arka koltuklarda duyulmasında biraz sıkıntı olmuş yorumlara göre. Bu konulara biraz daha dikkat diyelim!

Valla Livio Minafra Quartet'i getirmeyi kim akıl ettiyse buradan kendisine çok teşekkürler. Son iki senedir festival çok iyi başlıyor ve çok iyi devam ediyor. Gelecek yıllarda bu durum devam ederse gerçekten yaşadık demektir.

Tüm müzik meraklılarını konserlere bekliyoruz.

--------------------------------------


19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

Booklet



Sizlere arada sırada Alman Dreieck firmasının ürünlerinden bahsediyorum. Firma genel olarak cam ve metal malzemelerini kullanarak çeşitli mobilya ve raf üniteleri üretiyor. Tasarımlarını ilk bakışta biraz endüstriyel bulabilirsiniz ama farklı tarzlar ile birlikte kullanıldığında ortaya fena sonuçlar çıkmayabilir. Yukarıdaki tasarımın ismi Booklet. Aslında tasarım kitaplar için yapılmış ancak CD ve DVD ünitesi olarak talep görmüş. Sonunda CD'ler için özel olarak yeniden tasarlanmış...

Vah Telefunken Vah!



Bazı insanların bazı firmalara özel bir sevgisi vardır. Telefunken benim şahsi listemde bulunan bir firmadır. Telefunken'in kuruluş öyküsü ilginçtir. Single Ended Triode’ların Tarihçesine Kişisel Bir Bakış Bölüm VIII'de konuya bir bakış atmıştık;

...19. yüzyılda Alman bilim adamları ve araştırmacılar iki farklı firma bünyesinde kablosuz iletişim ve radyo alanında yarış halindeydi. Bu firmalar, Adolf Slaby ve Georg Graf von Arco yönetimindeki AEG ve Karl Ferdinand Braun önderliğindeki Siemens grubudur. Yarışma öylesine bir rekabet içerisinde devam eder ki, her iki tarafın hırsı yüzünden sonunda büyük bir kavga kopar. Bu kavganın sebebinin bir patent olduğu söylenir ancak kavga bu kadar basit değildir. Kavga öylesine büyümüştür ki, devletin zirvesi bu konuya bir çözüm üretmeye karar verir. İmparator Kaiser Wilhelm II, sonunda her iki grubun ortak olacağı bir firma kurulmasını emreder. 27 Mayıs 1903 tarihinde “Gesellschaft für drahtlose Telegraphie System Telefunken” (“Kablosuz Telgraf Ltd şirketi kurulur. Kavga konusu olan tüm patentler ve teknolojiler bu yeni şirkete devredilir ve ortalık durulur....

İlerleyen yıllarda Telefunken defalarca el değiştirdi. Bugünlerde hem görüntü sistemleri hemde ses sistemleri konusunda yeni ürünleri var efsanevi markanın. Ancak eski günler anlaşılan oldukça uzak.

Merak edenler için yukarıdaki ürün Telefunken'in yeni nesil ürünlerinden bir saat. Nixie clock denilen türden. Buradaki vakum tüpler özel. Aslında konsept güzel ama çok cafcaflı tasarımları sevmeyen benim gibiler için markaya yakışmayan ürünlerden sadece bir tanesi...

19. İzmir Caz Festivali: Arifa Konseri



Bu yıl 19.su düzenlenen İzmir Caz Festivali, Arifa konseri ile resmen başladı. Bu sene uzun senelerin ardından ilk kez açılış konserine katıldım. Keyifli oldu doğrusu. Büyük salonda konser dinlemek gerçekten keyfin ötesinde bir şey, bir nevi mutluluk. Bu sene konserlerin tamamının Ahmed Adnan Saygın konser salonlarında gerçekleştirileceğini belirteyim. Bu senenin programında hemen her türden caz meraklısına hitap edecek isimler var. Zaten bu konserlerin bir çoğuna katılacağım.

Açılış konserinde bu sene caz müziğinden çok dünya müziği sınıflamasına sokabileceğimiz bir topluluk seçilmiş. Aslında topluluğun müziği Mezopotamya'nın kuzeyinden Anadolu'ya ve oradan da Balkanlara kadar uzanıyor. İçerisinde etnik öğelerin yanında Balkanların eğlenceli caz müziğinden esintiler dikkat çekiyor. Açılış konseri için uygun bir seçim. Çünkü açılış konserlerinde seyirci profili oldukça farklı oluyor diğer konserlerden....



Arifa'dan kısaca bahsetmek gerekirse, Hollanda'nın Amsterdam şehrinde ilk tohumları atılan topluluk oldukça kısa bir tarihçeye sahip. 2010 yılında kurulan müzik eleman yapısı itibarı ile oldukça kompozit sayılabilir. Bu karmaşık yapı topluluğun müziğinde belirgin bir etkiye sahip. Topluluğun üyeleri Türkiye, Irak, Romanya ve Hollandalı kökenli. Topluluğun ilk ve şimdilik tek albümleri “Beyond Babylon” 2010 yılında Hollanda'lı Mundus Records tarafından basılmış. Topluluk, Mezopotamya müziğinin aslında günümüzün modern tarzlarının bir nevi atası olduğunu ve bir gün müziği yine kökenlerine doğru yaklaştıracağını düşünüyor ve geniş bir coğrafyanın farklı tarzlarını tek bir potada eritmeye çalışarak dünyanın bambaşka yerlerindeki dinleyicilere müziklerini götürmeye çalışıyorlar.

Topluluğun bir nevi beyni, saksafon ve klarnet çalan Romen Alex Simu, memleketinde bir çok ödül almış genç bir müzisyen. Müziğin içerisine bazı elektronik öğeler ekliyor olsa da, bu durum pek abartılı değil. Kanunda ise Osama Abdulrasol, Irak doğumlu bir müzisyen. Farklı orkestralarda çalışan Abdulrasol hem doğulu hemde batılı müzisyenlerle ilginç projeler içerisinde bulunmuş. Topluluğun ilk Türk kökenli müzisyeni Mehmet Polat ud çalıyor ve zaman zaman vokali ile topluluğun müziğini renklendiriyor. Müzisyenin ses rengi oldukça ilginç. Konser sırasında bir şarkıda vokalini duyma şansımız oldu. Konserde büyük ilgi gören ve bol bol alkış alan Sjahin During ise yarı Türk yarı Hollanda kökenli bir perküsyoncu. Konserde anladığımız kadarı ile çok farklı coğrafyalarda bulunmuş.

Konserde topluluğa neyzen Aziz Şenol Filiz'de katıldı. Müzik dünyasında mütevazi kişiliği ile tanınan bu önemli müzisyen usta çırak ilişkisi ile sanatını geliştiren neyzenlerimizden bir tanesi. Çok sayıda albüm ve projeye imza atan Filiz'in kendisine özgü bir üfleme tekniğinin olduğu ve çok saygı gören bir müzisyen olduğunu ekleyeyim. Son yıllarda ney müziğine karşı özel bir alakam var ancak arşiv bulmak konusunda ciddi sıkıntı yaşıyorum. Ney sesi gerçekten insanı bambaşka yerlere götürüyor ve konserde Arifa'nın müziğine çok olumlu bir artı getirdiğini söylemeliyim.



Konserin son konuğu ise aslında herkes için sürpriz oldu. Caz müziği söyleyen genç vokalist Ayça Gündüz, çok sevilen "Sarı Gelin" türküsünde topluluğa eşlik etti. Genç yaşına rağmen oldukça ilginç bir ses tekniği olan müzisyeni izleme listenizde bir kenara not edebilirsiniz. Bakalım ilerleyen senelerde nasıl çalışmalara imza atacak.



Konser son derece keyifli bir ortamda yapıldı. Ses konusunda biraz sıkıntı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle neyin ulaştığı yüksek frekanslarda hoparlörlerin bir miktar distorsiyona uğraması gözümden kaçmadı. Umarım ilerleyen konserlerde bu konunun önüne geçilir. Ancak genel olarak AASM'de gittiğimiz konserlerde özellikle de büyük salonda bu tarz problemlere sık sık rastlıyor olmamız üzücü. Sistem veya insan dolayısıyla ayar kaynaklı bir sıkıntı var sanki. Küçük salonda ise genelde çok daha başarılı konserler dinliyoruz.

Bu sene, geçtiğimiz seneye göre çok daha iyi çalışılmış bir reklam kampanyası yapıldı festival için. Şehrin hemen her önemli noktasında konser afişleri dikkat çekti, muhtemelen salonların dolduğu çok güzel bir festival olacak bu sene. Çok umutluyum. Bendeniz, Livio Minafra Quartet, Geraldine Laurent Trio, ICP Orchestra ve Tomasz Stanko Quartet konserlerine katılmayı planlıyorum. Tüm İzmirlileri de konserlere bekliyoruz.

Festival ile ilgili tüm ayrıntıları IKSEV web sitesinde bulabilirsiniz. Bu arada biletlerinizi de vakit geçirmeden edinmenizi tavsiye ederim.
--------------------------------------


19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli...