Franck W. Fromy - Quatre Axes Mutants LP



Bazen elinize bazı albümler geçer ve hayatınız söner ya, işte size tam böyle bir hikaye anlatacağım. Albüm, Franck W. Fromy veya tam ismiyle Frank-William Fromy'nin solo albümü Quatre Axes Mutants. İlginç bir şekilde Franck W. Fromy hakkında fazla bilgiye ulaşabilmek pek mümkün değil.

Araştırmaların gösterdiği ortak nokta Shub-Niggurath. Bu aslında Fransız bir topluluğun ismi. Fransızların meşhur Art Zoyd, Magma ve Univers Zero döneminin hemen arkasından kurulan topluluğun son derece garip bir müziği vardır. 1983 yılında kurulan topluluk 1990'ların ortalarına kadar aktif idi. Ancak topluluğun kurucusu Allan Baullaud vefat edince toplulukta dağıldı. Topluluk ilk albümleri olan "Les Morts Vont Vite" ile bir anda parlamışlar ve efsanevi statüsüne girmişlerdir.. Saydığım toplulukları dinleyip seven okuyucularım mutlaka bir göz atsınlar.



"Les Morts Vont Vite" albümünün yayınlanmasından kısa bir süre sonra gitarist Frank-William Fromy topluluğu terkediyor ve kendi solo albümünü yayınlıyor. 1988 yılında yayınlanan albüm "Shub-Niggurath" albümleri ile bazı benzerlikler taşıyor. Ancak... 1988 yılında Musea plak şirketinin alt kuruluşu "Musea Parallele" tarafından yayınlanan albümün atmosferi gerçekten çok acayip. Kasvet ve karanlık albümü tanımlamak için söylenebilecek en uygun sözler!

1 Ligeia - Ou Le Ver Conquérant 20:45
2 Beata Dolores 13:24
3 Le Chant Des Pierres 2:56
4 Parapets Impulsifs 7:52

Daha albümü dinlemeden şarkı listesine bakınca bir şeylerin ters gittiğini hemen alıyorsunuz. "Ligeia" aslında Edgar Allan Poe'nun meşhur öykülerinden birisi. Aslında erken dönemde yazdığı öykülerden bir tanesi. Öykü son halini alana kadar bir kaç kez değişmiş. Hikaye anlatıcısının güzel ve kuzgun (Poe söz konusu olunca takıntıdır malum) renginde saçları olan eşi ölüyor ve bir kez daha evlenen anlatıcının ikinci eşi de ölüyor. Ancak ikinci eş yeniden diriliyor. Yeniden dirilirken Ligeia olarak diriliyor. Neyse ilk eşin ölürken yazdığı bir şiir var. Bu şiir albümün ilk şarkısının temelini oluşturuyor. Bir şeylerin ters gittiği  "Shub-Niggurath"tan ve "Ligeia"dan belli dedim. "Shub-Niggurath" en sevdiğim yazarlardan bir tanesi olan Howard Philips Lovecraft'ın Cthulu mitos'unda sık sık bahsedilen eski kadim tanrıçalardan bir tanesi. Solo albüm  Edgar Allan Poe'dan bir şiir ile başlayınca bu konulara meraklı (Gotik Edebiyat) kişilerde bir pür dikkat kesilme durumu oluyor haliyle!



Poe'nun öyküleri Fransızcaya Charles Baudelaire tarafından çevrilmiştir. Ben kendi adıma anlamakta zorlandığımdan hemen İttaki Yayınları tarafından yayınlanan Edgar Allan Poe'nun "Bütün Hikayeleri" kitabına baş vurdum. Dost Körpe sağ olsun çok güzel bir çeviri yapmış. Kitabın ilk baskısında sayfa 179'da hikayenin tamamını, sayfa 184'te ise bahsettiğim şiiri bulabilirsiniz. Şarkıda vokaller "Lucie Ferrandon" tarafından yapılmış. Albümdeki isimlerin ayrıntılarına girdikçe işin içinden çıkmak zorlaşıyor. Mesela Ferrandon şu an önemli bir Fransız konservatuarında profesör. Durum böyle olunca haliyle albümdeki müzikal performans çok üst düzey. Bu arada Ligeia - Ou Le Ver Conquérant şarkısı plağın ilk yüzünü tamamen kaplıyor. Yani neredeyse 20 dakika sürüyor!

Beata Dolores isimli şarkı ise ayrı bir uzmanlık alanının devreye girmesini gerektiriyor. María de los Dolores López ismindeki bu kadın karanlık İspanyol engizisyon döneminde bizzat kardinal Torquemada tarafından sorgulanan bir cadı. F. Martinelli tarafından yazılan İspanyol Engizisyonu isimli kitaptan esinlenilerek yapılan şarkıda, Franck W. Fromy, Torquemeda'yı, Laurence Kopelovitch  ise Beata Dolores'i seslendirilmiş. Bu aslında bir nevi düet sayılabilir ama bildiğiniz düetleri unutun. Atmosfer cadıların çekici (1) gibi..

Albümün üçüncü parçası enstrümantal ve bas ile çalınmış. Yazının başlarında bahsettiğim "Shub-Niggurath"ın kurucusu Allan Baullaud tarafından çalınmış. Albümün son parçası "Parapets Impulsifs"in metni Gilbert Dauger tarafından yazılmış. Piyano eşliğinde Franck W. Fromy tarafından seslendirilmiş. Metin son derece karmaşık ve karanlık, tabii ki şarkı farklı değil....



Bu albüm günümüzde doom veya atmosferik gibi tanımlamalar yapılan albümlerin bir nevi üst düzey müzikaliteye sahip atası gibi.  Karanlık atmosferli albümleri seven, deneysel ve ilerici çalışmaları takip eden hatta karanlık akım klasik müziğe ilgi duyan okuyucularımın ilgisini çekebilecek bir albüm. Aslında bloğumu okuyan ve bu tarz müziği dinleyen çok az sayıdaki insanı ilgilendirebilir. Zaten bu yazıyı yazarken okunmasından çok kendim için yazdım. Albümü edinmek isteyenler bir umut Musea web sitesine gireceklerdir. Burada 4 Euro civarına albümü alabileceğinizi zannediyorsunuz ancak stoklarda yok. CD formatında yayınlandığına dair bir not bulamadım. Ancak bir şekilde edinmek mümkün gözüküyor.

(1) Bakınız: Malleus Maleficarum

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar: Taş Devrinde Pikap



Bu kez Taş Devri (orijinal adı Flintstones) çizgi filminden bir pikap sahnesi buldum. Aslında görüntüler tam olarak çizgi filmden değil, çizgi film kahramanları kullanılarak hazırlanan bir reklam filminden. Çocukluğumun sevmediğim çizgi filmlerinden bir tanesidir Taş Devri. Eh Robotech veya Clementine gibi ilginç çizgi filmler varken gayet normal...

Rocket Şaraplık



Sizlerle paylaşacağım son Rocket tasarımı. Neredeyse bir ayı geçen bir süredir bu süper tasarımcılar topluluğunun ürünlerini paylaşıyorum. Bu sonuncusu gerçekten müthiş bir ürün. Akrilikten yapılmış bir şaraplık. Ancak yine tasarım dokunuşu belli ediyor kendini. Sanki bir amplinin arkası gibi yapmışlar tasarımı. Tek kelimeyle müthiş...

Öncesi Sonrası



Bir Japon mangasından iki jenerasyona ilginç bir bakış. Oyun konsollarından, elektronik cihazlara hatta oyuncaklara kadar herşey değişmiş. Ancak benim için en belirgin değişiklik müzik setlerinde. Plaklara güle güle denilmiş. Aynı şekilde kasetlere de! Ancak günümüzde her iki medya yeniden hortladı!

Bohuslan Big Band - Don’t Fence Me In - The Music Of Cole Porter CD



Caz dünyasında büyük orkestralar dönemi bambaşka bir alemdir. Ben seneler önce bu alemin içerisine girmiştim ve hala çıkmak mümkün olmadı. Muhtemelen -yaşarsam- 50 sene sonra yine aynı şeyleri yazarım. Bu şaşalı dönemin sonu çeşitli sebeplerle geldi ancak büyük orkestra geleneği caz dünyasında yaşamaya devam ediyor.

Bu yazımda sizlere kuzeyli bir büyük orkestradan bahsedeceğim; Bohuslan Big Band.

Bu topluluğun kalbinde Nils Landgren var. Müzik direktörü olarak görev aldığı toplulukta kendi albümlerinden farklı tarzlara da el atıyor. Bohuslan Big Band’ın repertuarı oldukça geniş. Albümlerinde farklı isimlerden besteler çaldıkları gibi bazı albümleri de tek bir müzisyenin bestelerini içeriyor. Liste bayağı uzun Duke Ellington, Frank Zappa, Avishai Cohen, James Brown, Lew Soloff, Kenny Wheeler, Gil Evans, Bob Mintzer, Steely Dan, George Gershwin ve daha fazlası. Bugün sizlere tanıtacağım albüm “Don’t Fence Me In” ismiyle yayınlanmış. Ancak Zappa albümünü de en kısa zamanda edineceğim. Neyse... Sizlere bugün bahsedeceğim albüm Cole Porter'ın eserlerinden oluşuyor.

Cole Albert Porter'dan bahsetmeden geçmeyelim. 1891 doğumlu müzisyen en bilinen Amerikalı bestecilerden bir tanesi. Klasik müzik eğitimi alan Porter, ilk başarısına 1920'lerde yani 30'lu yaşlarında ulaşır. Ancak 1930'larda Cole fırtınası başlar ve Broadway müzikallerinin aranan bestecisi olur. Porter'ın en önemli özelliği hem beste yapabilmesi hemde söz yazabilmesidir. 1930'larda geçirdiği bir kaza sonucu vücudunun sol kısmı felç olmuştur. 40'larda bu kazanın etkisiyle çok başarılı olamamış ancak 1947'de “Kiss Me, Kate” müzikali ile sanatının en üst noktasına ulaşmıştır. Müzik tarihi boyunca onun eserlerini yorumlayan çok önemli müzisyenler vardır. Bakalım İsveçli müzisyenler neler yapmış...

Bohuslan Big Band kendi biyografilerine göre 1800'lerin başına kadar uzanan bir tarihe sahip. Bohus tümeninin orkestrası İsveç'in en eski askeri bandolarından bir tanesi. 1950'lerde İsveç'in önde gelen 2 büyük orkestrasından birisi olarak öne çıkıyor diyelim ve kısa bir ara verelim.

Bohus aslında bir kale. Günümüzde yanılmıyorsam Norveç ile İsveç sınırına yakın bir yerlerde yer alıyor. Kuzey ülkelerini aslında kısaca İskandinavya olarak tanımlasak da, bu ülkeler tarih boyunca birbirleri ile didişmişler. En sonunda birbirlerine diş geçiremeyince savaşmaktan vazgeçip barışta karar kılmışlardır. Bu ülkelere gittiğinizde İsveçlilerin ve Norveçlilerin hala birbirlerini pek sevmediklerini görürsünüz. 16 yüzyılda 7 yıl süren savaşlarının yanında hiç durmadan birbirlerine yaptıkları sınır tacizlerinde Bohus kalesi İsveçliler için önemli bir dayanak noktası olmuş. Sonunda 17 yüzyılda Norveçliler kaleyi düşürmeyi başarmışlar. Aslında bu kale öyle büyük bir kale değil. Ancak o dönemlerde İskandinavya'daki savaşlara katılan ordularında çok büyük olmadığını düşünmek lazım. Bu dönemlerde Avrupa'nın merkezinde yapılan ve bazen yüzbinlere yaklaşan insanın katıldığı meydan savaşlarını düşünürseniz ortada mantıklı bir oran/orantı var...



Albüme gelirsek, ilk önce şarkı listesi;

1. From This Moment On - 05:20 (Porter, Cole)
2. Too Darn Hot - 06:14 (Porter, Cole)
3. What Is This Thing Called Love - 03:58 (Porter, Cole)
4. I Love Paris - 08:14 (Porter, Cole)
5. Begin The Beguine - 09:53 (Porter, Cole)
6. Love For Sale - 09:11 (Porter, Cole)
7. Prelude To Miss Otis Regrets - 01:37 (Porter, Cole)
8. Miss Otis Regrets - 06:32 (Porter, Cole)
9. Don’t Fence Me In - 05:27 (Porter, Cole)
10. I’ve Got You Under My Skin - 06:35 (Porter, Cole)
11. I Get A Kick Out Of You - 06:25 (Porter, Cole)
12. Every Time We Say Goodbye - 06:36 (Porter, Cole)

Albümde çalan müzisyenlere bir bakış atmak gerekirse; tromptler ve flügelhorn'larda; Lennart Grahn, Samuel Olsson, Staffan Svensson ve Jan Eliasson. Trombonlar; Magnus Svedberg, Christer Olofsson, Karin Hammar ve Niclas Rydh. Saksafonlar ve türevleri; Johan Borgström, Joakim Rolandson, Ove Ingemarsson, Mikael Karlsson ve Alberto Pinton. Piyano Tommy Kotter. Bas Yasuhito Mori. Perküsyon Ebba Westerberg ve davullar Göran Kroon. Tüm düzenlemeleri Colin Towns yapmış. Albümdeki vokaller ise Nils Landgren'den...

Albüm ilginç bir seçkiye sahip. Bazı çok bilindik şarkıların yanında pek bilinmeyen şarkılara da yer verilmiş. Büyük orkestra düzenlemelerini yapan Colin Towns bazı ilginç işlere imza atmış. Albüm genel olarak daha düşük tempolu şarkılardan oluşturulmuş. Ancak swing'i bol şarkılar aralara serpiştirilerek albümün genelinde bir denge oluşturulmuş. Ayrıntılara göz attığınızda sololara baktığınızda çok abartıya kaçılmadan mainstream müzik dinleyicisinin daha fazla hoşuna gidecek bir tarz elde edilmiş. Bu şarkıların bir çoğunu müzik tarihinin önemli orkestra ve müzisyenlerinden dinlediğimiz için vokallerde abartıya kaçılmadan müzik daha fazla ön plana çıkartılmış. Kayıt ise çok başarılı. Abartıdan uzak baştan sona keyifle dinlenebilecek iyi bir hafta arası iş sonrası yorgunluk atma albümü...

Plak Yerinde Olmak İsteyen Hala Yok Mu?

Rollin Rollin



Geçen hafta yeni tur bir tube rolling coşkusuna başlayacağımdan bahsetmiştim. Paketler yavaş yavaş elime ulaşıyor ve denemelere başladım. Vakum tüplü (veya yaygın haliyle lambalı) amplilerin en büyük güzelliği de budur... Yukarıda soldan sağa görünen tüpler, Hewlett Packard etiketli (Amperex turuncu logo) computer grade'ler, Reigon Label, Tungsram, Brimar ve Philips Military Grade smoked glass EF184'ler. Belki bu hafta bunların arasına bir sette Siemens katılır. Ama Philips ve Amperex'ler varken buna pek gerek yok sanki...

Gramofon Müzesi



Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag'tan bir müze. Müzenin konu çok ilginç eski gramofonlar sergileniyor. Prag'a gittiğimde bu müzeyi ziyaret etmek hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Genelde eski kentteki okült gelenek ile alakalı araştırmalar yapmış ve Absinthe'in dibini vurmuştum. Müze ziyareti bir sonraki sefere kaldı. Bu arada müzede yeni üretilen gramofonlarda satılıyormuş...

Absürd Plak Kapakları: Manowar Anthology



Manowar çok severdim eskiden. Normalde albüm kapakları çizimlerle oluşturulur ama bir nevi best of kategorisinde olan Manowar Anthology albümünün kapağı tam anlamıyla facia. Metal'in kralları için pek hoş bir durum değil :)

Güzel Bir CD Rafı



Aslında yukarıdaki CD saklama çözümüne çok benzer bir diğer ürünü sizlerle daha önce paylaşmıştım. Jackrack tarafından tasarlanan ürüne göre daha keyifli çizgiler kullanılan ürünün ne üreticisini ne de fiyatını bulamadım. Ama çok hoşuma gitti...

Mobile Fidelty Geodisc



Mobie Fidelty firmasını sanırım herkes yaptıkları plak baskıları ile tanıyordur. Ancak firmanın bazı ilginç aksesuarları da var. Bunlardan en tanınmışlarından bir tanesi Geodisc. Çok basitçe pikap ayarlarınızı yapmanız için gerekli protractor ihtiyacınıza yönelik bir ürün diyebiliriz. Geodisc'i ne zamandır merak ediyordum ve sonunda deneme fırsatım oldu. Düşüncelerimi Stereo Mecmuası'nın bir sonraki hi-fi sayısına yazmayı planlıyorum. Şimdilik bir kaç fotoğraf paylaşayım dedim...



Youn Sun Nah - Same Girl CD



Youn Sun Nah, Koreli bir müzisyen. ACT plak firması ile kontrat imzalayan ilk şarkıcı olan Youn Sun Nah ilginç vokal tekniği ile dikkat çekiyor. Zorlanmadan çok dik tonlardan şarkı söyleyebilen Koreli müzisyen dinleyicilere çok farklı bir caz albümü sunuyor. Son derece duygusal ve sakin yapılı olan albümün ismi “Same Girl” 2010 yılında yayınlanan albüm daha yeni elime geçti. Anlayacağınız 1 sene gecikmeli bir albüm eleştirisi bu!

Youn Sun Nah müzisyen bir aileden geliyor. Babası orkestra şefi annesi ise müzikal aktrisitiymiş. Müzik kariyeri erken yaşlarda başlayan şarkıcı oldukça dikkat çekici bir eğitim almış ve 23 yaşında ilk önemli performansına imza atmış. Kore Senfoni Orkestrası ile gerçekleştirdiği performans ülke çapında dikkat çekmiş. Bu performans ona kariyerinde yepyeni kapıla açmış. Belki de ACT ile yaptığı kontratta bu performansın bir etkisi vardır...

Kore'de müzik eğitimini tamamladıktan sonra 1995 yılında Fransa Paris'e giden Youn Sun Nah, burada caz ve chanson eğitimi almaya başlamış. Türünün en eski ve en prestijli müzik okullarından bir tanesi olan National Music Institute of Beauvais'ye (Beauvais Milli Müzik Enstitüsü) kabul edilmesiyle müzikal hayatında önemli değişiklikler olmuş. Bu süreç devam edereken ayrıca “Nadia ve Lili Boulanger Konservatuvarında eğitim alma şansı bulmuş. Kabiliyeti kısa zamanda kabul edilen Youn Sun Nah, kendisine Fransız caz dünyasında yer edinme şansı bulmuş ve çok sayıda caz kulübünde konser vermiş. Tüm bunlar olurken ülkesi ile bağlarını koparmamış ve ülkesinde de bazı önemli müzisyenlerle konserler vermiş.

Tüm bunlar olurken 2009 yılı albümü olan ‘Voyage’ ile Fransa caz listelerinde başarılı olmuş. Bu albüm ile Fransa ve Kore'de bir çok ödül almış. Çeşitli festivallere katılmış ancak en dikkat çekici konser dizisini Ulf Wakenius ile birlikte verme şansı bulmuş. Böylesine tanındık bir isimle yaptığı bu turne ile dünya çapında tanınma fırsatı bulmuş. Tüm bu başarılı dönemin ardından bu yazımda sizlere bahsedeceğim “Same Girl” albümü ortaya çıkmış. Albümün şarkı listesi oldukça iddialı. Şağıdaki listeye bakınca sizde bu tespitime hak vereceksiniz;

1. My Favorite Things - 04:00 (Rodgers, Richard / Hammerstein II, Oscar)
2. My Name Is Carnival - 04:02 (Franck, Jackson C. / Franck, Jackson C.)
3. Breakfast In Baghdad - 05:56 (Wakenius, Ulf)
4. Uncertain Weather - 03:22 (Nah, Youn Sun / Nah, Youn Sun)
5. Song Of No Regret - 03:45 (Hall, Lani / Mendes, Sergio / Hall, Lani / Mendes, Sergio)
6. Kangwondo Arirang - 04:06 (traditional / traditional)
7. Enter Sandman - 04:52 (Hammet, Kirk / Hetfield, James / Ulrich, Lars / Hammet, Kirk / Hetfield, James / Ulrich, Lars)
8. Same Girl - 04:14 (Newman, Randy / Newman, Randy)
9. Moondog - 04:10 (Cox, Terry / Cox, Terry)
10. Pancake - 03:36 (Nah, Youn Sun / Nah, Youn Sun)
11. La Chanson d'Hélène - 05:07 (Sarde, Phillipe / Dabadie, Jean-Loup)

Albümde benim için en dikkat çekici şarkı parça “Enter Sandman” Bu şarkı aslında Metallica'nın hiç sevmediğim siyah kapaklı albümünde yer alıyor. Youn Sun Nah şarkıyı orijinalinden çok farklı yorumlamış ve pek güzel olmuş. Albümde Ulf Wakenius bestesi "Breakfast in Baghdad” şarkısı da çok dikkat çekici. Youn Sun Nah çok farklı vokal tekniği ile şarkıyı bambaşka bir yere götürüyor. Nah burada son derece duygulu neredeyse fısıldama tadında bir teknik ile performansını sergiliyor. Albümün açılış parçası olan My Favorite Things ise ayrı bir konu. Şarkının daha açılışta müthiş bir düzenlemeye sahip olduğunu hemen anlıyorsunuz. İcra gerçekten çok başarılı. Bu durum Youn Sun Nah'a eşlik eden müzisyenleri gözden geçirince gayet doğal!



Albümde gitarları Ulf Wakenius çalmış. Bu önemli isimle daha tanışmadıysanız Ulf Wakenius Signature Edition albümüne mutlaka göz atın. Zaten bu albüme göz attıktan sonra bir çok albümünü edinmek isteyeceğinize eminim. Basların yanında çello'yu yine ACT firmasının bir çok kaydından tanıdığımız Lars Danielsson çalmış. Perküsyonlarda ise Xavier Desandre-Navarre var. Albümün sürpriz şarkılarından bir tanesi olan La Chanson d'Hélène'de anlatıcı olarak Roland Brival'ı dinleyebileceksiniz. Yazının başlarında Kreli müzisyenin Fransa'ya geldiğinden ve caz ve chason eğitimi aldığından bahsetmiştim. İşte chanson eğitiminin doğal bir sonucu olarak “ La Chanson d'Hélène”de çok farklı bir tat var.

“Kangwondo Arirang“ ise Kore'den geleneksel bir şarkı. Youn Sun Nah'ın ülkesine özlem duyduğundan mıdır bilememekle beraber bu şarkıda dili anlamamanıza rağmen bir duygu fırtınasına yakalanıyorsunuz. Alah'tan hemen arkasında gelen şarkılarla melankoliyi geride bırakıyoruz. Albümdeki en eğlenceli şarkı ise Youn Sun Nah'ın bestesi olan "Pancake"

Albümün kaydı ACT kalitesinde. Az enstrüman, çok çok iyi vokaller ile ailecek dinlenebilecek bir albüm. Özellikle eşleri ile birlikte müzik dinlemek konusunda sıkıntılar yaşayan dostlarıma bu tarz albümleri özellikle tavsiye ediyorum. Bu tarz albümler sayesinde eşlerinizin müzik sistemlerinize neden yatırım yaptığınızı anlamaları bir miktar kolaylaşabilir.

Çok farklı vokal tarzlarını içeren, iyi müzisyenlerin destek verdiği, farklı türler arasında sizleri sıkmadan yolculuğa çıkartabilecek bir albüm. Kayıt çok başarılı. Listenize not etmenizi öneririm...

Yine Yenilendik...



Son günlerde yaşadığımız sıkıntılardan sonra Stereo Mecmuası web sitesini eski haline döndürmeyi başardık. Umarım yeni server'larımızın hızından memnun kalırsınız. Şu an yaptığımız testlerde durum gayet iyi gözüküyor. Bakalım ilerleyen günlerde neler olacak!

Andante Sayı 59 Yayınlandı!



Andante'nin 59 sayısı yayınlandı. Bu sayıdaki konular; Emre Aracı Brüksel’deki Müzik Enstrümanları Müzesi’ni Ziyaret Etti. Mutlu Tanberk Ve Selen Yılmaz Aspendos’taki Tarihi Kuğu Gölü Yapımını İzlediler. Mehmet Ergüven’den İstanbulopera Festivali’nin Reklam Kampanyasına Eleştiri. Stockhausen’in Operasının Dünya Prömiyeri Köln’de Yapıldı. Yaşar Ürük İksev’in Kapılarını Açtığı Müziksev’i Tanıtıyor. Ufuk Çakmak “İSTANBUL’UN Altın Tınılı Tenoru” Ahmet Baykara İle Söyleşti. Ozan Tunca Yurtdışında Okumak İsteyenler İçin Rehber Hazırladı. Cherubını’nin Başyapıtı Medea Operasını Ayşe Öktem Tanıtıyor. İbrahim Yazıcı Yaşamöyküsünü Anlatmaya Devam Ediyor. Murat Özkoyuncu, Feyzi Erçin Ve Ufuk Çakmak’tan Kapsamlı Kayıt Eleştirileri..

Bu sayıda ben hi-fi dünyasından haberler ile Andante'ye katkı vermeye çalıştım. Umarım keyifle okursunuz...

Korsanın Sinema Salonu



Bu kez korsan temalı bir ev sineması salonu. Pirates of the Caribbean filminden etkilenerek hazırlanan salondaki ayrıntılar müthiş. Sanırım 2002 yılında serinin ilk filmi olan "The Curse of the Black Pearl" "Kara İncinin Laneti" benim favorimdi. Zaten diğerlerini seyredip seyretmediğimi bile hatırlamıyorum. Neyse... Sistemin sahibi sağlam bir proje yaptırmış. Sinemanın içerisi haricinde bar bölümü ve giriş bölümü de gerçekten güzel gözüküyor. Hakan bunu beğendi:)





Video: Globe Unity Orchestra - Globe Unity 70



Aman nasıl performanstır böyle. 1970 Kasım'ından Almanya'dan bir konser kaydı. Kompozisyon bu aralar kafayı takmış olduğum Alexander von Schlippenbach'a ait. Globe Unity Orchestra ilk kez 1960'larda kurulmuş tabii ki piyanist Alexander von Schlippenbach'ın alamet-i farikası. Yukarıdaki performansta dinleyeceğiniz ve seyredeceğiniz müzisyenleri de kısaca yazayım... Derek Bailey - elektrik gitar. Heinz Sauer, Peter Brötzmann, Evan Parker ve Gerd Dudek saksafon türevleri. Bu arada isimlere bakar mısınız? Michel Pilz, bas klarnet, flüt. Kenny Wheeler, Bernard Vitet, Tomasz Stanko ve Manfred Schoof, trompet ve bazı diğer üflemeliler. Albert Mangelsdorff, Malcolm Griffith, Paul Rutherford, Buschi Niebergall trombonlar ve çok sayıda diğer enstrümanlar. Peter Kowald - tuba. Arjen Gorter - kontrbas, elektrik bas gitar. Paul Lovens davul. Han Bennink davul ve farklı perküsyonlar. Çok fena!

Zar CD Kutusu



Zar şeklinde bir CD kutusu. Az sayıda CD'si olanlar için salonlarında renkli bir seçenek olabilir. Bunların binbir çeşidi ve rengini bulabilmek mümkün. İstanbul'da "Karıca" benzeri mağazalarda denk gelebilmek mümkün.

Tube Rolling: Yeni Tura Hazırlık



2010 yılı içerisinde yazdığım "2A3 Tube Rolling Coşkusu" yazısı nedense son dönemlerde en çok okunan yazılarımdan bir tanesi haline geldi. Bu yazı çok ilginç bir şekilde en çok "Google Translate" kullanılarak çevrilen yazılarımdan bir tanesi. Hatta Amerika'dan Avrupa'ya hatta İran gibi hiç beklenmedik ülkelerdeki hi-fi forumlarında bu yazıdaki fotoğraflara rastlıyorum. Önümüzdeki günlerde ikinci bir tur tube rolling yapacağım. Sevgili Koray Abi'den (Nostubestore.com) gelecek paketi dört gözle bekliyorum. Bakalım bu kez neler olacak!

Lego Plak Kapakları: Lilly Allen



Geçenlerde Flickr'da "Christoph!" isimli bir kullanıcıya denk geldim. Süper eğlenceli işlere imza atan Christoph! bazı bilindik albümlerin kapaklarını Lego blokları ile yeniden yorumlamış. Bloğuma denk geldikçe eğlenceli örnekler ekleyeceğim. İlk plak kapağı Lily Allen'ın "It's not me, it's you" albümünden. Yukarıda Lego versiyonu aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar: City Of God



Uzun bir süredir Filmlerde Pikaplar ve Plaklar bölümüne bir şeyler ekleyememiştim. Geçenlerde çok sevdiğim bir film olan City of God'ı (orijinal adı Cidade de Deus) seyrederken bir sahnede çalan pikabı görünce hemen ekran görüntüsünü aldım. Sizlerle daha önce bu ilginç filmin plağını da paylaşmıştım. Hemen her yazımda olduğu gibi yazı bayağı dallanıp budaklanmıştı. Bu yazıda filmin adının nereden geldiğinden, filmdeki hikayelere kadar bir çok şeyden bahsetmiştim. Tabii ki müziklerden bol bol bahsetmeyi unutmamıştım. Neyse isterseniz yazıya buradan ulaşabilirsiniz.



Sahne filmin en sevilen kötü adamı Benny ile sevgilisi Angélica'nın kafaları iyiyken Tanrı Kent'ten çıkıp bir çiftlikte yaşama kararını verdikleri an. Eh bunu yaparken plak dinlemekten daha iyi bir fikir aklıma gelmiyor benimde!

Bir Yıldız daha Kaydı: Amy Winehouse



Amy Jade Winehouse veya tanıdığımız ismiyle Amy Winehouse vefat etti. 27 yıllık kısacık bir ömür ve harika 2 albüm. Keşke daha devamı gelseydi. Muhtemelen 2000'lerde R&B, soul ve caz müziği en iyi harmanlayan ve geniş kitlelere tanıtan isimdi.

Benim Winehose ile tanışmam İngiliz bağımsız müzik endüstrisi dergisi Mojo sayesinde oldu. 2003 yılında Frank yayınlanmadan önce bile dergi sayfalarında kendisine yer buluyordu. Daha sonra ilk single'ı "Stronger Than Me" ile dikkat çekti. Hemen arkasından ilk albümü “Frank” yayınlandı.

Winehouse'u bu kadar değerli kılan şey bence soul müziğin önemli kadın solistlerine olan ilgisi sayesinde müziğinde yakaladığı çizgidir. Müzik tarihini incelemeyen, müzik dinlemeyen bir insanın böylesine bir karışımı elde etmesi mümkün değildir. Winehouse tahmin edebileceğiniz gibi iyi bir müzik dinleyicisidir aynı zamanda... Bunun yanında dünya müziğinde gitgide geriye düşen İngiliz müziğinin yeniden başarıdan başarıya koşmasını sağlaması önemlidir. 2000'lerde İngilizlerin dünyaca çok tanınmayan ama kaliteli müzik dergileri sıralamasında en başlarda kendilerine yer bulabilecek bağımsız müzik dergilerinde Winehouse rüzgarı öyle bir esiyordu ki, bu dergileri okuyanların onun müziğini merak etmemesi imkansız gibi bir şeydi. Bu dönemlerde de Winehouse'un kimyasallarla arasının iyi olduğu biliniyordu ancak ölümcül sorunlara yol açması olasılığı pek yoktu. Müzik dünyasının görünen yüzünden daha derinlere girdikçe konuşulmayan gerçekler vardır. Hemen herkes bu gerçekleri bilir ama küçük ve bağımsız hareket eden müzik dergileri, dinleyiciler ve müzisyenler arasında adı konulmamış bir sessizlik yemini vardır.



Winehouse, İngiltere'de musevi bir ailenin kızı olarak doğdu. Çok küçük yaşlarda caz müziğe ilgisi başladı. Kendisinden büyük iki kardeşi vardır. Winehouse'un. Bir tanesi eczacı diğeri ise taksi şoförüdür. Yazılan çizilenlere göre ilk önce Frank Sinatra ile tanışmıştır cazın büyük isimlerinden. Ondan sonrasında da şarkı söylemeye başlamış, o dönemde öğretmenleri tarafından asla durdurulamamıştır.

İlkokul sırasında problemleri ortaya çıktıkça büyükannesi onu bir sanat okuluna yazdırır. Okuldaki hocaları Winehouse'un durmadan şarkı söylemesinden bıkmışlardır. Winehose sanat okulunda kendisini yeniden keşfeder. Tüm ergenlik yaşındaki gençler gibi ilgi çekebilmek için dönemin popüler müziklerine el atar. 10'lu yaşlarında “Sweet 'n' Sour” isminde bir topluluk kurar. Kendi röportajlarında projenin çok kısa soluklu olduğundan bahseder ve o dönemlerde şaşırtıcı şekilde rap müzik yaptıklarını söyler. Müzik eğitimine devam eden Winehouse gitar çalmaya başlar. İlk bestelerini yapmaya başlar. O dönemlerdeki erkek arkadaşı soul şarkıcısıdır ve yerel topluluklarda Winehouse'a işler ayarlar. Bu arada erkek arkadaşı Tyler James, Winehouse'un demo kasetlerini çeşitli plak firmalarına gönderir. 20'li yaşlarına gelen Winehouse çeşitli underground toplulukların yanında bazı radyo, televizyon programlarına da katılır. Bu dönemlerde Winehouse fena halde 1960'ların kız topluluklarına kafayı takmıştır. İlginç saç stilini ve Kleopatra makyajını 1960'ların ünlü The Ronettes topluluğundan alır... Bu dönemlerde büyük plak firmalarının Winehouse'un potansiyelini keşfetmesi ile hayatında değişiklikler başlar. İlk albümünü yapmaya hazırlanırken plak şirketleri, menajerler arasında savaş çıkar. Tüm bunlar Winehouse'un hassas psikolojini etkiler.



Tüm bu karmaşa arasında anlaşmalar sağlanır ve bir şekilde Frank albümünü yayınlar. Frank albümü soul ve caz müziğin çok başarılı bir birleşimidir. Albüm ilk dönemlerde geniş kitleler tarafından pek ilgi görmez. Bu dönemde kendisine bağlı hayran kitlesi edinmiştir; onu her haliyle kabul eden ve müziğini beğenen.. Albüm yayınlandıktan neredeyse bir sene sonra Winehouse'un kariyerinde önemli değişiklikler olur. 2004 yılındaki tüm önemli İngiliz müzik ödüllerini toplar.

Bu albüm yayınlanırken Winehouse çok mutlu değildir. Müzik endüstrisinin dişlilerinin içine girdiğini anlamıştır. Albümde görmeyi çok istediği bazı şarkılar yerine plak firmasının istediği şarkılara yer vermek zorunda kalmıştır. Daha sonra yayınlanacak Frank albümünün özel versiyonunda (2 CD'den oluşur) çok keyifli şarkılar vardır. Bir şekilde ticari başarı gelince Frank'i istediği şekilde yayınlamayı başarmıştır. Bu arada sizlere Frank'in çift CD'lik uzatılmış versiyonunu almanızı öneririm. Ülkemizde en son baktığımda bu CD saçma sapan fiyatlara satılıyordu. Yurt dışında ikinci el CD satan sitelerde daha mantıklı fiyatlara edinebilirsiniz.



Tüm bu hengame ortasında Winehouse bir kez daha yönünü cazdan 1950 ve 60'ların kız topluluklarına çevirir. İlk işi Sharon Jones'un müzik topluluğu Dap-Kings'i kiralamak olur. Hem stüdyo çalışmalarında hemde turnelerde arkasını çok iyi müzisyenlerle takviye etmiş olur. 2006 yılında ikinci albümü yayınlanmadan önce bazı şarkıları radyolarda çalınmaya başlar. Ortalık bir anda birbirine girer. Gelen tepkiler müthiştir. Daha sonra “Back to Black” yayınlanır. Tüm dünya çapında büyük bir başarı kazanır. Bu noktada Winehouse çeşitli röportajlarında albümden çok mutlu olmadığını söyler. Yine bir çok iyi şarkı hazırlamıştır. Ancak çeşitli sebeplerle bu şarkılar albümde yer almamıştır. Albümün yayınlanmasından bir sene sonra "Back to Black"in uzaltılmış versiyonu yayınlanır. B side şarkılar, canlı performanslarla desteklenen bonus disk son derece başarılıdır. Özellikle "Valerie" ve "Cupid" isimli parçaların farklı versiyonları son derece başarılıdır. Ticari başarı açısından “Back to Black”in marş şarkıları kadar başarılı olamamıştır ama Winehouse bunu Hiçbir zaman umursamaz. Geniş kitlelerin müziğin geneline değil şarkılara baktığının farkındadır ve bunu söylemekten pek geri durmaz.

"Back to Black"in başarısının ardından sonu gelmez turneler devam ederken bateri öğrenmek konusunda bayağı başarılı olur. Ayrıca efsanevi caz solisti Tony Bennett'in yeni düetler albümü için caz marşı "Body and Soul"u kaydetmeye hazırlanmaktadır. Bu arada üçüncü Winehouse albümününde hazırlıkları devam etmekteydi.

Winehouse'un özel hayatı son derece karmaşıktır ne yazık ki. Kötü ilişkiler, müzik endüstrisinin yok edici dişlileri ile birleşince zorlu bir süreç başlar Winehouse için. Ayrıca popüler olunca basın üzerine çok gelir. İlişkileri kurcalanır, peşinde muhabirler dolaşır. İngilizlerin meşhur -ve bir o kadar iğrenç- tabloid gazetelerine bol bol konu edilmek istenir. Karmaşık ve fırtınalı yaşamı bol bol malzeme verir çevresinde dolaşanlara. O underground dönemleri çok özlediğini söylemiştir hep. Winehouse'un müziğine baktığınızda son derece içseldir. Popülerlik, geniş kitlelerce tanınmak gibi takıntısı olmadığı bellidir. Ama ona yüklenen misyon, pek kendi istediği gibi olmamıştır. Sonunda da bizleri daha uzun yıllar mutlu edecek albümlere imza atamadan bırakıp gitmiştir. Yazık oldu...

Stax SRM-T1 ve SR-Lambda Signature



Son dönemlerde müzik dinleme olayını abarttığım için bir kulaklık arayışım var. Geceleri birbirinden avant-garde albümleri dinlemek gayet keyifli oluyor ancak ses açmak konusunda ciddi bir sıkıntı yaşıyorum. Apartmanda yaşayınca komşulara cinnet geçirmemek lazım. Sabaha karşı saat dört sularında Alexander Von Schlippenbach - Globe Unity Orchestra dinlerken ses açmak pek doğru bir davranış olmaz.

Durum böyle olunca kulaklık arayışına girdim. Bu konuya çok fazla bütçe ayırmak gibi bir planım yok. Bu aralar bazı denemeler yapmaya çalışıyorum. Geçen gün bir arkadaşımdan Stax SRM-T1 kulaklık amplifikatörü ve yine Stax SR-Lambda Signature kulaklıklarını ödünç aldım.

Aslında fena bir hata oldu...



Bunun en önemli sebebi Stax'ın kulaklık konusunda aşmış bir firma olması. Zaten firma kendisini kulaklık üreticisi olarak tanımlamıyor. Earspeaker yani kulak hoparlörü üretici terimini bulmuşlar. Japon firma ne iddia etse hakkıdır. Detay seviyesinden tutun sahneye kadar çok acayip bir etkisi var bu kulaklıkların. Hatta sahne beyninizde oluşuyor. Yukarıda Stax SR-Lambda Signature kulaklığın pardon kulak hoparlörünün ayrıntısı var...



Kulaklılar elektrostatik yapıda. Yukarıda kulaklığın içini çekmeye çalıştım. Pek belli olmasa da, ayrıntıları görebiliyorsunuz. Kulaklık amplisi ise ayrı bir hikaye. Vakum tüplerle donatılan ampli tam Japon ayrıntı deliliğinin bir  örneği. Adamlar hemen her şeyi düşünmüşler. Önümüzdeki günlerde bu kombinasyonla alakalı bir yazı yazmayı planlıyorum...

Singapurdan Güzel Bir Mağaza



Singapur'dan hoş bir plak ve hi-fi mağazası. Anlayabildiğim kadarı ile mağazanın ismi "Vinlylucky Music & Audio" Bir mağazam olsa sanırım böyle olmasını istedim. Bu arada vitrindeki Thorens'lere dikkat. 124 ilk bakışta hemen fark ediliyor...



Mojo Ödüller 2011



Bana kalırsa müzik dünyasının en keyifli dergilerinden bir tanesi -hatta birincisi- olan Mojo bu seneki müzik ödüllerini açıkladı. Bu sene Glenfiddich sponsorluğunda yapılan ödül töreni bayağı şenlikli olmuş. Ortam pek öyle büyük müzik dergileri ve televizyonlarının müzik ödüllerine benzemiyor zaten. Ödül alanlarda muhtemelen çok kişinin tanımadığı isimler. Mojo'nun yayınlarını göz önüne alırsak durum gayet normal. Bu senenin en iyi  albümü Arctic Monkeys'in dördüncü albümü "Suck It And See"ye gitti. Yılın en iyi albümü müdür değil midir pek emin değilim ama albüm Amerikalı yorumculara göre ortalama, Avrupa'lı yorumculara göre ortalamanın üzerinde, İngiliz müzik piyasasına göre başarılı bir albüm. Primal Scream'in 1991 albümü Screamadelica ise bence güzel bir klasik albüm seçimi olmuş. Bu albümün kapağı çok önce Kraliyet posta pullarının klasik albüm kapakları listesine alınmıştı. Yani her yönüyle ilginç bir albüm. Bu sene en iyi şarkı ödülü Nick Cave'in müthiş yan projesi Grinderman'in ikinci albümü Grinderman II'den "Heathen Child" şarkısına gitti. Ben albümü çıktığı anda "Yılın Albümü" seçmiştim aslında Mojo'nun da benzer bir ödül vereceğini düşünüyordum. Olmadı... Listede onur ödülü "Martha And The Vandellas"a gitti. Listenin kalanına göre değişik gözükebilir ama Mojo okuyucuları için durum gayet doğal. Eski Motown/Tamla albümlerinin Mojo'nun başının üzerinde yeri vardır. Meraklısına tüm liste aşağıda;

En İyi Performans – Rumer
Yılın Şarkısı – ‘Heathen Child’, Grinderman
Outstanding Contribution – Public Image LTD
Klasik Albüm Ödülü – ‘Screamadelica’, ¬Primal Scream
Onur Ödülü – Martha And The Vandellas
En İyi Albüm– ‘Suck It And See’, Arctic Monkeys
Etkileme Ödülü – Gary Numan
En İyi Canlı Performans – John Grant
En İyi Toplama Albüm – Sweet Inspiration: The Songs Of Dan Penn & Spooner Older
Les Paul Ödülü – Steve Cropper
MOJO Madalyası – Bob Harris
Klasik Söz Yazarı – Squeeze
Vizyon Ödülü – Upside Down: The Creation Records Story
Katalog Yayını – ‘Coals To Newcastle’, Orange Juice
MOJO Maverick – Donovan
MOJO Kahramanı – Eddie Floyd
MOJO Ikon – Ringo Starr
MOJO Ünlüler Salonu – Brian Wilson

Ayrıca Mojo ödülleri gecesinden videoları Mojo web sitesinde seyredebilirsiniz. Ben bu senenin en iyi şarkısı ödülünü alan ayrıca benim gönlümde en iyi albüm ödülünü de alan Grinderman'den Heathen Child videosunu bloğuma eklemek istiyorum. Video, gençler için uygun olmayan içeriğe sahip olduğundan Youtube üzerinden kayıt yaparak seyrediliyor. Aşağıda seyredemezseniz bilgisayarınızın ayarları ile oynamayın, sadece Youtube sitesine giriş yapın!

Yaz Aylarında Kalın Giyinmemek Gerekir!

Ella in Berlin: Mack the Knife



Ella in Berlin müthiş bir konser albümü. 1960 yılında Almanya Berlin Deutschlandhalle'de kaydedilen albüm aynı yıl Verve tarafından yayınlanıyor. Albümde iki ölümcül özellik var. Birincisi caz klasiği "How High the Moon" şarkısında Fitzgerald'ın yaptığı emprovize scat bölümü. Scat neyin nesi derseniz caz müzikte bol bol rastladığımız belirli anlam taşımayan kelimelerle sesin tıpkı bir müzik enstrümanı gibi kullanılıp zaman zaman eşlik zaman zamanda solo amacıyla kullanılması. Olması gerektiği şekilde yapıldığında tadından yenmeyen scat tekniğine en çok rastlayacağınız albümler kesinlikle Cab Calloway albümleridir. Ancak insanı fena halde sıkar. Bir süre sonra çekilmez hale gelir. Ancak tadında yapıldığında scat büyük bir keyif ve bu işin tarihteki en önemli isimlerinden bir tanesi -hatta en önemlisi- Ella Fitzgerald. Bu konser kaydındaki performans ise caz tarihine geçmiş bir performans. Sadece bunun için plak alınır. İkinci özellik ise "Mack the Knife" şarkısında sözleri unutması. Bunun neresi ölümcül özellik diyeceksiniz. Unuttuğu yere yaptığı emprovizasyonu dinleyince bana hak vereceksiniz. Zaten bununla ilgili yazılmış makaleler var. Benim yazmış olmam çok önemli değil....

Haydi gelin incelememizde bu kez bir değişiklik yapalım ve konserde seslendirilen caz klasiklerinin ayrıntılarına bakalım.



"That Old Black Magic"

Bu çok bilindik bir şarkıdır. Müziği Harold Arlen, sözleri ise Johnny Mercer tarafından yazılmış. Şarkının ilk yayınlanması 1942 yılı. Şarkıyı ilk söyleyen ise Judy Garland. Yıllar içerisinde bir çok önemli isim bu şarkıyı yorumlamış. Çok iyi yorumlardan bir tanesini Ella Fitzgerald'ın "Ella Fitzgerald Sings the Harold Arlen Songbook" albümünde bulabilirsiniz. Meraklılar bu plağı Speakers Corner kataloğunda bulabilirler. Ayrıca Frank Sinatra'nın "Come Swing with Me!" albümüne de bir göz atmanızı avsiye ederim. Bu albümde ülkemizde bulunuyor.

"Our Love Is Here to Stay"
Müzikler George Gershwin, sözler ise Ira Gershwin imzalı şarkı 1938 yapımı The Goldwyn Follies filmi için bestelenmiş. Film, George Gershwin'in ölümünden hemen sonra yayınlanmış. Şarkıda seneler içerisinde bir kaç değişiklik olmuş. Özellikle ismi defalarca değişmiş! Müzik tarihindeki önemi George Gershwin'in tamamlanmış son bestesi olması. Farklı bir yorum için, Ella Fitzgerald'ın "Ella Fitzgerald Sings the George and Ira Gershwin Songbook" albümüne bir göz atabilirsiniz. Meraklılar bu plağı Speakers Corner kataloğunda bulabilirler. Ayrıca Frank Sinatra'nın "Songs for Swingin' Lovers!" ve Billie Holiday'in "All or Nothing at All" albümlerinde müthiş yorumlara denk gemek mümkün. Ancak bunlardan daha iyisi de var, Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong birlikteliğinin ikinci perdesi "Ella and Louis Again" albümüne de göz atın hatta mümkünse edinin!

"Gone with the Wind"
Aynı adlı filmi hatırlayanlar bu şarkıya hemen atlamasınlar. Nedeni ise birazdan... Şarkının bestesi Allie Wrubel, sözleri ise Herb Magidson imzalı. 1937 yılında yayınlanan şarkı "Gone with the Wind" yani "Rüzgar Gibi Geçti" romanından etkilenmiş. Ancak sözlerinin kitapla pek alakası yok ve bu yüzden filmde kullanılmamış. Bildiğim kadarı ile Ella Fitzgerald'ın klasik repertuvarında çok rastlanmayan bir şarkı. Ancak Billie Holiday'in "Music For Torching" albümünde müthiş bir yorumuna denk gelebilirsiniz. Albümün plağı Speakers Corner etiketi ile ülkemizde bulunabiliyor. Almanızı öneririm.

"Misty"
Piyanist Erroll Garner'ın bestesi. Sözler ise Johnny Burke imzalı. İki yorum üzerinde durmakta fayda var, bir tanesi Sarah Vaughan'ın "Vaughan and Violins" albümü diğeri ise Frank Sinatra'dan. Sinatra'nın geniş kapsamlı toplama albümlerinde bu şarkıya denk gelebilirsiniz.

"The Lady Is a Tramp"
1937 tarihli Rodgers ve Hart müzikali "Babes In Arms"tan bir şarkı. Şarkı kısa sürede süper popüler hale geliyor. Şarkının bir çok yorumu var. Klasik caz döneminin haricinde Supremes'in "The Supremes Sing Rodgers & Hart" albümüne bir göz atın derim. Belki plak olarak değil ama ucuz CD'sine denk gelirseniz alıp kenara atmanızı öneririm...

"The Man I Love"
Yine Gershwin kardeşlerin önemli bir şarkısı. Billie Holiday, Sarah Vaughan gibi isimler şarkıyı yorumlamış olsalar da, Ira Gershwin, Ella Fitzgerald'ın "Ella Fitzgerald Sings the George and Ira Gershwin Songbook" albümündeki yorumu duyunca, "tanrım ben bu şarkının bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum" demiştim. Eh bu yorumun üzerine fazla alternatif aramaya gerek yok sanki....

"Love for Sale"
Cole Porter'ın "The New Yorkers" müzikali için bestelediği şarkılardan bir tanesi. Şarkının ilginç yorumlarına denk gelmek mümkün. İlki Billie Holiday'in aynı adlı 45'liği. Bunu bulabilmek pek mümkün değil ama bir çok kapsamlı toplama albümde denk gelebilmeniz olasılık dahilinde. Ella Fitzgerald'dan "Ella Loves Cole" albümüne bir göz atabilirsiniz. Ancak Tony Bennett'in "The Beat of My Heart" albümündeki yorumu da bambaşkadır. Tony Bennett'in 50'lerin sonu ve 60'larda yaptığı albümlere mercekle bakmayı caz vokali sevenlere önerim...

"Just One of Those Things"
Cole Porter'ın 1935 yılında Jubilee müzikali için bestelediği önemli bir şarkı. Frank Sinatra ve özellikle Mel Torme yorumlarının yanında neredeyse tüm önemli kadın caz solistlerin söylediği bir şarkı. Hatta bir marş...

"Summertime"
Yine bir Gershwin kardeşler bastesi. "Porgy and Bess" müzikali için bestelenen şarkının sözleri DuBose Heyward tarafından yazılmış. En bilinen caz standartlarından...

"Too Darn Hot"
Cole Porter'ın 1948 yılında "Kiss Me, Kate" müzikali için bestelediği önemli bir şarkı. Bu şarkının çok üst düzey bir yorumu " Ella Fitzgerald Sings the Cole Porter Songbook" albümünde bulunabilir.

"Lorelei"
Tekne kazaları ile meşhur bir kayalık. Ne alaka diyeceksiniz  ama şarkı bu kayalıklarda geçen olaylarla alakalı. 1933 yılında "Pardon My English" müzikali için yazılmış. Müzik George Gershwin, sözler Ira Gershwin imzalı. Şarkının en müthiş yorumu için bakmanız gereken yer yine Ella Fitzgerald songbook'ları...

"Mack the Knife"
Müzik Kurt Weill ve sözler Bertolt Brecht imzalı. Müthiş isimler gerçekten. 1920'lerin sonunda bestelenen eser 1950'lerde İngilizce'ye çevrilmiş ve çok popüler olmuş. Popüler olmasında en büyük katkı sahibi Louis Armstrong'tur çünkü ilk İngilizce sözlerle söyleyen kişi Armstrong. Benim için en güzel yorumu Dagmar Krause'nin ölümcül "Supply and Demand" albümünde bulunuyor.

"How High the Moon"
Herkes tarafından bilinen sevilen bir şarkı. Sözleri Nancy Hamilton, müzik ise Morgan Lewis imzalı. 1940 yılında "Two for the Show" isimli bir gösteri de kullanılmış. Ondan sonrası zaten malum. Söylemeyen, yorumlamayan caz müzisyeni yok.

Albüm plak formatında ülkemize geldi. AK Müzik tarafından ithal edilen albümün kayıt kalitesi ve fiyat oranı gayet başarılı. Bu yazıdan sonra bir çok meraklı plaklara ilgi göstereceğinden bence arayı uzatmadan hemen satın alın...

Eski Wurlitzer Reklamlarını Severim Çok!



Eski Wurlitzer reklamlarının hastasıyım. Yıllar önce o kadar hoş tasarımlar yapmışlar ki, bugün bile keyifle bakıyorum. Reklamı, "Retro ve Vintage" sitemizden arakladım.  Bu arada Eylül ayında sitemizi yeniden aktif hale getirmeyi planlıyoruz.

Vertibra 5



Hifi dünyasında metal ve cam kullanılarak üretilmiş rack'ler pek sevilmez. Eh pek haksız bir tespit değil bu. Bu kombinasyon ses üzerinde her zaman hoş etkiler yapmıyor. Yukarıdaki stand aslında bir endüstriyel tasarım. 7even Systems firmasının Vertibra 5 modeli. Bayağı keyifli...

PVC Boru Hoparlör



Ikyaudio PVC borulara fena sarmış. Firmanın borudan üretmediği ürün yok gibi. Firmanın son ürünü PVC boru görünümlü plastik malzemeden yapılmış bir hoparlör sistemi. Bu hoparlöre utanmadan 200 Dolar istiyor. Anlayacağınız hoparlör her haliyle boru gibi :) Aslında çok basit bir DIY projesiyle yapılabilecek ürünü alıp kim evine koyar konusunu hiç açmıyorum bile. Allak akıl fikir versin...