Sosyalleşme ağları ve cinnet!


Sosyalleşme ağları internet üzerinde yepyeni bir çağ başlattılar ve bunlara kısaca Web 2.0 yenilikleri denildi. Aslında ilk web döneminin beni açımdan en meşhur sosyalleşme araçları forumlardı. Ancak zaman içerisinde ihtiyaçlar farklılaştı ve yepyeni siteler ortaya çıktı. Bunlardan ülkemizde en çok tanınanı hiç kuşku yok ki Facebook. Facebook ilk dönemlerinde oldukça ilgi çekmişti ancak zaman içerisinde öyle bir cılkı çıktı ki, bütün işlevini yitirdi. Aslında buna işlevini yitirmekten ziyade farklılaşması diyebiliriz. İnsanlar ihtiyaç ve arzu ettikleri özellikleri Facebook'a kolaylıkla eklenen yardımcı yazılımlarla gidermeye başladılar. Bir süre sonra sosyalleşmekten ziyade eklentiler arasında kaybolmak ve hatta bir forummuş gibi kullanılmaya başlandı Facebook. Tabii ne olursa olsun Stereo Mecmuası'nında Facebook grubu var ancak pek işlevi olduğunu söyleyemem.

Tam Facebook furyası bitti derken yerine alternatif bir sürü yeni trend site çıktı. Bir yandan RSS ve Atom destekli kapsamlı Feed yazılımları (Stereo Mecmuasının Friend Feed başta olmak üzere tüm önemli sistemlerde kendi Feed yayını bulunmakta) bunlara ek olarak klasik tarzda RSS ve Atom geri besleme sistemleri  derken liste uzuyor.

Yetmez derseniz tüm feedleri tek bir sayfada toparlayan Feed Farm veya Mash Up yazılımları  diğer bir Web 2.0 aracı.

Bunların haricinde blogosphere siteleri (yazmama gerek var mı ama hepsinde Stereo Mecmuası bölümleri var örneğin Technorati) filan derken liste uzamaya devam ediyor.

Tam tamam başka kalmadı galiba derken en son Twitter ve türevleri (2 aydır Stereo Mecmuası Twitter sayfası da mevcut ama işlevini ben kendi içimde tam çözmüş değilim) ortaya çıktı.

Bunlar haricinde dinazor Web 1.0 çağının devasa ağları olan forumlar (kendi forumumuz dahil kaç foruma üyeyiz inanın ben unutum tabii bunu Stereo Mecmuası için söylüyorum işlerimle veya kişisel ilgi alanlarım hariç) listeyi uzattıkça uzatıyor...

Ben yazmaktan sıkıldım ama daha eminim aklıma gelmeyen vardır... Digg vesaireyi daha sayadım bile...

Şimdi gelelim asıl konuya bu yazılımların bir kısmı otomatik olarak güncelleniyor. Bu konuda klasik RSS feed olayını çok seviyorum. Saniyesi saniyesine gelişmeler meraklıların feed okuyucu yazılımlarına gidiyor. Uğraşmaya gerek yok yani...

Ancak iş manuel güncellemek gereken sitelere gelince iş ciddi şekilde zorlaşıyor. örneğin twitter'a 140 kelime, facebook'a kısa bir makale, ona şunu, buna diğerini yazayım derken sosyalleşmek yerine bilgisayar başında cinnet geçirmeye başlıyorsunuz. İşin kötü tarafı her yazılım, site veya adı neyse sosyalleşme araçlarını kullananlar farklı.

Velhasıl kelam internet ağları üzerinden sosyalleşmek zor zenaat. Tasarımcılara Allah akıl fikir versin Web 3.0'da beyin okuyan yazılımlar geliştirsinler. Öbür türlü internet ağlarında sosyalleşirken hayatta anti sosyal insanlar haline geleceğiz.

En büyük kim? Bilmem ben değilim!


Bilmiyorum dikkat ediyor musunuz çevrenize, ülkemizde benzer sektörlerde yayın yaptığımız sitelerde ne kadar iddialı yazılar okuyoruz. Türkiye'nin en iyi web sitesi, en büyük forumu, şuna buna rağmen en aktif sitesi, en bi büyük hifi sitesi... ve çok daha fazlası...

Büyük olmak her zaman önemli midir. Ya da en çok aktif üyeye sahip olmak. Veya ne bileyim en çok reklam almak. En iyi teknik altyapıya sahip olmak ve onlarca diğer böbürlenilebilecek faktör. Galiba bunlar çok önemli ama bizler için değil.

Ben Stereo Mecmuasını kuran adam olarak kendi etki alanım dışında iddialı olmayı seven bir tip değilimdir. Kendi etki alanım dediğim şey tüm değişkenlerin kendi elimde olduğu durumlardır. İnternet ne yazık ki bu türden bir ortam değil. Şekil şemalden tutun, okuyucu alışkanlıkları ve onlarca diğer faktör yaptığınız siteye ilgiyi, yazdığınız yazıya talebi etkiliyor. Ama yaptığım iyi bir şey vardır. Gözlem ve araştırma.

Hayatın bir çok alanında matematik ve ondan türemiş bilimler önemli yer tutar. İnternet dünyasında da her şeyin belli bir mantığı vardır. Sözgelimi siteniz hiç beklenmedik bir gün ziyaretçi akınına uğruyorsa bilin ki internette yapılan aramalar sitenize yönlenmiştir veya bir link aktarımı söz konusudur. Kısa bir araştırma ile bu durumu çözebilirsiniz. Bunu yapmak için arkanızda teknik bir ekibe gerek duymazsınız basit bir google araması ile olayı çok rahat kavrayabilirsiniz. Hemen ardından bir gün sonra ziyaret edilen sayfa sayısını incelersiniz. Eğer ortalam bir civarında ise bilin ki o anahtar kelimeyi arayanlar sitenizde aradıkları şeyi bulamamışlar. Bunlara göre sitenin yapısını düzenlersiniz. Basitçe Google trend analizlerine bakarsınız. Sayfa gösterim sayıları yükselmeye başlar. Tüm bunlar 5 dakikalık bir araştırmanın sonucudur.

Ama nedense ülkemizdeki anlayış bu araştırmaları yapmak yerine kendimizi kandırmaktadır. Örneğin bir forumumuz varsa görüntülenme oranı ile böbürleniriz. Eh bu görüntülenme oranlarının içerisinde arama robotlarından tutun, gerçek olmayan bir sürü internet programcığı vardır. Tek bir mesaj yazıp bir hafta sonra 150 kişi görüntülemiş diye kendi kendinize sevinme şansınız her zaman vardır. Hemen ardından sarılırsınız klavyeye en büyük biziz diye yazılar yazarsınız. Ama trend bültenleri ve istatistikler tam aksini söyler. Tabii ki bu durumdan zevk alanlar için ufak bir daha mutlu olma yöntemi söyleyeyim. Google web crawl oranını değiştirin. Daha fazla robot hiti ile daha mutlu olursunuz. Ufak bir not yazmak gerekirse Mecmua Forumlarında görüntülenme oranlarında robotlar gözükmez. Böylelikle forumdaşların takip ettikleri veya hoşlanmadıkları konuları daha rahat biliriz. Bu sayede moderatörler yeni konu açma olayında dikkat edecekleri faktörleri öğrenirler.

Ara sıra bu şekilde yazılarıma devam edeceğim. Bu yazımı çok sevdiğim bir söz ile bitirmek isterim. Charles Manson'ın hayatı boyunca ettiği tek güzel laf;
Eğer bana yukardan bakarsan aşağılık bir adam görürsün.
Aşağıdan bakarsan bir tanrı görürsün.
Karşıdan bakarsan kendini görürsün.

İşte olay budur..

Vinylux bardak altlığı ve kase



Geçenlerde buradaki konuda ilginç Vinylux ürünlerinden bahsetmiştim. Bir arkadaşım ürünleri ipariş verdi ve ürünler geldi. Aşağıda fotoğraflarını eklemek istedim; resimdeki ürünler 6'lı bardak seti ve kase...











Agresifim, asabiyim ama bir yere kadar!



Stereo Mecmuası haberler bölümünü takip edenleriniz vardır. Temamızı yenilememizin haricinde artık haberlere kendi zevk ve beğenilerimize göre yorumlar yapmaya başladık. Stereo Mecmuası ilk açıldığı günden bugüne ülkemizdeki hifi sektöründen özellikle yenilikler ve haberler konusunda destek bekledik. Sağolsun bazı dostlarımız bu konuda daha ilk günden beri büyük destek verdiler. Zaten yayınladıkları bültenlerin haricinde ek olarak bizim için özel bültenler hazırladılar. Bunun sırf bizimle olmasına da gerek yok. Bence bu durum müşterileri içinde çok önemli. Şöyle bir düşünün yenilikler hakkında teker teker aramak yerine, web sitenizden veya mail yoluyla bunlara yer vermek daha kolay değil mi?

Kesinlikle daha kolay! Bende bu sektörün bir müşterisi olarak alışveriş ettiğim firmalardan ilgi beklerim. Ürünlerden haberdar olmak isterim. Zaten Stereo Mecmuası'nın ortaya çıkmasının sebeplerinden birisi de budur, bir nevi aracılık etmek.

Bu yaz bizim için önemli deneyimlere sahne olacak! Öncelikle bu sene haberlerden tutun diğer bölümlere kadar her sayfamızda kalemimizi daha keskin şekilde sallayacağız. Sanırım sektörün bir kısmına varlığımızı kanıtlamanın başka bir yolu yok. Kanıt umurunuzda mı diye sorarsanız, pek değil aslında. Ama yine de biraz agressifliğin kimseye zararı olmaz sanırım.

Bir Can Dündar yazısı üzerine deneme



Can Dündar müzik endüstrisinin gidişatı ile ilgili bir yazı yazmış geçenlerde. Yazıyı okudum gerçekten güncel gelişmeleri ele almış. Ancak ülkemizdeki çöküş ile uluslararası müzik piyasasındaki çöküşün sebepleri birbiri ile hem çok benzeşiyor hemde çok farklı. Ben kendi bakış açımdan olayı ele alayım.

Bundan seneler önce kaset furyası ortalarda iken, kaset fiyatları herkes için el yakardı. En kalitesiz kasetlere doldurulmuş albümler, tam olmayan hatta tek sayfa art work'leri ( o dönem kaset kapağı derdik) ile pahalı fiyattan satılırdı. O dönemde kasetten kasede çekim furyası başladı. Albümlerin fiyatları alınabilir düzeyde olsa kimse almam demiyordu. Bende aynı fikirdeydim ancak yurtdışı seyahatlerimde yabancı kasetlerin fiyatlarını ve içeriklerini görünce beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bizde bir sayfa kaset kapağı varken ve biz tüm kasetleri öyle zannederken aynı albümlerin kaset kapakları tıpkı plaklar gibiydi. Bizde fiyatlar çok yüksekti birde üstüne. Yurtdışında fiyatlar ucuzladıkça bizde pahalılaşıyordu albümler. Sonunda kaset kopyalama inanılmaz boyutlara ulaştı. O dönemde albüm satan mağazaların hepsi kaset kopyalar hale gelmişti. Bunun elzem olduğu durumlarda yok değildi doğrusu çünkü her albüm ülkemize gelmiyordu. Bu dönem uzun yıllar devam etti.

CD'ler ortaya çıkınca yine benzer senaryolar yaşandı. İlk seneler tüm dünyada CD fiyatları oldukça yüksek iken aradan geçen bir kaç senede fiyatlar düşmeye başladı. Tabii ki fiyatlar bizde düşmedi. Kendisini akıllı zanneden plak şirketlerimiz çağdışı kasetleri satmaya öncelik verdiler yerli albümlerin CD'leri bile inanılmaz pahalıydı. Bu dönemde imdada CD kopyalayan CD-RW'ler yetişti. Özellikle boş CD'lerin ve kaydedicilerin ucuzlaması bu defa bilgisayar sahiplerinin müziği kopyalamasına izin vermişti. Ancak hala bir CD'nin satın alınması gerekiyordu ve daha sonra elden ele belki yüzlerce adet kopyalanıyordu albümler evlerde. Bu dönemde sınır kapılarımızdan içeriye komşularımızda üretilen kopya CD'ler girmeye başladı. Rus ve Bulgar baskısı CD'ler ortalıkta dolanmaya başladı. Bu dönemde yurtdışında CD fiyatları düşme eğilimdeydi ancak bizde fiyatlar hala çok yüksekti.

Olay ülkemizde de daha sağlıklı internet bağlantı imkanlarının erişilebilir olması ile kopma noktasına geldi. Bu dönemin öncesinde plak şirketleri hala CD'leri yüksek fiyatta satmaya çalışıyorlardı. VCD denilen saçma format yurtdışında DVD'lerin fiyatlarına yakın olarak ülkemizde satılıyordu. DVD'ler ise hala can yakıcı fiyatlara sahipti.

MP3 çılgınlığı ülkemize bomba gibi düştü bir anda. İnternet bağlantısı olmayanlar korsan tezgahlarında tek CD'de sevdikleri tüm şarkıları hatta beğendikleri topluluk veya yorumcuların albümlerinin tamamını satın alır hale geldiler. Uluslararası plak şirketleri durumun farkına geç vardılar; fiyat olarak ucuzlamaya gittiler ve yasal mücadeleye başladılar. Bizde de benzer bir durum ortaya çıktı. İlk adımda yerli CD'ler ucuzladı, sonrasında yabancı CD'ler düşmeye başladı. Tam da bu dönemde Amazon ve benzeri sitelerle tanıştık. Burada 30 TL olan albümleri 15TL'ye bile alabilir hale geldik. Yediğimiz kazıklar tüm açıklığı ile gözler önüne serilmişti. Birde üzerine ikinci el CD satan internet mağazaları ile tanışınca olay hepten kopmuş oldu. Orijinal CD satın almak isteyenlerin çoğu isyan etmeye başlayınca albümler adım adım mantıklı noktalara inmeye başladı. Bandrol, KDV ve benzeri vergilerin yanında yüksek kar marjları koca bir sektörün yokolmasına sebep oldu ki, bence burada en az müzikseverlerdir. Koleksiyonları için hala albüm almak için istekliyken karşılarına çıkan fiyatlar evlere şenlik hale gelmişti. Sonuçta herkes internete saldırdı, devlet toplayacağı vergiden oldu, plak şirketlerimiz yüksek kar marjı ararken birer birer battılar. kazançlı çıkan müzikseverler oldu.

Çok uzağa gitmeyin benzer bir durum DVD'lerde de var. Bugün 4-5TL'ye filmler alabilirken neden 2 sene önce alamıyorduk. Vergi oranlarımı değişti yoksa DVD üretimimi kolaylaştı. Eminim telif ücretleri azalmıştır diyeceklerdir. Ama olay ortada, DIVX gibi kolay ulaşılabilir ve bedava bir format ortaya çıkınca senelerdir özlenen ucuzlama oldu. Şimdi aynı senaryo Bluray disklerde oynanıyor. Ülkemizde satılan fiyatlarla yurtdışındaki fiyatları bir karşılaştırın.

Demek ki ülkemizde bir şeyin korsanı çıkmadan orijinali ucuzlamayacak ben bunu anladım. Eh plak şirketlerimiz -işini düzgün yapan ve mantıklı fiyatlandırma stratejileri izleyenler hariç- film dağıtıcılarımız bu kafayla daha çok ağlarlar. Uygun fiyatlarla orijinali satabildiğinizi gördüğünüz halde neden hala yüksek fiyatlarla satış yapmaya devam ediyorsunuz. Bandroller ve diğer vergiler için mücadele etmiyorsunuz.

Sevgili Can Dündar şu konuları da bir ele alsan ne güzel olur!