Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hakancez Oyun Dünyasında: Dell U2412M



Yazın evdeki masaüstü bilgisayar sistemime küçük bir ekleme yaptım. Pivot monitör arayışımı sonlandırıp 24" boyutunda bir Dell UltraSharp U2412M aldım. Pivot monitörü yerel bir firma fırdöndü monitör olarak Türkçeleştirmiş. Olay basit şekilde şu monitörü özel ayağında 90 derece veya daha fazla döndürebiliyorsunuz. Özellikle yazılımcılar, tasarımcılar ve fotoğrafçılar için çok güzel bir özellik. Ayrıca bu tarz monitörler genelde öne yukarı ve sağa sola da hareket edebiliyorlar. Normal bir 24" monitöre göre fiyatları kesinlikle yüksek ama her kuruşun hakkını veriyor bana göre. Dell seçimimde benzer monitörlere göre daha iyi fiyata alabilmemin yanında daha yüksek çözünürlüğününde etkisi oldu. Bu sene desktop hifi denemelerimde bu monitörü sık sık göreceksiniz sanırım ;)

Güzel Bir Hediye Olabilir; Atari



Malum yine yılbaşı geldi, hediye al saçmalıkları başladı. Tahmin edebileceğiniz gibi sevmiyorum ben yılbaşını. Neyse.. Bir Çin firması 1974-1987 yılları arasında hepimizin hayatında bir şekilde yer etmiş Atari 2600'ün yeni versiyonunu üretmiş. Belki aramızda sahip olamayanlar vardır ama yıllarca hepimiz oyun konsollarını Atari dedik:) Bu yeni sürümde hemen her şey eskisi ile aynı. Kutu içerisinde retro Atari kontrol çubuklarından iki adet geliyor. Bir poster ve makinenin içerisine gömülü 60 adet oyun var. Televizyona bağlayıp hemen kullanmaya başlayabildiğiniz ürünün fiyatı 50 Dolar'dan ucuz. Acaba alsam mı kendime bir tane diye düşünmüyor değilim :)

Bambaşka Bir Açıdan Star Wars Seyretmek



Widnows XP’de gizli bir Star Wars filmi olduğunu biliyordum ancak Windows 7'de de aynı filmin var olduğundan haberim yoktu. Belki biliyor belki de bilmiyorsunuzdur Windows içerisinde eski serinini ilk filminin ASCII karakteriyle yapılmış bir uyarlaması var. Ecnebiler bu tarz şeyleri "easter egg" diyorlar Türkçesi nedir bilemedim. Bu filme ulaşmak için yapmanız gerekenler şöyle;

Önce Denetim Masası’na girin, oradan Programlar bölümüne tıklayın, açılan bölümde Programlar ve Özellikler kısmının altında yer alan Windows özelliklerini aç veya kapat yazısına tıklayın. Karşınıza bir menü çıkacak, menüde Telnet İstemcisi ve Telnet Sunucusu seçeneklerini tıklayın.

Bunları yaptıktan sonra Başlat tuşuna basın ve aramaya telnet yazıp açılan programı açın. Karşınıza komut satırı çıkacak. Burada ilk önce o yazıp Enter’a basın. Bir sonraki satıra “towel.blinkenlights.nl” yazıp Enter deyin.

Karşınıza gizli Star Wars filmi çıkacak. Bu arada işlem zor gibi gözüküyor ama değil ayrıca herhangi bir şeye zarar vermezsiniz korkmanıza gerek yok. Tabii film sessiz, ses çıkmayınca şaşırmayın. Önceden uyarayım...

Hakancez Oyun Dünyasında: Logitech G-105



Bu aralar oyun olayına kafayı taktığımı sanırım fark etmişsinizdir. Keyfim pek yerinde. Kendi zevkime göre “gaming gear” olayına da girdiğimi daha önce burada yazmıştım. Alışveriş listemde satın alma kararını vermekte en çok zorlandığım ürün klavye oldu. Klavye çok önemli bir cihaz. Bir cihaz diyorum çünkü benim gibi bütün bilgisayar başında olan insanlar için bilgisayarın kendisi kadar önemli bir bileşen. Klavye almadan önce bu konudaki külliyatı bir gözden geçirdim. Hemen herkes mekanik klavyelerden bahsetmiş yazılarında. Bende işin ayrıntılarını öğreneyim deyip hemen bir klavye edindim en mekaniğinden. Gerçekten hissiyatı çok iyiydi, Razer BlackWidow'un. Ancak İstanbul'dan sevgili Tolga'nın bana gönderdiği klavye İngilizce formundaydı. Yani Türkçe karakterleri yazmak gerçekten çok dertliydi. Bu klavyenin Türkçe tuş dizilimine sahip versiyonu bulunuyor ancak Amerika'da 90 Dolar civarında satılan bir ürüne bu tutarın 3 katını vermek bana çok saçma geldi.

Bunun üzerine eski dost Logitech'e bir göz atayım dedim. Faremi alırken olayı biraz abartmıştım aslında klavyeyi de abartmak geçiyordu içimden. Ama Logitech'in pahalı klavyelerinde LCD ekran gibi benim işime yaramayacak bir sürü özellik vardı. Ofiste sevgili Cüneyt Oral (Cücü) otururken kendime klavye alacağım muhabbeti yapınca bir anda G-105 modelini sipariş vermiş buldum kendimi.

Bu model Logitech'in oyun klavyelerinin en ucuzu. Saçma sapan fiyatlara bulunabilecek bir ürün. Siparişi bastım tabii. Birkaç gün sonra klavyem geldi. Kutusunu açtım ve tuş yapısının çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Tüm tuşlar olması gerektiği yerlerde ve aralarında gerekli mesafe var. Bu çok önemli bir şey, benim gibi hızlı yazı yazan insanların klavyesinin hep aynı olması hep aynı tuş diziliminde olması gerekli. Bu klavyenin en sevmediğim özelliği sol tarafında bulunan fonksiyon tuşları oldu. Her defasında CTRL veya SHIFT'e basacağım zaman bu tuşlara basınca sinirlenmeye başladım. Ancak kas hafızası denen şey çok garip, kısa sürede duruma alıştım hatta bu durumu avantaja dönüştürdüm.

Bahsettiğim fonksiyon tuşları. Tek tuşa basıp saçmaladıkça saçmalama özelliğine sahip makroları çalıştırabilirsiniz.

Logitech bu tuşları programlanabilir şekilde tasarlamış. 6 tane programlanabilir “G” tuşu var, ek olarak 3 tane de fonksiyon tuşu var. Yani toplamda 18 tane programlanabilir tuş var. Bunlara ek olarak faremdeki programlanabilir tuşları da listeye koyarsam yaklaşık 20-25 tane kadar ek özelliğe sahip olabiliyorum. Tabii isterseniz hem klavye hemde farelerde makro fonksiyonlarını kodlayabiliyorsunuz.

Örneğin bir fonksiyon tuşumda “internette gezinti” makrosu yazdım. Tek tuşa basınca iki ayrı monitöre iki ayrı internet tarayıcı açılıyor. Başlangıç için gerekli tüm siteler açılıyor, ekran parlaklığı ayarlanıyor ve tüm şifreler giriliyor. 10 kere bir yerlere tıklayıp 50 tuşa basmak yerine hem daha hızlı hemde daha eğlenceli. Gerekli mi kesinlikle hayır :)

G-105 kötü özelliklerinden bir tanesi “multimedya” tuşlarının olmaması. Yani ses açma kapama gibi tuşlar. Ama tuş programlamasını kullanarak bunun da çözümü var. Yani uğraşınca her şeyi becerebilmek mümkün.

Tuş dizilimini beğendiğimi söyledim ama tuşlar çok sesli. Benim gibi karşınızda düşman varmış gibi klavye kullananların yanındaki insanların tıkırtıdan sinir hastası olabilir. Evde böyle seslerden hoşlanmayan varsa daha sessiz bir şeylere bakarsanız iyi olabilir. Yoksa akşamın bir vakti klavye kafanızda kırılabilir. Uyarmadı demeyin sonra :)

Klavyenin boyutları çok büyük değil ama standart klavyeden birazcık uzun. Benim dizüstü bilgisayarım biraz acayip olduğundan ikisi iyi anlaştı. Ama masa üzerinde hareket edecek pek az kaldı :)

Klavyenin birden fazla tuşa basıldığında cevap verme süresi bence iyi. Aydınlatması hiç fena değil. Mavi renkte yapılan aydınlatmayı iki ışık düzeyinde kullanabiliyor veya kapatabiliyorsunuz. Ayrıca Windows tuşunu iptal edebilmek mümkün. Battlefield oynarken kazaran Windows tuşuna basıp kafanıza kurşun yeme riskinizi ortadan kaldırabiliyorsunuz. Diğer eksileri ise yazdığım gibi “multimedya” tuşlarının olmaması ve ek fonksiyon tuşlarının yeri. Her ikisinin de çözümü var merak etmeyin. Son olarak Logitech'in yazılımı muhteşem. Türkçe ve çok kolay kullanımlı. Tüm oyunlar için profiller yaratabiliyorsunuz ve tüm bunlar otomatik olarak oluyor. Örneğin Team Fortress 2 çalıştığında klavye kendisini o moda getiriyor. Aferin Logitech çok iyi iş çıkartmışsın...

Başarılı bir ürün, fiyatına göre performansı muhteşem diyebilirim. Klavye alacakların aklında bulunsun...

Hakancez Oyun Dünyasında: Cyborg R.A.T. 7



Oyuncu Cumhuriyeti'mi kurarken fare konusunda bayağı bir araştırma yaptığımdan bahsetmiştim. Altı üstü fare ne olacak ki demeyin, ergonomisi gerçekten çok önemli. İşlerinizi daha hızlı ve daha az yorularak yapabilmek için iyi bir fare şart. Ben uzun zaman çok bilindik markaların piyasada rahatlıkla bulabileceğiniz farelerini kullandım. En sevdiğim fare ise A4Tech firmasının X7 serisi olmuştu. Fiyat performans oranı bence harikaydı.

Sonrasında biraz araştırma yapınca bayağı gelişmiş fareler üretildiğini öğrendim. Razer markası bunlardan bir tanesiydi. Kaşınmaya başlayınca arkadaşlarım sağolsunlar İstanbul'dan deneme yapmak için bir DeathAdder gönderdiler. Fare her şeyiyle mükemmeldi. Ancak benim kaşınmama ilaç olamadı Razer. Daha garip bir şey istiyordum. Aradığımı Cyborg cephesinde buldum. Garip tasarımlı R.A.T. 7 tam aradığım şeydi...



Bu garip farenin her tarafını kurcalamanız mümkün. İçerisindeki ağırlıktan yan tuşlarının durduğu açıdan, konuma kadar her şeyi ayarlayabilirsiniz. Örneğin yukarıdaki fotoğrafta farenin ağırlıklarını değiştirilmesinin nasıl yapıldığını görebiliyorsunuz.



Ağırlıkları arttırıp azaltarak daha rahat kullanım için ayarlama yapabilmek mümkün. Cyborg firması (aslında Saitek'in bir parçası-ymış-) işin neredeyse b*konu çıkartmış ve farenin yanında bir sürü aksesuar veriyor.



Ağırlıkları ayarladıktan sonra farenin uzunluğuna ve yüksekliğine de müdahale edebilmek mümkün. Aksesuar kutusundan farklı 3 adet parça çıkıyor. Ayrıca farenin ana bloğu üzerinde kaydırma ile boyutu oynayabiliyorsunuz. Daha yüksek, kaydırmaz tipte ve standart olmak üzere üç farklı parça seçeneğiniz var.



Yukarıdaki fotoğrafta ise farenin yan tarafındaki tuşların açısının yapılması sırasında çektiğim bir fotoğraf var. Elinizin açısına göre bu kısmın her parametresi ile oynamak mümkün. Ayrıca tüm bunlar yetmezmiş gibi yazılımla tuşların özelliklerini değiştirmek mümkün. Anlayacağınız bu bir fare değil, fabrika neredeyse..

Şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanı. Tüm bu karmaşa yerine standart bir fare kullanmanın ne götürüsü var derseniz, aslında buna vereceğim bir cevabım yok. Muhtemelen oyunlarda bir kaç milisaniye kazanmak için bu tarz bir yatırım yapacak kadar profesyonel bir oyuncu değiliz çoğumuz. Yani buradan gelecek avantajlar sadece kağıt üzerinde.

Belki ergonomi konusunda getiriler ve kazançlardan bahsetmek gerekebilir. Kaslar iyiye hemen alışıyor ve uzun saatler boyunca bilgisayar kullanan insanlar için iyi ergonomi daha az kol ağrısı demek. Tabii bunun için deli paralar harcamaya gerek yok. 50 Dolar seviyelerinde harika fareler var. Ben biraz fantazi yaptım ama halimden mutluyum çok...

Hakancez Oyun Dünyasında: Sudan Çıkmış Balık Olmak



Bu sene yaz ayları öncesinde hemen hemen bütün projelerimi bitirmenin vermiş olduğu rahatlıkla, tatil yapmaya karar verdiğimi yazmıştım. Yazın günlerinin bir çoğunu Çeşme'de geçirecek olsam da, şehir yaşamından çok fazla kopamıyoruz malum. Hemen hepimizin bir sürü işi var ve hayat devam ediyor.

Kış aylarında canım oyun oynamayı bayağı çekmişti doğrusu. The Big Bang Theory dizisinin bir bölümünde sabaha kadar süren oyun partisi bölümü bana geçmişi hatırlatmış, yaş her ne kadar 40'a dayanmış olsa da, içimdeki oyun canavarını gizlendiği yerden çıkarmaya karar vermiştim.

Benim sıkı daha doğrusu sıkıya yakın oyuncu olduğum günlerden bugünlere gelirken her şey değişmiş. Oyun sektörü başlı başına bir sektör haline gelip meşhur Hollywood sinemasının cirolarını geçer hale gelmiş. Bir yanda oyun konsolları bir yanda bilgisayarlar ile oyun çılgınlığı giderek artıyor. Endüstri de boş durmayıp bu yepyeni pazara yönelik bir çok ürün geliştirmiş. Ürünler gerçekten bambaşka dünyalardan gelmiş gibi gözüküyor. Standart donanımlara göre çok daha pahalılar ancak hifi dünyası ile karşılaştırdığımda durum vahim değil. Tabii bunu bugünkü imkanlarımla söylemek kolay. Genç bir okuyucumuzun özellikle de ailesinden harçlık alanlar için bahsi geçen tutarlar oldukça pahalı.

Ayrıca ebebeynlere bu dünyayı anlatabilmek pek kolay değildir sanırım. Düşünsenize “baba bana bir fare alır mısın” diye sorduğunuzda babanızın bu yeni nesil oyun farelerinden haberi olmadığı için fiyatı duyduğunda gözlerinin faltaşı gibi açılması gayet doğaldır. Çevremizi kuşatan teknoloji marketlerinde 10TL'ye bir fare alabilirken 50 Dolar'a bir fareyi almak ailelerimiz açısından anlaşılması pek kolay olmasa gerek. Eminim ki, alacağınız cevap “ikisi de aynı işi yapmıyor mu, ne gerek var bu kadar parayı vermeye” olacaktır. Eh hepimiz bu yollardan geçtiğimiz için genç dostlarıma tavsiyem kendi paralarını kazanana kadar bu duruma alışmaları.



Neyse uzun lafın kısası oyuncu ekipmanı açısından birim başına ortalama 50Dolar'dan hesaplarsak ortaya çıkan tablo, konuya meraklı bir insan için pek ulaşılamayacak rakamlar değil. Bu bahsettiğim fiyat aralıkları neredeyse türünün high-end sınıflamasına koyabileceğimiz ürünlerin fiyatları. Fare, klavye, mat ve hoparlör (veya kulaklık) için bu bahsettiğim tutarlara türünün en iyi örneklerinden bir set düzebilmek mümkün. Birim başına 100 Dolar ve yukarısını harcadığınızda ise muhtemelen en iyileri masaüstüne sıralayabilirsiniz.

Tabii buna oyun için üretilmiş bilgisayarlar ve artık başlı başına bir maliyet halime gelen oyunları eklersek tablo biraz iç karartıcı hale geliyor. Hemen her çağda olduğu gibi genç olmak zor...

Neyse bu dünyayı biraz anlamayı başlayınca bende içerisine şöyle ucundan bir bakış atmaya karar verdim. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım Asus'un oyunculara yönelik ürettiği ROG logolu ürünlerden bir tane aldı. Hoş başına gelmedik iş kalmadı ama ROG kısaltması çok hoşuma gitti. Açılımı; Republic Of Gamers yani Oyuncu Cumhuriyeti.



Geçtiğimiz günlerde zaten işgalim altındaki salonda Seçil ile sohbet ederken salonu Oyuncu Cumhuriyeti haline getiriyorum deyince kızcağız yine başıma ne gelecek diye düşünmüştür herhalde. Büyük bir korkuyla “nasıl yani” dediğinde yakında görürsün dedim. Tabii bu esna da, memleketin dört bir köşesinden kargolar eve doğru yola çıkmıştı. Hatta bir kısım ekipman Amerika'dan İzmir'e doğru yola çıkmıştı bile. Aradaki zamanı boş geçirmemek için Steam üzerinde de alışveriş tam gaz devam ediyordu...

Geçenlerde yazdığım gibi kısa bir süre içerisinde internet sitelerinde gördüğüm bir çok ürün elimden geçti. Razer, Steelhead, Logitech denemeleri derken kafamda sahip olmak istediğim ürünlerin bir kısa listesi vardı.

Kısa bir süre sonra Cumhuriyeti ilan edecek ekipman elime ulaşacaktı...

not: Yazıdaki fotoğraflardaki cihaz Razer firmasının Blade modeli dizüstü bilgisayarı. Tahmin edebileceğiniz gibi binlerce dolar değerinde...

Dizüstü Soğutmasında Doğrular Yanlışlar



Yaz aylarının gelmesiyle hepimizin başı ısınan dizüstü bilgisayarlarımız ile dertte. Dizüstü bilgisayarları soğutma konusunda dikkat edilecek bir kaç önemli noktayı sizlerle paylaşayım. Faydalanan bayağı insan olacaktır diye düşünüyorum;

1- Dizüstü soğutması konusu aslında bilimsel gerçeklere dayanan bir konu. Plastik, pleksi veya benzer bir malzemenin üzerine yüksek devirli fan taktım dizüstünü çok iyi soğutuyorum demek mümkün değildir. Aslında bir dizüstü soğutma sistemindeki birinci öncelik bilgisayarınızı koyacağınız yüzeydir. En iyi sonuç veren malzemeler metaldir. Aslında bu işlerde kullanılabilecek en iyi malzeme bakırdır. Ancak işlenme zorlukları, yüksek fiyatları, ağırlıkları yüzünden bakır pek tercih edilmiyor hazır çözümlerde. Tabii ki kendiniz yaptırabilirsiniz ama ciddi bir maliyeti göz önüne almak lazım.

Hal böyle olunca alüminyum ön plana çıkıyor. Basit bir şekilde hepimizin bildiği gibi metallerin çoğu çabuk sınır Ve çabuk soğur. Alüminyum bu konuda başarılı bir malzeme. Düzgün performans gösteren bir soğutucu için alüminyum olmaz ise olmaz.

2- Yüzey alanı. Aslında bu konu çok ilginçtir ve kimse üzerinde durmaz. Standart düz bir alüminyum panel ile üzerinde kanallar açılmış aynı ölçülerdeki bir alüminyum panelin yüzey ölçüleri birbirinden çok farklıdır. Kanal açılmış bir panelin yüzeyi daha geniştir. Bunu basitçe düşünürseniz dikdörtgen şeklinde açılan bir kanal sayesinde 4 farklı noktada alüminyumun kalınlığını da yüzeye eklemiş oluruz. Yüzey genişlediğinde ısınma daha geç olur. Ayrıca kanallardan hava geçişi alüminyum panelin daha etkin şekilde soğutulmasına yardımcı olur.

3- Kanal veya deliklerin yapısı. Bir dizüstü soğutucuda kullanılan pervane pallerinin havayı itmesini kontrol altında tutarak hem soğutucu panelinin daha iyi soğumasını sağlamak hemde kanal arasında havayı en uzun şekilde dolaştırarak havanın sıcaklığını düşürmek için kanal veya deliklerin şekli, eğimi çok önemlidir. Bu eğim sayesinde hava daha fazla alüminyum yüzey ile temas eder ve ısı düşer.

4- Mesh (delikli) yüzeyler. Delikli yüzeyler yüzey alanının arttırılması için en ekonomik çözümlerdir. Ancak havayı alüminyum panel içerisinde çok gezdirmediğinizden dolayı havanın sıcaklık değerleri kanallı sistemlerde olduğu kadar efektif düşürülemez. Bu tarz panelleri daha etkili kullanmak için daha fazla hava akımı sağlayan pal tasarımları veya hızları seçilir. Ancak bu çözümler ekonomik olarak daha ucuz olduğundan günümüzde çok rastlıyoruz..

5- Dizüstü bilgisayar ile soğutucu arasındaki mesafe konusu. Bu da aslında önemli bir konudur. Hava bir fan yardımıyla da itilse bilgisayarınızın soğutma kanallarından geçerken oluşan ters akımlar yüzünden soğutulan havanın büyük bölümü bilgisayarınızın içerisine ulaşmaz. Bazı dizüstü bilgisayar üreticileri daha yüksek kauçuk ayaklar kullanırlar. Ayrıca iyi tasarlanmış soğutucularda panelin içine doğru çukur olarak tabir edebileceğimiz yuvarlık hatlı özel bölgeler oluşturulmuştur. Bu bölümler havanın kontrollü bir şekilde yüzeye doğru yükselmesini sağlar.

6- Fan sistemleri. Bir fanın boyutu veya hızından önce pale yani pervanelerinin yapısı onun etkinliğini belirler. Evet teorik olarak büyük boyutlu fanlarda daha az devirle daha az gürültülü şekilde hava akımı sağlanabilir. Ancak iyi tasarlanmış bir fan optimal pervane yapısı ile hem daha az gürültülü, hemde çok efektif olarak çalışabilir. Ne yazık ki, bu fanlar genelde iyi markaların pahalı modellerinde bulunuyor.

Bu gün bir çok insan forumlarda görebildiğim kadarı ile sıcakların gelmesi ile iyi kötü birer soğutucu alabilme çabasında. Evet herkesin bütçesi aynı değil ve ucuz çözümlere de yönelmek zorunda kalabiliyoruz.

Bu noktada,

Isınma sorunu yaşayanlar eğer imkanlarını zorlayabiliyorlarsa alüminyum yüzeyi büyük veya en kötü ihtimalle delikli yapıda panelleri tercih etsinler. Eğer mümkün olmuyorsa bilgisayarınızın soğutma kanallarına denk gelen soğutucuları tercih etsinler. Bunu yaparken dizüstü bilgisayarınızı mutlaka panel üzerinden biraz yükseltin. Daha efektif bir hava akımı sağlarsınız.

Bir ipucu, eğer yakınlarınızda bir bilgisayar mağazası var ise çıkma olarak heatsink (kanallı alüminyum soğutucular) isteyin. Bunların özellikle kısa olanlarını fanlarınızın üzerine kanalları pervanelere tam dik olarak yerleştirebilirseniz soğutucunuzdan daha iyi verim alırsınız. Özellikle eski işlemcilerde kullanılan soğutma blokları gayet iyi iş görüyor.

Gördüğünüz üzere aslında dışarıdan basit gibi görünen bir soğutucu panel için bir çok başarı kriteri var. İyi malzeme, iyi tasarım ve iyi performans ne yazık ki her zaman ucuza satın alınamıyor. Bazen bir soğutucuya bu kadar para verilir mi noktasında kendinize göre haklı serzenişlerde bulunabilirsiniz ancak, ne yazık ki, efektif bir soğutma için para harcamak gerekiyor.

Deniz, Güneş ve Savaş



Bu yaz güzel başladı. Deniz sezonunu daha tam istediğim gibi açamamış olsam da, bundan neredeyse 5-6 yıl öncesine dönüp sanal savaş meydanlarına çıkmam benim için yaz mevsimi renklendiren bir hamle oldu. Aslında aylar önce bunu yapmayı içimden geçirmiştim...

Aslında hiç oyun oynamıyor değildim, son dönemlerde özellikle Company Of Heroes serisine kafayı takmıştım. Aral İthalat bu oyunları uygun fiyat etiketleri ile satıyordu. Bende ne var ne yok hepsini tamamlayıverdim. Eksiklerimi de sağ olsun sevgili Tolga İzgür, Bimeks'ten tamamlayıverdi. Aslında bu oyunlar Steam ismi verilen çevirimiçi bir elektronik oyun sitesinden daha da uygun fiyatlara alınabiliyor ama son yıllarda ülkemizde aradığımız her şeyi bulabildiğimizden -en azından ben bulabiliyorum- fiyatları da abartılı değilse ülkemizdeki firmalardan satın almayı tercih ediyorum. Doğru bir yaklaşımdır yanlış bir yaklaşımdır orasını tartışmak tabii ki mümkün ancak şahsım adına satın aldığım oyunları fiziksel olarak elimde tutmak benim önemli. Hemen bir not, Company Of Heroes'un ikincisi seneye çıkıyormuş. Sabırsızlıkla bekliyorum.


Team Fortress 2'de beklenmedik bir yere tuzağını kur, keyfine bak..

Steam demişken, arkadaşlarıma oyun dünyasına kısa bir dönüş yapıyorum deyince meşhur Half Life serisinin yapımcısı Valve'ın geliştirdiği “Team Fortress 2” oyununu indir, hep birlikte oynarız dediler. Zaten ücretsiz dağıtılan bu oyun eski versiyonuna göre son derece eğlenceli olmuş. Çizgi film grafiklerine benzer bir tasarım yapmışlar ve özelleştirmenin sınırı yok. Gördüğüm kadarı ile bayağı oynayan insan da var. Aslında herkes bir nebze modası geçmiş diyor ama oynaması zevkli olduğundan sunucular her zaman dolu oluyor. Ben mühendis olup rahat ve dertsiz bir şekilde oynuyorum. Tanıdıklarla oynayınca eski dostların seslerini kulaklıklardan “headshot'u nasıl koydum” şeklinde muhabbetler duymak bayağı eğlenceli oluyor. Millet birbirinin üzerine şarjör boşaltırken kulaklıklar zaman zaman da hoparlörlerden odayı dolduran sesler son derece eğlenceli. Eski günlerdeki konuşma tarzı tabii ki bir anda hortlamış durumda. Özlemişim bu kaosu...

Bu arada yazın başlarında eski HP dizüstü bilgisayarımı yenilenmeye karar verdim. Son birkaç senedir HP cihazlarının sağlamlığı konusunda kafamda ciddi şüpheler oluştu. Sıfır bir bilgisayar, alındıktan 15 gün içerisinde iki kez üstüste  servise gitti. Hoş serviste sorunlar çözüldü ama markadan soğudum artık. Cihazı zaten annem ve babam için almıştım ne dandik ürün almışsın diye bayağı laf attılar bana. Uzun zaman yazıcı ve tarayıcı hariç HP ürünü kullanacağımı pek düşünmüyorum. Bu yüzden alışveriş listemden HP'yi sildim.

Bu arada alışveriş listemdeki en önemli madde alacağım dizüstü bilgisayarın ekranının büyük olması. 15.6” ekran benim gibi bozuk insanlar için son derece kısıtlayıcı. Ancak büyük ekran deyince işlerin rengi değişiyor. Genelde oyun makinelerinin ekran boyutları 17” ve üzerinde. Aslında küçük ve kuvvetli bir dizüstü alıp onu monitörle kullanmak kesinlikle mantıklı ancak ben yanımda taşıyabileceğim bir bilgisayar istediğimden adı dizüstü olan ama taşınabilirlik anlamında pek dizüstü olmayan bir makine almak durumunda kaldım. Eh olmuşken donanımı da güzel olsun deyince işler biraz karıştı. Zaten oyun da oynarım deyince bambaşka bir dünyaya girdim...


Asus "G" serisi çok güzel ama şansıma alan herkes sorun yaşadı..

Hal böyle olunca liste aslında biraz kısıtlı. HP alışveriş listesi dışında kalınca güzelim Envy kodlu bilgisayarlar direkt olarak devre dışı kaldı. Aklımın bir köşesinde Asus'un “G” serisi oyun bilgisayarları vardı ancak son dönemlerde bu bilgisayarlardan kullanan iki arkadaşımın servis maceraları beni oldukça ürküttü. Aslında iyi olmuş, bir üçüncü arkadaşımın başı yine aynı seri ile ciddi dertte. Aslında bilgisayarlar son derece şık ve 17”ten büyük ekranları ile gerçekten ortalamanın çok üzerinde ürünler. Asus benim çok tercih ettiğim markalardan bir tanesiydi geçmişte. Hala devam ediyorlar mı bilemiyorum ama markanın ürünlerini geçmişte ithal eden Çizgi Elektronik, servis nasıl olmalıdır konusunda ders niteliğinde okutulması bir firmaydı. Sonrasında Asus ülkemize kendisi geldi galiba. Neyse olanı biteni bilmiyorum ama binlerce liralık makineler söz konusu olup servis konusunda yakın çevremde böylesine sorunlar yaşayanlar olunca Asus'u da listeden silmek durumunda kaldım istemeye istemeye. Dell'de ise XPS serilerinin büyük ekranları ülkemize gelmiyordu ben alışverişe çıktığım dönemlerde. Vostro serisinde 17 boyutunda bir ekran seçeneği vardı ama yine yakın bir arkadaşımın Dell ile yaşadığı servis problemi beni biraz ürküttü. Bir de bu Vostro'lar iş amaçlı makineler. Üstlerinde ortalama ekran kartları var ama fiyat performans oranı zayıf. Hele XPS serisi ile yanyana koyunca ekran hiç mi hiç başarılı değil. Tamam arada ciddi fiyat farkı var ama insan göz göre göre alamıyor işte. Bu arada Vostro'lar iş amaçlı ürün düşünenler için Thinkpad'lere ciddi bir alternatif bence. Aklınızda bulunsun...

Alienware, çok güzelsin ama çok pahalısın:)

Aslında gönlümün bir yerlerinde Alienware vardı. İki arkadaşım kullanıyor Alienware, bir tanesi halinde çok mutlu diğeri ise ufak tefek sorunlara rağmen memnun sayılır. Dell Türkiye'ye bir miktar ödeme yapınca ülkemizde de teknik destek alabiliyorsunuz Alienware için. Zaten bende alsam Amerika'dan getirtecektim. Ama çok pahalılar. Öyle böyle değil... Listede Toshiba'nın üst serileri de vardı aslında ama nedense bu markayı ben bir türlü sevemedim.

Ya neredeyse her markaya söyleyecek bir şeyin var dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız, ama tüm bu yaşananlar çok yakın çevremde olan bitenler. Öyle kulaktan dolma değil. İnsanı soğutuyor bu durumlar. Firmalar bence önümüzdeki yıllarda servis hizmetlerinde çıtayı yükseltmek zorundalar. Artık bir çok insan satış sonrası hizmet kalitesini alışveriş kriterlerinde ilk sıralara ekliyor...

Bu kadar sorun yaşanıyorsa gidip bir Apple al diyebilirsiniz. Zaten elimin altında bir MacBook Pro olduğundan, satın almama gerek olmadığı gibi yapılacaklar listesine oyun oynamak eklendiği zaman ülkemizde Apple almak pek mantıklı değil çünkü fiyatlar çok yüksek.


Acer tasarımcıları Ethos'ta bayağı garip işler yapmışlar. Bir kısmı son derece hayatı kolaylaştıran özellikte...


Sony -ki çok severim- olabilir, bak MSI varmış derken son dönemlerde hemen her gün en kötü muamelelerime mahsur kalan Acer cephesine baktığımda aklıma yatan bir ürün denk geldi. İstediğim bilgisayar Bimeks'te indirime denk gelince Öner Yumukoğlu ile sevgili Tolga İzgür'ün mağazasının yolunu tuttuk ve İzmir'deki tüm Acer Aspire Ethos stoğunu bir anda bitiriverdik. Son derece mutluyum şu an halimden. Allah bozmasın :)

Bu arada bu saydığım bilgisayarların bir çoğu özellikle indirim dönemlerinde günümüzün popüler akıllı telefonlarından sadece ve sadece birazcık pahalılar. Ben kendi adıma her zaman basit bir telefon kullanıp iyi bir bilgisayar kullanmayı tercih edenlerdenim...

 
Son dönemlerde içime oturan en önemli kazıklardan; Shogun 2. Oyun güzel o ayrı..

Eh yeni makine bayağı donanımlı olduğu için biraz oyun kurdum denemeler yaptım. Eski dizüstü bilgisayarımda zar zor çalışan Shogun Total War 2'yi en yüksek ayarlarla oynatabiliyor olması beni çok mutlu etti. Bu arada artık hiçbir Total War oyununu çıktığı andan satın almayacağım. Geçen gün bir teknoloji mağazasından bu oyunu 19TL'ye yani benim aldığım tutarın neredeyse 1/4'üne satın aldık. Bende aynı anda Empire Total War+Napoleon Total War ve tüm eklenti paketlerini içeren ve 4 DVD'lik bir seti 19TL'ye satın aldım. Bundan sonra Total War oyunu alacağım zaman bir sene bekleyeceğim. Değeri bu kadar hızlı düşen bir oyun serisi yok herhalde.

 
Diablo 3'te Demon Hunter oynamak biraz kolay tabii Inferno'ya gelene kadar...

Neyse bilgisayar ile alışma dönemlerini yaşarken Diablo III yayınlandı ve hemen ertesi gün bilgisayarıma kurulmuştu. Zaten o dönemde bloğuma da bir kısa ara vermiştim; malum Diablo 3 Molası... Deckard Cain'i, Tyrael'i hatta Tristam'ı görmek, eski dostlarla buluşmak beni ilk adımda çok mutlu etti. Hemen Demon Hunter karakteri açtım bir tane başladım oynamaya. Eski dostlarla çoklu oyuncu alemlerinde takılmak büyük keyif oldu. Ancak oyun bir noktadan sonra kendisini tekrar ediyor. Ama eşya ve ekipman çılgınlığı bilinçaltımıza işlediğinden oynamaya engel değil. Tuhaf uzak zamanlarda yaratık avlıyorum anlayacağınız. Okuyucularımızdan Diablo III oynayanlar varsa belki beraberde oynarız... Battletag'larınızı bekliyorum ;)

Modern Warfare serisi çok keyifli ama serinin 2. oyunu bence en güzeli. Hikaye anlatımı çok güzel...

Hazır makineyi yenilenmişken kendime bir sürü oyun aldım. Call Of Duty'nin Modern Warfare serisi bayağı hoşuma gitti. Tek oyunculu kısmını yavaş yavaş oynuyorum ama çok oyuncu aleminde işler bayağı kızışmış. Devamlı “headshot” yemekten oyundaki bir çok yeri görmem pek mümkün olmuyor. Yiyorum kafama mermiyi, oturuyorum aşağıya. Acaba şansımı Battlefield serisinde mi denesem diyeceğim de orada da sonuç pek farklı olmayacak gibi...

 
Razer, sıkı oyuncular cephesinde çok tutulan bir markaymış. DeathAdder gerçekten süper bir fare...

Bu arada ecnebilerin “gaming gear” dedikleri konu son yıllarda öylesine bir sektör olmuş ki, sizlere anlatamam. Gaming gear dediğimiz şey oyuncular için üretilmiş özel ekipmanlar. Ekipman derken günlük kullanılan hepimizin evlerinde bulunan ekipmandan bahsediyorum. Fareler, klavyeler hatta farelerin altına koyduğumuz mat'lar bile bambaşka bir hale gelmiş, çok özelleştirilmişler. Geçenlerde Darkhardware forumlarında bir başlık açtım bu konuda. Gerçekten bayağı bir şey öğrendim. Bu arada diğer donanım forumlarını filan gerçekten bir kenara bırakın. Stereo Mecmuası forumları nasıl ise Darkhardware forumları da öyle. Bir şey sorduğunuzda gerçekten doyurucu bilgi alabiliyorsunuz ve en önemlisi marka taraftarlığı pek hatta hiç yok. Neyse forumdan öğrendiklerimi arkadaşlarıma da soruyorum ve sonunda ev, bilgisayar ekipmanı pardon “gaming gear” mağazasına döndü.

Razer diye bir ekipman üreticisi varmış örneğin ne yalan söyleyeyim ben duymamıştım. Şu an Razer firmasının bayağı üst modellerinden bir fareyi kullanıyorum, deneyeyim diye Tolga İstanbul'dan gönderdi sağolsun. Bayağı farklıymış gerçekten. Gelecek haftada eşten dosttan bayağı ekipman gelecek denemem için. Odyofil camiasında nasıl alet istifleme mevzuu varsa sıkı oyuncularda da aynı durum var. Bir ürün soruyorum, abi bende var sana göndereyim dene diyorlar. Yahu niye zamanında satmıyorsunuz şunları deyince herkesin anlatacak bir mazareti var, şöyle anım var, böyle klasik bir ürün... Allah'tan bu cephede fiyatlar hifi dünyası gibi değil. Birim başına 100-150 Dolar aralığında (Amerika fiyatları bazında) çok iyi ürünler alabilmek mümkün gördüğüm kadarı ile. Hifi dünyasında istifçilik binlerce, onbinlerce hatta zaman zaman yüzbinlerce Dolar'lık bir mevzuu...

Anlayacağınız gelecek haftalarda ekipmanım tamamlanmış olur sanırım. O zamana kadar yeni şeylerde öğrenir, birkaç satır karalarım; "gaming gear" üzerine...

Şimdi gidip biraz savaşmam lazım. Deniz, güneş ve savaş. İlginç geçecek bu yaz :)

IKEA Brada Notebook Standı Modifikasyonu



Yeni aldığım bir notebook için bir stand'e ihtiyacım vardı. Aslında hazır bir ürün almak istiyordum daha doğrusu notebook soğutucu almak istiyordum ancak aldığım notebook biraz büyük olduğundan uygun bir soğutucu ne yazık ki bulamadım. Piyasadaki en büyük soğutucu bile ne yazık ki ihtiyacımı karşılamıyordu. Bu sıralar bol bol Diablo III oynadığımdan notebook'un biraz ısındığını fark edince kısa vadede bir çözüm üretmem gerekiyordu. Ne yazık ki daha önce modifiye ettiğim Coolermaster soğutucumu da kullanamıyorum.  15.6" notebook'lar için üretilen bu başarılı soğutucu yeni bilgisayarın yanında netbook gibi kalıyor.. Neyse soğutucu çözümünün ucuz olması da gerekliydi. Sanırım bu hafta en geç gelecek hafta içerisinde alüminyum bir soğutucuyu yapacağım. CNC tezgahı kullanarak sanırım bir kaç saatte tam istediğim gibi bir şey üretebilirim.

Bu fikirlerden hareketle IKEA'dan Brada Notebook standı satın aldım. Satış fiyatı 9.95TL olan ürünün yanında evde bulunan iki adet fanı da kullanarak geçici bir stand yapmaya karar verdim.

İlk adımda yukarıda görüldüğü gibi delik açma aparatı kullanarak Brada üzerinde iki adet fan deliği açtım...



IKEA'nın bu ucuz standı plastik olduğu için kesip biçmek çok kolay. Bir dakikadan daha az sürede iki adet deliği gayet düzgün şekilde açtım.. Yukarıda gördüğünüz gibi iki elimde iki tane yuvarlak parça kalıverdi bir anda..



Fan pervanelerinin deliklerini açtıktan sonra fanları yerlerine monte etmek için fan başına ikişer delik açmam gerekti. Vidalara uygun delikleri açmak yine bir dakikadan az sürdü. Deliklerin açılmış halini aşağıda görüyorsunuz...



Şimdi artık montaj bölümüne geçebiliriz. Yaklaşık 20TL tutan malzemelerle işimiz bitti. Şimdi birazcık el becerisi ile modifiye edilmiş Brada'mızı tamamlayalım...


Toplamda 2 büyük dört küçük deliği açtıktan sonra yapmam gereken tek şey fanları yerine monte etmekti. Gayet kolay bir şekilde vidaları takıp fanların montajını tamamladım.



Yaklaşık 10 dakika sonra fanları takılmış bir Brada Notebook stand'imiz var artık. Gönül rahatlığı ile Diablo III oynamaya devam edebilirim...

Raspberry Pi Kasaları Ortaya Çıkmaya Başladı



Geçen hafta sizlerle 25 Dolara satılan mini bilgisayar Raspberry Pi'den bahsetmiştim. Üretilen binlerce kart bir anda tükendi. Ben ne yazık ki bu ilk turda anakartımı alamadım ama sipariş listesine yazıldık bir süre bekleyeceğiz sanırım... Bu denli hızlı satılan bir ürün kısa sürede kendi pazarını da ortaya çıkarttı. Hemen herkesin ortak ihtiyacı ucuza satılan ve Raspberry Pi'ye uygun bir kasa. Bir çok üretici kollarını sıvadı ve tasarımlarını paylaşmaya başladılar. Marco Alici adlı bir endüstri tasarımcısı ilk tasarımlardan bir tanesini meraklılarla paylaştı. Şu an ürünün seri üretimi yok ancak hazırlık yapılıyor. Eğer iyi bir satış fiyatı yakalayabilirler ise çok başarılı olacağı kesin gibi.

25 Dolara Bilgisayar: Raspberry Pi



Uzun zamandır beklediğim müthiş bir ürün piyasaya çıkıyor. Raspberry Pi isimli bir vakfın ürettiği PC sonunda satışa çıktı. Ortalık fena sallanacak gibi...

Kredi kartından biraz büyük olan devre kartının 2 farklı türevi var. A tipi ve B tipi. B tipinin A modelinden tek farkı ek USB ve Ethernet portlarına sahip olması. B tipinin fiyatı 35 Dolar A tipinin fiyatı ise 25 Dolar olarak belirlendi. Tabii bu fiyata bir kasa dahil değil. Örneğin ucuz yollu Hammond marka bir kasa alıp içerisine monte edebilirsiniz. Linux işletim sistemi ile çalışacak Raspberry Pi'yi basit bir şekilde SD kart ile boot edebiliyoruz.

PC'nin besleme sistemi 5V micro USB girişinden yapılacak ancak kısa zamanda farklı adaptörlerinde üretileceğine eminm. Hatta yanılmıyorsam 4 AA pil ile çalışabilen bir adaptör ortalıkta gezinmeye başladı.

Peki bu minik bilgisayarı ne için kullanabiliriz. Aklınıza gelen her şey için, benim düşüncem ise bu ufaklığı media server olarak kullanmak. Bir arkadaşımda televizyonun arkasına monte ederek televizyonunu bir anda smart TV+media player haline getirmek istiyordu. Çünkü söylenenlere bakılırsa sistem HD video oynatabiliyor. Aslında yapabileceklerimizin sınırı yok örneğin bu minik PC'yi monitörünüzün arkasına monte ederek çok kolay bir şekilde All-in-One PC'nizi kendiniz üretebilirsiniz.

Bugün satışa sunulan sitelerde ortalık birbirine girmiş durumda. Daha şimdiden kendi PC'lerini kurup Quake 3 oynayanlardan, ince ince modifikasyonlara girişenlere kadar her türlü acayipliğe giden yol açıldı.

Yaşasın!

Plak Mağazası Bulma Yazılımı



Tüm dünyada plak meraklılarının ikinci el plakçılarına ilgisi malum. Amerikalı bir oluşum olan "The Vinyl District"  bu ilgiden yola çıkarak dünyanın bir çok yerinde bulunan plakçıların işaretlendiği bir yardımcı yazılım yayınlamış. Şu an için ağırlıklı olarak Amerikan kentleri eklenmiş ama Avrupa'lılarda son dönemlerde yazılıma ilgi göstermeye başlamış. Bir bakarsınız bu tarz bir yazılımı ilerleyen günlerde bizde yazarız. Küçük yazılım hem iPhone sahipleri hemde Android işletim sistemi kullanan telefonlar için mevcut. Arzu edenler Apple Store veya Android Market'e göz atabilirler. Yazılım Facebook, Twitter veya Foursquare gibi programlarla da uyumlu....

1940'ların Bilgisayarları!



Sizlere 2A3 Tube Rolling Coşkusu! yazımda kullandığım EF184 tüplerin eskiden Hewlett Packard firması tarafından bilgisayarlarında kullanıldığından bahsetmiştim. Hatta bilinen vakum tüp sınıflandırmalarına ek olarak "computer grade" diye bir sınıflamadan bahsetmiştim. İşte o dönemin bilgisayarlarından bir tanesi. Eğer araştırmalarım beni yanıltmıyor ise HP'nin bilgisayarı bu sayfada resimleri bulunan ENIAC ile aynı dönemlerden.

ENIAC, Electronic Numerical Integrator and Calculator yani Elektronik Sayısal Entegre Edici ve Hesaplayıcının kısaltması. Neredeyse devasa bir odayı kaplayan bilgisayar 30 ton ağırlığında ve yaklaşık 19.000 (evet yanlış okumadınız) vakum tüple çalışıyor. Anlayacağınız bir arıza olduğunda teknik ekibin kafayı sıyırma olasılığı var. Aşağıda ise ENIAC II'nin fotoğrafı var. O daha gelişmiş bir bilgisayar ve neredeyse bir ev büyüklüğünde...



Tabii ki, tüm bu bilgisayarlar günümüzün en basit cep telefonunun yanında bile ilkel kalıyorlar...

Yarım Akıllı Telefonlar ve Nokia C3



Cep telefonum parçalanınca cep telefonu arayışına girdim. Hiç alakam olmayan bir konu olduğundan kafam iyice karman çorman oldu. Herkesin bu konuda bir macerası vardır. İşte benim ki;

Ericsson telefonları hep sevmişimdir. Aynı cep telefonu markasını uzun seneler kullanınca herşeyine alışıyorsunuz. Sonrasında  Ericsson ile Sony birleşti bir süre iyi telefonlar üretmeye devam ettiler. En sevdiğim telefonlarım absürd R320 ve T-610 olmuştu. Ericsson R320 acayip bir zihniyetin ürünü idi ve ergonomi dahil bir cep telefonunda olması gereken hiçbir şeye sahip değildi. Çok kalitesiz bir ekranı, yanından çıkan acayip bir anteni, ince-uzun kılıksız bir şasisi vardı. Ancak kaya gibi sağlamdı. Canınız istediğinde cep telefonunu fırlatabilme özgürlüğüne sahip olmak hastalıklı bir durum ama dönemin R serileri buna izin veriyordu. T-610 ise bunun tam aksi bir tasarıma sahipti. Zarifti ve son derece kullanışlıydı. Her iki telefonu da uzun zaman kullandım ve verdiğim her kuruşu hak ettiler. Sonrasında Sony-Ericsson'a bir haller oldu ve güzelim tasarımlarının yerine rakiplerine benzeyen telefonlar üretmek adına ucube tasarımlara yöneldiler.

Bu dönemlerde bir cebimde telefonum varken bir cebimde de Palm tabanlı cep bilgisayarlarım olurdu.Eğer Palm ile tanışmış olanlar varsa ya çok sevmişler veya nefret etmişlerdir. Ancak o dönemlerde dokunmatik ekranları, ofis ile alakalı bir sürü yazılımla uyumu ve son derece uygun fiyatları ile tam anlamıyla bir efsaneydi Palm. O dönemlerde Palm, Handspring (ki Palm'den ayrılanlar tarafından kurulmuştu) ve öncesinde efsanevi Psion uygun fiyatlarla tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. 100 Dolara Palm Zire alabiliyor iken akıllı telefona ne gerek vardı.

Sonrasında bu iki cihazı birleştirme çalışmaları başladı. Palm Treo serilerini çıkarttı, Nokia Communicator'lar ve Ericsson'un farklı modelleri. Gelişmeler devam etti. Sonunda Palm battı, HP tarafından satın alındı. Sonra HP'de rekabete dayanamayıp Palm'i kapattı. Bu dönemin akabinde Apple telefon işine girdi ve cep telefonları bir daha asla eskisi gibi olmadılar...

Tüm bu karmaşanın içerisinde basit bir Nokia cep telefonu kullanan bendenizin bu akıllı telefon furyası pek umurunda değildi. Modelini asla bilmediğim Nokia'm bozulunca -ki kendisinden nefret ediyordum- bir telefon almam gerekli oldu. Malum cep telefonsuz olmuyor ne yazık ki...

Çarşıya çıkınca cep telefonu pazarının oldukça farklılaştığını gördüm. Üst sınıf benim ilgimi çekmiyor. Apple,  Android tabanlı ürünler ve Blackberry, HTC gibi markalar arasında kıyasıya bir rekabet var. Ürün kaliteleri uçmuş ancak hemen her ürün asla kullanmayacağım binbir çeşit ıvır zıvırla doldurulmuş. LG, Samsung gibi markaların Android tabanlı ürünleri kopmuş gitmiş. Ziyaret ettiğim mağazalardaki satış elemanları dakikalarca özelliklerinden bahsediyor ve hala anlatmadıkları özellikleri kalıyor. Ancak bu markaların bendeki imajı yerlerde sürünüyor hele LG marka hiçbir şeyi evime sokmam. Apple ise başka bir alem. Bence bu üst segmentte bambaşka bir yerdeler. Gönlümün bir yerlerinde Blackberry vardı ama kime dokunduysam şarj konusunda bin ah işittim. Nokia'lar ise ayrı bir komedi. Çok güzel donanm özellikleri olan modellerin üzerinde acayip bir işletim sistemi olunca akıllı telefonun aklının bir kısmı devre dışı kalıyor. Anlayacağınız işler karışık. Bana sorarsanız bu tarz bir cep telefonu alacak olsam gider iPhone alırım.

Zaten 1.000TL seviyesinde bir cep telefonu almak yerine basit bir telefon ve bir netbook kullanmak benim için daha mantıklı. Aslında fena olmayan bir telefon artı bir netbook ile yeni nesil bir akıllı telefonun fiyatı aynı.

İşin içine girdikçe hemen her alanda olduğu gibi cep telefonu konusunda da fanatizm var. Herkes kendi kullandığı telefonun üstünlüklerinden bahsediyor. Benim tespitim gerçekten özelliklerine dikkat edip telefon alanlar hariç iPhone alamayan bir çok insan, iPhone düşmanı oluyor. Android konusunda bilinçli kullanıcılar cinnet geçirmiş durumdalar, yeni işletim sistemi eski modellere uygulanamıyor(muş) ve erken davrananlar bir çok özellikten eksik kalıyorlar(mış)

Altı üstü telefonla konuşacak bir insan için -yani ben- durum karışık..

Sonunda bir teknoloji markete girdim. Bayan bir reyon görevlisi sağolsun benimle ilgilendi. İstediğim şeyi çok iyi bildiğimden bir anda özellikleri sıraladım. Şöyle bir şey demiş olmam lazım...

-Cep telefonunda tek yaptığım şey konuşmak. Ekranı büyük olsun. Daha doğrusu ekranı küçük olsa da, yazıları büyük olsun. Telefona bir giriş yaptığımda "Z" harfini yazabilmek için 5 kere aynı tuşa basmayayım. Dokunmatik ekran istemiyorum. Kamera kalitesi umurumda değil. Wi-fi'si olursa iyi olur. Üzerinde Opera tarayıcı olsun yeter. Olmaz ise sağlık olsun. Şarjı bir günde bitmesin.

Kızcağız halime acımış olacak ki, reyondan tek bir telefon çıkarttı ve "beyefendi tam istediğiniz şey bu" dedi. Bu kılıksız telefona içim hemen ısındı.

Nokia C3-00. Bu tam anlamıyla yarım akıllı bir telefon hatta belki yarım akıllıdan bile daha azı... İşletim sistemi Symbian. Telefon için yazılmış doğru düzgün uygulama -moda ismiyle apps- yok. Üzerinde gelen yazılımlara vakit geçirmelisiniz. Fazlasını boşuna aramayın. Gayet güzel benim açımdan. Kamerası 5 sene önce kullandığım telefonlarla aynı kalitede. Menüleri gayet basit. Menülerde özelleştirme filan yapılamıyor. Telefon kafasına göre takılmak üzere tasarlanmış. Belki de en akıllı telefon budur. Baksanıza "sanal zeka"sı var:)  Parmakları ince olanlar için klavyesi geçer not alır. Wi-fi bağlantısı ise başarılı. Telefonun kendisi de sağlam sayılır. Daha bir ay olmadan 3 kere düşürdüm ona rağmen çalışıyor. Ben aldığım zaman fiyatı 250TL civarındaydı. Yarım akıllı bir telefon için gözden çıkartılabilecek bir tutar.

Telefonlara bakış açınız benim ki gibiyse bir göz atın derim...

Yine HP Servisi Yollarındayım!

HP ile inişli çıkışlı bir ilişkim var. Bazen senelerce sorunsuz çalışan ürünler yapıyorlar. Bazen de aldığınız anda elinizde patlıyor HP ürünleri. Artık kısmet mi, şans mı bilemiyorum. Geçmiş yıllarda aldığım Pavilion DV6-1020et modeli dizüstü bilgisayarım geçtiğimiz haftalarda bozuldu. Bu cihazı çok severek almıştım ve doğruyu söylemek gerekirse neredeyse 3 senedir tepesinden hiç kalkmadım. Verdiğim parayı sonuna kadar hak etti.

Cihazı alıp servisin yolunu tuttum. Genelde yeni bir bilgisayar almak servisle uğraşmaktan çok daha ucuza mal olur. Ancak bilgisayarımı sevdiğimden gönlümden yaptırmak geçti. Servis arızayı kısa sürede buldu; makinenin hard disk'i bozulmuş. Bir birim hard disk için 3 birimde işçilik ödeyerek bilgisayarı kısa sürede tamir ettiler. Bu kez serviste gayet güleryüzle karşılandım. Tamiratın her aşamasında bilgi verildi. Olması gerektiği gibi...

Her zaman söylüyorum servis kalitesi bence reklamlardan çok daha etkili bir pazarlama aracı. Geçtiğimiz sefer çok kızmıştım HP'ye, bu kez gönlümü aldılar. Yaşadığım olumsuzlukları yazdığım gibi olumlu şeyleri de yazmalıyım diye düşünürüm hep. Bu sefer artı puanlar HP'ye gidiyor.

iPhone Çılgınlığı


Tüm dünyada ve ülkemizde de iPhone gerçek bir çılgınlık haline gelmiş durumda. Eh bu konuda insanlar haksız değiller doğrusu. Gerçekten güzel özellikleri var. Her ne kadar bu aralar çevremde Android vs iPhone muhabbeti çok yapılıyor olsa da, Apple'ın ürünlerinin arkasında müthiş bir pazarlamanın yanında inanılmaz bir aksesuar desteği var.

Geçenlerde bir arkadaşım iPhone'u için kapak (veya ismine ne deniyorsa) ararken yukarıdaki kapağa bulmuş. Hatta kendine iPhone alırsan kapağı ben hediye edeceğim dedi. Benim iPhone'um yok. Hatta almayı da planlamıyorum. Cep telefonu dünyasına Ericsson T-bilmem kaç modeli telefonum bozulunca küstüm.. O telefonu çok büyük bir beğeniyle almıştım ancak bir kaç sene içerisinde hem arızalandı hemde haşat oldu. Tıpkı bilgisayar dünyasında olduğu gibi çok iyi bir şey almanız, onu sonsuza kadar kullanacağınız anlamına gelmiyor. Bir kaç sene sonra sıkıntılar başlıyor.

Ama yukarıdaki kapağı görünce kıskanmadım değil. Benim külüstüre böyle bir şey bulabilir miyim dedim ama araştırma yaptığım web siteleri bile demode modellere ürün satmıyoruz ekranı ile kovaladılar beni...

Amazon Cloud Drive



Amazon Cloud Drive yeni bir servis. Mantığı çok basit. Size 5GB'lık ücretsiz bir alan sunuluyor. Bu tarz hizmetler zaten var diyebilirsiniz ancak servisi sağlayan Amazon olunca işin içerisine satın aldığınız dijital müzik dosyaları da giriyor. Amazon'dan albüm veya şarkı olarak satın aldığınız tüm müzik dosyaları otomatik olarak Cloud Drive hesabınıza aktarılıyor. Böylelikle satın aldığınız dosyalar güvenli şekilde yedeklenmiş oluyor. Hatta Amazon işi daha da büyüterek kendi mağazalarından aldığınız yeni dijital müzik dosyalarını 5GB'lık alan içerisinde saymıyor.

Cloud Drive servisinin bir diğer ilginç özelliği entegre bir müzik çalara da sahip olması. Amazon'dan satın aldığınız şarkıları bu müzik çalar sayesinde istediğiniz zaman dinleyebilmeniz mümkün. İnternet üzerinden canınız istediğiniz zaman herhangi bir bilgisayardan Cloud Drive'a erişim sağlayabiliyorsunuz. Bu sistemin yakın gelecekte mobil cihazları da kapsayacağı söylentisi var. Bu durumda taşınabilir müzik çalarların tanımı değişebilir.

Şu an dijital müzik satışı tüm dünyada çok büyük bir savaşa konu oluyor. Hemen her büyük firma bu konuda yatırım yapıyor. Amazon, kendine yeni bir cephe oluşturdu bakalım diğerleri nasıl karşılık verecek.

Bu arada hemen ekleyeyim Cloud Drive içerisinde resim, belge yani aklınıza ne gelirse saklayabilmeniz mümkün. Anlayacağınız sanal bir müzik mağazasında kendinize ait bir reyonunuz oluyor. Bu gelişmeleri yakından takip etmek gerekli.

Cooler Master Notepal Notebook Cooler Modifikasyonu


Modern dizüstü bilgisayarları, sıcak havalarda kullanırken çok ısınıyorlar. Bu ısınmanın en önemli sakıncalarından bir tanesi dizüstü bilgisayarların donanımsal olarak zarar görebilmeleri. Özellikle bazı markalarda bu ısınma anakart üzerinde sorunlar yaratıyor ve dizüstü bilgisayarınız bozulabiliyor. Bu yüzden notebook soğutucular özellikle kuvvetli konfigürasyona sahip bilgisayar kullanıcıları için elzem. Ancak bu soğutucuların bir kısmı oldukça gürültülü çalışıyor ve insanın konsantrasyonunu bozabiliyor. Bir kısım soğutucular ise ilk zamanlar son derece sessiz iken sonrasında başlarına bir haller gelip gürültülü çalışmaya başlıyorlar.

Ben daha önce "Cooler Master" firmasının bir çok ürününü kullanmıştım. Ürünlerden genelde memnun olduğumdan bilgisayar soğutucu çözümünü yine aynı firmadan seçtim. Satın aldığım model "Notepal Notebook Cooler" idi. İlk sene gayet gürültüsüz çalışırken, zaman içerisinde plastik ve alüminyumdan oluşan kasasında deformasyon oluştu ve fanlar ciddi şekilde gürültü yaratmaya başladı. Yeni bir dizüstü  bilgisayar soğutucusu almak yerine elimde varolanı adam etmeye karar verdim!

Bu modifikasyona ilk önce ürün üzerindeki biraz uyduruk kauçuk ayakları söküp yerine titreşim önleme özelliği bulunan kendinden yapışkanlı malzemeyi yerine yapıştırarak modifikasyona başlayalım. Zaten ürünün üzerindeki kauçuk ayaklar zaman içerisinde kendiliğinden düşüyor. Kullandığım ayakları herhangi bir yapı marketten satın alabilirsiniz.

İkinci olarak soğutucunun altındaki koruma kısımlarını kesmeye başladım. Bunun sebebi şasinin yamulmasıyla fanların bu koruma bölümlerine çarpması. Bu korumaların konulmasındaki sebep elinizin fana değerek zarar görmemesi ama fanlar çok devirli olmadığından sorun yaşamak mümkün değil. Bu kısımları basit bir yan keski ile kesip çıkartmak gayet kolay. Aşağıdaki gibi 4 parça söktüm;

Bu kesme işlemlerinin akabinde fanların alt şasiye değdiği yerlere küçük birer keçe parça ekledim. Bu sayede titreşimlerle şasi alt şasi arasına bir tampon koyarak, titreşimlerin tüm gövdeye yayılmasını önlemek mümkün. Keçelerin konulduğu yer aşağıdaki fotoğrafta rahatlıkla görülebilir.

Plastik alt şasi ile fanın etkileşimini bir ölçüde kestik. Şimdi sıra alüminyum şasi ile fanın etkileşimini minimize etmye çalışmak. Bu arada bu işlemleri yaparken yıldız tornavida kullanarak bir kaç vidayı sökmeniz ve arkasından biraz zorlama ile şasiyi parçalarına ayırmak lazım. Aşağıdaki fotoğrafta keçeleri yerleştirdiğim yerleri göstermeye çalıştım.

Yaklaşık 10 dakika süren tüm bu işlemler sonucunda "Cooler Master" "Notepal Notebook Cooler" eskiye göre daha sessiz hale geliyor. Muhtemelen üretici firma şu yaptığım işlemlerin çok daha iyisini düşünüp yapabilirdi ancak olayın içerisine maliyetler konusu girip rekabetçi fiyatlı bir ürün çıkartabilmek için "Cooler Master" bu ürünü pazara sunmuş.

Bu ürünü satın almışsanız ve benim gibi sorunlar yaşıyorsanız, bu küçük rehbere göre sizde küçük bir modifikasyon yapabilirsiniz. Soğutucu üzerindeki fanlar sessiz ve kaliteli olduğundan ürünü sesinden dolayı çöpe atmak yerine bu modifikasyon ile uzun bir süre daha kullanmaya devam edebilirsiniz.

Deneysel - Bir Konser Yorumu Üzerine Formatsal Çeşitlemeler



Geçenlerde Stereo Mecmuası'nın 2 sayısının Belgeler.com isminde bir web sitesinde yer aldığı yönünde bir bilgi alınca, bu sayıların kaldırılması için ilgili siteye başvurdum. İçerik kaldırma ile ilgili prosedürde kafama yatmayan şeyler olduğunu görünce hemen bir mesaj yazdım. İlgililerle yazışmalar sonucunda sitenin ileriye yönelik gelişme potansiyelinin yanında ince elenip sık dokunarak hareket edildiği izlenimini edindim. Bundan seneler önce Issuu ile de aynı şekilde tanışmıştım. E-dergilerimizi Issuu üzerinden 593.587 kişi görüntüledi ve 7.959.007 sayfa görüntülendi. Belgeler.com, Issuu ile benzerlikler taşıyor ancak daha ilginç özellikler eklenebilir ve gelişebilir görünüyor. Hemen bir yazımı PDF formatına getirip siteye yükledim. Yukarıda kendi sitemize ekleyebileceğimiz bir format var. Geçenlerde yazıdğım "Müthiş Bir Konser, Bik Bent Braam" yazısını formatlayıp Belgeler.com'a yüklediğim formatı yukarıda deneyebilirsiniz. Olumlu olumsuz görüşlerinizi bildirirseniz çok sevinirim. Alternatif olarak bu siteyi de yayınlarımızı size ulaştırmak için kullanmamız mümkün gibi görünüyor ilk bakışta.