Animasyonlu Albüm Kapakları: Morrissey - The More You...
1190'ların ortalarında yayınlanmış bir Morissey single'ı olan "The More You Ignore Me, the Closer I Get"in plak kapağı. Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…
Huzura Doğru
Bir süredir edinmek istediğim 1940'ların sonunda yayınlanan "Doğru Yol" ve "Hakka Doğru" dergilerini toplu halde ele geçirmeyi başardım sonunda. 1950'lerin başında ülkemiz siyasetini yakından ilgilendiren bazı hareketleri daha rahat anlamayı sağlayacak bu dergilerin ele geçirilme operasyonunda emeği geçenlere bir kez de buradan teşekkürler...
Triode Corp veya Kısaca Tri
Bu aralar ortalık Triode Corp. (kısaca Tri) ürünleri ile çalkalanıyor. Bu bir Japon firması ve vakum tüplü amplifikatörler üretiyorlar. Son dönemlerde 6Moons gibi önemli Avrupa ve Amerikalı sitelerde kendisine bol bol yer bulan firma ilginç ürünleri ve uygun fiyatları ile dikkat çekiyor. Örneğin yukarıdaki 300B entegre amplifikatörün Avrupa satış fiyatı 2.000 Euro'nun biraz üzerinde. Son dönemlerde Japon hi-fi pazarında önemli bir hareketlilik var ve yeni bir çok firmanın ürettiği ürünler alınabilir ölçülerde. Anlaşılan Uzakdoğu'daki rekabet fiyatlarda genel bir gerilemeye yol açtı. Tri'nin tasarımları belki çok özel değil ama gövde ve trafolarda kullanılan kırmızı-bordo karışımı renk amplileri çok hoş gösteriyor.
Schimmel Pegasus
Alman Schimmel firmasından müthiş bir piyano tasarımı. Firma klasik piyanolarının yanında bir de Art Collection ismini verdikleri özel bir seri üretiyor. Bu seride yukarıdaki Pegasus modeli gibi ilginç tasarımlar göze çarpıyor. Müthiş değil mi?
Garrard 301 OMA + Thomas Schick
Yine güzel bir restorasyon. Ancak bu kez pikap gerçek bir star'lar topluluğunun eseri. Pikabın gövdesi ilginç horn hoparlörleri ile tanıdığımız Oswalds Mill Audio (OMA) tarafından yapılmış. Pikap kolu ise Thomas Schick'in ürettiği 12" kolu. Bu kol SME 3012'lerin oldukça elden geçirilmiş bir versiyonu olarak düşünülebilir. Ancak bayağı sade yapıda hatta bias sistemine bile yer verilmemiş.
2011: Şeker Bayramı
Herkesin bayramını kutlarım. Bazıları için uzun bir tatil, bazıları içinse Pazartesi ve Cuma çalışacakları için işten bir kaç günlük bir uzaklaşma olacak ama öyle veya böyle tatilin kötüsü olmaz. Herkese iyi tatiller ve/veya iyi dinlenmeler. Bayram boyunca bloğumda mesaj trafiği devam edecek ama ben tatilde olacağım. Gelecek hafta kaldığımız yerden canlı canlı devam edeceğiz.
not: Her sene Şeker Bayramı yazdığım için bir sürü eleştiri geliyor. Aslı veya olması gereken Ramazan Bayramıdır diyorlar. Bunu bende biliyorum da, bizim buralarda bu bayrama Şeker Bayramı denir. Anladığımız şey aynı olduğuna göre isimler üzerinde fazla durmaya gerek yok...
Toy Story Ev Sineması Sistemi
Sizlerle geçmiş aylarda Pixar stüdyosundan fotoğraflar paylaşmıştım. Anlaşılan Pixar stüdyolarını çok seven insanlar var. Amerikalı bir aile ev sineması sistemlerini özellikle "Toy Story" filmlerinden etkilenerek tasarlamışlar. Neredeyse kullanılşa her şey özel üretilmiş. Maliyeti konusunda pek bir bilgi yok ancak çok farklı gözüküyor. Renkler, tasarımlar gerçekten harika...
Like A Rolling Stone
Son dönemlerde devam ettiğim "tube rolling"te en hoşuma giden kombinasyonu sonunda buldum. Benim amplimde fazla kullanılmayan bazı tüpler var. Ancak benzer tüpleri kullanan bazı meraklılar olduğunu bildiğimden ben kendi kombinasyonlarımda şöyle bir sıralama yapabilirim. Tabii bu benim sistemimdeki durum. Mimariden mimariye veya sistemden sisteme değişiklikler olabilir. Benimki gevezelik işte...
EF184:
HP Computer Grade (Aslında Amperex'in 1960'larda ürettiği tüpler. Ancak tolerans değerleri mükemmele yakın. Bulabilmek neredeyse imkansız.. Siemens EF184 (1960'ların ortasında üretilen ürünler. harika mesh plate yapıları var seyri bile büyük keyif) 1960'larda Avrupa'da üretilen Philips ve benzerleri 4- 1960'ların sonu 1970'lerin başında yine Avrupa'da üretilen farklı etiketlerdeki ürünler. Siemens'ler ülkemizde de dünyada da bulunabiliyor. Sadece bazı özel amplilerde kullanıldığından genelde fiyatları ECC83 vs gibi pahalı değil. Denk gelirse şiddetle tavsiye edilir.
6Y6
Bazı özel Japon amplilerinde de kullanılan daha sonraki dönemlerde televizyonlarda da gördüğümüz bir rektifiyer. 1940'lardan General Electric muhtemelen alabileceğiniz en egzotik tüp. Görüntüsü tam anlamı ile fetiş. 1950'lerin RCA'ları ve National Union'ları da keyifli. Ancak GE tam anlamı ile eşsiz bir performans gösteriyor.
GZ34
Bir rektifiyer tübün sesi bu kadar değiştirebileceğine kesinlikle inanmazdım ancak değiştiriyor. 1950'lerin sonları ile 1960'ların başlarında Mullard'ın ürettiği biraz şişmanca tüpler herkesin gözdesi. İki tanesinin fiyatı neredeyse bir ampli fiyatı ve benim deneme fırsatım olmadı. 1970'lerden Sylvania'nın tüpleri ile denk geldim ve aldım. Yine oldukça şişman tüpler. Fiyatları Mullard'lar kadar pahalı değil ama kaliteleri çok benzer. Hatta bazıları Mullard üretim bandından çıkmış. Seri numaraları çok şey anlatıyor. Daha önce elimde bulunan GZ34'lerle uzaktan yakından alakası yok performans açısından. Daha küçük kesitlere sahip GE, RCA ve Rus üretimlerini bir kenara koymak lazım. Bu şişman GZ34'ler felaket bir etki yarıyor. . her sisteme lazım...
2A3
Ülkemizde pek az meraklının sahip olduğu bir tüp. Böylelikle alımda pek rekabet olmuyor. RCA'nın 1930'larda ürettiği mono-plate'lerden, 1940'lardan 60'lara kadar ürettiği double-plate'lerden paranız hangisine yetiyorsa alınız. 1940'ların 50'lerin National Union'ları veya 1960'ların sonunda çeşitli markalarla piyasaya sürülen tüplere göz atılabilir. Ancak söylemem lazım ki, eskiye gittikçe işin rengi fena halde değişiyor. RCA'lar gerçekten müthiş.
Aslında bir çoğumuz genelde pre katı ve power katındaki tüplerle daha çok oynarız ve yatırımlarımızı bu yönde yaparız. Ancak rektifiyer kullanılan amplilerde özellikle güç tüplerinin anot ve filamanlarının elektriği rektifiyerlerden geçiyorsa iyi tüp ile performans çok ilginç yerlere doğru gidiyor. Örneğin sisteminize çok üst seviye bir güç sağlayıcı takmak gibi... GZ34 gibi genelde çok kullanılan tüplerde fiyatlar biraz yukarıya doğru gidebiliyor. Hele modern üretim alternatiflere bakınca ancak aradaki fiyat farkına rağmen iyi ki almışım dediğiniz farklar oluşabilir.
Ben son dönemlerde neredeyse farklı modellerden neredeyse 20-25 çeşit tüp denedim... Kurcaladığım toplam tüp sayısı 100'leri geçmiş olabilir. Fark oluyor olmuyor, değer değmez konularını bir kenara bıraksak bile büyük bir keyif oldu... Her mimarinin kendisine göre güzellikleri var ama bana sorarsanız SET'ler her türlü sorunlarına ve kısıtlamalarına rağmen bambaşka bir yerdeler... Tüp mevzuu ise zaten bambaşka bir keyif. Ben sanırım onlarsız bir hayat düşünemiyorum...
SM Forumlarındaki konu başlığı için tıklayınız
Naamah Yükselmeye Devam Ediyor!
Sizlere aylar önce bloğumda Naamah Pikap Kolu projemden bahsetmiştim. Yavaş yavaş denemelerime devam ediyorum. Geçtiğimiz haftalarda yeni parçalar elime ulaştı. Şu an için bazı parçalar özgün diğerleri ise çıkma. Ancak ilerleyen zamanlarda tamamen özgün parçalardan oluşacak Naamah projesi...
Animasyonlu Albüm Kapakları: Janis Joplin in Concert
Bu kez konuğumuz Janis Joplin’in In Concert albümü. Bu albüm 1972 yılında Joplin'in ölümünden sonra yayınlandı. 2 plaktan oluşan albümün ilk plağında Big Brother and the Holding Company, ikincisinde ise Full Tilt Boogie Band ile birlikte gerçekleştirilen performanslar var... Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…
Ornette Coleman - The Shape of Jazz to Come
Ornette Coleman, 1930 yılında doğmuş Amerikalı bir müzisyen. Saksafon, trompet, keman çalabilen Coleman 1960'lardaki free jazz hareketinin en önemli isimlerinden hatta öncülerinden bir tanesidir.
Coleman'ın müzik kariyeri oldukça ilginç. İlk olarak çeşitli blues topluluklarında müzik yapıyor. 1950'lerin sonunda kendi topluluğunu kuruyor. İlk albümü “Something Else!!!!: The Music of Ornette Coleman” Bu albümde trompetçi Don Cherry dikkat çekiyor. Albümün çok başarılı olup olmadığı tartışılabilir ancak bu albümü bir nevi geleceğin sinyal olarak kabul etmek gerekli.
Zaten bu albümün üzerinden daha bir yıl geçmeden “Tomorrow Is the Question!” albümü yayınlanır. Davulları Shelly Manne gibi çok önemli bir isim çalmıştır. 1959 yılında Coleman'ın dörtlüsünde önemi değişiklikler olur. Don Cherry, kornet ve trompet. Charlie Haden, double bas ve Billy Higgins davul. Coleman bu dönemde Contemporary plak firması ile anlaşmasının da sonuna gelmiştir. Atlantic Records ile bir anlaşma imzalar.
1959 yılında Atlantic'ten yayınlanan ilk plağı “The Shape of Jazz to Come” caz tarihinde yeni bir akımın yükselme döneminin başlangıcını müjdeleyen albümlerden bir tanesidir. Albümdeki şarkılar şu şekilde;
A Yüzü
"Lonely Woman" – 5:02
"Eventually" – 4:22
"Peace" – 9:04
B Yüzü
"Focus on Sanity" – 6:52
"Congeniality" – 6:48
3 "Chronology" – 6:03
Albümde objektif gözle bakarsanız çok ilginç bir kadro vardır. Bu kadro ortaya öylesine bir albüm çıkartır ki, ortalık karışık. Coleman, nota hatlarıyla bezenmiş klasik anlamda hiçbir yapıya yer vermemiştir. Tabii ki bu kendisine özgü yepyeni bir yapının ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Hemen her şarkıda belirli bir melodi hissedilir. Ancak standart bir caz şarkısında olduğu gibi belirli mezürlerde ritm belirli mezürlerde solo şeklinde bir beste yapılmamıştır. Ana ritmin hissettirilmesinin ardından tamamen doğaçlama solo bölümleri gelir. Zaman zaman “örneğin "Lonely Woman" şarkısında olduğu gibi) solo bölümlerinin ardından ritm tekrar edilir ve ana solo ve onun etrafındaki doğaçlamalarla şarkı bitirilir. Okuduğunuz zaman belki çok ilginç gözükmüyor olabilir ancak 1950'lerin caz albümlerine baktığınızda “The Shape of Jazz to Come”ın oldukça farklı olduğunu anlayabilirsiniz.
Albüm yayınlandığında tepkiler oldukça sert olmuş. Özellikle müzisyenler özellikle de dönemin büyük müzisyenleri albümü yerden yere vurmuşlar. Ancak bir gerçek var ki, 1960'larda özellikle de 1970'lerde avant-garde akımlar yükselmeye başlamış ve günümüzde de gelişim devam etmektedir.
“The Shape of Jazz to Come” albümünün önemi burada karşımıza çıkıyor. Eğer avant-garde müziğin tarihinde geriye doğru bir arayışa girecekseniz, karşınıza çıkacak ilk albümlerden bir tanesi budur.
Albüm ülkemizde plak formatında bulunabiliyor. 180Gr'lık baskının hem fiyatı gayet makul hemde baskı kalitesi gayet iyi. Avant-garde caz sevenler plaklar tükenmeden bu önemli albümü koleksiyonlarına eklesinler...
Sade ve Basit
Sizlere bir ara Finite Elemente Hohrizontal 51 sisteminden bahsetmiştim. Bu hoş sistemi kullanarak oluşturulmuş bir müzik sistemi. Müzik sistemi fotoğrafta televizyonun hemen altında. Koltuklarda pek hoşmuş bu arada :)
Hakanwork Orange Coşkusuna Devam!
Sağolsunlar çevreden Hakanwork Orange çizimlerine eklemeler gelmeye devam ediyor. Bu kez Anthony Burgess tarafından yazılmış romanın kapağının bir uyarlaması geçti elime. Gökhan'a bir kez de buradan teşekkürler ;)
Herkes İçin Müzikal Eğlence
Reklamı, yine “Retro ve Vintage” sitemizden arakladım. Sitemizi Eylül ayında sitemizi yeniden aktif hale getirmeyi planlıyoruz.
Bu Hafta Otomatiğe Bağlıyorum
Bu hafta pek keyifli başlamıyor. Pek keyifli olmayan işlerle uğraşacağımdan dolayı bu hafta otomatiğe bağlanmış şekilde devam etmek zorundayım bloğuma. Bu hafta tüm girişler otomatik olarak yapılacak. Sadece vakit bulursam geçen hafta yaşadığımız bandwidth sorunu ile alakalı bir kaç kelam yazmak istiyorum...
Böyle Khaos a Can Kurban!
Sizlere daha önce Khaos isimli bir firmadan ve ürettiği gerçekten müthiş kütüphaneden bahsetmiştim. Firmanın ilginç bir stand çözümüne de denk geldim. Aslında bunlar hifi içinde kullanılabilir ve gayet şık olur gibi geliyor bana. Bu arada arkada kütüphane yine bana göz kırpıyor. Sonunda zorla alacağım bir tane galiba :)
Speciman XL Horn
Bunların gerçekten hoparlör olduğuna inanmak çok zor değil mi? Ancak Speciman XL Horn adı verilen bu hoparlörler bir müzisyen olan Andrew Bird için özel üretilmiş. Bas performansı çok iyi olarak tanımlanan ürünü kim alıp evine koyar orası ayrı mesele. Bu arada Andrew Bird konserlerinde gerçekten bu hoparlörleri kullanıyor. İnanmıyorsanız bakınız aşağıdaki fotoğraf;
Absürd Plak Kapakları: Sterling Blythe
Kapağa baktığınızda Sterling Blythe'ın country müzik yaptığını anlamak için müneccim olmaya gerçekten gerek yok ancak neden dalda gitar çalmaya çalıştığını anlamak için müneccim ötesi bir şey olmak lazım. Tam anlamıyla komedi...
Western Electric Müzesi
Sizlere daha önce Koreli Silbatone firmasının sahiplerinin eski Western Electric ürünlerinin fanatiği olduklarından burada bahsetmiştim. Fanatik olmalarının yanında uzun yıllardır bu ürünleri topladıklarını ve Kore'de firmanın üretiğim yaptığı tesislerde çok ciddi bir Western Electric müzeleri olduğunu öğrendim. Stereo Mecmuası Forumlarına çok hoş bir resim galerisi ekledim. Müzeden ayrıntılı fotoğraflara ulaşmak için tıklayınız...
Animasyonlu Albüm Kapakları: Radiohead - OK Computer
İlk olarak geçen hafta başladığımız bölümümüzü geliştirmeye devam edelim. Bu kez konuğumuz Radiohead'in harika OK Computer albümü. yapılan animasyon benim çok hoşuma gitti :) Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz...
Electronic Drum Kit Shirt
Son dönemlerde denk geldiğim ilginç ürünlerden bir tanesi. Electronic Drum Kit Shirt adıyla satılan ürün sesli. Örneğin zile dokunduğunuzda zil sesi, trampete dokunduğunuzda trampet sesi veriyor. Toplamda davulun 7 noktasında farklı sesler çıkıyor. Bunu sağlamak için tshirt içerisine küçük bir hoparlör eklemişler. Tabii ki ses kontrolünü de unutmamışlar. T-shirt 3 adet AAA pil ile çalışıyor ve yaklaşık 29 Dolara satılıyor....
Josefine Cronholm - Songs Of The Falling Feather CD
Bugün sizlere yeni tanıştığım bir isimden bahsetmek istiyorum. Josefine Cronholm 1971 doğumlu İsveçli bir müzisyen. İsveçli olmasına rağmen Danimarka'da Kopenhag şehrinde yaşıyor. Aslında her iki ülkede de tanınıyor. 2002 ve 2004 yıllarında Danimarka'nın yerel Caz Grammy'sini kazanmış. 2003 yılında ise kendi ülkesi İsveç'te en iyi caz solisti seçilmiş. Cronholm'un ilk albümü “Wild Garden” İskandinav coğrafyasında bayağı başarılı olmuş. Bu yıllarda babasını kaybetmiş ve ikinci oğlu dünyaya gelmiş. Hal böyle olunca müzik kariyerine bir ara vermiş.
Cronholm, Avrupa açılımını ACT plak firması ile yapmaya karar vermiş. ACT'tan yayınlanan ilk albümü “Songs Of The Falling Feather”ı sizlere tanıtayım.
Albümü ilk elime aldığımda nedense albümle ilgili hislerim sıcaktı. Belki de kitapçığın içerisindeki fotoğraflar hoşuma gitmişti. Sayfa içerisindeki bir fotoğraf bana biraz Björk'ü hatırlattı. Anlayacağınız CD çekmeceye yerleşmeden önce bir beklenti oluşmuştu bende. İlk notalar duyulmadan önce umarım müzik Björk'ün müziğine benzer diye düşündüm..
İlk şarkı Paralysed ve bingo! Albüm tam beklediğim gibi çıktı. Cronholm, İsveç'in ormanlarla kaplı coğrafyasında büyümüş ve CD kitapçığındaki ifadesine göre bu sessiz, dingin ortamda kimse onu duymadan şarkı söylermiş. Albüm tam anlamıyla öylesine bir albüm, son derece dingin ve sakin bir yapıda. Josefine Cronholm neredeyse fısıldar gibi söylemiş şarkıları. Bütün sözler ve besteler kendisine ait ve tüm albümde bahsettiğim sakin hava etkili. Vokaller oldukça ilginç. Bazen müzik ile fasılalı bir nevi aksak yapıda ilerliyor, bazen de sanki enstrümanmış gibi kullanılıyor. Sözler biz sıcak ülke insanları için biraz depresif sayılabilir. Ancak insanın içini kesinlikle geçirmiyorlar...
1. Paralysed - 04:02 (Cronholm, Josefine)
2. Seagulls - 05:05 (Cronholm, Josefine)
3. Fountain - 06:01 (Cronholm, Josefine)
4. Mermaids - 03:09 (Cronholm, Josefine)
5. Winter Princess - 04:55 (Cronholm, Josefine)
6. Angel - 05:34 (Cronholm, Josefine)
7. Quiet - 03:29 (Cronholm, Josefine)
8. Sailor - 06:14 (Cronholm, Josefine)
9. Lonely Is The Heart - 06:14 (Cronholm, Josefine)
10. Mystery - 07:04 (Cronholm, Josefine)
Albümün müzikal düzenlemeleri de vokal tarzına uygun yapıda. Öyle sizi uçuracak sololar, başarılı bölümler beklemeyin. Albümün genel konseptine uygun, vokallere uygun alt yapıyı sunan son derece sakin düzenlemeler yapılmış. Albümde dinleyeceğiniz müzisyenler şu şekilde listelenmiş.
Henrik Lindstrand, piyano, gitar, klavye ve bilgisayar programlama. Gustaf Ljunggren gitar. Gunnar Halle trompet. Thommy Andersson bas ve Per Ekdahl davul.
Albümü ilginç kılan bir diğer özellik atmosferi desteklemek için kullanılan yaylı çalgılar. Yaylı dörtlüsü şu isimlerden oluşuyor; Julie & Emilie Eskær, Anna Gwozclz ve Iben Teilmann. Böylesine bir albüme gerçekten çok yakışmış ve zorlama olmamış. Ben çok beğendim.
Akşam sakin bir albüm dinlemek isterseniz “Songs Of The Falling Feather” sizi kesinlikle mutlu edecektir. Kayıt çok başarılı. ACT plak firmasının albümlerine gösterdiği özenin zaten hayranıyım. Kitapçık, kapak ve iç tasarım zaten başarılı. İyi kayıt ve iyi müzik bir araya geldiğinde ACT yapımları çok keyifli hale geliyor.
Ray Charles - Genius + Soul = Jazz LP
Genius + Soul = Jazz, Ray Charles'ın 1961 yılında Impulse plak şirketi için yayınladığı bir albüm. Tam adıyla Ray Charles Robinson 1930 yılında doğmuş ve 2004 yılında vefat etmişti. Hepimiz onu sahne ismiyle yani Ray Charles olarak tanıyoruz. Ray Charles bir şekilde soul müzik akımının 1950'lerdeki en önemli temsilcisidir hatta başlatan kişidir. Soul müziği, rhythm and blues, dini bir müzik olan gospel, ve blues ile karıştırarak ve harmanlayarak ilklere imza atmıştır. Meşhur Atlantic Records yıllarında parlamış ve kariyerinin ilerleyen dönemlerinde geniş kitlelerce çok sevilen bir müzisyen haline gelmiştir. Charles, asıl ağırlığı yukarıda saydığım müzik türlerine vermiş olsa da, caz, blues ve Amerika'nın yerel country müziğinden de etkilenmiştir. Ancak kendisine özgü piyano stili ile caz çaldığı zamanlarda bile Charles'ın parmaklarının piyanoda olduğunu anlamak mümkündür.
Müzisyenin uzun müzik kariyerinden bahsetmeye kalkarsak yazı bitmeyeceği için 1950'lerin sonlarındaki müzikal yaşamına göz atalım isterseniz böylelikle Genius + Soul = Jazz albümünü daha iyi anlatabilirim diye düşünüyorum.
1950'lerin sonlarında Charles'ın Atlantic Records ile kontratı biter ve farklı plak şirketleri ile anlaşmalar yapar. ABC-Paramount Records ile yaptığı anlaşma önemlidir. Charles artık bir star'dır ve hem ekonomik hemde kurumsal imkanları çok daha fazladır. Günümüzde de bol bol seslendirilen "What'd I Say" şarkısı satış rekorları kırınca ABC'nin alt kuruluşu Impulse! İçin bir albüm hazırlığına başlar. Kaydedilmeye başlanan albüm Genius + Soul = Jazz'dır. 1960 yılında başlayan kayıtlar tamamlanınca albüm yayınlanır. Ancak bir gerçek vardır ki, Charles'ın dinleyicisi onun vokal yapması sevmektedir ve Genius + Soul = Jazz başarılı olsa da, hemen bir yıl sonra yayınlanan “Modern Sounds in Country and Western Music” Genius + Soul = Jazz'ın unutulmasına sebep olur.
Genius + Soul = Jazz albümü aslında Charles'ın kendisi için yaptığı bir albüm diyebiliriz. O dönemin popüler müziğinin dışında Charles'ın caza da duyarsız kalmadığını gösteren bir albüm olarak tanımlayabiliriz.
Albümde çok büyük isimler var. Bu çok bilindik şarkıların aranjmanları iki büyük isim tarafından yapılmış; Quincy Jones ve Ralph Burns. Düzenlemeler Charles'a özel olarak yapılmış onun stili ön plana çıkartılmak istenmiş. Ayrıca Charles'ın her zaman etkilendiğini söylediği Count Basie'nin müthiş 1940 orkestrasına atıfta bulunan bol bol blues etkileşimi olan bir sound yaratılmak istenmiş. Zaten şarkılara bakarsanız seçimlerin tesadüf eseri olmadığını anlıyorsunuz. Şarkı listesi demişken hemen ekleyeyim;
A Yüzü
1-"From the Heart" – 3:30
2-"I've Got News for You" (Ray Alfred) – 4:28
3-"Moanin'" (Bobby Timmons)– 3:14
4-"Let's Go" – 2:39
5-"One Mint Julep" (Rudy Toombs) – 3:02
B Yüzü
1-"I'm Gonna Move to the Outskirts of Town" (William Weldon/Roy Jacobs) – 3:38
2-"Stompin' Room Only" – 3:35
3-"Mister C" – 4:28
4-"Strike Up the Band" – 2:35
5-"Birth of the Blues" – 5:05
ayrıca ek olarak “Let The Good Times Roll” – 2:51”
Yaratılmak istenen sound Count Basie'nin orkestralarının sound'u olunca geniş maddi imkanlar kullanılarak öylesine bir müzisyen ekibi albüme katkıda bulunmuş. Bu isimlerin bir çoğunu Basie orkestralarından tanıyoruz zaten..
Trompetlerde Thad Jones, Joe Newman, Phil Guilbeau, Snooky Young ve Jimmy Notthingham. Trombonlarda, Henry Coker, Urbie Green, Al Grey, Benny Powell ve George Matthews. Alto saksafonlarda Marshall Royal, Frank Wess ve George Dorsey. Tenor saksafonlarda Frank Foster, Billy Mitchell, Budd Johnson ve Seldon Powell. Bariton saksafonda Charles Fowlkes ve Haywood Henry. Gitarda Freddie Green. Basta Eddie Jones ve Joe Benjamin. Davullarda ise Roy Haynes ve Sonny Payne. Tabii bu isimler dönüşümlü olarak kayıtlara katılmış.
Ortaya çıkan albüm altyapı olarak çok ilginç. Çalınan eserler caz tarihine damga vurmuş bazı eserler olduğu için karşılaştırma yapmak ilginç oluyor.
Albüm için şöyle demek mümkün çok iyi müzisyenlerin harika bir alt yapı oluşturduğu ve Ray Charles'ın bu alt yapıya müdahil olduğu bir albüm. Son derece kendisine özgü yorumlar. Albüm Charles'ın yaptığı ve caz kalıpları içerisinde kaldığı bir elin parmaklarını geçmeyecek albümlerden bir tanesi. Charles'ın müziğini seviyorsanız, böylesine müthiş müzisyenlerle ortaya çıkarttığı albümü sevmeniz çok mümkün. Interplay tarafından yapılan baskı gayet iyi. Tam anlamı ile meraklısına hitap eden bir albüm... Bu arada Interpay baskısına “Let The Good Times Roll” şarkısını da bonus olarak eklemiş.
Haydi Müzik Setimizi Temizleyelim...
Ülkemiz nedense anormal tozlu bir memleket. İklimden veya bitki örtüsünden mi yoksa şehirlerimiz veya yaşadığımız yerden mi bilemiyorum. Ancak yazın evin bir çok bölümünü tozdan arındırmak için ekstra bir uğraş gerekiyor. Tozdan müzik setlerimizde nasibine düşeni alıyor tabii ki.
Seviyesi ne olursa olsun, basit veya karmaşık tüm müzik sistemlerinin arada sırada temizliğe ihtiyacı vardır. Temizlik deyince bazılarımız cihazları silmek olarak anlayabilir ama benim temizlikten kastım bayağı kapsamlı bir olay. Ben hemen her sene iki kez tüm sistemimi baştan aşağı temizlerim. Bunu bir zorunluluktan ziyade bir keyif olarak görmeye başladığımdan beri eskisi kadar söylenmeyi de bıraktım. Ne yaptığıma gelince.
Önce tüm sistemimin kablolarını sökmekle başlıyorum. Aslında bunları geri takmak tam bir kabus ama yapacak bir şey yok. Tüm kabloları söktükten sonra cihazları yerlerinden kaldırıyorum. Hemen her elektrikli cihazda olduğu gibi müzik sistemlerimizi oluşturan cihazlar tozları kendilerine çekerler. Örneğin bir ampliyi kaldırdığınızda altında oluşan toz sizi her zaman şaşırtmayı başarır. Cihazları kaldırdıktan sonra önce stand'ımı iyice temizlerim ve ahşap cilasını atarım. Bu sayede stand'ınız ilk günkü kadar olmasa da yine de keyifli bir hale gelir. Bunun öncesinde stand ile duvar arasındaki boşluğu da iyice temizlerim. Bu bölge genelde bol bol toz toplar. Eh bir çoğumuz eğer evine geliyorsa temizlik görevlisi veya eşlerimizin (veya ev ahalisinde temizlikten sorumlu kim ise) sistemlerimize yaklaşmasını pek sevmediğimizden senede birkaç kez bile olsa bu tarz temizliği kendimizin yapması gerekiyor. Bence yani...
Ahşap bölümleri cilalamak biraz uğraştırır ama sonuç keyiflidir...
Ben işi biraz abartıp her sene bir veya iki kez cihazlarımın içlerini de açarım. Bu sayede hem iç temizliğini yapar hemde cihazların iç durumlarını kontrol etme fırsatı bulurum. Tabii sizin cihazlarınız yeni ise bununla uğraşmanıza gerek yok ama benim amplifikatörüm en az 10 yaşında. Belki de daha yaşlı. 5 senedir benimle beraber tabii bunun öncesi de var. Pre-amplifikatörüm içinde benzer bir durum söz konusu. Anlayacağınız sistemimde 5 yaşından daha genç bir cihaz yok. İç temizliği yaparken bir yandan devre kartlarını, kapasitörleri ve diğer elektronik bileşenleri kontrol ederim. Bu süreç bir çok insan için sıkıcı gibi görünebilir ama devreleri okumayı öğrendiğinizde veya buna heves ettiğinizde inanın keyifli olabiliyor. Kullandığınız cihazların tasarımcılarının mantıklarını görebiliyorsunuz. Bir yandan da ileride sorun çıkartabilecek bileşenleri de kontrol etmiş oluyorsunuz. Temizlik işlemleri için güzel bir fırça her zaman en iyisidir. Eğer çevrenizde varsa bir kompresör tabii ki işinizi çok kolaylaştırır. Ben genelde elektrik süpürgesi ile fırça kombinasyonunu tercih ediyorum. Fırça ile tozları kaldırırken uzaktan elektrik süpürgesi ile tozları alabilirsiniz. Aman dikkat edin elektrik süpürgesini cihazınızın içerine değdirmeyin. Hassas parçaları statik elektrik ile haşır neşir etmek iyi bir fikir değildir. Aynı şekilde kendi üzerinizdeki elektriksel yükü arada sırada boşaltmayı unutmayın. Volüm pot'ları tozlanmaya çok heveslidir. Çeşitli markaların temizleyicileri ile bunları tertemiz yapabilirsiniz. Temizlik malzemeleri için bilgisayar sektörüne göz atın. Özellikle Philips'in temizleyicileri benim senelerden beri keyifle kullandığım ürünler ve şimdiye kadar hiçbir sorun yaşamadım. İç temizlik bittikten sonra cihazların dış bölümlerini ise Pronto'nun anti-statik temizleyicisi ile güzelce parlatıyorum. Anti-statik kısmı sanki biraz hikaye gibi ama ürünün hem kokusu çok güzel hemde cihazları gerçekten ilk günkü gibi temizliyor. Cihazların iç ve dış temizliği bittiğinde genelde kablolara geçerim.
Kabloların koruma bölümlerini genelde evlerimizde kullanılan temizleyicilerle hallediyorum. Konektörlerde ise daha endüstriyel ürünlere göz atmak lazım. Aslında imkanınız varsa ProGold Conditioning Treatment veya bu iş için Cardas'ın ürettiği özel sıvılar en iyileridir. Ancak elinizin altında bunlar yoksa yapı marketlerde satılan özel temizleyiciler iş görür. Eğer üşenmezseniz cihazlarınızın giriş, çıkışlarını da güzelce temizlemenizi tavsiye ederim. Kulak çubukları bu işler için ideal malzemelerdir. Kalitelisini kullanın ki, pamuk kalıntıları kalmasın. Ancak bu iş için asıl güzel malzeme rimel sürmekte kullanılan özel fırçalardır. Eşinizden bir tane araklayın veya ona bir tane aldırın. Bu tarz şeyleri genelde kozmetik ürünleri satan mağazalarda bulabilirsiniz. Ben rimel fırçası istiyorum deyince ilginç bakışlarla sizi süzebiliyorlar. Bu tarz olayları yaşamak istemeyenler alışveriş kısmını eşlerine havale edebilirler. Ben kendi adıma amiyane tabiri ile biraz "makara yapmak" için kendi alışverişimi kendim yapıyorum. Neyse... İlk bakışta deli saçması gibi gözükebilir ama küçücük alanlardan çıkan pisliğe inanamayacaksınız. Odyofil mantığı açısından bakarsanız, tüm bu kir konektörlerin geçirgenliğini yani sinyal aktarımını bir ölçüde azaltacaktır. Artık hangisi sizin için daha önemlidir bilemem ancak fazladan bir yarım saatinizi ayırıp temizlik yapmanızın kimseye zararı olmayacaktır. CD çalar gibi mekanik parçalar bulunan cihazlarınızı ise temizlemek onların sağlıklı çalışması için önemlidir. İsterseniz mekanik bölümlerdeki yağları (genelde özel gresler kullanılır) uygun olanlar ile yenileyebilir lazer göz üzerindeki tozları da temizleyebilirsiniz. Bir parça alkollü pamuk bu iş için yeter artar. Kullanacağınız alkol tabii ki isopropil alkol olmalı...
Pikap temizliği bitmiyor bende bir türlü.. Gyrodeck'in ardından Ereshkigal var sırada...
Tüm ara bağlantı, hoparlör ve elektrik kablolarını da temizledikten sonra ben genelde pikap bakımına geçerim. Ortalamanın biraz üzerindeki tüm pikaplarda belirli zaman aralıklarında bearing'teki yağı değiştirmek gerekiyor. Aslında değiştirmeseniz de kısa vadede bir sorun yaşamazsınız. Ancak uzun vadede toz ile bütünleşen yağ, yuvalarda ufak tefek sorunlara yol açabilir. Yağ için üreticinizin tavsiye ettiği yağı kullanmakta fayda var. Bearing'in içerisini pamuklu bir bez ile temizleyip yeniden yağ basmak biraz pis bir iş ama bunu senede bir kere yaparsanız iyi olur. Ben bu işlemi senede iki kez yapıyorum. Birincisinde tamamen yeni yağ basıyorum ikinci kontrolde ise yağ miktarını ve temizliğini kontrol ediyorum. Sizde 6 ayda bir gerekli kontrolleri yapın derim. Ayrıca pikap kolunuz bir damping kullanıyorsa veya lift mekanizması özel bir madde ile hareket ediyorsa bunları da eliniz değmişken bir kontrol edin. Örneğin SME V'te silikon bir damping havuz vardır (ben kullanmıyorum) ve lift mekanizması özel bir silikon ile çalışır. Sizde kendi kol üreticinizin önerdiği malzemeleri kullanın...
Hem temizlik hem tüp rolling. Bu arada Slyvania'nın GZ34'leri mükemmelmiş...
Benim gibi vakum tüplü ampli kullananlar tüplerini de çıkartıp ayaklarını temizleyebilirler. Kullandığım bazı tüplerin 40-50 yaşında olduğunu düşünürsek metal ayakları kontrol etmek ve eğer mümkünse temizlemek kimseyi kesinlikle üzmez. Bu işlem biraz ince işçilik gerektirir ama faydasını göreceğinize eminim. En azından ben görüyorum...
Hoparlörler ise temizlenmesi en kolay parçalar. Bas refleks portlarını güzelce silebilir, arka konektörlerini temizleyebilir ve eğer istiyorsanız kabininize güzelce bir cila çekebilirsiniz. Yine Pronto'nun bu işler için ürettiği güzel bir ürün var. Hemen her markette bulabilirsiniz...
Tüm bu süreç benim yaklaşık yarım günümü alıyor. Tüm sistemin sökülmesi, temizlenmesi ve yeniden kurulması. En az bir altı ay sisteme tekrar dokunmama gerek kalmıyor. Böyle kapsamlı temizliklerin ardından gözlemlediğim şey sistemin çok daha iyi çaldığı. Bunun psikolojik olup olmadığını çok uzun zaman anlamaya çalıştım. Aynı şekilde o yorgunluğun üzerine ne dinlerseniz iyi geleceğinin de farkındayım. Ancak bunları ötesinde bir şeyler oluyor. Sanki sistem daha iyi çalıyor.
Tüm bunları yapmak için gerekenler, bolca vakit, biraz yorulmayı göze almak ve çeşitli satış noktalarında kolaylıkla bulabileceğiniz 10 ila 20TL tutarındaki temizlik malzemesi. İyi çalıp çalmama konusundaki yorumu size bırakıyorum ama sisteminizin tertemiz olacağı garanti. Bu arada ev ahalisinden çok teknik olmayan konularda -örneğin stand silinmesi veya cihazların dışının temizliği gibi- yardım alırsanız hem işiniz kolaylaşır hemde birlikte iş yaptığınız için belki ev ahalisini hifi konusunda sizi daha anlayan bir hale getirebilirsiniz. Kendi evinizdeki durumu en iyi bilen siz olduğunuzdan kendinize göre taktikler belirleyebilirsiniz.
Harika Bir Thorens TD125 Daha!
Sizlerle daha önce farklı bir Thorens TD125 modifikasyonunu paylaşmıştım. Bu kez siyah lake tercih edilerek yapılan restorasyon çalışmasından fotoğraflar eklemek istiyorum. Kullanılan kol Jelco SA750DB. Yapılan restorasyon yine Artisan Fidelity firmasından Christopher Thornton’ın alamet-i farikası. Müthiş!
Lego Plak Kapakları: Morrissey - You are the Quarry
Sizlere daha önce burada Lego plak kapaklarından bahsetmiştim. Sonunda bu bölümü ayrı bir kategori haline getirmeye karar verdim. Yakında sayı artar. Bu kez konuğumuz Morrissey'in You are the Quarry albümü. Yukarıda Lego versiyonunu, aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz.
Demek Angry Birds Buymuş
Eski güzel günlerde bilgisayar oyunlarına ayıracak vaktim boldu. Bazı oyunlara sardığımda saatlerce oynardım. Örneğin bir ara Might & Magic diye bir seri vardı. Sanırım altıncı bölümünü senelerce oynamıştım aslında oynamıştık demem daha doğru. (Sinan kulakların çınlamıştır herhalde) Bugünlerde ise vaktimi genelde strateji oyunlarına ayırıyorum. Ayırıyorum derken ne yazık ki, çok az bir vakitten bahsediyorum.
Uzun zamandır akıllı telefonu olan hemen herkes "Angry Birds" diye bir oyuna takmış durumda çevremde. Ben cep telefonunun gerizekalısını sevdiğimden "Angry Birds"ün ne olduğunu çoook uzun zaman sonra öğrenmiştim. Geçenlerde Techcrunch'ta gezinirken Chrome web tarayıcı ile şu meşhur oyunun oynanabildiğini öğrendim. Açtım bir bakayım diye. Bende pek bağımlılık yapmadı ama bu oyuna kafayı takanları çok iyi anladım. Sanırım fazla bulaşmamak en iyisi... En iyisi pikabımın başına döneyim ben...
Monster Tron Serisi
Monster firması bir çok alanda faaliyet gösteren bir firma. Hifi ve ev sineması sistemleri kablolarından, kulaklıklara, elektrik filtrelerinden iPod dock'larına kadar oldukça geniş bir ürün yelpazeleri var. Ben firmanın ürünlerini pek sevmem. Aslında sevmezdim demem daha doğru olur. Disney'in yeni Tron filmi için ürettikleri ürünler gerçekten görsel açıdan müthişler. Film son derece kötüydü ama yukarıdaki iPod dock sistemi ve aşağıdaki kulaklıklar harika gözüküyorlar bence...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)