Haydi Gelin Darth Maul Olalım :)



Star Wars meraklısı için başlı başına bir hobi. İster oyuncaklarını toplayın, ister daha fazla para harcayıp özel heykelleri satın alın, ister filmleri seyredin, oyun oynayın vesaire. Liste yaz yaz bitmez. Sağolsun Lucas Film, bu ilgi alakayı üst düzeyde tutmayı çok iyi beceriyor. Bugün Star Wars web sitesinde neler oluyor diye baktığımda yepyeni bir olay keşfettim. Darth Maul Me, adlı uygulama ile kendinizi Darth Maul'a benzetebilmeniz mümkün. Bilgisayarınızın kamerasından bir fotoğraf çekilip, evire çevire kendinizi Darth Maul'a çevirebiliyorsunuz. Denemek isterseniz sizi suraya alalım.

Yukarıda Darth Hakan görülüyor :)

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm IV: Boya Rötuşları



Bir önceki yazımızda hoparlör kasasındaki vurukları onarmıştık ve arkasından hoparlörümüzü biraz parlatmıştık.  Bu işlemin hemen arkasından içerisinde cila veya parlatıcı olmayan bir temizleyici ile hoparlör kasasını yeniden temizliyoruz. Bu sayede geldiğimiz durumu daha iyi görebilmemiz mümkün. Şimdi çok eğlenceli bir bölüme geçmenin zamanı geldi, boya kalemleri ile oynayacağız.

Hoparlörün orijinalinde bulunan veya belki ilerleyen yıllarda oluşan bir sorun vardı. Ön bölümde renk sorunu ortaya çıkmış. Ama ciddi bir renk geçişinden bahsediyorum. Sanki bu bölümler hiç boyanmamış gibi açık renkte. Aşağıdaki fotoğrafta ön çerçeve ile hoparlörün şasisinin birleştiği yerde bu ton farklılığını kolaylıkla görebilirsiniz. Ayrıca bir önceki yazımdaki fotoğraflarda da bu renk değişikliği dikkat çekiyor. Hoparlörün vuruk bölümünü hallettikten sonra en çok gözüme takılan kısım bu olduğundan, sırada bu bölümü adam etmek var...



Yine her  zaman olduğu gibi alışverişe çıktım. Çeşitli yapı marketlerde Edding gibi dünyaca ünlü markaların ahşap rötuş kalemleri satılıyor. Ancak geçmiş deneyimlerden bu ürünlere bu kadar para vermenin gereksiz olduğunu çok iyi biliyorum. Bu yüzden çeşitli nalburiyelerde satılan markası olmayan kalem setlerinden almaya karar verdim. Küçük sorunları bu sayede halletmek mümkün oluyor. Ödeyeceğiniz tutar ise 10TL veya daha azı.

Bu işleme girişmeden önce tüm hoparlörün ön çerçevesini güzelce zımparaladım. Bu işlem için ince kum bir zımpara kullanmakta fayda var. Önemli olan üst tabakayı müdahale edilebilir hale getirmek. Zaten hoparlörü bir kaç kez zımpara işleminden geçirdiğimiz için çok kalın kum zımpara kullanmaya gerek yok.



Zımpara işleminin arkasından ham ağaç üzerine aldığım rötuş kalemlerinin en açık rengi ile bir astar çektim. Bu kalemleri kullanırken en dikkat edilecek konu şu, bu kalemleri üst üste kullandığınızda renk gitgide koyuluyor. Bu yüzden ağaç damarlarına yatay şekilde hatlar çizip, bunların renk yoğunluğunu farklı yapmak daha gerçekçi bir görüntü çıkartıyor ortaya. Arada daha koyu renkleri de kullanarak yavaş yavaş işleme devam edin. Arada sırada pamuklu bir bez ile boya katmanlarını birbirine yedirirseniz daha da doğal bir görüntü elde edebilirsiniz.

Bu işlemler bittiğinde kuruma sürecinin hemen ardından tüm ön çerçeveyi güzelce yağladım. Bu işlemi yaparken bezinizi çok bastırmayın ki, boya yaptığınız yerler zarar görmesin. Yağlama amacım boyanın ahşabın derinliklerine daha hızlı şekilde çekilmesini sağlamak. Yukarıdaki fotoğrafta işlemin sonucu var. Bir önceki fotoğrafta görülen yüzeyler artık hoparlörün renginde. Bu işlemin ardından ön panelin bir kaç gün kuruması için hiçbir işlem yapmadım.

Devam edecek...

Coffin Case'i Severim:)



Sanırım size geçen hafta Coffin Case'ten bahsetmiştim. Bunlar aslında özel taşıma çantaları ve içleri sizin gitarınıza göre özel şekilde yapılabiliyor. Örneğin benim ki gibi garip şekilli bir gitarınız var ve taşımak tam anlamı ile dert. İşte bu noktada Coffin Case olaya giriyor. Gitarınıza özel kesilen iç bölümü ile sorunsuz bir şekilde taşıyabiliyorsunuz. Bu tarz gitarların en büyük sorunu kenar kısımlarının keskine yakın olması ve en küçük çarpmada boyasının atmasıdır. Bu arada manken kızımızın ismi Amie Nicole.

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm III - Ön Yağlama



Bir önceki yazımda hoparlörün kasasındaki vurukları düzeltmiştim. Şimdi ise hoparlörün kasasına çok çok ince bir kat yağ sürerek durumumuzu kontrol edelim. Bunun yanında yaptığımız işlemlerin sonuçlarını görmek moralimizi daha yüksek bir noktaya götürür ve çalışma şevkimiz artar. Yapacağımız işlem aslında çok basit. İhtiyacımız olan şey, pamuklu bir kumaş ve yağ. Yağ olarak limon yağı, tik yağı veya benzer bir ürün kullanabilirsiniz. Ben, sevgili Deniz Karaşahin tarafından tedarik edilen ve yatlarda kullanılan bir yağ kullandım.



Yapacağımız şey, pamuklu kumaş üzerine çok çok az miktar yağ sürüp hoparlörün ahşabına yedirmek. Burada çok az miktar kullanmamızın sebebi, ilerleyen günlerde yapacağımız işlemlerde ağacın aşırı yağlı olmasını önlemek. Eğer çok yağlı olursa rötuş işlemlerinde sıkıntı yaşarız.

Yukarıdaki fotoğraflarda hoparlörlerin çok ince bir tabaka yağ ile kaplanmış hali var. En üst fotoğraftaki ön çerçeve ile kabinin birleştiği noktaya dikkat edin. İlerleyen adımlarda o bölgeyi normale döndürmek birinci hedefim olacak...

Jetlife Ocak Sayındaymışız :)



Geçtiğimiz aylarda E-Swissper dergisinde boy göstermiştik. Bu ay ise Jeflife dergisinde 4 sayfa boyunca plaklardan bahsetmişiz. Jetlife, Atlas havayollarının her ay yayınlanan dergisi. Belki uçak seyahatlerinizde denk geliyorsunuzdur. Bu durumdan haberim yoktu, okuyucularımızdan Sn Hakan Erbaş'a denk gelmiş, sağolsun haber verdi. Jetlife'ın web sitesine bakınca gördüm bende. Hayata dair bir tat bir doku....

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm II: Ezik ve Vuruklar



Geçtiğimiz yazıda hoparlörün kasasına girişmiş ve ilk tur zımpara işlemini yapmıştım. Bu işlem sonucunda kasa üzerindeki hatalar ortaya çıkmıştı. Bu hataların benim için en önemlisi bir hoparlörün sağ köşesinde bulunan vuruk kısımdı. Bu bölümü onarmanın benim ruh sağlığım için önemli olduğuna karar verdim. Nedense gözüm hep hoparlörün orasına takılıyordu. Ne yapacağıma karar verince hemen malzeme almaya çıktım.



İşlemde kullanılacak şey, ağaç macunu adı verilen bir tür yarı akışkan malzeme. Çeşitli yapı marketlerden 3-4 Liraya, nalburiyelerden ise 2 Lira civarına satın alabilirsiniz. Bu macunu kullanmadan önce yüzeyi biraz zımparalıyorsunuz. Arkasından macunu ezik veya vuruk olan bölüme dolduruyorsunuz. Macun yaklaşık 1 saat içerisinde kuruyor. Macunun üzerini tekrar zımparalayıp yaptığınız  hataları düzeltmeniz mümkün..



Bu macunların farklı renkleri satılıyor. Mümkün olduğunca açık rengini almak mantıklı. Çünkü açık rengi koyultmak mümkün iken, koyu rengi açmak mümkün değil. Son kat macunu çektiğinizde spatula gibi bir araç ile düzgün olmasını sağlayabilirsiniz. Bu işlem sırasında ortalık biraz batacağı için yanınızda bir elektrik süpürgesi bulundurun. Çünkü macunu ıslak şekilde değil kuru halde zımparalamak gerekiyor. Bu da bol bol toz yani pislik demek...

Devam edecek....

Gibson - Onkyo İşbirliği



Gibson denince aklınıza mutlaka bir gitar modeli geliyordur, ne bileyim Flying V, SG veya Les Paul... Stereophile'den gelen bir haber beni bayağı şaşırttı. Gibson ile Onkyo stratejik işbirliği anlaşması yapmış. Bu anlaşma ile Onkyo, Gibson'un yeni kurduğu Pro Audio bölümüne bazı teknolojiler konusunda destek verecekmiş. Bunun karşılığında Gibson dünya çapındaki pazarlama ağında Onkyo'ya destek vereceğini duyurmuş. Dedikodulara göre Gibson kendi müşterilerine özel bir müzik sistemi de sunmayı planlıyor. Pazarlamanın mantığı ise Gibson ile çalıyorsunuz, Gibson ile dinleyin temeli üzerine kurulacak herhalde. İlginç haberler bakalım neler olacak...

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm I: İlk Tur Zımpara



Advent Hoparlör restorasyon projemize başlayalım artık. Bu restorasyondaki tüm önemli etapları adım adım sizlere anlatmaya çalışacağım. Bu süreç sonunda yukarıdaki fotoğrafta görünen hoparlörleri buradaki başlıkta görülen hoparlörler haline getirmiş olacağız. Umarım çok kısıtlı imkanlarla gerçekleştireceğim bu yenileme çalışması elinde bu tarz hoparlörleri olup yenileme yapmak isteyenlere cesaret verir. Haydi başlayalım...

1970'lerde üretilen Large Advent restorasyonuna ilk önce hoparlör kasasını (1) daha iyi hale getirmek ile başlamaya karar verdim. 40 yaşındaki bir hoparlörün zamanın etkilerine karşı durması pek kolay bir şey değil. Aslında hoparlörün sahibi sevgili Hakan Ağustos bu konularda çok titiz bir insandır. Ancak evindeki yer sıkıntısı dolayısıyla uzunca bir süre hoparlörlerini bir başka kişiye vermek zorunda kalmış. Hoparlörleri kullanan kişi pek özen göstermemiş ne yazık ki.



Hoparlörün durumunu inceleyince boya izleri, köşelerde ezilmeler, ufak tefek vuruklar kolaylıkla fark ediliyordu. Kloss, hoparlörü tasarlarken ön bölümü masif ağaçtan, diğer kısımları ise ağaç kaplama şeklinde tasarlamış. Dikkatli bir çalışma ile hoparlörün kasasını eski güzel günlerine getirebilmek mümkün olacak gibi görülüyordu.

Bu noktada karar vermek gereken bir durum var. Hoparlörü tıpkı eski günlerinde olduğu gibi mi görmek istiyoruz, yoksa zamana meydan okuyan herhangi bir hoparlörde olabileceği gibi ufak tefek kusurları gözardı mı edeceğiz?



Ben ikinci seçeneği tercih ediyorum. Bu durumda daha yüzeysel bir çalışma yapmam gerekiyordu. Bu durumda ilk yapmam gereken hoparlörü iyice temizlemek. Çeşitli mağazalarda bulabileceğiniz cila içermeyen ahşap temizleyicilerden bir tanesini kullanmanız mümkün. Benim aklıma parke silmek için kullanılan temizleyiciler geldi ve hoparlörü iyice temizledim. Tüm vuruklar, çizikler ve hatalar ortaya çıktı. Şimdi sırada hoparlörün üstünde kalan eski cila veya vernik kaplamalarını çıkartmak var.

Bunun için biraz kalın kumlu bir zımparaya ihtiyacımız var. Hemen bir bilene danışayım dedim ve Sevgili Deniz Karaşahin ile Sanayi Sitesi yollarına düştük. 3M firmasının ürettiği yeni nesil zımparalar bu işler için biçilmiş kaftan. Arkası süngerli bu tasarımlar elden kaymadığı için amatör zımpara işlemlerinde rahat kullanım sunuyor fiyatları da gayet uygun. Ben 5 farklı zımparaya yaklaşık 5TL ödedim.



Evde çalışacağımdan dolayı toz çıkartmamam gerekiyordu. Bunun için zımpara yapacağım yerleri ıslattım aslında nemlendirdim daha doğru bir terim olur. İsterseniz su ile isterseniz limon yağı veya bu işler için üretilmiş özel yağları kullanarak zımpara işlemlerini yapabilirsiniz. Bu sayede son derece az toz çıkıyor.

Devamı gelecek...

(1) Aslında kabinde diyebiliriz ama bu yazı dizi boyunca ben kasa şeklinde yazmaya karar verdim... 

Animasyonlu Albüm Kapakları: Pink Floyd – Dark Side Of The Moon



Pink Floyd'un Pink Floyd – Dark Side Of The Moon albümü için bir şey yazmaya gerek var mı bilemiyorum. 2 Mart 1973 yılında yayınlanan albüm 50 milyona yakın satmış haftalar boyunca Billboard listelerinde kalmıştır. Storm Thorgerson tarafından hazırlanan kapağı herhalde rock tarihinin en çok hatırda kalan imgelerinden bir tanesidir. Bu aralar EMI tarafından yeniden yayınlanan Pink Floyd albümleri ortalığı kasıp kavururken Dark Side Of The Moon'un animasyonlu albüm kapağını bloğumuza ekleyelim... Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…

B.C.Rich Gitar Model Uyumu :)


Ne zamandır gitar kızlarını unutmuştum.. B.C.Rich’in en sevdiğim gitar formlarından birisinin Bich olduğunu hep söylüyorum. Nedense reklamları için gitarın ismine uygun temalar seçiyorlar. Fotoğraftaki kızımın Coffin Case mankenlerinden Masuimi. Coffin Case, belki bilmeyenler vardır farklı gitar markaları için kutular üretiyor. Kutular tabii ki tabut şeklinde. Şunlardan bir tane almak farz.. Bu arada benim için tüm zamanların en favori Bich gitar için buraya tıklayabilirsiniz.

Sistemim 2012 nin İlk Ayı



2012'nin ilk günlerinde sistemdeki ufak devinimim sonlanmaya yaklaştı. Bloğu takip edenler bir Advent hoparlör edindiğimi biliyorlardır. Bu hoparlörün restorasyon projesinde sona yaklaştım. Aslında bitti ama toz koruması üzerinde birazcık daha çalışmam gerekiyor. Zaten bütün bu süreci adım adım yazacağım. Daha önce yayınladığım Henry Kloss biyografisinde akustik süspansiyon teknolojisinin bazı faydalarından bahsetmiştim. 3W gibi düşük bir güçle bu tarz bir hoparlörü sürmek normal koşullarda pek mümkün değil iken, Kloss'un bu olgunluk dönemi hoparlörünü sürmek çocuk oyuncağı.



Uzun seneler aynı hoparlörü kullandığım için her iki hoparlörün birbirinden önemli farklılıkları olduğunu söyleyebilmem mümkün. Triangle Comete'lerin benim sistemimde bambaşka bir tadı olduğunu söyleyebilirim. Arada onu arada Advent'leri dinleyerek hayatıma devam edeceğim sanırım. Bu arada bir üçüncü hoparlörün gelişi şimdiden belli. Onunda yeri hazır.



Bu sene ilginç geçecek gibi...

Kore'den Bir Kafe


Yahu şu uzakdoğuluları çok seviyorum. Yukarıdaki mekan Kore'de Camerata isimli bir müzik dinleme salonu. Aynı zamanda bir nevi cafe-bar ve restoran. Sahibi Young-Hwang, ülkenin önemli klasik müzik isimlerinden bir tanesi. Bir çok salonun yöneticiliğini yapmış. Sistem içerisinde meşhur Western Electric horn hoparlörler ve onun Avrupalı rakibi efsanevi Klangfilm horn'lar görülüyor. Tabii ki, 1940'ların elektronikleri ve EMT pikaplar da ağız sulandırıyor. Müzik arşivine ise hayran hayran bakmaktan başka yapacak bir şey yok...

The Acoustable


Yukarıdaki masa size güzel bir beyaz masa gibi gözükebilir ancak bu özel plastikten yapılmış bir müzik sistemi daha doğrusu hoparlör. Masanın içerisinde bir elektronik firmasının dock sistemi ve hoparlörleri var. The Acoustable ismi verilen ürün özel bir polimerden üretilmiş. 70cm çapındaki masa/hoparlörü satın alan var mıdır derseniz; evet var. Örneğin Belçika'daki Le Chateau De La Poste oteli bu masa hoparlörler ile donatılmış. Fiyat bilgisi yok ama tahminimce çok ucuz değildir...


Konser: Tamer Temel 11 Ocak 2012



Ocak ayı benim için güzel başladı. Ayın daha ikinci haftası ve iki güzel konser seyrettim. Bu akşam Tamer Temel konserindeydim. Her zaman olduğu gibi konseri kısaca yorumlayacağım. Konsere geldiyseniz bir sonraki paragrafı pas geçip okumaya devam edin...

Yaşadığım şehirde her hafta ülkenin ve dünyanın en önemli caz müzisyenlerini canlı canlı dinleme şansım olsa bazı konserlerin boş olmasını anlayabilirim. Seyirci konser konusunda çok seçici deme şansım olur. Veyahut konser biletleri söz gelimi 50TL olsa, genel ekonomik yaşamın ortalamasına bakıp insanların konserlere gelmemesi gayet doğal diyebilirim. Ancak bilet fiyatlarının neredeyse bir paket sigara fiyatı olduğu bir konserin boş olmasını anlayabilmem mümkün değil. Evet bugün İzmir için son derece soğuk bir gündü. Sabahtan itibaren çok koşuşturdum ve soğuk içime iyice işlemişti. Akşam sokaklar gerçekten boştu, bende sevmiyorum soğuğu. Ne kadar üşümüş olsam da, güzel bir konser seyretmekten alıkoyamadı beni. Konser salonuna girdiğimde salonun boş olduğunu görünce şaşırdım. İzmir Sanat'ın Fuar'daki salonunun en fazla 1/4'ü doluydu. Belki de daha azı. Konsere gelenlerin neredeyse üçte birinin tanıdık isimler olduğunu düşünürsek ortaya çok çok vahim bir tablo çıkıyor.


Tamer Temel. Konser boyunca saksafonundan harika tonlar duyduk. Ben büyük keyif aldım...

Vehameti arttıran bir diğer faktör Tamel Temel ve Ferit Odman'ı beraber dinleyecek olma şansıydı. Bildiğiniz üzere Tamel Temel 2010 yılının sonlarında harika bir albüm yayınlamıştı. Barcelona adını verdiği albüm bence çok başarılıydı ve kendi bloğumda geniş yer vermeye çalışmıştım. Şimdi o yazıya geri dönüp baktığımda kafamda en ufak bir şüphe yok. Albümün hakkını veren bir yazı olmuş. Ferit Odman ise geçtiğimiz ay içerisinde merakla beklediğimiz Autumn In New York albümünü yayınlamıştı. Davul konusunda genç yaşına rağmen her iki albümünde de kendisini ispatlayan Odman ile Temel'i aynı sahnede görmek ilginç bir deneyim olacaktı. Beklediğim gibi de oldu.


Ferit Odman. Genç yaşında çok iyi bir davulcu ve ilginç bir sahne ışığı var. Şaşırtıcı....

Konserde Tamer Temel'e kontrbasta Volkan Topakoğlu ve piyanoda Serkan Özyılmaz eşlik etti. Volkan Topakoğlu görebildiğim kadarı ile çok çok genç bir müzisyen. Yalnız bu akşam ki performansını çok beğendim. Daha önce canlı performansını seyrettiğimi hatırlamıyorum ancak çalma şeklini çok çok beğendim. Gecenin bir yarısında elimdeki albümleri kurcalamaya gitmeye pek niyetim yok ama elimde performansının olduğu bir kayıt olmadığını sanıyorum. İsmini bir kenara not edip takip etmekte fayda var.

Tamer Temel'in Barcelona'sını dinleyenler arasında müziğine gitarın çok yakıştığını düşünenler vardır. Bende o gruptayım. Konser kadrosunda piyanoyu görünce şaşırdım. Ancak olmuş diyebilirim. Serkan Özyılmaz'ı daha önceki yıllarda çeşitli caz performanslarında seyretmiştim. Fazla nota karmaşası yapmadan az ve öz çalmaya çalışan bir piyanist. Ancak konserin benim için ilginç yanı solist Çağıl Kaya'nın sahne almasıydı. Genç vokalistin özellikle İstanbul'da caz kulüplerinde iyi müzisyenlerle performanslarını uzaktan takip ediyorum ancak daha önce hiç dinlememiştim. Hal böyle olunca konseri genel olarak iki bölüme ayırabiliriz. Ağırlıklı olarak Temel'in bestelerinin çalındığı ilk bölüm ve Kaya'nın vokalleriyle süslenen ikinci kısım. Benim en sevdiğim şarkı ise “bis”te çalındı :)


Tamer Temel, Çağıl Kaya ve Volkan Topakoğlu;  Herbie Hancock - Butterfly dinliyoruz.

Daha ilk şarkıdan itibaren salonun boş olmasından kaynaklı yaşadıkları hayal kırıklıklarını bizlere hissettirmeden çalan tüm müzisyenlere teşekkürler. Tamer Temel'i bir daha İzmir'de ne zaman görürüz bilmiyorum ama İstanbul'da yaşayan okuyucularımın çeşitli kulüplerde canlı performansını izleme şansları var, mutlaka göz atsınlar.

Mühim Not: İzmir'de konser düzenleyenlere seslenmek istiyorum, şu blog'ta onlarca hatta yüzlerce kez yazdığım gibi lütfen konser programlarını duyurmak için daha fazla çaba sarf edin. Biz sitemize yazıyoruz isteyen oradan baksın tarzı bakış açılarının sonucunu bu akşam bir kez daha gördük. Seyirci için ise zaten yazacaklarımı yazdım. Bu durum böyle giderse zaten konser fakiri olan güzide şehrimizdeki dinleyicileri daha da vahim günler bekler. Bende söylemesi....

Absürd Plak Kapakları: Dee D. Jackson



1970'lerde ve 80'lerin başlarında uzay temalı kılık kıyafetlere bürünmüş hanım kızların süslediği kapaklar ilginç şekilde popüler olmuştur. Bu plaklar genelde bir kaç hit parçayı barındırırlar ve geri kalan şarkılar neredeyse birbirinin aynısıdır. Şimdiye kadar çok az şirketin bu tarz "compilation"lara kapaklar kadar özendiğini gördüm. Bu tarz plaklarda başlayan moda akımı o dönemin pop/disko müzisyenleri etkilemiş ve süreç sonunda yukarıdaki gibi absürd plak kapakları ortaya çıkmıştır. Bu kapakların ortak özelliği kızların güzel(ce) olmasıdır...

Jean-Constant VERDIER Type 1



Geçtiğimiz günlerde İspanya'daki arkadaşım Eli, eBay'de bir Fransız meraklının satışa sunduğu hoparlörün linkini göndermiş. Ben dahil bir çok insanın pek bilmediği bir hoparlörü bu sayede ilk kez gördük. Jean-Constant Verdier'in Type-1 hoparlörü. Ürün 1970'lerin başlarında üretilmiş ve tasarımı son derece ilginç. Yukarıdaki fotoğrafta ortadaki hoparlör. Sürücüler hoparlörün üzerine eklenmiş. Bir nevi omni -mount denilebilir. Ürünün üzerindeki bas sürücü 170mm'lik bir Audax, tiz sürücüler ise yine aynı firmanın 51mm'lik modelleri. Hoparlör yaklaşık 140 Euro'ya el değiştirdi...



Bir Restorasyon Projesi: KLH Hoparlörler Kronolojisi



Henry Kloss yazı dizimizin bu bölümünde sizlerle KLH modellerini paylaşacağım. Kloss biyografisinde sizlerle paylaştığım gibi tasarımcı ilerleyen yıllarda efsane haline gelecek KLH Model Five ve Six modellerini KLH çatısı altında üretir ve üstün özelliklere sahip küçük FM radyo alıcıları KLH markası ile satılır. Aşağıda KLH markası ile satılan ürünlerin listesi bulunuyor. Evet çok fazla kişiyi ilgilendirmeyecek ama arşivsel sebeplerle bloğuma eklemek istiyorum. hemen iki küçük not; aşağıdaki listedeki ürünlerden 1967 yılı sonrasında geliştirilenler Kloss tarafından tasarlanmamıştır ve die-hard (bir nevi fanatik ve hatta ötesindeki) Kloss fanları tarafından kabul görmemektedir. Yukarıdaki fotoğraftaki sistem ise Model Twenty Plus Sistemi. 3.500 adet üretilmiş çok şık bir tasarım...
  •  Model One Hoparlör 1957 2 adet 11” bas/mid sürücü, arzuya göre tiz sürücü dahil edilebiliyor
  •  Model Two Hoparlör 1957 1 adet 11” bas/mid sürücü, arzuya göre tiz sürücü dahil edilebiliyor
  •  Model Three Hoparlör 1957 1 adet 11” bas/mid sürücü
  •  Model Four Hoparlör 1958 3 yollu tam frekans bandını kapsayan hoparlör
  •  Model Five Hoparlör 1958 3 yollu doğrudan radyal tiz sürücü tam frekans bandını kapsayan hoparlör
  •  Model Six Hoparlör 1958-72 2 yollu 10” bas/mid sürücü
  •  Model Seven Hoparlör 1959-61 2 yollu 12” bas/mid sürücü, iki adet tiz sürücü
  •  Model Eight Radyo 1960-63 Vakum tüplü FM mono radyo alıcı, hoparlörleri ayrı satılmış
  •  Model Nine Hoparlör 1962 Elektrostatik panel tasarımlı hoparlör. Tasarım Author Janszen tarafından yapılmış
  •  Model Ten Hoparlör 1962-63 2- yollu 10” bas/mid sürücü
  •  Model Eleven Pikap 1962-70 Garrard pikap değiştiriciye sahip amplili ve hoparlörlü komple pikap çözümü
  •  Model Eleven W Pikap Garrard pikap değiştiriciye sahip amplili ve hoparlörlü komple pikap çözümünün kendinden raflı versiyonu
  •  Model Twelve Hoparlör 1968-72 3 yollu 12” bas/mid sürücü, iki adet mid sürücü, bir adet tiz sürücüye sahip hoparlör
  •  Model Thirteen Adaptör 1963 Farklı hoparlörlere geçiş yapmak için özel bir değiştirme kutusu
  •  Model Fourteen Hoparlör 1963 İki adet 3” hoparlör. Küçük yapılı duvar hoparlörü. Bas refleks yapıda
  •  Model Fifteen Sistem 1965 Garrard pikap, FM radyo alıcı, hoparlörlerle donatılmış müzik seti
  •  Model Sixteen Amplifikatör 1965 Bilgi bulunmadı.
  •  Model Seventeen Hoparlör 1965 2 yollu 10” bas/mid sürücü
  •  Model Eighteen Radyo 1965 FM radyo alıcı Mono veya Stereo
  •  Model Nineteen Sistem 1965 Garrard pikap, AM/FM radyo alıcı, hoparlörlerle donatılmış müzik seti
  •  Model Twenty Sistem 1965-70 Garrard pikap, AM/FM radyo alıcı, 10” bas sürücülerle donatılmış hoparlörlerle donatılmış müzik seti
  •  Model Twenty One Radyo 1965-70 FM Radyo alıcı
  •  Model  Twenty One/II Radyo 1971-73 FM Radyo alıcı AM bandı opsiyonel sunulmuş.
  •  Twenty Two Hoparlör 1968 2 yollu 8” bas/mid sürücü
  •  Twenty Three Hoparlör -1968 2 yollu 12” bas/mid sürücü
  •  Model Five Hoparlör 1968-72 2 yollu 12” bas/mid sürücü ile donatılmış hoparlör. Ürün Model Five yerine üretildi.
  •  Model Twenty Four Sistem 1968-70 Garrard pikap, AM/FM radyo alıcı, 8” bas sürücülerle donatılmış hoparlörlerle donatılmış müzik seti
  •  Model Twenty Five veya  Twenty Plus Sistem 1968 Hem konsol hemde modüler tip müzik sistemi. Mobilya tasarımı David Price tarafından yapılmış
  • Model Twenty Six Sistem 1969-70 Garrard pikap, AM/FM radyo alıcı, 8” bas sürücülerle donatılmış hoparlörlerle donatılmış müzik seti
  •  Model Twenty Seven Receiver 1969 AM/FM radyo alıcı
  •  Model Twenty Eight Bilgi bulunmadı.
  •  Model Twenty Nine Bilgi bulunmadı.
  •  Model Thirty Sistem 1971 Bilgi bulunmadı.
  •  Model Thirty One Hoparlör 1971-74 2 yollu 8” bas/mid sürücü
  •  Model Thirty Two Hoparlör 1971-74 2 yollu 8” bas/mid sürücü
  •  Model Thirty Three Hoparlör 1971-74 2 yollu 10” bas/mid sürücü bas refleks yapıda
  •  Model Thirty Four Sistem 1971-74 Bilgi bulunmadı.
  •  Model Thirty Five Sistem 1971-74 Bilgi bulunmadı.

Odin's Raven Magic



Sizlere geçtiğimiz Müzik Özel Sayılarımızdan bir tanesinde İzlanda müzik dünyasını konu alan bir belgesel olan "Screaming Masterpiece"ten bahsetmiştim. Bu belgeselde yukarıda izleyeceğiniz bölüm benim çok ilgimi çekmişti. Odin's Raven Magic aslında 13. yüzyılda İzlanda'da yazılmış bir şiir. İskandinav mitolojisinin büyük tanrısı Odin'i konu alan şiirde bahsedilen kuzgun zaman zaman Odin'in aldığı bir form. Odin bu halde dünyayı göklerden izleyebiliyor. Neyse... Şiirden hareketle bestelenen eser Hilmar Örn Hilmarsson tarafından yazılmış. Hilmarsson bir yandan müzisyen bir yanda da İzlanda'daki pagan dinlerine inananların lideri. Performans içerisinde yine oldukça bilinen bir isim olan Sigur Ros'ta var. Aslında eserin tamamı CD formatında yayınlanmadı ama Ros'un sitesinden büyük bölümü ücretsiz şekilde edinilebiliyor...

Belki ilginizi çeker...

Yeni Yılın İlk Güzeli Aralık


Amerikalı Blues/Soul şarkıcısı Cici James’in Jacob Blickenstaff tarafından çekilen bir fotoğrafı

Askerlik Günleri ve Azer Bülbül


Yıl 1999, Edirne'nin adını ömrü hayatımda duymadığım bir kasabasında askerlik yapıyorum. İlk zamanlarda tüm kısa dönem askerlik yapanlar gibi uzun dönemlerin garip bakışları ve haklı önyargılı tavırları (1) arasında yaşamıma devam ederken, akşam içtiması yapıldıktan sonra açılan televizyonda garip ses tonuna sahip bir adam şarkı söylemeye başladığında, ses sonuna kadar açılıyor, Anadolu'nun dört bir yanından gelmiş onlarca genç adam hep bir ağızdan başlıyor söylemeye;

"Yüreğinde hasret ile, Bekledin mi gecelerce, Bir aşk için senelerce, Ağlatıldın mı ey can?" (2)

Zaman içerisinde hemen herkesle samimi olunur, sonuçta kısa veya uzun askerlik hep birlikte geçirilecektir. O dönemlerde cep telefonları, dijital müzik çalarlar yok. Ancak kaset çalarlar ve walkman'ler yaygın. Hemen her koğuşta bu garip adamın kasetleri var. Gün içerisinde, akşamın bir vakti, şarkılarını duymak mümkün. Sonunda merakıma yenik düşüp, bende başlıyorum dinlemeye. Vakit başka türlü nasıl geçecek ki...

Genç yaştaki askerler bu durumdan memnun. Okumuş adamdan çok daha iyi bildikleri bir konu olmasının yanında, sorulara kolaylıkla ve ustaca cevaplayabilmenin verdiği haz ile neredeyse 5-6 ay boyunca başta o garip adam olmak üzere hiç tanımadığım bir müzik konusunda resmen "master" yapmış oldum. Ancak bu müziğin içerisindeki isimlerden bir kaçının yeri farklı. Bunlardan bir tanesi, o garip sesli adam;  Azer Bülbül...

Neredeyse tüm askerlik dönemim boyunca hemen her akşam, en az bir kaç Bülbül şarkısı dinledim. Bir kısmı hafızama yazıldı hatta. 8 ay boyunca her gün kasetleri haşat etme pahasına aynı şarkılar dinlenirken, bu durum gayet doğal...

Sonrasında askerlik bitti. Ama ismi öylesine aklıma kazınmış ki, nerede bir konser afişini görsem, zihnimin karanlık köşelerinden 10 sene öncesinin hatıraları canlanıyor;

"Bir gül gibi sevdiğinden Koparıldın mı ey can? Yapayalnız bir başına Bırakıldın mı ey can?" (2)

Son dört beş yıldır ise İzmir'de zaman zaman kıyıda köşede kalmış onuncu sınıf pavyonlarda, tavernaların afişlerinde görürdüm ismini. (3) Bugün ise eski dostlarımdan bir tanesi mesaj atmış. Azer Bülbül ölmüş diye. Ne yalan söyleyeyim, üzüldüm. Askerlik anılarımda önemli yeri vardı. Allah rahmet eylesin!

(1) Askerlik yapmayanlar için not; uzun dönem askerler aylarca (benim zamanımda 18 ay)  görev yaparken, siz onların askerliğinin ortasında geliyorsunuz ve onlardan önce terhis oluyorsunuz. Eh bu durum son derece sinir bozucudur.. Ben olsam benzer şekilde düşünürdüm...
(2) 8 ay süren askerliğim boyunca hemen her gece bir kaç kere dinlediğim bir şarkıdan; "Yaralandın mı ey can"
(3) Nasıl yani demeyin. Şans işte denk gelmiş, afişler yani.... 

Timuçin Şahin İzmir 2012



2012 yılının konser sezonunu açtık. Yeni yılın ilk konseri geçtiğimiz sene olduğu gibi Timuçin Şahin konseri oldu. Güzel şans... Bu sene Timuçin Şahin yine bir dörtlü ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Saksafonda Michael Attias, basta Josh Davis ve davulda Tyshawn Sorey bu seneki konserde Şahin'e eşlik ettiler. Konser Adnan Saygun Sanat merkezinin küçük salonunda gerçekleştirildi. Bu salonu ben çok seviyorum, bana nedense çok sempatik geliyor...

Konser için koca bir sırayı komple almış olmamıza rağmen salon genelinde bayağı eş dost vardı. İzmir'de doğaçlama müziğe gönül veren hemen herkes oradaydı. Orada olamayanlarla kapıda denk geldik. Bayağı insan bilet bulamayıp geri döndü. Bunlar güzel kıpırtılar. Sonuçta Şahin'in müziği sıradan bir dinleyici için öyle kolay bir tarz değil...



Bu sene en dikkat çekici şey, salondan sadece bir kişinin ayrılmasıydı. Bu şimdiye kadar gittiğim Şahin konserlerinde bir rekor. Bayağı konserini de takip ettiğimi söyleyebilirim. Demek ki, bu kez biletler gerçekten onun müziğini merak edenler ve takip edenlere gitmiş. Bu arada 5TL gibi bir fiyata yani neredeyse bedavaya, çok güzel bir salonda sağlam müzik dinlemek harika bir şey. İzmir gibi zaman zaman gidecek doğru dürüst konser bulamadığımız bir şehri göz önüne alırsak insanların böylesine etkinlikleri duyduklarında balıklama atlaması gayet doğal. Bu arada bir bakarsınız ilerleyen senelerde büyük salonları dolduracak hale geliriz...



Şahin, 2012'nin ilk konserinde neredeyse 10 seneyi kapsayan bestelerinden bir program hazırlamış. Bu sene en dikkat çekici olay, alıştığımız bilgisayar efektlerine çok daha az yer verilmesiydi. İkinci dikkat çekici nokta, geçtiğimiz senelere göre şarkılarda daha sert düzenlemeler veya gitmeler gelmeler/doğaçlamalar yaşanmasıydı. Özellikle davulcu Tyshawn Sorey, bu sene şarkılara daha hakim aslında daha kendinden emin bir performans göstermesi ile şarkıların icra ediliş tarzına sağlam bir etki yapmış... Konser sırasında zaman zaman prog/rock diyarlarına doğru bile yolculuklar yaptık. Aslında yaptığımız yolculuklar pek çoktu. Elektriğin caz müziğin içerisine girmesinden, Avrupa'daki yenilikçi hareketlere kadar farklı tatlar alabileceğiniz bir müzik ziyafeti dinledik. Bu dinleyici için her zaman keyifli bir durumdur. Performansa arzu ettiğiniz pencereden bakabilmenin yolunu açar. Bu sene konsere gittiğimiz grubumuzun içerisinde bu tarz müziğe biraz ön yargılı bakan bir arkadaşım ve daha önce bu tarz müziği hiç dinlememiş olan bir diğer arkadaşım vardı. Konser sonunda her ikisinin de yüzlerinde gülücükleri gördüm. Eminim her ikisi de farklı şeylerden keyif aldı.

Bir konserin en güzel yanı da bu değil midir? Keyif almak....

Bu seneki konser genel olarak bas-gitar-davul üçlüsünün hakimiyetinde geçti. Saksafoncu Michael Attias'ın biraz rahatsız olması bu durumu ortaya çıkartmış sanırım. Zaman zaman gözlerimi kapatıp Şahin'i bas ve davuldan oluşan bir üçlü içerisinde hayal etmeye çalıştım. Sonuç çok çok değişik olabilir.

Konser bitiminde Şahin'e bir merhaba demek üzere kulise girdim. Aslında bir sonraki albümü merak ediyorum ve ne zaman çıkacağını sormak istiyordum ama sonrasında vazgeçtim. Açıkçası bir sonraki albümden çok büyük beklentim var. Albümün nasıl bir yöne doğru akacağını çok merak ediyorum. Çeşitli tahminlerim var ama :)



Geçtiğimiz seneki konser yazımı şu şekilde bitirmişim;

Sonraki adımlar, meraklı ve ileri görüşlü müzikseverler açısından büyük olaylara gebe. Şarkıların yapısı, kendi içindeki gelişimi ve enstrüman kullanımı açısından Timuçin Şahin ismini uluslararası basında daha çok duyacağız ve iddialı yazılar okuyacağız. Garip ama ben dün akşam direkt bunu hissettim. Böyle iddialı cümleleri benden pek duymaya alışkın değilsiniz ancak tarihe not düşmek istedim. Bir kaç sene sonra, büyük bir keyifle bu yazıya dönüp, bakın ben demiştim diyeceğim.

Bafa albümü için yazılan çizilenlere bakılırsa yazdıklarımın ilk bölümü gerçekleşti. Özellikle böylesine bir müziğin içerisinde gitarın kullanımı konusunda ciddi bir açlık yaşanıyor ve Şahin, ilk albümlerinden bugünlere hem enstrüman kullanımında kendisini bambaşka bir yere getirmiş olması, hemde müzikal gelişiminde geldiği nokta itibarı ile bu açlığı bastırabilecek çok az sayıda müzisyenden bir tanesi. Hal böyle olunca Bafa için özellikle yabancı sitelerde yazılan çizilenlere şaşırmamak lazım. Bizim bu taraflara ise pek bakmayın. Yazılarını severek okuduğum bir kaç müzik meraklısı haricinde olana bitene boş gözlerle bakanlar. Üzücü ama kimin umurunda :)

Heyecanla bekliyorum, bekliyoruz....

Celal Bozsoy ve İskeletler Orkestrası



Ülkemizin müzik tarihinden oldukça ilginç bir fotoğraf. Fotoğraf 1961 yılında dönemin meşhur Taksim Gazinosu'nda çekilmiş. iskelet kostümlü caz orkestrasının kurucusu ve yönetici Celal Bozsoy. Aslında bu kıyafetlere bakınca iskeletten ziyade dönemin Türk sinemasının süper karakteri Klink aklıma geldi. Belki bir atıf vardır bilemiyorum.

Celal Bozsoy'u 1953 yılında kurulan Türkiye'nin belki de ilk caz sextet'inden hatırlayabiliriz. İsmet Sıral ve caz tarihi kitabını bir çok okuyucumuzun okuduğunu düşündüğüm Cüneyt Sermet'in kurduğu toplulukta trompette Zekai Apaydın, pianoda Nejat Cendeli, alto saksofonda Celal Bozsoy, davulda Yalçın ve basta Cüneyt Sermet yer almış. İlerleyen yıllarda Bozsoy, bir çok müzisyene alto saksofon dersleri vermiş.

Fotoğraf kim tarafından çekilmiş ne yazık ki elimde bilgisi yok...

Plak Mağazası Bulma Yazılımı



Tüm dünyada plak meraklılarının ikinci el plakçılarına ilgisi malum. Amerikalı bir oluşum olan "The Vinyl District"  bu ilgiden yola çıkarak dünyanın bir çok yerinde bulunan plakçıların işaretlendiği bir yardımcı yazılım yayınlamış. Şu an için ağırlıklı olarak Amerikan kentleri eklenmiş ama Avrupa'lılarda son dönemlerde yazılıma ilgi göstermeye başlamış. Bir bakarsınız bu tarz bir yazılımı ilerleyen günlerde bizde yazarız. Küçük yazılım hem iPhone sahipleri hemde Android işletim sistemi kullanan telefonlar için mevcut. Arzu edenler Apple Store veya Android Market'e göz atabilirler. Yazılım Facebook, Twitter veya Foursquare gibi programlarla da uyumlu....

Bir Restorasyon Projesi: Henry Kloss u Tanıyalım...



Bu yazımda sizlere önemli bir ismi tanıtacağım; Henry Kloss. Yazı bir biyografi olmasına karşın Kloss'un renkli kişiliğini göz önüne alarak biraz esprili bir şekilde yazdım. Bu yazı Kloss hakkında kaleme alacağım yazıların ilk bölümünü oluşturuyor. Sanırım keyifle okuyacaksınız...

Kimdir?
Henry Kloss (1929 - 2002) Amerikalı bir ses mühendisi ve iş adamıdır. Bir ses mühendisi olarak özellikle 50'li yıllarda hi-fi hoparlörlerin tasarımlarına önemli katkılar sağlamış ve radyo alıcılarının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Kloss aslında biraz garip bir adamdır, önemli bir teknik üniversiteye (MIT) kabul edilmiş olmasına rağmen bir noktadan sonra eğitimini yarım bırakmış (sonra onursal diploma vermişler) ancak buna rağmen bir çok ilgi çekici tasarıma imza atmıştır. Tasarımların yanında önemli birkaç buluşu da vardır, bunlardan en önemlileri akustik süspansiyona sahip hoparlörler, projeksiyon televizyon ve yüksek hassasiyetli kaset çalarlardır.

Ne Adamsın Kloss!
Kloss, kariyeri boyunca bir çok önemli firmada çalıştı. Önemli firmalarda çalışmasına rağmen hiçbir zaman acayipliklerinden vazgeçmemiştir. Örneğin üst düzey yönetici veya şirket sahibi olduğu zamanlarda bile garip elbiseleri hatta takım elbiseleri ile bisikletle işe gidip gelmiş. Tabii günümüzde bu normal gibi gözükebilir ama Kloss bunları 1950'lerde yapıyordu.

Kloss Industries Macerası
1950'lerin sonunda Kloss evinde hoparlör tasarlamaya başlar. Bu sırada MIT üniversitesinde öğrencidir. Evinde tasarladığı bu hoparlörler köşe tipi hoparlörlerdi ve dört adet 5” boyutunda sürücüye sahipti. O dönemde hoparlörlerin tanesini 25 Dolara satıyordu. Sıkı durun hoparlörün Deluxe versiyonu (şimdiki terminolojide Signature, Reference gibi bir şey) 30 Dolar'dı. Deluxe edition'ın standart'tan farkı daha özenli bir kasasının olması ve toz ızgarasının bulunmasıydı.

Bir Efsane Doğuyor; Acoustic Research
1954 yılında Kloss, Edgar Villchur ile birlikte meşhur Acoustic Research Corporation (AR diye tanınır) firmasını kurar. Edgar Villchur, Kloss'un aslında üniversitede öğretmenidir ve kadere bakın ki, hoparlör tasarımının incelikleri ile alakalı kitabı Kloss'un ders programında okuduğu bir kitaptı. İkili beraberce AR Model 1 hoparlörünü tasarlar. Bu hoparlör çok başarılı olur ve büyük adetlerde üretilir. Hoparlörün kasasında herhangi bir port (delik) yoktu yani kapalı (sealed)  tasarımdaydı. Bu sistem sayesinde kabin içerisinde hapsedilen hava özellikle bas sürücünün titreşimlerini sönümlüyordu. Bu sistem sayesinde daha ucuza bir hoparlör tasarlamak mümkün olmuştu. Üzerine daha az distorsiyon üretiyordu ve herşeyden önemlisi klasik tarzdaki bir hoparlörden daha az güçle çalışıyordu. (1) AR Model 1 monitör (raf tipi) bir hoparlördü ve ticari olarak başarı kazanan ilk akustik süspansiyonlu hoparlör idi.



Sıkıldım, Yeni Şirket Kuruyorum; KLH

1954 yılında başlayan Acoustic Research macerasının sonu Kloss için 1957 yılında gelir. Bir şekilde sıkılan Kloss, kendi isim ve soyisminin baş harflerinin kullanarak KLH ismini verdiği firmayı kurar. Firmanın finansmanı Malcolm Low ve J. Anton Hofmann tarafından sağlanır. Bu iki yatırımcı aynı zamanda AR firmasınında finansörüdür. Kloss daha sonradan efsane haline gelecek KLH Model Five ve Six modellerini üretir. Bunun yanında üstün özelliklere sahip küçük FM radyo alıcıları tasarlar. 1957 yılında kurulan firma 1964 yılında bizlerin dikiş makineleri ile tanıdığımız Singer Corporation'a satılır. Kloss bir süre daha firmada kalır ve ilginç tasarımlara imza atmaya devam eder. Bu dönemde ilk kaydedicisi KLH Model Eleven'ı üretir. Bu ürünü tasarlarken Dolby Laboratories'in kurucusu Ray Dolby ile çalışır. Dolby bu sıralarda meşhur B tipi gürültü azaltma sistemini geliştirmektedir. B tipi gürültü önleme sistemi bir dönem kaset çalarlarımızda görmeye alıştığımız Dolby B sistemidir. Dolby ile Kloss'un beraber geliştirdikleri teknolojiler KLH Model Forty makara teypte gün yüzüne çıkar ve bu ürün Dolby'nin ilk ticari başarısı olur. 1967 yılında Kloss hayatından yeniden sıkılır ve kendi kurduğu KLH firmasını terk eder. Hemen arkasından firma neredeyse iflas eder ve Japon Kyocera'ya satılır. 1970'lerin sonunda ise KLH tamamen kapanır.



Şimdiki Şirketin İsmi Ne Olsun, Tamam Advent Corporation Uygun!
Kloss kendi şirketi KLH'den ayrılınca yeni bir şirket kurmaya karar verir. Hemen aynı yıl 1967'de Advent firmasını kurar. Advent, Latince yaklaşım anlamına gelen bir kelimedir. Aslında Kloss, hoparlör tasarımı yapmaktan ziyade projeksiyon televizyon üretmek istemektedir. Ancak kendi firmasından ayrılırken 10”lik bir sürücü tasarımını yanında getirmiştir. Kloss yine rahat durmaz ve Advent adını verdiği hoparlörü tasarlar. Ürün efsanevi AR Model 3a'dab çok daha iyi ses vermekte ve neredeyse yarı fiyatına satılmaktadır. Ortalık birbirine girer ve hoparlör çok başarılı olur. Bu başarının hemen ardından aynı hoparlörün monitör tipini üretir.

Ancak ortada bir sorun vardır. Kloss bu hoparlörü de Advent olarak isimlendirir. Sonunda ilk çıkan hoparlöre Large Advent, sonrasında üretilen küçük olana ise çok yaratıcı şekilde Smaller Advent ismi verilir. Sıkı durun olay bununla bitmiyor. 1970'lerde Kloss, yeni sürücüler geliştirir ve yine bir hoparlör tasarlar. Hoparlörün ismi yine Advent'tir. Bu kez bu hoparlöre New Advent denilmeye başlar. Kloss bu hoparlörün küçüğünü yapınca işler daha da karışır ve bu yeni hoparlör New Smaller Advent diye isimlendirilir. Günümüzde bu kaos'tan kaçınmak için hoparlörlerin tiz sürücülerine göz atmak gerekiyor. İki nesil Advent arasında tiz sürücüler farklı olduğu için hangisinin yeni hangisinin daha eski olduğunu anlamak daha rahat oluyor.

Bu model karmaşasının arasında Kloss, projeksiyon teknolojisini geliştirir, Dolby ile işbirliği sonucunda mükemmel kaset çalarlar üretir. 1972 yılında ilk projeksiyon televizyonu üretir ve satar. Televizyonlarda kullanılmak üzere Novatron tüp teknolojisini geliştirir. Sonunda ne olur bilin bakalım. Kloss, sıkılır ve şirketi satar. Tahmin edebileceğiniz gibi 1980'lerde Advent firması da iflas eder.

Yetmedi mi, Alın Size o Zaman Cambridge SoundWorks
Kloss bu kez 1988 yılında Cambridge SoundWorks firmasını kurar. Çoğu kişinin zannettiğinin tersine İngiliz olan değil MIT üniversitesinin kurulduğu yer olan Cambridge'ten alır ismini. Kloss, bu dönemlerde üst sınıf radyola ve hemen arkasından bilgisayarlar için üst sınıf hoparlörler üretir. Aslında benim bile Cambridge SoundWorks hoparlör kullanmışlığım hatta satmışlığım vardır. O dönemlerde Kloss'un isminden bihaber olduğumu söylemem lazım. Bilsem kendi kullandıklarımdan bir çiftini elimde tutardım. 1996 yılında ne olur. Haydi tahmin edin. Kloss, firmadan ayrılır. Günümüzde hoparlör ve ses kartları ile bir dünya devi olan Creative Technology, Cambridge SoundWorks'ü satın alır.



Daha Durun Hikaye Devam Ediyor; Tivoli Audio
Kloss emekli olmak istese de, alışkanlıklarını bir kenara bırakamaz. Bir anda Cambridge SoundWorks'ün finansörlerinden olan Tom DeVesto ile ortak olarak Tivoli Audio'yu kurar. Bir nevi emeklilik projesi olan Tivoli markası altında iki adet efsanevi radyo üretir. Mono olan Model One ve stereo olan Model Two modelleri. Her iki modelde sevgili MOSFET teknolojisi ile donatılmıştır. Aslında bu iki modelin atası efsanevi KLH Model Eight radyodur. Bu radyolar öylesine başarılı olur ki, Tivoli hem tasarım hemde performansı ile efsane haline gelir. Kloss'un geliştirdiği Cambridge SoundWorks Model 88 ile aynı teknolojiyi kullandığını iddia eden Creative ile Tivoli arasında patent savaşları başlar. Ancak her iki ürünü geliştiren kişi Kloss olduğundan davalar düşer. Yaşlı kurt iki modelin farklılıklarını ortaya koyar ve sular durulur.

Kloss bu dönemin sonunda vefat eder. Herhalde yaşamaya devam etse birkaç firma daha kurardı. Ne diyelim toprağı bol olsun...

 (1) İlerleyen günlerde, bu konuya geri döneceğiz...

Ferit Odman - Autumn In New York



Ferit Odman'ın yeni albümü Autumn In New York bildiğiniz plak formatında basıldı. Albüm son derece keyifli ve her şeyden önemlisi uzun yıllar sonra ülkemizde basılmış ilk caz plağı. Albümün incelemesini Stereo Mecmuası Müzik bölümüne ekledim. Aşağıda yazıdan  kısa bir bölüm var. Yazının sonundaki linkten yazının tamamına ulaşabilirsiniz...

"Ferit Odman, ülkemizin başarılı genç caz davulcularından bir tanesi. Ferit Odman’ın geçtiğimiz sene yayınladığı Nommo isimli albümü son derece başarılıydı. Albüme kendi bloğumda geniş ver vermiştim. 2011′in son aylarında Odman’ın yeni albüm haberleri gelmeye başladı ve “Autumn In Newyork” ilk önce CD daha sonra da plak formatında basıldı. Bu yazımda albüme bir göz atacağım.

Albümde “Nommo”ya göre farklı bir kadro ile karşılaştım. Trompette dinleyeceğimiz Terell Stafford, oldukça iyi tanınan bir isim. 1966 yılında doğan Amerikalı müzisyen müzik eğitiminin ardından McCoy Tyner, Christian McBride, John Clayton, Steve Turre, Dave Valentin, ve Russell Malone gibi isimlerle çalışmış. Piyanist McCoy Tyner onu son dönemlerin en başarılı trompetçilerinden bir tanesi olarak nitelendirmiş. Müzisyenin 90′lı yılların ortalarından itibaren solo müzik kariyeri başlıyor. Özellikle Maxjazz plak şirketine adım attığı dönemde yayınladığı “New Beginnings “ albümü ve sonrasındaki albümleri daha geleneksel caz severlerin hoşuna gidebilir.

Saksafoncu Vincent Herring, New York sahnesinden bir müzisyen. Erken yaşlarda aldığı müzik eğitiminin ardından 80′li yılların başlarında Lionel Hampton orkestrasında müzik kariyerine başlamış. Daha sonrasında döneminin en önemli isimleri ile çalışma fırsatı bulmuş; Freddie Hubbard, Dizzy Gillespie, Louis Hayes, Art Blakey and The Jazz Messengers ve Horace Silver Quintet. Vincent Herring son derece aktif bir müzisyen. Hem günümüzün kalburüstü büyük orkestralarında hem de daha küçük topluluklarda müzik kariyerine devam ediyor."

Yazının tamamı için tıklayınız (yeni sekmede açılır)

Gizmo ve Triode Guild



2001 yılında vefat eden Dr. Harvey "Gizmo" Rosenberg'ten arada sırada bahsederim. Hatta aşağıda görebileceğiniz gibi bazı yazılarının çevirilerine ana web sitemizde yer veriyoruz. Ancak çevirilerini yapmak bayağı zor. Vakum tüplerle ilgileniyorsanız ve İngilizce'ye bir ölçüde hakimseniz "Triode Guild" yazılarına mutlaka bir bakış atın. Bazen kahkahalarla güleceksiniz ve emin olun çok şey öğreneceksiniz.. Adresi de vereyim tam olsun; www.meta-gizmo.net 

Dr. Lambastein şatosunun cerrahi odasında bir lambanın bacaklarını alıyor, öbür lambanın vücuduna ekliyor, ve üçüncü bir lambanın kafasını da ekleyip yeni lambasal yaşam şekilleri oluşturuyor.

Böyle hissediyorum, ve hiç bir şey insanı deli bir lamba bilimcisi olmak kadar iyi hissettirmez. Bildiğim kadarıyla hiç bir lamba ustası henüz bu uçuruma düşmedi ama bizi yarın en ucuna kadar itiveriyorlar. Bu termionik bir şarttır… Çok da mantıklıdır çünkü lamba estetiği konularını çok daha yüksek bir seviyeye taşımaktadır.

300B ye karşılık 2A3 lerin düşük seviyedeki sorunlarını tartışanlar hiç bir şeyden anlamıyorlar. Asıl sorulması gereken soru: Dinleyeni müziksel mutluluğun doruğuna vardıracak (ecstasy) tonal bütünleşmesinin en hassas armonik/mekan/zaman “continuum” devamlılığını sağlayacak lambaların hangi marka ve tipten oluşması gerektiğidir.

Lambaların zayıf noktaları konusunda şikayet edip sizlanmayı bırakın. Hiç bir lambanın mükemmel olmadığı hayatın ve termioniğin bir gerçeğidir. Allah’tan da bu böyle… Ama bu bir sınır değildir… Bu gerçek audio sanatlarının en yaratıcı proseslerinden birinin başlangıç noktasıdır… Ve bu oyunu oynamak için gerekli olan beceri ve yetenek herkeste yok. devamı

Anlayacağınız  "Vakum Tüp Fetişizmi" için en doğru adres :)