Hifi Sistemleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hifi Sistemleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pop Art Sistem :)



Blog içerisinde birbirinden şık ve güncel bir sürü müzik sistemi varken neden bu fotoğrafı buraya ekledim. Bilmiyorum ortam çok hoşuma gitti. Biraz pop art havası, sempatik bir yerleşim, son derece basit bir pikap ve makara teyp... Plakların yerleşimi de ayrıca hoşuma gitti. Hoş o kadar az plak için böyle uğraşmaya gerek var mı ama fikir sempatik. Hoş aynı şeyi ben kendi evime yapayım desem sanırım yer kaybı konusunda rekor kırardım. Tabii resimdeki bir diğer sorun bu kadar az plak için harf ayraçlarına gerek var mıydı? Sanırım yoktu ama ortam o kadar hoş ki, insanın gözüne batmıyor. Acaba evde küçük bir odayı bu hale getirsem mi?

Hifi Cenneti



Aslında bu yazıda göreceğiniz fotoğraflardaki sistem pek tarzım değil ama ekipman muhteşem. Bir kere zaten kısıtlı sayıda üretilmiş bir pikap olan Thorens Reference'tan bir insanın elinde 3 tane olur mu ya. Ecd0317 nick'li kullanıcı Audiogon web sitesinde hemen herkesin tanıyabileceği bir kişi. Liste Thorens Reference'lar ile kısıtlı da değil işin kötüsü, Micro Seiki'den EMT'ye kadar en çok istenen ekipmanlar bu amcanın elinde her şey var. Duvara gömülmüş devasa hoparlör sistemine de özellikle dikkat. Bu arada cebinizde milyon dolarınız olsa, bu ekipmanın bir kısmını bulamayacağınıza da eminim. Tam anlamı ile bir hifi cenneti...



Beyaz, Sade ve Retro



Şu sıralar bir çok okuyucum neden eski yayın akışında değilsiniz diye soruyorlar. Yaz başında söylediğim gibi 3 aylık bir tatil yapmaya karar vermiştim. Eylül ayının başından itibaren normal yayın akışına geri döneceğim. Yine geleneksel bölümlerle hemen her gün kaldığımız yerden devam edeceğim hiç merak etmeyin.

Bloğumun ismi her ne kadar Hifi Günlükleri de olsa, Stereo Mecmuası projesinin bir yandan içerisinde bir yandan da dışarısında bir proje bu blog. Tarih vesaire gibi alanlar dışında hemen her türden yazıyı eklediğim bir nevi günlük. O yüzden sadece hifi değil ilgilendiğim hemen her alandan konular var içerisinde. Bazı okuyucular son dönemlerde yazdığınız yazılardan pek bir şey anlamıyoruz diyorlar. Haklılar aslında, bilgisayar oyunları bambaşka bir dünya... Dediğim gibi bu blog benim ruh halimle beraber değişiyor gelişiyor. Bir öyle bir böyle, anlayacağınız hepimizden birazcık işte :)

Geçenlerde yukarıdaki sistem fotoğrafını buldum. Pek hoşuma gitti doğrusu. Yukarıdaki hoparlörler zannedersem Grundig Audiorama 9000'lar. Bu arada yeni yılda yayına devam edersek bu hoparlörlerin test yazısını yayınlamayı planlıyorum. Büyük ihtimalle evde uzun soluklu bir test yapma imkanım oluştu. Neyse pedestal tasarımlı hifi sistem stand'i, bu güzelim hoparlörler ve son derece basit ampli, pikap birlikteliği çok şık duruyor.

Hep yazıyorum ya, bu tarz bir sisteme sahip olmayı çok isterdim diye ama gelin görün ki, sadeleşmek yerine gitgide karmaşıklaşıyor sistemlerimiz.

Akıllara Zarar Bir Restorasyon Projesi İlk Fotoğraf



Sizlere dün yapmakta olduğum bir hoparlör restorasyonundan bahsetmiştim. Bu aralar bir arkadaşım daha kapsamlı bir restorasyon projesinin içerisinde. Bu proje ile alakalı çok güzel fotoğraflar ve bol bol yorumu yayınlayacağım. Hatta restorasyon sonucunu kulaklarımla duymayı da iple geçiyorum. Ancak ayrıntılara girmeden önce bir fotoğraf yayınlayıp yukarıdaki hoparlörün ne olduğunu sizlere sorayım.

Hoparlörün ne olduğunu tahmin edenler veya atıp şansını denemek isteyenler aşağıdaki yorum kutusuna tahminlerini ekleyebilirler…

Odyofil Ziyaretler: Evimi Dijitalciler İşgal Etti!!!



Yukarıdaki fotoğrafa bakıp bu adamlar ne yapıyor diyebilirsiniz. Sanırım bunu demeniz gayet doğal. Efendim bu kez Odyofil Ziyaretler bölümünde kendi evimde dijital dünyanın yeni oyuncaklarını test ettik. Fotoğraftaki arkadaşlar sistemlerini benim müzik sistemime entegre ediyorlar. Şimdi ayrıntılar;

Geçtiğimiz haftalarda yeni nesil dijital kaynakları test etmek üzere sevgili Nadir ve Levent ile sözleşmiştik. Özellikle benim ardı arkası kesilmeyen çevresel sağlık sorunlarım yüzünden bu buluşmayı bir türlü yapamamıştık. Sonunda bir gece ayarlamayı başardık ve değerli dostlarım ellerinde çantalarla bizim evin yolunu tuttular.

Benim sistemimi okuyucular zaten biliyorlardır. Ayrıntıları Stereo Mecmuası Forumlarında da mevcut. Bu sistem üzerine yeni nesil iki dijital kaynağı ekledik. Birinci kaynak cihaz Transport PC. Aslında Transport PC'nin geliştirilmekte olan versiyonu. Transport PC konusunda Stereo Mecmuası'nda özel bir sayı yayınlamıştık ancak konu bilgisayar olunca sistemler devamlı yenileniyor ve dolayısıyla Transport PC özel sayıyı yayınladığımız günden bugüne bayağı gelişti. Konuyla ilgili gelişmeleri başta sevgili Nadir (nam-ı diğer Ionian) olmak üzere diğer meraklılar forumlarımızdaki konu başlığında okuyucularımızla paylaşıyorlar. Benim bu bilgisayarı son gördüğümden bugüne gelişmeler devam etmiş. Çift güç kaynaklı, ses kartı üzerinde bir sürü modifikasyon ve kapasitör olan,  Frankstein Transport PC ismini verebileceğim son derece karmaşık ve standart bir bilgisayarın çok ötesinde bir "şey" ile karşılaştım bu kez.

İkinci dijital kaynak ise Apple'ın Mac Mini modeliydi. Bunun üzerinde de yazılımsal bazı iyileştirmeler yapılmış. Sistemin sahibi olan sevgili Levent evde kullandığı DAC'ı da getirdi. Blacknote DAC-30 modelini böylelikle yakından inceleme ve dinleme fırsatı buldum.


Uzun zamandır böyle bir kablo karmaşası yaşamamıştım. Salonda ancak sek sek ile ilerlemek mümkündü.. Ayağınızın altında bir sürü bozulabilir parça varken cesaret işi tabii...

İlk önce sistemlerin kurulmasına başlandı. Çok sayıda elektrik prizi, bir sürü taşınabilir Harddisk vesaire derken salonda neredeyse adım atacak yer kalmadı. Transport PC ve Mac Mini, Blacknote DAC'a bağlandı ve test şarkılarını her iki dijital kaynak ve en son pikapta dinledik. Öncelikle benim testten çıkardığım sonuçları sizlerle paylaşayım...

1- MAC veya farklı bir bilgisayar tabanlı sistem kullanıyorsanız, DAC'ın dijital kaynağın nihai performansına büyük bir etkisi var. Muhtemelen kaynağın transport bölüme harcayacağınız tutar kadar DAC'a da yatırım yapmanız gerekli.

2- Transport PC, ilk bakışta aslında çok karmaşık gibi gözükse de, ortalama bir bilgisayar kullanıcısının kolaylıkla altından kalkabileceği bir yapıya sahip. Ancak gelecekte yapılacak ileri seviye modifikasyonlar ilginizi çekiyorsa elinizin biraz havye tutması gerekiyor. İleri seviye bir miktar bu işlere aşinalık gerektiriyor.

3- MAC cephesinde işler biraz daha rahat. İşletim sistemi üzerinde belirli modifikasyonları yaptıktan sonra kullanacağınız yazılımı seçmeniz gerekiyor. Bizim denediklerimiz arasında "Decibel" açık ara daha iyi bir performans gösterdi. 50 Dolara satın alabileceğiniz bu yazılımın sese etkisi oldukça etkileyici. Oldukça pahalı olan Amarra'yı ezip geçmesi, benim açımdan çok şaşırtıcıydı...

4- Gecenin ilginç sonuçlarından bir tanesi, kablonun önemi idi. Bir çok insana sorarsanız DAC bağlantısı amacıyla kullanılan USB (veya benzeri) kablo(lar) "1" ve "0"lardan oluşan sayısal veriyi taşıdığından çok büyük bir öneme sahip değiller. Ancak iyi bir USB kablonun yerine standart bir kablo taktığınızda ses bir andan tanınmaz hale geliyor. Bu konu çok garibime gitti. Sevgili Levent sisteminde Goldenote firmasının üst sınıf gümüş bir USB kablosunu kullanıyor. Görünen o ki, sistemine katkısı inanılmaz boyutlarda. Bu tarz dijital kaynağa sahip olanların ne yapıp edip kaliteli bir USB kablo edinmelerini gecenin deneyimi olarak kayda geçirmek isterim. Ülkemizde bir çok markanın kaliteli USB kablolarını bulabilmek mümkün...

5- Transport PC mi yoksa MAC mi sorusu, gecenin önemli sorularından bir tanesiydi. Benim görüşüm ayrıntılarla ve teknik işlemlerle fazla uğraşmak istemeyenlerin MAC yönüne kaymalarında fayda olabilir. Transport PC ise hobiyi uzun zamana yaymaya meraklı, konuyu adım adım geliştirmek isteyenler için ilginç bir seçenek. Gece konuştuklarımızdan hareketle bugün bir MAC Mini ile iyice geliştirilmiş bir Transport PC'nin maliyeti hemen hemen aynı. Bu maliyetlerin üzerine bir DAC ve iyi bir USB kablosu eklemek gerekiyor. Bu kesinlikle kaçınılmaz.

6- Harcanacak tutar ne olursa olsun yeni nesil dijital kaynakların avantajı çalınacak müzik medyasını ekonomik olarak edinebilmek. Bu konu pek bana hitap etmiyor. Benim için dinleyeceğim albümün kapağı ve bilgilerinin elimin altında olması önemli diyerek bu konuyu geçeceğim.

7- Dijital müzik arşivi edinmek başlı başına bir planlama gerekiyor. Aynı albümün bir sürü farklı versiyonu var. Örneğin Bill Evans'ın Waltz For Debby albümünün 2-3 farklı versiyonunu deneme fırsatımız oldu. Anlaşılan bu yönde ilerleyen arkadaşlarımızın dosya düzenlerine daha ilk başlardan dikkat etmesi gerekiyor. Öbür türlü albüm listeleri arasında kaybolup gitmek mümkün....


Solda Ionian ve Transport PC'si, sağda DAC-30 ve MAC Mini. Tam bir kaos!

Gecenin bir diğer sonucu iyi bir analog kaynak performansına ulaşmak için dijital cepheye harcamak gereken tutarın hiç de az olmadığıydı. DAC + USB kablosu + kaynak cihaz maliyeti pek az değil ancak plakların fiyatlarına bakarsanız bu yatırım maliyeti pek önemli sayılmaz.

Gecenin sonucu, benim görüşüme göre yeni nesil dijital oyuncakların performansının aynı fiyat seviyesindeki CD veya SACD çalarların performansına ulaştığı hatta geçtiği yönünde. Tabii bunu giriş seviyesinin biraz üzerindeki bir kıyaslama olarak söylüyorum. Üst segmentlerde durumlar bir hayli farklı olabilir. İyi bir analog kurulumu ve plak arşivi olan meraklıların şimdilik rahat olduğunu söyleyebilirim. Dijital dünyanın bu seviyelere ulaşması şimdilik kolay gözükmüyor ancak gelişim baş döndürücü bir hıza sahip. Önümüzdeki yıllarda durumlar değişebilir. Hatta kesinlikle değişecektir. Son iki senede yaşanan gelişmelere bakarak önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde gerek donanım gerekse de yazılım anlamında önemli gelişmeler olacaktır.

Odyofil Ziyaretler: Accuphase Cenneti



Sizlere geçen haftalarda yaşadığım Micro Seiki Coşkusundan bahsetmiştim. Sevgili Aytaç Ünal'a yaptığım ziyaretin benim için en ilginç olan kısmı Micro Seiki MA-505 kol ve Luxman PD 444 idi. Şimdi sıra ikinci en ilginç bölüme geldi; Accuphase'ler..

Accuphase veya tam adıyla Accuphase Laboratories veya bir dönem bilinen adıyla Kensonic Laboratories, 1972 yılında Kenwood firmasından ayrılan mühendis Jiro Kasuga tarafından kurulmuş. 1970'lerin ortalarından itibaren isimlerini duyurdukları daha doğrusu ünlendikleri ürünleri pazara sunmaya başlamışlar. Firmanın ismi Accu İngilizce "accurate" yani "keskin"in kısaltması ve phase yani İngilizce "faz" kelimelerinden oluşuyor.  Accuphase tüm dünyada güçlü amplileri ve pre-amplileri ile tanınıyor. Firmanın kendisine özgü bir tasarım anlayışı var. Şampanya rengi ön korumaları ve ışıl ışıl yanan vu-metre'leri onları nerede görürseniz görün tanımanızı sağlıyor.

Accuphase, ülkemizde çok yaygın bir marka değil. Ancak kullanıcı kitlesi son derece fanatik. Eh bir noktada haklılar. Evet oldukça pahalılar, güçlüler ve gösterişli tasarımları var. Ancak sesleri bakalım nasıl?

Ben çok fazla Accuphase ile denk gelmedim. Evet çeşitli mağazalarda gördüm, kurcaladım ve dinledim. Ancak bir kaç kadeh içki eşliğinde ev konforunda dinletiler her zaman farklıdır...



Sistemin analog kısmından bahsetmiştim sizlere; Micro Seiki MA-505 kol ve Luxman PD 444. Yazıyı eminim ki okumuşsunuzdur.  Sistemin geri kalanında elektronikler tamamen Accuphase markasından seçilmişti.   Accuphase PX-600 devasa boyutlarda bir güç amplifikatörü. 6 Kanallı bu devasa cihaz, zor sürülmesi ile tanınan KEF - 107.2 Ref +Qube hoparlörü sürmekle görevli. Devasa vu-metreleri karanlıkta ışıl ışıl parlayan bu gösterişli cihaz devasa boyutlu hoparlörleri şaka gibi sürüyor...



Accuphase  CX-260 ise sistemin kalbinde tüm bağlantılardan sorumlu. Hem ev sineması hemde stereo sistemlerde kullanılabilir bir pre-amplifikatör olan CX-260 yine Accuphase'in DG-28'i ile tamamlanmış. DG-28'e bayıldım. Bu aslında özel bir ekolayzır ünitesi ancak 64 frekans aralığında 1/6-oktav'lık değişimler yapabilmek mümkün. Arada sırada bana sistemlerimizde nasıl ekolayzır üniteleri kullanabiliriz diye soranlar olur. Soundcraft'ların yanında Accuphase DG-28'i de listeye alabilirim. İster kullanılsın ister kullanılmasın manzara mükemmel. Aşağıdaki fotoğrafı çekmeyi pek beceremesem de, bir şeyler belli oluyor. Oldum olası ekranda her parametrenin oynanabildiği cihazlara bayılırım. Bir nevi fetiş!



Sistemin CD çaları durun siz tahmin etmeden ben söyleyeyim, tabii ki Accuphase'ten seçilmiş. Modeli Accuphase  DP-55.  Tank gibi sağlam gözüken bu CD çalar bir dönem tam anlamı ile ortalığı kasıp kavurmuş. Tıpkı Wadia'lar, Esoterci'ler gibi kaya gibi sağlam gözüküyor ve mekanizmasından iç bileşenlere kadar gösterilen özen üst sınıf...



KEF - 107.2 Ref , 1980'lerin sonlarına doğru üretilen bir hoparlör. Yukarıdaki fotoğraflar buzdağının görünen yüzü daha alt kısmı da var. Bu devasa hoparlörler bugün bile çok fanatik bir kullanıcı kitlesine sahip. Bu hoparlörün bir de Qube adı verilen bir dış x-over(vari) ek ünitesi var. Aşağıdaki fotoğrafta DG-28'in üzerinde bu üniteyi görebilirsiniz.. Oldukça güç isteyen bu hoparlörleri ilk kez dinleme şansım olacaktı...



Sistemi ilk gördüğümde sesin biraz sert olacağına dair bir düşüncem vardı. Ancak ısınmayla beraber pek beklediğim tarz bir ses ile karşılaşmadığımı söylemem lazım. Gayet güçlü ancak insanı müzik dinlemekten soğutan tarzın oldukça uzağında bir ses ile karşılaştım. Dark Side Of The Moon'da sistemin gücü kendisini hissettirirken, caz geçtiğinizde o güç yerini bambaşka bir tada bırakıyor. Sistem çok uzun seneler süren bir arayış sonucunda kurulmuş. Bunu anlamak mümkün. Böylesine bir metrajda, böylesine güçlü cihazlarla bu sesi elde etmek pek kolay değil....

CD çaları pek az kullandık. Zaten Micro Seiki MA-505 kol,  Luxman PD 444 pikap kombinasyonu ortalığı tam anlamı ile dağıttı. İğne olarak Goldenote'un basit Babele'si ve pikap katı olarak Fil Elektronik'in yerel üretim Audiophile Phonobox'u gibi son derece ekonomik yani uygun fiyatlı bileşenlerle tamamlanmış bir analog kombinasyonun böylesine bir sonuç vermesi olacak şey değil. Evet ilerleyen günlerde Babele yerine çok iyi bir iğne gelecek ancak Audiophile Phono Stage sistemde kalıcı gibi duruyor. İlerleyen dönemlerde Accuphase'in çoook pahalı referans pikap katını almadıkça bu pikap katı sistemimde kalacak diyor Sevgili Ünal...



Keith Jarreth'lar, Pink Floyd'lar, Louis Sclavis'ler derken koskoca bir gecenin sonu geliyordu. Gözüm sistemin hemen yanında duran Revox A-700 makara bant okuyucusunda kaldı. Bir defa ki sefere dinlemeden bırakmayacağım. Son dönemlerde gördüğüm en temiz Revox makara teypti ve işin en cazip tarafı  Sevgili Aytaç Ünal'ın süper bir makara teyp arşivi var. Accuphase'ler, Micro Seiki'ler, Luxman'lar derken yaşlı İsviçre'liye sıra gelmedi...

Bir sonraki ziyarete kadar teşekkürler Aytaç Abi...

Steve Jobs Hifi 1982



Apple'ın patronu Steve Jobs emekliye ayırıldığı için bu aralar hemen her yerde onunla ilgili bir şeyler okuyabilmek mümkün. Benim neyim eksik? Yukarıdaki fotoğraf Diana Walker'ın "The Bigger Picture: 30 Years of Portraits" isimli kitabından alındı. Fotoğrafta Steve Jobs 1982 yılında evinde. Arka bölümde iyi bir müziksever olan Jobs'ın müzik sistemi görünüyor. Pikabı sanki Michell Gyrodeck gibi görülüyor. Cihazlardan bir tanesi de Mark Levinson sanki. Ayrıntıları bilen varsa aşağıdaki yorum kutusunu kullanarak bizleri aydınlatabilirler.

Sade ve Basit



Sizlere bir ara Finite Elemente Hohrizontal 51 sisteminden bahsetmiştim. Bu hoş sistemi kullanarak oluşturulmuş bir müzik sistemi. Müzik sistemi fotoğrafta televizyonun hemen altında. Koltuklarda pek hoşmuş bu arada :)

Rollin Rollin



Geçen hafta yeni tur bir tube rolling coşkusuna başlayacağımdan bahsetmiştim. Paketler yavaş yavaş elime ulaşıyor ve denemelere başladım. Vakum tüplü (veya yaygın haliyle lambalı) amplilerin en büyük güzelliği de budur... Yukarıda soldan sağa görünen tüpler, Hewlett Packard etiketli (Amperex turuncu logo) computer grade'ler, Reigon Label, Tungsram, Brimar ve Philips Military Grade smoked glass EF184'ler. Belki bu hafta bunların arasına bir sette Siemens katılır. Ama Philips ve Amperex'ler varken buna pek gerek yok sanki...

Tube Rolling: Yeni Tura Hazırlık



2010 yılı içerisinde yazdığım "2A3 Tube Rolling Coşkusu" yazısı nedense son dönemlerde en çok okunan yazılarımdan bir tanesi haline geldi. Bu yazı çok ilginç bir şekilde en çok "Google Translate" kullanılarak çevrilen yazılarımdan bir tanesi. Hatta Amerika'dan Avrupa'ya hatta İran gibi hiç beklenmedik ülkelerdeki hi-fi forumlarında bu yazıdaki fotoğraflara rastlıyorum. Önümüzdeki günlerde ikinci bir tur tube rolling yapacağım. Sevgili Koray Abi'den (Nostubestore.com) gelecek paketi dört gözle bekliyorum. Bakalım bu kez neler olacak!

Kim Hayır Diyebilir?



Bloğumun okuyucularından Ayşe Hanım başka bir blogta denk geldiği bu fotoğrafları göndermiş. Tamam ortada herhangi bir hi-fi sistemi yok ama böyle bir dinleme odasına kim hayır diyebilir ki? Sizi bilmem de ben hayır demezdim şahsen :)

Amerikadan Güzel Bir Ev ve Sistem



Amerikalı Anthony Pearson'ın evi. Plak koleksiyoncusu olan Pearson'ın son derece minimal ama bir o kadar güzel gözüken bir hi-fi sistemi de var. Pikabın Linn LP-12 olduğu belli ama ampli ve hoparlörleri tanımıyorum. Aşağıda oturma odasından bir fotoğraf var. Fotoğraflar Noah Webb tarafından çekilmiş...

Odyofil Ziyaretleri: Reha Arcan



Geçen hafta İstanbul'a gittim. Bu seyahatin birincil sebebi yapmam gereken bürokratik işlemlerdi. 4,5 günlük sürecin büyük bölümünde hatta neredeyse tamamında son derece zorlu işlemleri tamamlamak için koşuşturdum. Yapmam gereken işlemleri çok güzel bir döneme denk getirdim; KonstruKt ve Peter Brötzmann konseri. Ama ne yalan söyleyeyim bu sefer İstanbul'dan neredeyse hiçbir şey anlamadım. Yakında yine İstanbul yolları gözükecek gibi duruyor. O zaman acısını çıkartırım inşallah.

Konser öncesinde sabahtan yapmam gereken işlemleri tamamlayıp konser öncesi sevgili Reha Arcan ile buluşmak için yola çıktım. Güzel bir İstanbul gününde Reha'nın afacanları okuldan aldıktan sonra ilk önce parkta biraz oyun oynadık. Afacanlarla iddialaşıp, arkasından kaybedip ve “Metro” çikolataları kaptırdıktan sonra sistemin karşısındaki yerimizi almak üzere hareketlendik. Sade ama güzel bir sofranın başında hem sohbet ettik, hem konser öncesi ısınma turu yaptık, hemde yeni sistemi dinledik.

Sevgili Reha'nın sistemindeki değişmeleri buradaki linkte sizlerle paylaşmıştım. Geçtiğimiz senelerde dinlediğim sisteme göre bayağı değişiklik olmuştu yeni sistemde. Açıkçası sistemde en merak ettiğim cihaz amplifikatördü. Western Electric 300B vakum tüpten optimal performansı almak için tasarlanan Loth-X Ji300b ampli oldukça ilginç bir tasarıma sahip. Amplifikatörün temeli geçmişteki bazı önemli Westrex tasarımları ile erken dönem Japon Single Ended örneklerine dayanıyor. Tabii ki tüpleri Western Electric 300B. Anlayacağınız çok ciddi bir tasarımla tanışma, dinleme ve kurcalama fırsatı buldum. Sistemde bir diğer önemli değişiklik hoparlörlerdi. Opera Callas SP (Super Pavarotti) son derece narin bir tasarıma sahip. Narin derken bir kule tipi hoparlöre göre daha küçük yapılı. Hoparlörün arkasında da sürücülerin bulunması sayesinde konvansiyonel bir tasarımdan farklı bir konumlandırma yapmak gerekiyor. Opera hoparlörleri geçmişte Lotus Concept'te dinlemiştim. Özellikle Mini modeline bayılmıştım. Ancak ülkemizin sonu gelmez hi-fi savaşları sonunda Opera markası olması gerektiği yerden ne yazık ki uzak şimdilik. Belki ileri ki dönemlerde daha fazla ilgi çeker. Bence en keyifli çalan İtalyan hoparlörlerden bir tanesi. Bakalım ilerleyen yıllar neler gösterecek.

Sevgili Reha, hoparlörleri son derece keskin bir toe-in (1) ile konumlandırmış. Bu alışılmışın dışında gibi gözükse de, üreticinin bu konuda bazı tespitleri olduğunu anlattı. Sistemde analog kaynak çok yakından tanıdığım Michell Orbe, Technoarm ve Benz Ace, dijital kaynak ise Rega'nın yeni DAC'ı ve Apollo CD çalardı. Rega DAC konusuna ilerleyen günlerde döneceğim ama tahminimin gerçekten ötesinde bir performansa sahipti, bunu belirtmem lazım.


Galas, dinlenmesi her açıdan zorlu bir isim. Her açıdan derken, gerçekten her açıdan... 

Cihazları yakında inceledikten sonra sistemden Paul Bley plağından tınılar duyulmaya başladı. Daha ilk notalarda sistemin yine ustalıkla oluşturulduğu, sahnenin, detay seviyesinin olması gerektiği anlaşılmıştı. Zaten o noktadan sonra konser öncesi sohbetimize geri döndük. Plak bitince yerine yenisi takıldı ve çok çok az kişinin evinde dinleme fırsatım olacağını tahmin ettiğim bir plak dönmeye başladı. Reha bu çalan Diamanda Galas (2) değil mi diye sordum. Gülümseyerek evet dedi. Çalan "Malediction & Prayer" albümünün plağıydı. İlk yüzü bitince sevgili Reha başka bir plak aramak için kalkınca aman abi Galas bulmuşum sonuna kadar dinleyelim dedim. Dinlediğimiz yüzün en başını bir kez daha dinleyip sonra diğer yüze geçtik. Vay be, hala şaşırıyorum Diamanda Gallas, eh Reha'dan beklenilecek bir hareket :) O an çok keyif aldım, Allah razı olsun dedim. Ama akşamın devamında bunu bir çok kez söyleyecektim.


Solda KonstruKt'ün Peter Brötzmann sağda ise Marshall Allen ile yaptığı albüm görülüyor

Konser saati yaklaşınca Reha o akşam Radyo Babylon'da yapacağı programı hazırlarken bende Esma (3) ve afacanlarla sohbete devam ettim. Radyo programına ilerleyen günlerde geri döneceğim. Çünkü dönülmeyecek gibi değil. Program hazırlığı bitince sevgili Reha, elime iki adet CD tutuşturdu. Konser öncesi her türlü hazırlık yapılmıştı vallahi. KonstruKt'ün Peter Brötzmann ile yaptığı albümün yanında efsanevi saksafoncusu Marshall Allen (4) ile yaptıkları albüm.

Artık konserin yapılacağı Nublu'ya doğru yola çıkma zamanı gelmişti.

Tüm bunların sonucunda söyleyebileceğim tek bir şey var, bir sistem çok iyi çalabilir, çok iyi sinerjiye sahip olabilir, harika cihazlarla oluşturulmuş olabilir. Böylesine bir sistemi oturup yıllarca keyifle dinleyebilirsiniz. Sevgili Reha'nın sistemi işte öyle bir sistem. Ancak bir sistemi bence asıl değerli kılan şey, onun nasıl çaldığının yanında, neler çaldığıdır. Bu direkt müziği sevmek ile alakalı bir konu. Reha'nın farklı farklı sistemlerini her dinlediğimde şaşırdım. Hem nasıl çaldığına hemde neler çaldığına.

Böylesine keyifli bir dinleti ve sohbetin ardından Radyo Babylon'a doğru yola çıkıyoruz. Orada kısa bir mola verip, KonstruKt ve Peter Brötzmann konserine doğru ilerleyeceğiz.

(1) Hoparlörleri içeri doğru açı vererek konumlandırmak
(2) Bana neredeyse yüzlerce CD vererek Diamanda Gallas ve daha niceleri  ile tanışmama vesile olan dostlara buradan selamlar. Onlar kendilerini biliyorlar.
(3) Reha'nın eşi. Keyifli sohbet için tekrar teşekkürler.
(4) Allen'ı Sun Ra'dan tanıyorsunuz.

Diamanda Galas fotoğrafı:  Richard Termine, 2005

Eclipse Hoparlörler İle Oluşturulmuş Bir Sistem



Sizlere geçen gün burada Eclipse firmasının hoparlörlerinden bahsetmiştim. Firmanın Eclipse TD712zMK2 hoparlörleri ile oluşturulmuş bir sisteme denk geldim ve fotoğrafını ekleyeyim dedim. Yukarıdakilerden hangisini alırsın derseniz önce Barcelona koltuk (ki hastasıyım) arkasından da Epiphone gitarı. Gerisini ise Allah sahibine bağışlasın..

Katalog Çekimi Olsa Bile Yine de Güzel


Biraz karmaşık olsa da hoş bir sistem. İki zarif hoparlör ve bir pikap. Tabii ki bu özel bir çekim, Meubles Roche Bobois kataloğu için yapılmış. Bu ev benim olsa nasıl bir sistem kurardım sorusunu kendinize sorun ve hayal dünyasına doğru yolculuğunuza çıkın.

Reha Arcan Sistemi




Geçenlerde Reha Arcan ile sohbet ederken Single Ended dünyasına geri döndüğünü söylemişti. Bir kaç fotoğraf istemiştim. Geldi ve hemen bloğuma ekleyeyim dedim. Sistem bileşenleri; Loth-X Ji300b amplifikatör, Opera Callas SP hoparlör,Rega Apollo CD çalar, Rega DAC, Michell Orbe SE pikap, Michell Tecnoarm pikap kolu, Benz Ace iğne,  Asr Minibasis phono katı. Sistemdeki kablolar Kondo bakır hoparlör kablosu, BSL imalatı interconnect, DHlabs Silver interconnect, .Lookab elektrik kablosu, Dhlabs Redwave elektrik kablosu,

Bir Restorasyon Projesi; Quad ESL57


Güzel bir restorasyon projesi. Yaşına rağmen adım adım ilk günkü gözalıcı günlerine dönen Quad ESL57'ler. Fotoğrafları ben çektim. Hoparlörler Sn. Hakan Burkut'un. Çalışmalar biter bitmez dinlemek için yollara düşeceğim tabii ki!

Loft ve Güzel Bir Sistem


Litvanya'dan çok güzel bir ev ve sistem. Aslında sistemden ziyade ev çok hoş. Son yıllarda ülkemizde de moda olan Loft tarzı bir ev. Sistemin elektronikleri Arcam, ilginç yapılı hoparlörler ise Eclipse markasından seçilmiş. Pileksi sallanan koltuk harika.

Sadelik İyidir



Hoparlör üreticisi Marten Design'ın bloğundan bir iskandinav bayilerinin demo odasından olduğunu tahmin ettiğim bir sistem. Çok sade ve şık. Zaten şu İskandinavların tasarım anlayışlarına bayılıyorum...

Minimal ve Şık



Audiogon'dan Extra_action isimli bir kullanıcının sistemi. Gerçekten çok minimal ve şık. Computer Audio sayesinde sistemlerin küçülmesinin önü açılıyor. Ampliler DIY ve Krell KSA-50 baz alınarak yapılmış. Hoparlörde DIY. Çok sade ve güzel görünüyor..