Garip Bir Yazı: Deniz, Güneş, Bodrum, William Parker ve konstruKt


"Neye niyet neye kısmet" diye bir laf vardır. Hele buna bir de "her işte hayır vardır" sözünü ekleyince ortaya garip bir kombo çıkıyor. Pek severim... Bu yazıyı doğaçlama yazıyorum. Ortaya garip bir şey çıkacağı kesin gibi. Umarım sıkılmadan sonuna kadar okursunuz!

12 Eylül 2014 Cuma günü William Parker ve konstruKt'ün İstanbul'da TSP sponsorluğunda vereceği konser için Çarşamba gününe uçak biletimi aldım. Program, Çarşamba günü İstanbul'da inip birkaç gün içerisinde işlerimi halletmek, Cuma günü konseri izlemek, arkasından karayolu ile İstanbul'dan yola çıkarak Cumartesi günü Bodrum'a ulaşmak ve session'ı dinleyip arkasından İzmir'e dönmek şeklindeydi.

Oturup düşününce 2 günde İstanbul'da hiçbir işimi tam olarak halledemeyeceğimi fark edip bir de üzerine 10 küsür saat yol yapmamın hem psikolojik hemde bazı özel sebeplerle mümkün olmayacağını anlayınca başka bir plan yapmaya karar verdim. Seçil Hanıma Bodrum'da birkaç günlük bir tatil ilgini çeker mi diyerek ilk adımı attım, eşim olaya balıklama atlayınca program bir anda değişti. İzmir'den Bodrum'a gitmek oldukça kolay, evden çıkıp bir otobüse atlayıp yaklaşık 4 saat gibi bir sürede kendinizi denize atmak muhtemelen bir çok okuyucumuz için hayal gibi bir şeydir. Ancak laf aramızda normalde aynı işi Çeşme söz konusu olunca 45 dakikada yapınca, gözümde Bodrum yolu bile büyümedi değil. İzmir'de yaşamanın güzellikleri veya aksi bilemiyorum!

Söz konusu William Parker olunca yolun filan önemi kalmıyor doğrusu. 1952 yılında doğan Amerikalı müzisyen ismini free jazz tarihine altın harflerle kazımış dersem yanlış olmaz. Double bass çalan Parker aslında bir çok enstrümanı özellikle üflemelileri de mükemmelen çalabiliyor. Bestekarlık yönünün yanında şiirleri de var. İlginç bir müzik yaşamı olan Parker hem klasik hemde caz tarafında kendisini geliştirmiş. İlk olarak Cecil Taylor ile birlikte çalışmaları ile tanınan Parker, David S. Ware topluluklarında uzun zaman müzik yapmış tabii ki Peter Brötzmann topluluklarını da bir kenara not etmek lazım...

William Parker ve konstruKt İstanbul konserinden bir enstantane
Bu arada sevgili Murat Akduman gibi dostlardan İstanbul'da Nazım Hikmet Kültür Merkezindeki konser hakkında bilgiler geliyordu. Hemen herkes bayılmıştı konsere. Bir yanımda bir burukluk vardı aslında ama ilerleyen saatlerde tüm bu düşüncelerin yersiz olduğunu görecektim...

Program belli olunca sevgili Reha Arcan'a haber verip kalacak yer işini çözdük. Bu tarz organizasyonlarda böyle dostlar olunca yola çıkarken çok rahat oluyorum. Hele Reha varsa, hep söylediği gibi "akışına bırak"mak lazım! Normalde yol demek benim için stres demektir.

Pazar günü sabahtan yola çıkıp öğle yemeğini Bodrum'da yiyecek şekilde hazırlığımızı yaptık eşimle. Kısa bir ek yolculuğun Gümüşlük'e ulaştık. Sevgili Reha Arcan, aynı zamanda konstruKt'un menajeri olan Ulaş Şalgam, Eylem Çağlar ile buluştuk ve kalacağımız pansiyona doğru yola çıktık. Sevgili Eylem ile karşılaşınca her zaman karıştırdığım üzere kardeş/eş kombinasyonunda ufak bir karışıklık yaşadım tabii ki. Eylem Çağlar tahmin edeceğiniz üzere Umut Çağlar'ın kardeşi. Ben hep kendisini Umut'un değerli eşi ile gördüğümden ve her defasında kim kimdi karıştırdığım için bir sonraki sefer karıştırmayacağım diye aklımın bir köşesine not ediyorum ve tabii ki patlıyorum! Neyse, kalacağımız yer Gümüşlük koyunun en solunda denize sıfır bir yermiş. Aman ne güzel derken pansiyona geldik ve deniz kıyısında kendimizi bir anda William Parker ve konstruKt topluluğundan Korhan Argüden, Umut Çağlar ve Korhan ağabeyin değerli eşi Yelda Argüden ile sohbet ederken bulduk. Hemen sohbete daldık tabii ki.

Bodrum Gümüşlük'ün berrak denizinin içinde Tavşan Adasına yürüken
Keyifli sohbetin ardından insanlar dinlenmeye çekildiklerinde bizde Seçil Hanım ile denize doğru yola çıktık. Tavşan adası, koylar, deniz ve güneş derken sanırım bayağı vakit geçirdik. Arada bir şeyler atıştırıp session'ın saatinin gelmesine yakın pansiyonumuza döndük. Bir yandan da ne kadar iyi bir karar verdim diyordum kendime; akşama William Parker dinleyeceksin, şu an tertemiz denizde yüzüyorsun, eh araya bir yere bir de rakı eklersek, muhteşem olacak!

Hazırlıklar devam ederken rahat duramayan bendeniz!
Tüm session bu ufacık aletin içinde!
Session saati yaklaşırken provaya doğru yola çıktım. Kayıt için hazırlıklar yapılırken bende yardımcı olmaya çalıştım. Umut Çağlar ve Korhan Futacı, kayıt cihazları ve mikrofonlar ile uğraşırken bende ortalıklarda dolandım. Benim emektar Sennheiser kulaklıkta kaydın bir parçası oldu; iyi ki yanımdaymış...

Kayıt hazırlıkları sırasında!
Deneme 1-2-3 deneme 1-2-3!
Kavram karmaşası, Korhan Argüden ile Reha Arcan davulda atışırken!
Tüm bu işler olurken iki önemli isim ile tanışıp sohbet etme fırsatım oldu; Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel. Bu iki farklı adam aslında Türk müzik tarihinde önemli yer tutan ancak kendileri hakkında pek az yazıya ulaşabileceğiniz insanlar. Yakın zamanda konstruKt'un de içerisinde bulunduğu Turkish Free Music Box Set içerisindeki Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio ve Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul plaklarında ikiliyi dinleyebileceğiniz gibi konstruKt ve Peter Brötzmann'ın Eklisia Sunday CD'sinde ayrıca çok nadiren denk gelen Hüseyin Ertunç Trio ve Phill Musra Group kayıtlarına bir bakış atabilirsiniz. Tüm bunları yaparken Türk müzik tarihinde gelecekte pek az kişiyi ilgilendirecek bile olsa kayıt altına almış oluyorum. Hem anı hemde vesika... . Farklı dillerdeki okuyacaklarınızla kendi dilimizde yazılan çizilenleri okuyunca arada çok fark olduğunu göreceksiniz. İşte bizim kültür dünyamıza verdiğimiz değer bu! Ne yazık ki....

Hüseyin Ertunç
Yazının başlarında "her işte hayır vardır" dedim ya Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel ile tanışıp sohbet muhabbet etmek "hayır" listesindeki önemli maddelerden bir tanesiydi.


William Parker, Hüseyin Ertunç, Korhan Argüden ve Doğan Doğusel
William Parker
Sohbet muhabbet derken artık yavaş yavaş ortalık ısınmaya başladı. Toprak Ev'de acayip bir akustik olduğunu ilk notalar ile anlamaya başladık. İçeride ortalık yıkılırken hemen her nota tüm detayı ile duyuluyordu. Hele kapının önüne çıktığınızda sanki doğal bir horn'dan gelen sesler ile sarhoş olmak bile mümkündü doğrusu.

Toprak Ev içerisinde türlü kombinasyonlar oluşmaya başladı bir anda. Zaman zaman iki davul, iki double bas, bir kaç dakika sonra üflemelilerin hakim olduğu garip bir müzik ayini! Bu session için özel üretilmiş küstüfonlar'dan, yerel zurnalara, farklı üflemeli varyasyonlarından saksafona kadar havalarda uçuşan müziği size kelimeler ile anlatabilmem mümkün değil.


William Parker ve ilginç zurnası... 
konstruKt ekibi birden fazla enstrüman çalabiliyor konserlerinde denk geldiyseniz mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Korhan Futacı bir ara flüt çalıyor, saksafona geçiyor, Umut Çağlar'ın elinde bazen üflemeliler bazen perküsyon, Özün Usta aynı şekilde bazen bas çalıyor, bazen davulun başında denk geliyorsunuz. Tüm bunlar olurken bir anda Hüseyin Ertunç davula geçmiş, Korhan Argüden ile karşılıklı çalıyorlar. Sonra bir bakmışsınız Hüseyin Ertunç'un elinde küstüfon bunlar olurken Doğan Doğusel'i bir an basta sonrasında küstüfonu ile görüyorsunuz. William Parker'da aynı şekilde bir an üflemelisini çalarken bir kaç dakika sonra basın başında görüyorsunuz.

Tüm ekip çalarken, bir yanda Cem Tan bir yanda bendeniz Hakancez! Zevke bakın yahu...
Hüseyin Ertunç, Özün Usta ve Korhan Argüden
Anlayacağınız bir kaç dakika içerisinde formasyonlar değişiyor ve müziğin rengi, enstrümanlar farklılaşıyor. Daha şimdiden öyle kombinasyonlar dinlemiş haldeyim ki, oturup yazmaya kalksam çok küçük bir kısmını yazabilirim.

Taş Ev ve arkasında bahsettiğim kocaman camdan içerisi
Bu çılgınlık tam gaz devam ederken içerideki akustik anlamsızcasına büyüleyici hale geliyor. Yer toprak, duvarlar toprak ama camlar var, hele davulların arkasında kocaman bir cam var. Binanın tepesi yuvarlak şekilde branda ile kaplanmış. Sanki bu evi buraya Tanrı koymuş gibi. Bunca yıldır ortalıkta gezinirim böyle bir akustik duymadım ya!

Taş Ev dışarıdan görünüş!
Meraklı misafirler tarihe tanıklık ederlerken...
Bir yandan kayıt yapılırken, bir yandan notalar havalarda uçuşuyor. Toprak Ev'in kapısında meraklılar beliriyor, gelen giden, giren çıkan ortalık çok acayip. İsteyen kısa bir mola veriyor, bir dakikadan kısa süre içerisinde deniz kıyısındasınız, müzik buraya da geliyor. Bir yandan dalga sesleri, bir yandan müzik. Her beş dakikada bir iyi ki gelmişim diye diye sayıklıyorum kendi kendime!

Cem Tan...
Sonrasında bir mola veriyor müzisyenler. İçeride sarı saçlı benim gibi zayıf bir bey dikkatimi çekiyor. Sağ taraftaki davulun yanına bir gong eklerken görüyorum. İsminin Cem Tan olduğunu sonradan öğreniyorum. Kendisi Toprak Ev'i yapan kişiymiş.. Müzisyenler yavaş yavaş içeriye girerken Cem Tan davulun başına geçiyor. 15 dakika önce sessiz sakin oturan kişi ile şu an gördüğüm kişi aynı kişi mi anlamakta zorlanıyorum. Sanki vücudunu doğadışı bir varlık ele geçirmişcesine garip notalar duyulmaya başlıyor ve bir bakış açısından "zikr" bir bakış açısından "ayin" adım adım yükselmeye başlıyor. William Parker'ı basını bir kenara atıp İspanya'dan aldığı Berberi etkileri olan üflemelisi ile resmen dans ederken görüyorum. Yanlış okumadınız dans ediyor!

Özün Usta, Cem Tan, Doğan Doğansel ve William Parker
Walpurgisnacht diye bir şey vardır bilmem duydunuz mu? Brocken'de cadılar bir araya gelirler ve ruhlar ortalıklarda dolaşmaya başlar ve toplu bir çılgınlık yaşanır. Hatırladığım kadarı ile olayın en güzel tasviri Goethe'nin ruh hastası klasiği Faust'ta vardır. O gece böylesine bir şey yaşandı ortalıkta. Kaç dakika sürdüğüne dair bir fikrim yok, ancak ses kaydı yapıldı ve sanırım videosu'da var. Umarım yakın zamanda ortaya çıkar çünkü benim de ne olduğunu anlamam için en az birkaç kez dinlemem gerekecek. Bu hengamenin bitiminde hepimiz olduğumuz yere çöküyoruz. Sanırım çalanlarda dahil herkesin ne olduğunu anlamaya ihtiyacı var. William Parker ile Hüseyin Ertunç muhabbet ederken sohbete katılıyorum, Parker bu enerjiydi diyor...

Tüm ekip, deniz kenarında yemek keyfi :) foto: Korhan Futacı
Toprak Ev'e girdiğimizde gündüzdü ve akşam olmuş durumda. Yemek molası zamanı. Denizin kıyısında, dalga sesleri ve tatlı bir rüzgarın eşliğinde hep birlikte yemeğe oturuluyor. Sohbet öyle keyifli ki, kimsenin kalkası yok masadan. Bu arada William Parker harika bir adam ve çevreye pozitif bir enerji yayıyor. Keyifle yemeğimizi yiyor rakılarımızı içiyoruz. Keyifli sohbet gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürüyor. Ertesi sabah erken saatlerde ekip İstanbul'a doğru yola çıkacak o yüzden vedalaşıyoruz. Seçil ile tatile devam edeceğimiz için biz daha geç kalkacağımız için denk gelmeyeceğimizi düşünmüştük.

Sabah sohbeti, Korhan Argüden, William Parker ve Reha Arcan...
Sabah kalktığımızda kahvaltı yapmak için deniz kıyısına iniyoruz. Tüm ekip orada. Bu kez sabah sohbeti derken neredeyse öğlen oluyor. Farklı bir dünyada muhtemelen sezon sonu yorgunluğu ile astral seyahate çıkmış pansiyon sahiplerini sayesinde dün geceden beri bayağı eğleniyorum. Birisi çay kalmadı derken 2 dakika sonra kocaman fincan çaylar geliyor. Yemek için 10 kişiyken 20 kişi oldunuz hazırlık yapamadık derken tıka basa doyuyoruz. Reha'nın "akışına bırak" olayına bu insancıkları da dahil etmek lazım! İstanbul'a gidecekleri yolcu ediyoruz. William Parker karayolu ile değil havayolu ile İstanbul'a geçeceği için sohbet muhabbet edecek azıcık daha vaktimiz var. Of sigaram bitmiş. Sağolsunlar Deniz Hanım imdadıma yetişiyor. Yerimden kalkmak istemiyorum resmen! Bakkala gitmek öyle zor gelecekti ki. Sohbet öylesine tatlı....

Bodrum Hatırası :)
İlerleyen saatlerde bizde görebildiğimiz herkesle vedalaşarak Seçil Hanım ile Bodrum'un farklı noktalarına doğru yola çıkıyoruz. Benim üzerimde hala geçen gecenin sarhoşluğu var, hayır rakıdan değil müzikten! Aslında buradan Marmaris'e ve Fethiye'ye doğru yola çıkmak gibi bir planımız vardı ama daha organize bir şekilde geri gelmeye karar verip, Bodrum'da keyifle geçen bir kaç günün ardından İzmir'e dönüyoruz.

Dediğim gibi her işte hayır var!

Notlar. 
Fotoğrafların çoğunluğunu Reha Arcan çekti. Bir kısmı ise benden! 
Savaş Arıhan! Yahu ağabey nasıl bir şansın varsa yine sponsor olduğu konseri seyredemedin. 



Yaz Tatili Bitti :)


Evet iyisiyle kötüsüyle bir yaz tatili daha bitti. Bu yaz üzücü bazı kayıplar ve birkaç ufak terslik dışında çok keyifli geçti. Siz bu satırları okurken ben ucundan köşesinden tatile devam ediyor olacağım ama artık bloğum kaldığı yerden devam edecek. İlk hafta sanırım yazın yaptıklarımdan daha doğrusu ilginç sayılabilecek mevzulardan bahsederim sonrasından normal akışımıza geri döneriz... 

Yeni Devinim, Yine Devinim


Stereo Mecmuası Günlükleri, senelerdir kullandığım Wordpress altyapısından yeniden Blogger altyapısına taşınıyor. Muhtemelen Ekim ayının ilk günlerinde yeniden aktif olacaktır.

Steve Jobs Hifi Sistemi Ayrıntıları


Geçtiğimiz senelerde Steve Jobs'un sistemi ile alakalı bir şeyler karalamıştım. Wired dergisi sistemin tüm parçalarını bulmuş fiyatlandırmış.

- Pikap: GyroDec MK1. Durumuna göre 1.500 ila 2.500 Dolar civarına satın alınabiliyor.
- Hoparlör: Acoustat Monitor 3s. Yalnız Steve Jobs'un sahip olduğu model nadir bulunan beyaz ızgaralı model ve hoparlör altında orijinal ahşap ayakları var.
- Pre-ampli: Threshold - FET-One Durumuna göre 1.200 Dolar civarına satın alınabiliyor
- Amplifikatör: Threshold STASIS-1 Durumuna göre 2.000 Dolar civarına satın alınabiliyor
- Radyo: Denon TU-750 Wired dergisine göre muhtemelen eski sisteminden kalma deniyor. Durumuna göre 10 Dolar civarına satın alınabiliyor, biraz ucuz yani...
-Resimden seçilebilen plaklar: Bach Brandenberg Concertos (Jean-Pierre Rampal, Maurice André; RCA), Ella Fitzgerald: The Cole Porter Songbook (Vol. 1, Verve) ve Steely Dan's Aja (ABC).

Orijinal Wired linkine buradan ulaşabilirsiniz... Yukarıdaki fotoğraf Diana Walker’ın “The Bigger Picture: 30 Years of Portraits” isimli kitabından alıntı.

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Last Vegas (2013)


Bu yazıdaki tüm emek Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Serdar Zımba'nın (aka Astramastra)

Eğlenceli hoşça vakit geçireceğiniz bir film ,kadro zaten mükemmel Robert De Niro, Michael Douglas, Morgan Freeman,Kevin Kline ,yaş 70 iş bitmiş sözünün tam aksine 4 çocukluk arkadaşının Las Vegas da bir hangover - felekten bir haftasonusu konu ediliyor ama her ne kadar sıradan gibi gözükse de gerçek dostluğun aşkın önünde
olduğuna dair duygusal ama bir o kadarda mizah dolu bir film, mutlaka izleyin.

IMDB Last Vegas (2013)


Perpetuum-Ebner



Şu PE logosunu gördüğümde nedense hemen irkiliyorum. Zamanında ülkemizde çok sevilen Dual markasına kök söktüren ve harika pikaplar üreten Alman firma 1971 yılında Dual tarafından satın alınarak kapatılmıştı. Aslında P+E (Perpetuum-Ebner) konusunda yazılan çizilenlere ve meraklıların yorumlarına baılırsa firma son derece sıradışı tasarımlara imza atmışlar. Hatta ilerleyen yıllarda bir çok İskandinav üreticiyi derinden etkilemiş bu tasarımlar. Yine meraklıların yazıp çizdiklerine göre Dual bu mirastan pek faydalanma yoluna gitmemiş ve tasarımlarında insanların alıştığı çizgileri kullanmaya devam etmiş. Yukarıdaki tasarımın güzelliğine bakar mısınız?

1900ların Başından Bir Fuar



İkinci Dünya Harbi hatta soğuk savaşın bittiği döneme kadar fuarlar çok önemliydi ve bambaşka anlamları vardı. Ben 80'li yıllardaki İzmir Fuarlarını hatırlıyorum da, özellikle Doğu Bloku pavyonlarında ne büyük coşku olurdu. 1900'lerin başından itibaren ülkeler üreticileri toplar fuarlara beraber gidip diğer milletlere hava atmaya çalışırlardı. Yukarıdaki fotoğrafın tam tarihi belli değil ancak İngiliz pavyonu ve dönemin tüm gramofon üreticilerinin orada olduğu söyleniyor. Düşünsenize meraklılar açısından ne büyük bir olay!

Richie Fahey İllüstrasyonu



Richie Fahey New York'Lu bir fotoğrafçı. Bende çeşitli illüstrasyonlarına denk gelince kendisini tanıdım. Yazılan çizilenlere göre 1950'lerin efektlerini özellikle de meşhur Technicolor renklerini başarılı şekilde kullanmasıyla tanınan Richie Fahey bir çok retro-vintage poster mağazasında meraklılara sunulan posterlerin altındaki imzaya sahip. Zaman içerisinde daha fazla çalışmasını paylaşacağım sanırım...

Çalarken Gramofon


Son dönemlerde gramofonlara ilgi kabarmış durumda. Ancak oldukça yaşlanan gramofonlar hem pahalı hemde mekanik sorunlar göstermeye aday. Ancak asıl sorun taş plak bulmak. Ancak tüm bu sorunlar bile meraklıları gramofonlar peşinden koşmaktan alıkoyamıyor. Son dönemin en çok dikkat çeken trendi yeni nesil gramofonları alıp modifiye etmek. Ortaya çıkacak sonuç nasıl olur emin değilim ama platoyu mekanik değil elektrik ile çevirmek sanki fena bir fikir değilmiş gibi gelmeye başladı bana... Dur bir deneme yapayım yazın...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Labor Day (İşçi Bayramı)-2013



Bu yazıdaki tüm emek Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Serdar Zımba'nın (aka Astramastra)

Çok satan bir kitaptan uyarlanan Labor Day in baş rollerinde Kate Winslet ve Josh Brolin 'i görüyoruz. Bilindik basit bir konusu olsa da flash back lerle ve Kate 'in oyunculuğu ile izlenesi bir film olmuş bence,tabii çocuk oyuncu Gattlin Griffith' i de unutmamak gerek her sahnede ki yüzünde ki ve gözlerinde ki tedirginlik ifadeleri çok başarılı.

Konu itibarı ile 1987 yılının işçi bayramında kocasının terk etmesi ile 13 yaşında ki oğlu ile yaşamaya çalışan ,depresyon ve panik atak geçiren asosyal olmuş bir kadının ,hafta sonu market alışverişi sırasında kaçak bir mahkumun biraz zorla da olsa evlerinde bir süre saklanmasını ikna ederek, geçirdikleri bu süre içerisinde her iki tarafta da bir aile olma özlemi ile anne ve oğulun kaçak mahkuma baba ve koca figürü yerine koymaları ve malum sonla biten bir film.

Film 13 yaşında yeni ergenliğe giren çocuğun ağzı ve bakış açısıyla anlatılıyor,

Filmin iki yerinde Dawson Creek ten tanıdığımız James Van Der Beek ve bir önceki Örümcek adam serisi ile herkesin tanıdığı Tobey Maguire küçük bir rol almış izleyenlere hoş bir sürpriz olmuş.

Yalnız bu filmde bir kere daha anladım ki yemek yapan her erkek kadının kalbinden geçer :)

IMDB: Labor Day [İşçi Bayramı] -2013















Basılı Dergiyi Okumanın Keyfi Sayı No: 29



Twitter takipçilerimizden KKORZAY @VECTOM8 Uçak beklerken ve uçarken en iyi ne okunur? şeklinde bir soru sormuş ve altına yukarıdaki fotoğrafı eklemiş. Bizim de pek hoşumuza gitti. Aslında Stereo Mecmuası'nın okuyucu kitlesinin genel yaş ortalamasına bakınca sosyal ağları çok kullandığı söylenemez ama göreceli genç okuyucularımız sayesinde sağolsunlar arada sırada bizleri de böyle mutlu eden şeyler görebiliyoruz... Teşekkürler KKORZAY @VECTOM8

Tarih Meraklıları İçin Olmazsa Olmaz: Harb Mecmû'ası


Geçen haftalarda yine İzmir Kitap Fuarında kurtlarımızı döktük eşimle. Bayağı bir kitap aldık. Ben genelde senelik referans kitaplarımı fuarda satın alıyorum. Zaten genelde popüler roman vesaire okumayı sevmediğim için senelik alışveriş sıkıntı yaratmıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bir dünya kitap satın aldım yine! Her zaman söylediğim gibi benim asıl ilgi alanım müzikten vesaireden önce tarihtir. Seneler içerisinde çok ciddi bir kütüphaneye sahip oldum ve geliştirmeye devam ediyorum. Belki bir gün 3 hatta 4 farklı mekana yayılmış kitaplarımı bir araya toplayabilirsem bazı fotoğrafları sizlerle paylaşırım...

Normalde kendi bloğumda tarihten veya kitaplardan pek bahsetmem. Ancak tarih meraklıları için "Harb Mecmû'ası" kütüphanelerde olmaz ise olmaz bir eser. Dönemin Harbiye Nezareti yani Savaş Bakanlığı tarafından basılan Harb Mecmû'ası Osmanlı İmparatorluğunun dört bir cephede sürdürdüğü savaşın fotoğraflarından ve açıkçası kahramanlık hikayelerinden bahsediyor. 1914 ila 1918 arasında yayınlanan ve Çanakkale'den Sina'ya, Galiçya'dan Kafkasya'ya kadar bir çok farklı coğrafyadan fotoğraflara yer verilen Harb Mecmû'ası aslında bugünün bakış açısıyla oldukça hüzünlü bir yenilgi hikayesini anlatıyor. Örneğin her iki Süveyş harekatından büyük bir coşku ile bahsediliyor ancak tarihsel gerçekleri biliyoruz bugün.

Kitap içeriğine, baskı kalitesine ve sayfa sayısına göre yaklaşık 14TL'lik fiyatı ile almayanı dövmek lazım statüsünde. Türk Tarih Kurumunun son derece karışık web sitesinde kitabı bulmaya çalışmak yerine buraya tıklayıp satın alabilirsiniz.

Braun TG 60



Geçen günlerde forumlarımızdan dostumuz Cenk Özdil ile Braun üzerine sohbet ederken bir kaç gün boyunca kendimi Braun tasarımlarına bakar halde buldum kendimi. Yukarıdaki ürün efsanevi tasarımcılardan Dieter Rams tarafından çizilmiş. 1962 ila 1964 yılları arasında üretilen Braun TG 60 makara teyp çalar, firmanın aynı sene çıkarttığı ürünlerle benzer harika ve sade ancak çok şık çizgileri paylaşıyor. Aslında şu tasarımlara bakınca elim "Less and More" isimli kitabı almak üzere Amazon'a gidiyor. Bu kitapta Dieter Rams'ın tasarım anlayışı anlatılıyor, örnekleri ile. Dur bakayım umarım ucuzdur..

My Little Pony Rainbow Kulaklık



My Little Pony Rainbow kulaklıklar aman nasıl olsa kimse almaz zihniyeti ile üretilmiş bir kulaklıkmış. Üreticisi efendi davranıp özelliklerini bile yazmış. 40mm sürücüye sahip olan kulaklığın frekans aralığı tahmin edebileceğiniz üzere 20-20kHZ, hassasiyeti ise 100dB. Bu rengarenk kulaklık bir anda genç yaşlı herkesin ilgisini çekerek satış rekorları kırmaya başlamış. Üretici ilk günden itibaren fiyatı makul tutmuş ama muhtemelen keşke iki katını koysaydım diyordur. İlle alacağım derseniz 29 Dolar karşılığında Amazon'dan satın alabilirsiniz...

Süt İçin İçirin!


Bu aralar güzel animasyonlar denk geliyor. Hemen bloğuma ekliyorum böyle enteresan olanları. Efendim bu animasyonumuz ile sosyal bir mesaj veriyoruz. Süt İçin İçirin! Animasyonun kalbinde hareketlendirilmiş pikap ve süt var. Aman pek leziz! Hoş aslan sütü olsa daha iyi olurdu. Neyse... Daha önce bulduğum animasyonlara göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Uzaylı Rock-Ola



Bu ilginç bir illüstrasyon hatta reklam. 1950'lerin sonunda uzay çağı başladı muhabbetleri biliyorsunuz çok moda olmuştu. Dönemin en önemli jukebox üreticilerinden Amerikalı Rock-Ola firması bu modaya ayak uydurmaya karar verip son derece modern tasarımlı cihazlar üretmeye başlar. Yukarıdaki illüstrayon David A. Hardy tarafından çizilmiş ve dönem boyunca Rock-Ola tarafından kullanılmış..

KonstruKt ve Marshall Allen - Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival LP


Sevgili okuyucum, bu bloğu takip ediyorsanız konstruKt ismine mutlaka denk gelmişsinizdir. Gerek konstruKt gerekse de ülkemizdeki bağımsız müzisyenleri ve oluşumları elimden geldiğince Stereo Mecmuası web sitelerine konuk etmeye çalışıyorum. Bu tarz işler öyle işler ki, ülkemizde az sayıda dinleyicisi olup ana akım medyada asla yer almayan işler. Ancak ülkemizdeki bir çok müzisyen, çok iyi albümler yapıyor ve bunları meraklılarla buluşturuyorlar. Bunun nasıl bir lüks olduğunu bu dünyanın içerisine girdikçe anlıyorsunuz...

Daha albümle alakalı bir şeyler yazmaya başlamadan önce açık açık konuşayım hatta sonda söyleyeceklerimi başta söyleyeyim. Elimde Türk müzisyenlerin İtalya'da verdiği bir konserin "Plak" kaydı var. Kaydın ikinci bölümüne efsanevi "Marshall Allen" konuk olmuş. Kayıt kötü olsa kötü deyip yerin dibine nasıl batırırsın, müzisyenler o gün doğru "mood"larında olmasa bu nasıl berbat deyip köşeye atarsın. İnsanın gönlü el vermez. Ülkenin dört bir tarafında bu tarz ilerici işlere imza atan müzisyenlerin konserlerinde beraber olduğumuz iki avuç insana yönelik bir yazı da olsa ne diyeceksiniz böyle işlere.



Açık konuşayım; Allah'tan böyle bir durum ortaya çıkmıyor. Bu tarz müzisyenlerin hepsine büyük saygı duyuyorum. Çünkü çok satan, çok sevilen müzisyenlerin kayıtlarına gösterdiği özenin daha fazlasını onlar belki dünya çapında 300-500 kişiye ulaşacak albümleri veya kayıtları için gösteriyorlar. Kapaklarından, şarkı içeriklerine kadar gösterilen özen, insanı mutlu ediyor ve duygulandırıyor. Sadece konstruKt için konuşmuyorum. Stereo Mecmuası sayfalarında yer verdiğimiz ve isimlerini bir çok meraklının duymadığı müzisyenlerin şarkılarını paylaştıkları sitelere gidip bir göz atın; kapağından içeriğine hatta imkanlar ölçüsünde kayıtlara nasıl bir özen var kendi gözlerinizle görün, kendi kulaklarınızla duyun.

Gelelim albüme!
A YÜZÜ
-Introduction
-Ateş
-Bulut
B YÜZÜ
- Anakara
- Toprak

Plağı pikabıma koyduğumda ilk anda volüm sanki biraz az gibi geldi. İlk bölüm "Introduction" yani takdim bölümü ancak hemen ardından ilk notalar hoparlörlerden süzülmeye başladığında her şey normale döndü. "A" yüzünün iki şarkısını da teorik olarak biliyoruz. Bulut plağının ilk yüzünde de bu şarkılara rastlayabilirsiniz. Ancak her iki şarkıyı da ilk anda çıkartabilmek kolay değil hatta mümkün değil. konstruKt ekibi canlı performanslarında zincirlerinden bir anda sıyrılıp çok acayip işlere imza atabiliyorlar. Bunun en uç örneğini Peter Brötzmann ve konstruKt'un 2014 sene içerisinde İstanbul Karga Bar'da çaldığı ve benim de bizzat şahit olduğum performansı için söyleyebilirim. Konseri kendi kulaklarımla dinledim ve sonrasında bazı kayıtları da gözden geçirdim, gerçekten canlı performanslarda işler tamamen kopuyor. Benzer bir durumu yine bizzat şahit olduğum konstruKt ve Joe McPhee İstanbul Babylon konseri içinde söyleyebilirim. Canlı performanslarda topluluk gerçekten tam anlamı ile parlıyor.



konstruKt'u ilk dinlediğim yıllardan daha doğrusu sevgili Reha Arcan sayesinde tanıdığım günlerden, bugünlere geldiğimizde en önemli gelişim, müzisyenlerin asıl enstrümanları dışında bazıları aynı aileden bazıları ise kendi asıl enstrümanlarından tamamen farklı ailelerden enstrümanlar konusunda kendilerini ne kadar geliştirdikleridir. Bu gelişimin yanında müzikal anlamda özellikle de şarkıların formunda da gelişim özellikle ülkemiz müzik tarihi açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm Turkish Free Music kutu seti içerisindeki albümlerde özellikle de Bulut plağında kendisini gösteriyordu. Bazı müzik yorumcularının bile "aman canım free caz işte" deyip geçtiği bu müziğin kendi içerisinde meraklı kulakların duyabileceği son derece çalana özgü bir yapı olduğunu ve müzisyenler kendilerini geliştirdikçe bu yapının farklılaşıp, tonların ve notların dinleyiciyi daha fazla sarıp sarmaladığını söylemem gerekir. Özellikle ne dinleyeceğini bilen meraklılar için bu durum tadından yenmez bir durum haline gelir. Sözüm ona alakasız bir anda çıkılan solo, bazen bir nota dizisi, bir ton veya nefes , sizi bir yerlerden alır bir yerlere götürür ki, ne olduğunuza şaşarsınız. "Ateş" ve "Bulut" işte tam anlamı ile böylesine birer performans haline gelmiş... Her dakika bir sürpriz var. Ayrıntıya girmiyorum özellikle!



Plağın ikinci bölümünde ise konuk efsanevi Marshall Allen...

Marshall Allen denildiğinde benim için akan sular durur o kadar diyeyim size. Sun Ra Arkestra'nın önemli bir parçası olan ve 1990'larda bu orkestranın lideri haline gelmiş olması ayrı bir konu, bir çok müzik tarihçisinin benim de katıldığım görüşlerine göre savaş sonrası dönemin en kendisine özgü ve ayrık saksafoncusu olması ayrı bir konu. Marshall Allen çok sayıda enstrümanı çalabilen bir müzisyen ancak albümü dinlemeye başladığımda acaba çalmış mıdır dediğim bir enstrüman vardı özellikle; EVI.

Ve cevabı evet çalmış!

Plağın "B" yüzü dünyanın herhangi bir ülkesinden müzikseverler açısından ses çıkartılmadan dinlenilecek kıymettedir benim gözümde. Bulut plağının ikinci yüzünü kaplayan "Toprak" parçasına bir bakış atın arkasından konserde konstruKt'un zincirlerinden sıyrılmış halde Marshall Allen ile çaldığı versiyona bir bakış atın, neden ısrarla meraklılara konserlere gidin çağrıları yapmamızın sebebini anlayacaksınız.



konstruKt ve Marshall Allen "Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival" albümü plak kaydı olması açısından konstruKt çevresel diskografisinin dördüncü üyesi. konstruKt ve Marshall Allen çalışmaları açısından ise ikinci kayıt olarak dikkatimizi çekiyor. Bildiğiniz üzere ilk kayıt "Vibrations Of The Day" Aradan geçen yıllarda, değişenleri önce bahsi geçen CD'yi arkasından "Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival" plağını dinleyerek duyabilirsiniz. Haydi gelin doğrusunu söyleyelim, değişim değil gelişim demeliyiz buna!

Korhan Futacı, Umut Cağlar, Özun Usta ve Korhan Argüden'den oluşan konstruKt'ten yine başarılı bir performans ve tüm kalbimle söylüyorum göğsümüzü kabartan bir albüm. Albümün plak baskısı başarılı, zaten başarısız olsa da kimin umurunda o da ayrı mesele. Kapak pek keyifli. Bazı yorumcular şimdiden pizza kapaklı albüm tanımlamasını yapmışlar, ben ilk baktığımda mandala mı acaba demiştim.. Kapak, baskı, kayıt işin detayları asıl önemli olan müzik şahane... Meraklısı kaçırmasın! Elinize, kolunuza emeğinize sağlık, büyük üstadında ellerinden saygıyla öperim!

SPACE IS THE PLACE!

Not: Albümü satın almak isteyenler için buraya tıklayabilirler... 

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Rush (2013)



Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Serdar Zımba (aka Astramastra) 2013 yapımı Rush - Zafere Hücum filminden çok sayıda ekran görüntüsünü eklemiş. Aşağıya bir kısmını ekledim ancak burada daha fazlası mevcut. Kendisinini hoşgörüsüne sığınarak yazdığı ufak bilgilendirmeyi de buraya ekleyeyim; 1976 F1 yarışında ki Ferrari pilotu ile Mclerin Pilotunun arasında ki gerçek hayattan alınma amansız yarış, tavsiye ederim...

Ben daha izlemedim ama yakında izlerim herhalde... Bu arada Serdar Bey, bloğumun bu bölümünün küratörü gibi oldu maşallah!


Panasonic Reklamı



Eskilerden bir Panasonic hifi reklamı. Ülkemizde Panasonic'ten ziyade biliyorsunuz Technics popülerdir ama malum hepsi aynı ellerde tasarlanmıştır. Ülkemizde 70'lerin öncesindeki Panasonic ekipmana nadiren rastlanıyor. En azından ben çok denk gelmedim. Yazılan çizilenlere göre özellikle Amerika piyasası için üretilen receiver'ların çok kaliteli ve performanslı olduğu söylenir. Dinlemediğim için kişisel bir yorum yok haliyle...