19. İzmir Caz Festivali: Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri



Öncelikle ne yalan söyleyeyim bu konseri bir yandan çok merak ediyordum bir yanda da bir şekilde fazla abartmamak için gitmesem mi acaba diye düşünüyordum. Zamanının GDR (Demokratik Almanya Cumhuriyeti) veya bilinen ismiyle Doğu Almanya'dan çıkan kaç müzisyeni canlı canlı görme fırsatım olacak ki diye düşündüm. Belki de bir kaç nesil sonra Doğu Almanya'nın adını bile anımsayan olmayacak. Kafamda böylesine gidip gelmeler yaşarken gökten kafamın ortasına bir bilet düştü, kendime geldim ve konser salonunun yolunu tuttum. Kendime gelmemi sağlayan e-postanın sahibine teşekkürler bu arada :)

Uwe Kropinski, ismini duyup duymadığıma çok emin değilim. Belki Joachim Kühn’le birlikte yaptıkları çalışmalardan elimde olabilir ama arşivimi kontrol etmedim. Anlayacağınız Uwe Kropinski benim çok yakından tanıdığım bir isim değil. Aslında müzisyenin kariyeri oldukça ilginç. Bu noktada biraz biyografisinden bahsedeyim, şaşıracağınıza eminim.



İlk olarak müzisyen 1952 yılında doğmuş. Neredeyse 60 yaşında. Müzik kariyerine dünyada ortalık birbirine girdiği sıralarda yani 68 yılında başlamış. 1970'li yılların sonralarında ise emprovizasyon ve serbest caz üzerine yoğunlaşmış. 1977-86 yılları Doğu Almanya'da bir çok önemli müzisyen ile çalışmış. Sanırım Peter Brötzmann ile beraber bazı performanslara imza atan Konrad Bauer bu isimlerin başında geliyor. Ayrıca John Tchicai, Joelle Leandre ve Rudolf Dasek gibi isimlerle bu dönemlerde birlikte müzik yapmış. Bu arada bu isimleri yazıyorum, elinde bir şekilde Doğu Almanya'da basılan plaklar olan varsa bir akşam seve seve ziyaretinize gelebilirim... Sevgili bir dostumda eski SSCB döneminde serbest caz çalan müzisyenleri dinleyip şapkam havalara uçtuktan sonra Doğu bloğuna biraz odaklanmaya çalıştım ama dinleyecek bir şeyler bulabilmek pek mümkün değil ve de çok ama çok pahalı. Neyse 90'larda iki Almanya birleşince her müzisyen gibi Kropinski'nin de önünde bir çok imkan olmuş ve harika albümlere imza atmış. Sanırım Caz Festivali bana uzun zaman devam edeceğim bir araştırma konusu vermiş oldu:)

Helmut Joe Sachse ise 1948 doğumlu bir Doğu Alman müzisyen. Müzik kariyerinde serbest cazla tanışması ile çok ilginç işlere imza atmış. Aslına bakarsanız bazı plakları Free Music Production (FMP) tarafından basılmış ancak ne yazık ki bu plaklar pek alınabilecek fiyatlarda değil. Peter Brötzmann, Tony Oxley, Han Bennink ve Albert Mangelsdorff gibi türün önemli isimleri ile çalışan Sachse 90'lı yıllarda Almanya'nın birleşmesiyle yeniden keşfedilmiş.



Bu arada lafı geçmişken Han Bennink'i 12 Mart Pazartesi günü ICP Orchestra'nın konserinde canlı canlı seyredeceğim. Bu seneki festival gerçekten programı çok acayip. İsimleri öyle yazıyorum ama farklı şehirlerde yaşayan serbest caz meraklılarının yazılarımı okudukça ellerinin ayaklarının titrediğine eminim. Hani diyorum seneye Peter Brötzmann konseri olursa şaşırmayacak hale geleceğim bu gidişle. (1)

Gelelim konsere...

Aslında çok harikaydı deyip geçeyim diyorum ama biraz ayrıntı vermeden tabii ki olmaz. Öncelikle AASM'nin küçük salonunda bu kez akustik olarak sorunsuz hatta harika bir konser izlediğimi söyleyeyim. İki gitarın tüm detaylarını duydum. Her iki müzisyende ayaklarını bir ritm aracı olarak kullandıklarından yere de iki adet mikrofon yerleştirilmişti ve çok ilginç şeylere tanık olduk. Uwe Kropinski, gitar konusunda son derece ilginç çalışmalar yapıyor. Gitar gövdesini bir vurmalı çalgı olarak kullanmak üzere özel bir sistem kuran müzisyen Alman luthier Theo Scharpachile'nin müthiş gitarlarını kullanıyor. Konserdeki gitarın tonu gerçekten muazzam idi. Ayrıca gitar zaman zaman bir perküsyon haline geldi ki, çıkan sesleri anlatmam imkansız. Ayrıca müzisyenler naylon torbalardan, gitar kutularına, ayağa takılan kastanyet türevlerine kadar hemen herşeyden ses çıkarttılar ve kelimenin tam anlamı ile salondaki dinleyiciyi coşturdular.



Sahnede ciddi anlamda iki virtüöz olunca ortaya çıkan müziği tanımlamak çok güç. Hani neredeyse Ortaçağ Almanya'sının melodilerinden 1970'lerin rock riff'lerine, Akdeniz ve hatta Flamenko ritmlerinden Maveraünnehir bölgesinin son derece tanıdık melodilerine kadar ortalıkta dört bir taraftan melodiler uçuştu.

Festival çok iyi gidiyor. Eğer İzmir'de yaşıyorsanız, yazıları okumak yerine gelin bu güzelliklerin bir parçası olun. Emin olun üzülmeyeceksiniz....

(1) Vallahi ne güzel olur. Goethe Institut'in de IKSEV'in de en büyük duacısı olurum :)

--------------------------------------

19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

19. İzmir Caz Festivali: Livio Minafra Quartet Konseri



Öncelikle yazıma şu şekilde başlamak istiyorum. Dün gece konserde olanlar çok şanslıydı eğer bu yazıyı okuyorsanız ve konsere gitmediyseniz büyük eğlenceyi kaçırdınız demektir. Sizin için çok üzgünüm :)

Livio Minafra Quartet, isminden anlaşılabileceği gibi İtalyan kökenli bir caz dörtlüsü. Topluluk piyanoda Livio Minafra, alto & soprano saksafonda Gaetano Partipilo, elektrik gitarda Domenico Caliri ve davulda Maurizio Lampugnani'den oluşuyor. Livio Minafra aslında bir akademisyen ve caz müzik alanında çalışmaları ile bir çok ödül kazanmış. Dörtlünün canlı performansı son derece etkileyici ancak konserden hemen sonra satın aldığım albümlere bakılırsa albümleri de hiç öyle yabana atılacak türden değil. 2011 yılında konserde izlediğimiz dörtlüyle kaydettiği "Suprise!!!" albümü Alman Enja Records plak firması tarafından yayınlanmış. Konserdeki ağırlıklı program bu albümden idi.



Topluluğun müziği oldukça ilginç, özellikle 1970'lerin İtalyan progresif rock topluluklarına göndermeler türe meraklı dinleyicilerin hemen dikkatini çekmiştir. Bir ara Area'nın mükemmel "Arbeit Nacht Frei" albümünden bölümleri duyuyor gibi oldum konserde. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi kompozisyonların yapısına göre Minafra'nın zaman zaman sintisayzır başına geçip o dönemin riff'lerini bizlerle paylaşması olabilir. Tabii gitar tonları da bu duruma eşlik eder hale gelince müziğin rengi bir anda değişiveriyor. Sadece progresif rock değil, Balkanlardan Anadolu'ya ve İtalya'nın kendisine özgü yerel tatları da topluluğun müziğinin içerisinde harmanlanmış. "Suprise!!!" albümünde yer alan "Uzbek" şarkısı bambaşka bir alem mesela. Bizlerin kulağına çok yakın gelen melodiler bambaşka şekilde yorumlanmış ve ortaya çıkan şarkı son derece ilginç.



Topluluğun müziği oldukça farklı yapılarda ve bu yapılar arasındaki geçişler oldukça etkili şekilde yapılıyor. "Lacrime Stelle" gibi daha bilindik caz riff'lerinden "Sassi" gibi daha yenilikçi caz türevlerine bir anda geçebilen topluluğun müziği öylesine dolu dolu ki, hem konserde hemde albümleri evde dinlerken nereye dikkat kesileceğinizi bilemiyorsunuz. Ancak çok eğleneceğiniz kesin...

Gitarist Domenico Caliri'yi konser boyunca dikkatle izlemeye çalıştım. Farklı stilleri çok rahatlıkla çalabilen müzisyen oldukça eğlenceli bir tip. Konser boyunca enstrümanıyla rahat durmamasının topluluğun müziğinin alt yapısına kazandırdıkları çok fazla. Ayrıca seyir zevki açısından da özellikle solo bölümde çok keyifli anlar yaşamamızı sağladı. Hatta şu an eşimin törpüleri ile gitarımda bazı denemeler yapıyorum ancak kabiliyet olmayınca sonuç facia oluyor ne yazık ki...



Davulcu Maurizio Lampugnani ise bambaşka bir alem. Zaman zaman vokaliyle, zaman zaman ilginç enstrüman ve "şeylerle" konser boyunca seyircinin gönlüne fethetti. Topluluğun beyni Livio Minafra apayrı bir olay zaten. Son derece bozuk İngilizcesi ile şarkılar arasında yaptığı gereksiz açıklamalar bile göze batmadı. Hatta çoğu zaman gülümsememize sebep oldu. Ancak iş müzisyenliğe geldiğinde, dün gece çok iyi bir müzik adamının canlı performansını izledik.

Bir konsere ne için gidersiniz sorunun cevabı mutlu olmak ise eğer -ki benim için öyle- dün gece mutlu olduk ve çok ama çok eğlendik. Dinlediğimiz müzik öyle böyle değildi, müzisyenlerin performansı ise ayakta alkışlanacak düzeydeydi. Hepimiz tipik Akdeniz insanlarıyız işte, eğlenmeyi biliyoruz :)

AASM'nin küçük salonu büyük ölçüde doluydu ve bu konsere gelenler gerçekten çok şanslıydılar. Bu sene İzmir Caz Festivali çok keyifli isimlere ev sahipliği yapıyor. İşinizi gücünüzü ayarlayın, en az bir kaç konsere gelmeye çalışın. Bilet fiyatları çok çok ucuz olmasa da, 25TL öyle verilemeyecek astronomik bir para değil.

AASM'nin küçük salonunu ben çok seviyorum. Genel olarak akustik konusunda pek sıkıntı yaşanmıyor ancak bu konserde piyanonun arka koltuklarda duyulmasında biraz sıkıntı olmuş yorumlara göre. Bu konulara biraz daha dikkat diyelim!

Valla Livio Minafra Quartet'i getirmeyi kim akıl ettiyse buradan kendisine çok teşekkürler. Son iki senedir festival çok iyi başlıyor ve çok iyi devam ediyor. Gelecek yıllarda bu durum devam ederse gerçekten yaşadık demektir.

Tüm müzik meraklılarını konserlere bekliyoruz.

--------------------------------------


19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

Booklet



Sizlere arada sırada Alman Dreieck firmasının ürünlerinden bahsediyorum. Firma genel olarak cam ve metal malzemelerini kullanarak çeşitli mobilya ve raf üniteleri üretiyor. Tasarımlarını ilk bakışta biraz endüstriyel bulabilirsiniz ama farklı tarzlar ile birlikte kullanıldığında ortaya fena sonuçlar çıkmayabilir. Yukarıdaki tasarımın ismi Booklet. Aslında tasarım kitaplar için yapılmış ancak CD ve DVD ünitesi olarak talep görmüş. Sonunda CD'ler için özel olarak yeniden tasarlanmış...

Vah Telefunken Vah!



Bazı insanların bazı firmalara özel bir sevgisi vardır. Telefunken benim şahsi listemde bulunan bir firmadır. Telefunken'in kuruluş öyküsü ilginçtir. Single Ended Triode’ların Tarihçesine Kişisel Bir Bakış Bölüm VIII'de konuya bir bakış atmıştık;

...19. yüzyılda Alman bilim adamları ve araştırmacılar iki farklı firma bünyesinde kablosuz iletişim ve radyo alanında yarış halindeydi. Bu firmalar, Adolf Slaby ve Georg Graf von Arco yönetimindeki AEG ve Karl Ferdinand Braun önderliğindeki Siemens grubudur. Yarışma öylesine bir rekabet içerisinde devam eder ki, her iki tarafın hırsı yüzünden sonunda büyük bir kavga kopar. Bu kavganın sebebinin bir patent olduğu söylenir ancak kavga bu kadar basit değildir. Kavga öylesine büyümüştür ki, devletin zirvesi bu konuya bir çözüm üretmeye karar verir. İmparator Kaiser Wilhelm II, sonunda her iki grubun ortak olacağı bir firma kurulmasını emreder. 27 Mayıs 1903 tarihinde “Gesellschaft für drahtlose Telegraphie System Telefunken” (“Kablosuz Telgraf Ltd şirketi kurulur. Kavga konusu olan tüm patentler ve teknolojiler bu yeni şirkete devredilir ve ortalık durulur....

İlerleyen yıllarda Telefunken defalarca el değiştirdi. Bugünlerde hem görüntü sistemleri hemde ses sistemleri konusunda yeni ürünleri var efsanevi markanın. Ancak eski günler anlaşılan oldukça uzak.

Merak edenler için yukarıdaki ürün Telefunken'in yeni nesil ürünlerinden bir saat. Nixie clock denilen türden. Buradaki vakum tüpler özel. Aslında konsept güzel ama çok cafcaflı tasarımları sevmeyen benim gibiler için markaya yakışmayan ürünlerden sadece bir tanesi...

19. İzmir Caz Festivali: Arifa Konseri



Bu yıl 19.su düzenlenen İzmir Caz Festivali, Arifa konseri ile resmen başladı. Bu sene uzun senelerin ardından ilk kez açılış konserine katıldım. Keyifli oldu doğrusu. Büyük salonda konser dinlemek gerçekten keyfin ötesinde bir şey, bir nevi mutluluk. Bu sene konserlerin tamamının Ahmed Adnan Saygın konser salonlarında gerçekleştirileceğini belirteyim. Bu senenin programında hemen her türden caz meraklısına hitap edecek isimler var. Zaten bu konserlerin bir çoğuna katılacağım.

Açılış konserinde bu sene caz müziğinden çok dünya müziği sınıflamasına sokabileceğimiz bir topluluk seçilmiş. Aslında topluluğun müziği Mezopotamya'nın kuzeyinden Anadolu'ya ve oradan da Balkanlara kadar uzanıyor. İçerisinde etnik öğelerin yanında Balkanların eğlenceli caz müziğinden esintiler dikkat çekiyor. Açılış konseri için uygun bir seçim. Çünkü açılış konserlerinde seyirci profili oldukça farklı oluyor diğer konserlerden....



Arifa'dan kısaca bahsetmek gerekirse, Hollanda'nın Amsterdam şehrinde ilk tohumları atılan topluluk oldukça kısa bir tarihçeye sahip. 2010 yılında kurulan müzik eleman yapısı itibarı ile oldukça kompozit sayılabilir. Bu karmaşık yapı topluluğun müziğinde belirgin bir etkiye sahip. Topluluğun üyeleri Türkiye, Irak, Romanya ve Hollandalı kökenli. Topluluğun ilk ve şimdilik tek albümleri “Beyond Babylon” 2010 yılında Hollanda'lı Mundus Records tarafından basılmış. Topluluk, Mezopotamya müziğinin aslında günümüzün modern tarzlarının bir nevi atası olduğunu ve bir gün müziği yine kökenlerine doğru yaklaştıracağını düşünüyor ve geniş bir coğrafyanın farklı tarzlarını tek bir potada eritmeye çalışarak dünyanın bambaşka yerlerindeki dinleyicilere müziklerini götürmeye çalışıyorlar.

Topluluğun bir nevi beyni, saksafon ve klarnet çalan Romen Alex Simu, memleketinde bir çok ödül almış genç bir müzisyen. Müziğin içerisine bazı elektronik öğeler ekliyor olsa da, bu durum pek abartılı değil. Kanunda ise Osama Abdulrasol, Irak doğumlu bir müzisyen. Farklı orkestralarda çalışan Abdulrasol hem doğulu hemde batılı müzisyenlerle ilginç projeler içerisinde bulunmuş. Topluluğun ilk Türk kökenli müzisyeni Mehmet Polat ud çalıyor ve zaman zaman vokali ile topluluğun müziğini renklendiriyor. Müzisyenin ses rengi oldukça ilginç. Konser sırasında bir şarkıda vokalini duyma şansımız oldu. Konserde büyük ilgi gören ve bol bol alkış alan Sjahin During ise yarı Türk yarı Hollanda kökenli bir perküsyoncu. Konserde anladığımız kadarı ile çok farklı coğrafyalarda bulunmuş.

Konserde topluluğa neyzen Aziz Şenol Filiz'de katıldı. Müzik dünyasında mütevazi kişiliği ile tanınan bu önemli müzisyen usta çırak ilişkisi ile sanatını geliştiren neyzenlerimizden bir tanesi. Çok sayıda albüm ve projeye imza atan Filiz'in kendisine özgü bir üfleme tekniğinin olduğu ve çok saygı gören bir müzisyen olduğunu ekleyeyim. Son yıllarda ney müziğine karşı özel bir alakam var ancak arşiv bulmak konusunda ciddi sıkıntı yaşıyorum. Ney sesi gerçekten insanı bambaşka yerlere götürüyor ve konserde Arifa'nın müziğine çok olumlu bir artı getirdiğini söylemeliyim.



Konserin son konuğu ise aslında herkes için sürpriz oldu. Caz müziği söyleyen genç vokalist Ayça Gündüz, çok sevilen "Sarı Gelin" türküsünde topluluğa eşlik etti. Genç yaşına rağmen oldukça ilginç bir ses tekniği olan müzisyeni izleme listenizde bir kenara not edebilirsiniz. Bakalım ilerleyen senelerde nasıl çalışmalara imza atacak.



Konser son derece keyifli bir ortamda yapıldı. Ses konusunda biraz sıkıntı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle neyin ulaştığı yüksek frekanslarda hoparlörlerin bir miktar distorsiyona uğraması gözümden kaçmadı. Umarım ilerleyen konserlerde bu konunun önüne geçilir. Ancak genel olarak AASM'de gittiğimiz konserlerde özellikle de büyük salonda bu tarz problemlere sık sık rastlıyor olmamız üzücü. Sistem veya insan dolayısıyla ayar kaynaklı bir sıkıntı var sanki. Küçük salonda ise genelde çok daha başarılı konserler dinliyoruz.

Bu sene, geçtiğimiz seneye göre çok daha iyi çalışılmış bir reklam kampanyası yapıldı festival için. Şehrin hemen her önemli noktasında konser afişleri dikkat çekti, muhtemelen salonların dolduğu çok güzel bir festival olacak bu sene. Çok umutluyum. Bendeniz, Livio Minafra Quartet, Geraldine Laurent Trio, ICP Orchestra ve Tomasz Stanko Quartet konserlerine katılmayı planlıyorum. Tüm İzmirlileri de konserlere bekliyoruz.

Festival ile ilgili tüm ayrıntıları IKSEV web sitesinde bulabilirsiniz. Bu arada biletlerinizi de vakit geçirmeden edinmenizi tavsiye ederim.
--------------------------------------


19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

İskoçyadan Bir Plak Mağazası



İskoçya'dan bir müzik mağazası. Geçenlerde çok hoş bir blog buldum ama şimdi bir türlü bulamıyorum. Bir plaksever İskoçya'nın farklı kentlerindeki müzik mağazalarındaki folk reyonlarını talan etmiş. Bu yolculuğun sonunda bayağı ilginç ürünler bulmuş. Bu plakları daha sonra eBay ve benzeri sitelerden kontrol etmiş. Yolculuk sırasında satın aldığı plakların toplam maliyeti atıyorum 100 birim iken gerçek değerleri bunun bir kaç katı çıkmış. Ne aradığını bilmek güzel şey...

Belki de şans...

JBL Hartsfield



JBL Hartsfield hoparlörler firmanın tarihinin en önemli ve başarılı hoparlörlerinden bir tanesi olarak görülür. 1950'li yılların başlarında ortaya çıkan hoparlör o dönem altın çağını yaşayan Klipsch hoparlörler ile boy ölçüşmek amacı ile tasarlanmış. 1950'lerin ortasında bir çok meraklıya göre bu amacı gerçekleştirmişti.  Hoparlör Bill Hartsfield tarafından tasarlandığı için onun ismi verilmiş. Bir çok insana göre hoparlör devrimsel bir yenilik içermiyor. Bill Hartsfield'in yaptığı en önemli şey o dönem JBL'in elinde bulunan sürücülere mükemmel şekilde uyan bir kabin geliştirmek. Sonucunda ise ortaya çıkan hoparlör, bugün altın değerinde.



Sayfadaki fotoğraflarda neredeyse mükemmel şekilde restore edilmiş bir Hartsfield hoparlör görülüyor. Fotoğrafları It Is Hifi bloğundan alıntı şeklinde kullandım... Bu arada hoparlörün boyutları devasa. Fotoğraflardan pek belli olmuyor ama :)



Aşağıda hoparlörün kesit planını görebilirsiniz. Bayağı karışık değil mi?

Tüm Zamanların En Favori Hifi Kızları (2012)

Bloğumda uzun zamandır Hifi Kızları bölümü var biliyorsunuz. Oldukça da ilgi çekiyor. Sanırım bir kaç senedir bu bölüme devam ediyorum. Şimdiye kadar en çok görüntülenen hifi kızlarını bir araya toplayayım dedim. Tüm arşive buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.









Yanarlı Dönerli T-shirt Modası



Geçtiğimiz aylarda buna benzer bir t-shirt'e bloğumda yer vermiştim. Anlaşılan bu baharda bu ışıklı giyecek furyası daha da artacak. Hemen her alışveriş sitesinde birbirinden garip "yanarlı dönerli" ürünlere rastlıyorum. Genelde çok küçük pillerle uzun zaman çalışabilen bu t-shirt'ler makul fiyatlara satılıyor. Bu yaz bir tane de ben istiyorum bunlardan...

25 Dolara Bilgisayar: Raspberry Pi



Uzun zamandır beklediğim müthiş bir ürün piyasaya çıkıyor. Raspberry Pi isimli bir vakfın ürettiği PC sonunda satışa çıktı. Ortalık fena sallanacak gibi...

Kredi kartından biraz büyük olan devre kartının 2 farklı türevi var. A tipi ve B tipi. B tipinin A modelinden tek farkı ek USB ve Ethernet portlarına sahip olması. B tipinin fiyatı 35 Dolar A tipinin fiyatı ise 25 Dolar olarak belirlendi. Tabii bu fiyata bir kasa dahil değil. Örneğin ucuz yollu Hammond marka bir kasa alıp içerisine monte edebilirsiniz. Linux işletim sistemi ile çalışacak Raspberry Pi'yi basit bir şekilde SD kart ile boot edebiliyoruz.

PC'nin besleme sistemi 5V micro USB girişinden yapılacak ancak kısa zamanda farklı adaptörlerinde üretileceğine eminm. Hatta yanılmıyorsam 4 AA pil ile çalışabilen bir adaptör ortalıkta gezinmeye başladı.

Peki bu minik bilgisayarı ne için kullanabiliriz. Aklınıza gelen her şey için, benim düşüncem ise bu ufaklığı media server olarak kullanmak. Bir arkadaşımda televizyonun arkasına monte ederek televizyonunu bir anda smart TV+media player haline getirmek istiyordu. Çünkü söylenenlere bakılırsa sistem HD video oynatabiliyor. Aslında yapabileceklerimizin sınırı yok örneğin bu minik PC'yi monitörünüzün arkasına monte ederek çok kolay bir şekilde All-in-One PC'nizi kendiniz üretebilirsiniz.

Bugün satışa sunulan sitelerde ortalık birbirine girmiş durumda. Daha şimdiden kendi PC'lerini kurup Quake 3 oynayanlardan, ince ince modifikasyonlara girişenlere kadar her türlü acayipliğe giden yol açıldı.

Yaşasın!

Eimac 304TL



Sizlere arada sırada Eimac tüplerden bahsediyorum. Eimac aslında oldukça küçük bir firma olarak kurulmuş. San Francisco’da kurulan firma ilk önceleri amatör radyo pazarı için düşük voltajlı tüpler üretmeye başlamış. 1934 yılında ise firma yeniden yapılanır. Firmanın gerçek anlamda ilk ürünü 150T güç triodu. Bu tüp savaş sırasında Amerikan ordusu tarafından radar sistemlerinde kullanılmış. Savaşın bitiminden 1960′lara kadar tüp üretimine devam eden firma 2000′lerde iflas ediyor ve efsane sona eriyor. Yukarıda firmanın 304TL vakum tüpleri ile üretilmiş bir amplifikatör görüyorsunuz. Aşırı yüksek voltajlarda çalışan bu tarz ampliler genelde istek üzerine üretiliyor. Yukarıda Amerikalı bir üreticinin deposu görülüyor. Üretici derken tek bir kişiden bahsediyorum. Arka tarafta daha konvansiyonel 845 gibi tüplerle üretilmiş ampliler görülüyor.

Lazerli Pikap


Ana fikre dokunmadan sanırım şu şekilde çevirebiliriz... Diyelim ki, bir misafiriniz pikabınıza izinsiz dokundu. Buradaki silah onun bileğine bir lazer demeti ateşliyor. Misafiriniz böylelikle bir daha pikabınıza dokunmamayı öğreniyor. Karikatür ilk lazer okuyuculu pikaplar geliştirildiği dönemde hafiften tiye almak için yapılmış...

Baba Temalı Ev Sinema Sistemi



Bloğumda zaman zaman harika ev sinema sistemlerine yer veriyorum. Bu tarz sistemlere genelde Amerika'da denk geliyorum. Tüm bu sistemlerin en önemli gereksinimi büyük alanlar. Amerika haricinde pek az bu denli gösterişli ev sinema sistemleri ile denk gelmek mümkün. Bunun en önemli sebebi Avrupa'da ev boyutlarının daha küçük olması. Uzakdoğu ise hepten vahim durumda. Amerikalı bir vatandaş Godfather (Baba) serisine sevgisini ev sineması sistemine de taşımış diyeceğim de, kocaman poster hariç tema pek uymuyor sanki...



Pazar Sineması: Scrooge (1935)



Bir süredir Haftanın Filmi bölümüne bir şeyler ekleyememiştim. Bu kez seçtiğim film 1935 yılında. Scrooge, bir İngiliz filmi. Film Henry Edwards tarafından yönetilmiş. Konusu yılbaşından nefret eden iki kişinin hikayesini anlatıyor. Film Wikipedia'daki bilgiye göre Charles Dickens'ın klasik romanı "A Christmas Carol"ın ilk sesli uyarlamasıymış. Filmin bir kaç farklı versiyonu var. Bir versiyonu 63 dakika sürüyor. Yukarıdaki 78 dakikalık tam versiyonu...

Filmin tamamını yukarıda seyredebilirsiniz. Filmin telif hakları artık ortadan kalktığından bir çok dijital kütüphanede bulabilir eğer isterseniz bilgisayarınıza indirebilirsiniz..

Davone Grande



Bloğumda arada sırada Danimarkalı Davone firmasının ürünlerine yer veriyorum. Özellikle retro çizgilere sahip Ray modelini beğendiğimi de söyleyebilirim. Geçenlerde firmadan gelen bir bültende yeni ürünlerini duyurduklarını gördüm ve merak edip sitelerine bir bakayım dedim. Davone Grande, firmanın en yeni ürünü. O farklı çizgiler gitmiş yerine bir acayip hoparlör daha doğrusu bir "şey" gelmiş. Hoparlörün teknik özellikleri muhtemelen harikadır ama o güzel tasarımlardan sonra bu olmadı...

Taşınabilir Müzik Seti ve Hayaller

Plak Sergileme Aparatı



Plak mağazaları için üretilen bazı aksesuarlar son yıllarda meraklı tüketici kitlelerin beğenisine sunuluyor. Yukarıdaki ürün aslında bir promosyonel sergileme ünitesi. Kartondan üretilen ürünün fiyatı son derece uygun. Amaç satılmak istenen ürünleri tüketicilerin daha fazla görebilecekleri yerlere koymak. Ancak meraklılar bu tarz ürünleri evlerine satın alıp en sevdikleri plakları ev dekorasyonunun bir parçası haline getirebilirler.

Burzum - Fallen LP


Burzum topluluğunun 2011 albümü Fallen, türü sevenlerde büyük bir sevinç yaratmıştı. Albüm ilk yayınlandığında Stereo Mecmuası Müzik Özel sayısında Tolga bayağı kapsamlı bir eleştiri kaleme almıştı. Buradan bir göz atabilirsiniz. O dönemde albüm elimde yoktu sonrasında CD'si elime geçti. Evet gerçekten albüm çok farklı ve güzeldi. Doğumgünü hediyelerimden bir tanesi Fallen plağı oldu. Mutlu mesut hemen plağı halde albümü dinledim. İlk olarak CD ile plak arasında muazzam bir fark var. Plak baskısı gerçekten çok başarılı. Albüm Avrupa'da Byelobog Productions, Amerika'da ise Candlelight Records tarafından CD formatında basılmıştı. Plak baskısını ise Back On Black yapmış. Şimdiye kadar toplam 3 adet farklı baskı yapıldı;

Fallen (LP, Album) Back On Black BOBV293LP UK 2011
Fallen (LP, Album, Ltd, Cle) Back On Black BOBV292LPLTD UK 2011
Fallen (LP, Album, Ltd, Fle) Back On Black BOBV291LPSE UK 2011


Bunlar şu an bulunabilir baskılar. Albüm çıktığında plağın özel bir kırmızı baskısı yapılmıştı. Aslında yukarıdakiler ile beraber yapılan tüm baskılar aynı sadece baskı adetleri farklı. Standart albüm için bir limit konulmamış. Şeffaf olan 3.000 adet, yukarıda bahsettiğim kırmızı olan ise toplam 1.000 adet basılmış durumda. Baskıların herhangi bir farkı yok, aynı bantlar kullanılarak hazırlanmış ve hepsi 180gr formatında.



Albümde biri girizgah birisi sonuç olmak üzere 7 adet şarkı var. Albüm Tolga'nın yazdığı üzere 1960′lardan kalma VOX AC50 amplifikatör, 1970′lerden kalma davul seti, Neumann M149 mikrofonlar gibi tür için son derece alışılmışın dışında bir ekipman kullanılarak yapılmış. Albümde Varg Vikernes'in normal sesini duymak ayrıca ilginç oldu. Senelerdir biz onun bağrış çağrışlarına (kısaca witch vokal deniyor) alışmıştık. Bünyemize ilaç gibi geldi. Şarkı listesi şu şekilde;

Fra Verdenstreet 1:03
Jeg Faller 7:51
Valen 9:22
Vanvidd 7:06
Enhver Til Sitt 6:16
Budstikken 10:10
Til Hel Og Tilbake Igjen

Tüm enstrümanları kendisi çalan Vikernes'ten çok yüksek virtüözite beklemek pek mümkün olmasa da, üst üste bindirilmiş gitarlar, çok aksamayan davul ile enteresan bir albüm Fallen. Plak kaydı şimdiye kadar yapılan tüm Burzum plaklarının bir adım ötesinde, sound ise müthiş.

Albüm benim açımdan tam anlamıyla bir nostalji oldu. Sanırım şimdiden en çok dinleyeceğim Burzum albümü olacak gibi...

Samsung HT-E6750W



Geçtiğimiz günlerde Samsung firmasının vakum tüpleri ürünlerinde kullanmaya başlayacağını ve konuda bayağı ciddi niyetleri olduğundan bahsetmiştim. İlk olarak taşınabilir dijital müzik sistemlerinde kullanılmaya başlayan tüpler şimdi ilk kez ev sineması sistemlerinde boy gösteriyor. Koreli firmanın  HT-E6750W kodlu müzik sisteminde Blu-Ray çalar +7.1 ampli kombinasyonunda da vakum tüpler var. Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da 13-17 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Samsung Forum'unda ürünün ilk gösterimi yapıldı. Haberdeki fotoğraflar Alman AreaDVD sitesinden...



Bu arada ülkemizdeki büyük firmaları da anlamak mümkün değil. Örneğin Samsung firmasından SM sitesinin alakası dışındaki hemen her türden haber elimize ulaşırken bu tarz şeyleri neden bir bülten olarak meraklılara göndermezler anlayamıyorum. Neyse...

Erkin Koray - Mechul / Rarities LP



Erkin Koray, Türk müzik tarihinin önemli isimlerinden bir tanesi. Ancak diskografisi ülkemizde tam olarak toplanmış değil. Sağolsun sevgili arkadaşımız Münir Tireli gibi bu konulara meraklı bir elin parmaklarından az sayıdaki insan senelerdir ellerindeki her türlü imkanı kullanarak Türk müziğinin özellikle Anadolu pop/rock döneminin kapılarını bizler için açıyorlar. Bir an gözlerinizi kapatıp Erkin Koray'ın yurtdışında doğmuş bir müzisyen olduğunu ve öncülük yaptığı konuları yine o yabancı diyarlarda da yaptığını düşünün, bugün hakkında yazılmış onlarca kitabı, diskografisinin yirminci otuzuncu (veya her neyse) yılı için yapılan özel baskıları konuşuyor olurduk.

1980'lerin ortalarından itibaren başlayan ancak 2000'lerde yoğunlaşan yabancıların Türk rock müziğine artan ilgisi sonucunda bugün Erkin Koray müziği ülkemizde görmediği ilgiyi yurt dışında görüyor. Hangi büyük prog/rock sitesine bakarsanız Erkin Koray plakları için makaleler okuyabiliyorsunuz. En azından müziğin evrensel olması böylesine isimlerin değerlerinin asla azalmamasını sağlıyor.

Erkin Koray müziği konusunda geniş kapsamlı yazılar yazacak kadar bilgili olduğumu zannetmiyorum. Ancak kendimi bildim bileli kasetlerini veya 45'liklerini buldukça satın alır zaman zaman keyifle dinlerim. Ancak geniş kapsamlı diskografisini elime geçirdiğimde bendeki Koray arşivinin buz dağının görünen yüzü olduğunu anlamıştım ne yazık ki. Tabii burada karmakarışık durumlarda söz konusu. Zamanında İzmir'de bir retail zincirinde (bu havalı ismi aslında bildiğiniz süpermarket işte) çalışırken Erkin Koray ile defalarca karşılaşmış ve plakları konusunda konuşmuştum. O dönemde müzik reyonundaki bazı albümlerin aslında kendisinden izinsiz basıldığını yani korsan olduğunu söylemişti ve o dönemlerde bu işlerin arkasında koşmaktan iyice sıkılmıştı. Bahsettiğim yıllar bence çok iyi bir geri dönüş albümü olan 1996 tarihli “Gün Ola Harman Ola” albümünün üzerinden 3-4 yıl sonrasıydı.



Bugün orijinal Koray LP'lerini ve 45'liklerini bulabilmek çok kolay değil, bulduğunuzda satın almak ise ayrı bir dert. LP'leri satın alıp çok iyi fiyatlarla yurtdışına satabileceğiniz konusunun anlaşılmasından sonra büyük miktarda plak göçü yaşandığını da söyleyebilirim. Yurtdışındaki ilginin artması çeşitli plak şirketlerinin özellikle de prog rock'a odaklanmış şirketlerin plak basma çalışmalarını ortaya çıkarttı. İspanya'da basılan “Tutkusu” “Erkin Koray 2” ve “Elektronik Türküler” basıldıktan çok kısa bir süre tükendi. Hatta 30-35 Euro fiyat etiketine sahip plaklar ülkemizde 200-250TL'ye kadar yükselen fiyatlarla satıldı. Garip :)

2011 yılında Amerikalı Sublime Frequencies firması Erkin Koray'ın 1970-77 yılında yaptığı çalışmaların orijinal Koray arşivindeki örneklerini kullanarak Mechul/Rarities adında bir plak bastı. Elimizde çok kapsamlı bilgiler olmamasına rağmen bildiğim kadarı ile şarkı listesi Koray'ın kişisel seçimleri doğrultusunda oluşturulmuş. Plağın satışını Forced Exposure adlı bir firma üstlenmişti. Tabii bu firma ile iletişim sorunları yüzünden ben dahil bir çok meraklı plağın başka yollarla peşine düşmüştük.



Sonunda çok az adetteki plak Equinox Music tarafından ülkemize ithal edildi, ithal edildiği gibi de bitti sanıyorum. En azından ben kendi kopyamı satın almayı başardım. Plak baskısı pek tanımadığım bir firma olan Sublime Frequencies tarafından yaptırılmış. Açık konuşayım gatefold (açılır kapak) şimdiye kadar gördüğümüz tüm Koray yeniden baskıları arasında en kalitelisi. Koray arşivinde yer alan iki adet fotoğraflar ve kendi yorumları ile çok keyifli hale gelmiş. Albümün adını veren şarkı 1968 yılındaki Altın Mikrofon'da ortaya çıkmıştı ancak 1970'de yayınlanan 45'lik çok daha farklı bir versiyon ile dinleyicinin karşısına çıkmıştı. Albümün en önemli şarkılarından bir tanesi 1974 yılında 45'lik olarak yayınlanan Krallar ise başlı başına bir olay. Albümün ön kapağı bu 45'liğin kapağı aynı zamanda. Şarkı listesi şu şekilde;

A Yüzü
Meçhul – 1970
Ve… - 1970
Kendim Ettim Kendim Buldum – 1970
Gün Doğmuyor – 1970
Goca Dünya – 1974
Krallar – 1974

B Yüzü
Cümbür Cemaat – 1976
Hadi Hadi Ordan - 1977
Düşünüş – 1977
Olmayınca Olmuyor – 1977
Sevdiğim – 1976



Baskı için gayet yeterli demek mümkün. Kapak kalitesi için mükemmel diyebiliriz. Zamanında basılan Türk plaklarında her zaman sorun olan yüksek frekanslar yine biraz eksik olarak karşımıza çıkıyor olsa da, bir miktar düzeltme yapılmış. Daha doğrusu abartmadan yapılmaya çalışılmış. İçerik bence çok çok iyi. Meçhul zaten başlı başına kült bir şarkı. "Krallar" ve "Olmayınca Olmuyor" aynı şekilde Koray severlerin çok nadiren denk gelebileceği 45'liklerde bulabileceği şarkılar. Bu plağı bir nevi az bulunur şarkıların toplandığı bir compilation olarak düşünmek lazım. Kaçırmayın alın.

Bu arada bu plağı ülkemize getirmeyi nasıl karar verdiğini bilmediğim ancak bir şekilde getirmeyi başaran Equinox Music'e de ayrıca teşekkür etmek lazım.

The Big Bang Theory



Bu sıralar çevremdeki herkes bir diziye tutturmuş gidiyor. Tüm dünyada da aynı durum var ki, hayatımda görmediğim kadar dizi var ortalıkta. Benim son dönemlerde seyrettiğim tek dizi "Death Note" idi. O da diziden sayılır mı bilemiyorum, animasyondu ama harikaydı doğrusu. Ha unutmadan bir de Star Wars'un çizgi dizi olarak fanlara sunulan "Clone Wars" dizisini takip ediyorum. Söz konusu Star Wars olunca yapacak bir şey yok. Bu hafta yani 24'ünde bayağı heyecanlı bir bölüm yayınlanacak ismi; Massacre... Bloğumu uzun zamandır takip edenler Star Wars ile ilgili durumun farkındadırlar sanırım :)

Neyse... Bu aralar bende bir diziye sarmış durumdayım, ismi "The Big Bang Theory" Konusu Kaliforniya'da bir üniversitede çalışan iki tane sivri zekalı fizikçinin ve oyuncu olma hayalleri kuran bir garson kızın etrafında dolaşıyor. Dizinin başrolündeki fizikçilerin yanında iki tane de evlere şenlik bilim adamı var. Bu arada fizikçilerden bir tanesi oldukça zeki ve sinir bozucu; Sheldon Cooper. Son yıllarda gördüğüm en iyi TV karakterlerinden bir tanesi...

Bu adamlar bir taraflarıyla teknoloji manyağı, bir taraflarıyla "inek" bolca bilimkurgu ve çizgi roman delisi. Zaten diziyi benim için ilginç kılan şeylerden bir tanesi bu çizgi roman deliliği. Dizi bir çok insan için fazlasıyla sıkıcı olabilir yani espriler öyle çok alışıldık türden değil. Bilim ve özellikle fizik muhabbetleri ise hepten evlere şenlik. Allah'tan dizinin bilim danışmanı David Saltzberg'in bir blogu var. Buradan dizinin bir bölümündeki fizik ve farklı bilim dallarındaki konular hakkında yüzeysel bile olsa bilgi alabilmeniz mümkün. Buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bu arada bloğun en eski dönemine giderseniz izlediğiniz bölümündeki teorileri bulmak daha da kolaylaşıyor.

Şimdilik dizinin ilk sezonunun ortalarındayım ve bayağı hoşuma gitti. Eğer şimdiye kadar duymadıysanız veya seyretmediyseniz bir göz atın, belki seversiniz...

Vakum Tüpler ve Samsung. Garip Bir İkili; Samsung DA-E750



Samsung firması CES 2012'de vakum tüp kullanan ilk ürünlerini duyurdu ve ortalık birbirine girdi. Uzun yıllar sonra ilk kez bir tüketici elektroniği firmasının ürünlerinde vakum tüpler görülüyor. İlk olarak yukarıda görülen Samsung DA-E750 modeli dock sisteminde tüpler kullanılmış. Firma ilerleyen aylarda soundbar olarak bilinen ve yeni nesil ince televizyonların düşük ses kalitesini arttırmayı hedefleyen hoparlör sistemlerinde de vakum tüpler kullanmayı planlıyor.

Koreli firma işi abartıp yeni ev sineması sistemlerinde de vakum tüplü giriş katları kullanabilir. Bu durumu açıklama ihtiyacı duyan Samsung yöneticileri, vakum tüpleri farklı ürünlerinin pre-katlarında kullanmayı planladıklarını ve tüplerin ses kalitesine önemli bir katkı sağladığını söylüyorlar.

Olayın nereye varacağını şimdiden kestirmek güç ancak TechRadar gibi önde gelen teknoloji haber sitelerinin editörleri Samsung'un bu hamlesinin tüketici elektroniği pazarında rekabetten kaynaklanan bir domino etkisi yaratıp diğer büyük firmalarında benzer ürünleri pazara sunabileceğini söylüyorlar.

Son dönemlerde büyük tüketici elektroniği firmaları, hi-fi ve video pazarının daha küçük ancak daha karlı dilimlerine girmeye yönelik adımlar atıyorlar. Geçtiğimiz günlerde Google'ın da evlerimizdeki eğlence sistemlerine yönelik adımlar atacağına dair bir haber yapmıştık. Görünen o ki, işler 2012'de bayağı kızışacak.

Çarşıdan Aldım Bir Tane, Eve Geldim Bin Tane



AK Müzik geçtiğimiz aylarda İdil Biret’in Beethoven külliyatı klasik müzik meraklılarına sunmuştu. Yukarıdaki gördüğünüz kutu içerisinde Beethoven’in otuz iki adet sonatını, beş adet piyano konçertosunu, koral fantezisini ve Liszt tarafından piyanoya uyarlanmış dokuz senfonisini içeriyor. Kutu içerisine bir de DVD eklenmiş. DVD içeriğinde 1980'lerin ortasından kaydın yayınlandığı tarihe kadar perde arkaları ve iki adet konser yer alıyor. Kayıtlar neredeyse 2 ay boyunca sürmüş ve ortaya muhteşem bir set çıkmış.



Yukarıdaki fotoğrafa bakınca "çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane" durumunu görebilirsiniz. İşin güzel tarafı 19 CD ve 1 DVD'den oluşan setin fiyatının oldukça makul olması. CD başına 1TL'den az ödeyerek seti satın alabilirsiniz.

Plakları Karıştırmak Bölüm I. İzmir - 45lik Plak Evi

Özellikle Amerika'daki bir çok web sitesinde gördüğüm ve çok hoşuma giden yazı dizileri vardır; bir şehirdeki (hatta koskoca ülkedeki) farklı ikinci el plak mağazalarını gezip bunları okuyuculara anlatan yazı dizileri. Geçenlerde aldığım bir mesaj üzerine böyle bir şey yapmalıyım diye düşündüm. İşte ilk adım;

---------------------------------------------------------------------------------------------------------



45'lik Plak Evi, İzmir Hisarönü'nde küçük ve sevimli bir plak mağazası. Yerini bulmak çok kolay. Hemen tarif edeyim. Hisarönü Camii'ne giden meşhur yola giriyorsunuz. İlk sola dönen sokağın başında geçmişin meşhur tatlıcısı Mennan vardır. Bu sokağa kıvrılıyorsunuz, sokağın bitiminde bu kez sağa doğru devam ediyoruz. Hemen karşınızda balık adam kıyafetleri satan büyük bir mağaza göreceksiniz. Konak ve Kemeraltı bölgesindeki sayısız hanlardan bir tanesini bulmuş olduk; Mirkelam Han. Hemen hanın içerisine girin ve birkaç adım sonra 45'lik Plak Evi'ndesiniz.

Küçük ve sevimli bir dükkanda sizi Birol Üzmez karşılıyor. Dükkan benim sevdiğim tarzda yani plaklar üzerinize üzerinize gelmiyor. Karmaşanın içerisine girmeden plakları rahatlıkla inceleyebiliyorsunuz. Raflarda farklı müzik tarzlarında plaklar ayrı ayrı gruplanmış. Özellikle rock müzik dinleyicilerinin hoşuna gidebilecek ilgi çekici plaklar ilk bakışta göze çarpıyor. Pek zor bulunan Who'nun efsanevi Quadrophenia albümden Led Zeppelin plaklarına, ELP plaklarından Jethro Tull plaklarına kadar hiç fena olmayan seçenekler dikkat çekiyor. Caz plaklarında da ilginç seçenekler bulabilirsiniz. Ancak şunu unutmayın ikinci el plak mağazalarının ürün yelpazesi son derece dinamiktir. Benim gördüğüm plaklar bir bakarsınız siz gittiğinizde satılmıştır. Yani gittiğinizde kısmetinize ne çıkarsa onu alacaksınız:)



Türkçe plaklar konusunda bayağı bir plak vardı. Aynı şekilde 45'liklerde de çok ilginç seçeneklere denk gelebilirsiniz. 45'likler ülkemizde bayağı seviliyor ve talep görüyor. 45'lik Plak Evi'nin koleksiyonunda hiç fena olmayan 45'likler var ve fiyatları gayet makul görünüyor. 45'lik avcıları ziyaretlerinde 33'lük arayanlara göre daha fazla vakit ayırmalılar. Mağazayı ziyaretim sırasında Tanju Okan'ın çok iyi durumdaki “Öyle Sarhoş Olsam Ki” 45'liği çok makul bir fiyata satıldı örneğin. 45'lik avcılarının dikkatine :)

Birol Üzmez plak konusuna çok meraklı bir insan. Geçmişte ilginç işlere imza atmış. Örneğin Zonguldak'ta plak kapaklarından oluşan bir sergi açmış ve işin güzel tarafı merak ettiğiniz plakları dinleyebileceğiniz bir ortamda yaratmış. Şu sıralar kendisi Betül Atlı'nın çizdiği plak kapaklarını toplamakla meşgul. Plak dünyasında kendi koleksiyonunuzu oluşturmanın sınırsız şekli olduğundan hep bahsederim, alın işte farklı bir örnek.



Benim açımdan bir plak mağazasının olmaz ise olmazı alacağınız plağı dinlemektir. 45'lik Plak Evi'nde almayı düşündüğünüz plakları dinleyebilmeniz mümkün. Bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Bu sayede plağın durumunu inceledikten sonra kendi kulağınızla dinleyebiliyorsunuz.



45'lik Plak Evi'ndeki tur sırasında plak raflarını incelerken bende kendime bir şeyler baktım tabii ki. Joni Mitchell'in 1972 yılı albümü “For the Roses”ın güzel bir kopyasını buldum. Biliyorsunuz bu albüm Mitchell'in müthiş eleştiriler alan Blue ve Court and Spark albümlerinin tam ortasında yer alıyor. Önemli bir geçiş albümüdür. Görüyorsunuz ya, nereden ne zaman ne bulacağınız belli olmuyor!

Plak meraklıları için keyifle ziyaret edebilecekleri, plaklara göz atarken sıcak müzik muhabbetleri edebilecekleri bir mekan 45'lik Plak Evi.

Facebook sayfası için buraya tıklayabilirsiniz.

Titi Robin – Gül Yaprakları CD


Geçtiğimiz günlerde elime geçen son derece keyifli bir albüm olan Thierry Robin veya bilinen ismiyle Titi Robin'in AK Müzik'ten yayınlanan ve Yaşar Kemal'e adanmış albümü "Gül Yaprakları" ile alakalı bir yazıyı Stereo Mecmuası Müzik sayfalarına ekledim. Robin albümü bizlere şu şekilde anlatmış; Gül Yaprakları’nı, müziğimi senelerdir besleyen Türk kültürüne bir vefa borcu olarak görüyorum. Kendi besteleme tarzımla bu toprağın müzisyenlerinin yorumunun harmanlandığı bu projeyi bir Türk müzik şirketiyle işbirliği yaparak hayata geçirdik.

Albüm incelemesi için buraya tıklayınız