Vintage Oyun Konsolu Yapalım: Ön Hazırlıklar


Alışveriş listemiz aslına bakarsanız gayet makul mantıklı bir dip toplama sahip. Tabii ki bize ilk gerekli olan şey bir adet Raspberry Pi 3. Temmuz 2017 itibarı ile Samm Teknoloji firmasından yaklaşık 165TL karşılığında alabilirsiniz. Akabinde bir adaptöre ihtiyacımız var. Bu adaptörlerde 5.0V değerine bakacağız. Bu noktada eğer akıllı telefon kullanıyorsanız onun adaptörünü bile kullanabilirsiniz. Ancak “Pi 3” ile 2.5A bir adaptörün kullanılması tavsiye ediliyor.Eğer arzu ederseniz Raspberry’nin kendi resmi adaptörlerini de kullanabilirsiniz. Gayet kaliteli olan bu adaptörler Temmuz 2017 itibarı ile yaklaşık 41TL’lik bir fiyat etiketine sahipler. Yalnız adı sanı duyulmamış dandik adaptörlerden uzak durmanızı öneririm. Bu adaptörler hiçbir zaman kutularında yazan değerleri vermedikleri için sorun yaşamayın. Adaptör ve bilgisayar işini hallettik :)

Tabii ki kurulum için USB bir klavye ve mouse'a ihtiyacımız olacak. Bunlar sanırım her evde bulunacak şey. Ancak dizüstü bilgisayar kullanıcısı iseniz en ucuzundan birer tane alın geçin. Bunlar haricinde tabii ki, gamepad, joystick tarzı oyun kontrolcülerine ihtiyaç duyacaksınız.


Aslına bakarsanız piyasadaki hemen her USB oyun kontrolcüsünü kullanabilmeniz mümkün. Almışken Logitech F310 tarzı bir gamepad tercih edin. Bunlar haricinde XBox veya Playstation kontrolcülerini de edinebilirsiniz. Canınız ne istiyorsa onu alın.

Ben ise her oyun konsolunun kendi kontrolcüsünün replikasını satın alıp kullanıyorum. Nintendo, Sega vesaire hemen her eski konsolun gamepad'lerinin yeniden üretilmiş versiyonları çeşitli Çin sitelerinde üç kuruşa satılıyor. Bunların biraz daha kaliteli olanları da matah paralar değil. İlk adımda standart bir gamepad ile idare edin, baktınız olaya sardınız sonrasında gamepad işini abartırsınız :)


Hem işletim sistemimizi hemde oyunlarımızı yükleyeceğimiz SD kartı seçerken biraz dikkatli olun. Eğer daha modern konsolların oyunlarını da oynamak istiyorsanız olaylar artık GB boyutlarına geldiğinden kapasite konusunda yüksek mikro SD kartları tercih edin. Mutlaka Class 10 ve üzerinde hıza sahip bir kart seçmenizi de öneririm. Kart satın alırken biraz araştırma yapın ve ihtiyacınıza uygun bir boyut seçin. Ben senaryoya göre 64 veya 128GB boyutlarında kartlar tercih ediyorum. SD karta çok para yatırmayayım derseniz USB bir flash disk üzerine de oyunlarınızı yükleyebilirsiniz. Ben uğraşmak istemediğimden mikro SD kart über allez :)


Bundan sonraki adımlar opsiyonel. Ben "Pi"lerimi her zaman bir kasa içerisinde tutmayı seviyorum. Uzun saatler çalıştırdığım içinde ısınma konusuna biraz önem veriyorum. Kasa olayı son derece bol seçenekli bir dünya. Arzu ettiğiniz tarzda bir kasa satın alıp "Pi"nizi içine gömebilirsiniz. Hem Türkiye'de hemde yurtdışında bol bol seçenek var. 

"Pi"nin işlemci ve kontrolcülerinin üzerine ben genelde birer tane heatsink yapıştırıyorum. Bir işe yarıyor mu derseniz eh işte diyebilirim. Tabii ki, b*kunu çıkartayım derseniz, özel ve büyük heatsink'ler kullanarak ciddi soğutma operasyonlarına girebilirsiniz. Meraklılar  "Pi"lerini su ile bile soğutuyorlar. Şunu söylemek gerekirse  "Pi" çok ısınmıyor ve ciddi bir overclock aralığı olmadığından çok abartmanın alemi yok... İlerleyen zamanlarda bu konuya da el atarız isteyen olursa...


Ben kasaların içine dostlar alışverişte görsün diyerek minik bir fan takıyorum. Bildiğiniz gibi fanların boyutları küçüldükçe gürültüleri artıyor. O yüzden devirlerini düşürebilir veya istediğiniz zaman çalıştıracak bir düzenek kurabilirsiniz. Dediğim gibi bunlar çok gerekli değil. Gün sonunda "Pi 3" adaptör, mikro SD kart ve bir joystick bize asıl gerekenler...



Vintage Oyun Konsolu Yapalım 1. RetroPie Nedir? 2. Ön Hazırlıklar 3. Mikro SD karta RetroPie Kuruyoruz 4-

Altec Voice of the Theatre


Altec firmasının 1970'li yıllarda ürettiği Voice of the Theatre serisinin tamamının görüntülendiği bir bilgilendirme afişi. Çok kılıksızlar ama hala güzel çalıyorlar...

Vintage Oyun Konsolu Yapalım: RetroPie Nedir?


Beni tanıyanlar eski bilgisayar ve oyun konsollarına meraklı olduğumu bilirler. Bu durum muhtemelen yaştan kaynaklanıyor.  Benim çocuk olduğum dönemlerde teknolojinin son noktası bu cihazlar idi. Ben maceralarıma Atari 2600 ile başladım. İlk çıktığı yıllarda Atari Video Computer System olarak adlandırılan bu oyun makinesinin aslında uzaktan yakından bilgisayar ile alakası yoktu tamamen ev eğlencesine yönelik bir cihazdı. 1970'lerin sonunda ortaya çıkmıştı ama Türkiye'ye ulaşması biraz daha uzun sürdü. Ben Atari 2600 ile denk geldiğimde sanırım ilkokul çağındaydım.Atari'ye daha sahip olamadan Sinclair firmasının ZX Spectrum'u ile tanıştım. Minik harika bir cihazdı ancak en basit oyunu bile oynayabilmek için o küçücük klavyeyi kullanarak kod yazmanız gerekiyordu. Tabii seneler sonra ZX Spectrum ile kullanılabilir kaset bazlı depolama çözümlerinin olduğunu öğrenmiştik ama gençliğimiz sayfalarca kod yazmakla geçti. Ben sanırım en çok Batman oyununu severdim. ZX Spectrum ile oyun konsolundan bilgisayara geçiş yapmıştık tabii..



Daha Sinclair ile yeni yeni birbirimize alışırken Commodore 64 ortaya çıktı. Hayatımın aşkı olan bu makine ile uzun seneler geçirdim. Hala çalışır durumda eksiksiz bir set elimde büyük bir keyifle tutuyorum. Onlarca oyun, yazılan bir sürü kod, basitte olsa yazılan ilk programlar derken C64 beni kendisine aşık etmişti. Kafa ayarı ile senelerce uğraştıktan sonra disket sürücülerin büyüsünü keşfetmek, genişleme kartuşları derken çocukken sahip olamadığım bir sürü ıvır zıvıra da seneler sonra sahip oldum. Bu dönemlerde bir yakın arkadaşımda da Amstrad CPC 464 vardı. O bilgisayara da bayağı hakim olmuştum. O dönemlerin programlama dillerine iyiden iyiye hakim olmaya başlamıştım. Ancak gelin görün ki, seneler sonra üniversite'de okurken -bu arada şaka değil Dokuz Eylül İşletme Bölümü- okulda bilgisayar dersinin basic bölümünde hoca beni bütünlemeye bırakmıştı hatta galiba o dersten geçememiştim. İşin acı tarafı o hocanın bilgisinin çok ötesinde bilgim vardı. Aptalca işler işte...

Bu dönemin arkasından hayatımıza Amiga 500 girdi. Ben Amiga döneminde hala C64 ile takılmaya devam ediyordum. Babama aldırmayı başaramamıştım bir türlü Amiga'yı. Babama göre zaten bir bilgisayar sahibi idik, neden yenisini alalım ki idi herhalde. Zaten bir şekilde iş hayatına erken atılmamın sebebi bu durum olmuştur. Ebebeynlere laf anlatmak kolay değildi hele ki bizimkilere. Kendi paramı kazanıp canım ne istiyorsa satın alabilmenin en iyi yolu çalışmaktı ve çalıştım:) Bu arada o dönemlerde orta direkt tabir edilen bir aile de değildik doğrusu, hatta bayağı varlıklıydık... Neyse Amiga ortalığı kasıp kavururken, eşte dostta haşır neşir olabildim Amiga ile. O dönemlerin ilerisinde ise 90'larda 486 bilgisayarlar ile uğraşmaya başladık. 90'lar benim üniversiteye gittiğim bir yandan da çalıştığım yıllardı. O dönemlerde bilgisayar konusunda acayip şanlıydım. Kuzenim ama ben ona hep ağabeyim derim Yaşarcez'in bilgisayar dükkanı vardı, cebimde param vardı ve istediğim herşeyi alabiliyordum. Voodoo'lar TNT Ultra'lar arkasında da GeForce 256'lar havalarda uçuşmaya başladı...



Bugün bu yazıyı yazarken son derece kuvvetli hatta manasız derece de donanımlı bir bilgisayarda yazı yazıyorum. Hemen her oyunu arzu ettiğim çözünürlükte ve grafik ayarında oynayabilme şansım var. Ancak ne C64 dönemindeki ne de ilk DOS ve arkasından gelen dönemin oyunları kadar zevk alabiliyorum. Bunu bildiğimden zaman içerisinde yavaş yavaş merak ettiğim tüm bilgisayar ve oyun konsollarını topladım. Hayalim bir gün çocuğum olduğunda oturup bu platformlarda birlikte oyun oynamaktı. Ha çocuk o grafikleri görünce "bu ne lan" diyecektir ama hayal işte... Yalnız bir sorun var. Bu cihazları toplamak iyi hoşta, hangi birisini nerede saklayacaksınız. Oyunları muhafaza etmek ayrı bir dert. Bunun haricinde eski tüplü televizyonlar bu bilgisayar ve konsolların en iyi dostu. Modern televizyonlar ile zaten berbat olan grafikler daha da berbat hale geliyor. Dolayısıyla bir veya birkaç tüplü televizyon tutmak zorundasınız. Haydi buyrun Sony FX66 televizyonu depodan evinize tek başınıza getirin. O haftayı bel ağrısı ile geçirirsiniz. Tabii C64'te eski tarz bir Defender of the Crown partisi yapayım derseniz özellikle de kaset kullanırsanız cinnet geçirebilirsiniz. Disketlerde de durum farklı değil. Tabii ki genişleme yuvasına akılan çözümler var ama gün sonunda tüm bu ekipmana harcanan para azar azar toplanıp öyle boyutlara ulaşıyor ki, aklınız şaşar.

Bende bu durumdan bıkıp, C64 sistemimi tamamlayıp benim için kişisel öneme sahip Atari'leri de toplayıp alım konusunu sonlandırdım ki, daha işin Japon konsolları boyut var ki, olayın sonu gelmiyor.

Peki ne halt edeceğiz. Çözümümüz RetroPie isimli bir yazılım. Bu yazılımı çeşitli platformlarda kullanabilmeniz mümkün. Raspberry Pi, ODroid gibi SBC tabir edilen kredi kartı boyutlarındaki bilgisayarlar ve hatta standart bir bilgisayar kullanarak  RetroPie olayına girebilirsiniz. Ben tabii ki  Raspberry Pi kullanacağım....

RetroPie,  EmulationStation, RetroArch ve benzeri bazı projeleri bünyesinde toplayarak Arcade konsol veya klasik bilgisayar oyunlarını oynamanızı sağlıyor. Sistemi istediğiniz gibi özelleştirebilir hatta altta çalışan işletim sistemini bypass ederek direkt olarak oyun konsolu tadında açabilirsiniz. Kısacası RetroPie candır can!

Eyyyyy Photobucket


Geçtiğimiz günlerde bloğumu zorunlu bir tadilata sokmak zorunda kaldım. Dilek olay, benim kişisel bloğumun mazisi 10 yılı geçti. Internet dünyasında hiç fena bir süre değil. 10 senelik mazisi olan bir web sitesi olunca defalarca tadilat defalarca düzenleme yaşadık haliyle. Bu sonuncusu tamamen Photobucket'ın p**tluğu yüzünden oldu.

Photobucket kimdir derseniz, bu bir resim barındırma sitesi. Bloğumun belirli bir yıl aralığındaki fotoğraflarını bu site üzerinde tutuyordum. Bir gece vakti, Photobucket kullanım sözleşmesini değiştirerek 3. parti sitelerde kullanılan fotoğrafları göstermek için 500 Dolar para talep etmeye  başladı.


Bu durumu görünce içimden ne geçtiğini tahmin edebilirsiniz. Haydi 50 Dolar deseler vereyim de, 500 Dolar yahu. Zaten tüm dünyada kullanıcılar isyan ediyor. Para talebinin yanında asıl b*ktan olan fotoğraflar gösterilmeyip yerine aşağıdaki gibi bir resim göstermeye başladılar.


Bir anda web sitelerindeki cıvıl cıvıl resimler gidip ortalık yukarıdaki çirkinlik ile doldu. Bu arada internet dünyasında bol bol ben yaptım oldu tarzı sözleşme değişiklikleri oluyor. Bazı firmalar çıkan isyan sonucunda geri adım atıyorlar bazıları da uygulamalarına devam ediyorlar. Muhtemelen Photobucket bu hamle ile kendi ayağına sıktı. Reddit vesaire büyük platformlarda yedikleri küfürün hadde hesabı yok. 

Kullandığım fotoğraf ve grafiklerin yedeği olmasa işimiz gerçekten iş idi. Siz siz olun internet dünyasında üçüncü parti yazılımlara güvenmeyin, kullansanız bile bir B planınız mutlaka olsun... 

Raspberry Pi Maceraları


Geçtiğimiz aylarda Raspberry Pi SBC bilgisayarlar ile bazı projeler yapacağımdan bahsetmiştim.  Raspberry Pi üzerine takılan HAT adı verilen kartlar konusunda Allo Audio ile devam etmeye karar verdim. Kartlar ülkemize Samm Teknoloji tarafından ithal edilince kolay ulaşılabilir hale geldi ve ilk denemelere başladım. Mecmua tarafında DAC gibi tamamen ses odaklı projeleri yayınlarken, ilerleyen zamanlarda kendi bloğumda RetroPie gibi daha eğlenceli projelere odaklanacağız. Yayınlanan ilk yazı, kurulum konusunda hatta buradan da ulaşabilirsiniz.

Sakuma 300B


Sakuma 300B push-pull/300B push-pull end Pre-Main Amplifier. Klasik 300B tüplü entegre amplifikatör

Technics SU-V500M2


Technics SU-V500M2. İlk üretim tarihi 2004. Kanal başı 45W güç üretebilen amplifikatörün ağırlığı yaklaşık 6 kilogram! Bu amplifikatörlerin belki hifi tarihi açısından pek önemi yok ama ben yaşlardaki insanlar açısından genç iken ulaşılabilir Technics ürünleri arasındaydı. Ben 500 serisi yerine 600 serisi ile hifi dünyasına giriş yapmıştım...

Plak Var, Pikap Var, Güzel Var, Daha Ne Olsun 4



Amerikalı Blues/Soul şarkıcısı Cici James'in  Jacob Blickenstaff tarafından çekilen fotoğrafları Seri 4

Bitcoin, Ethereum ve Alternatif Dijital Para Birimleri


Son 2-3 aydır bilgisayar teknolojisi ile yakından ilgilenen bir insan olarak bana crypto currencies veya yeni nesil para birimleri ile alakalı çok soru soran oluyor. Evde bir sistem kurup mining yani kazma işlemi yaparak para kazanabilir miyiz, nasıl bir yatırım yapmalıyız sorusundan gına gelmiş durumda. Türkiye şartlarında elektrik maliyetlerinin yüksekliği ile bu işlere hiç girmeyin zarar edersiniz. Bu kadar basit...

Olay aslında son derece basit farklı ülkelerdeki sıcaklık değerleri, elektrik birim fiyatı ve donanımların tutarları gibi tüm maliyetler alt alta toplanıp nasıl bir tablo bekleniyor diye araştırma yapmak lazım. Elektrik maliyeti zaten bir nevi sabit sayılır buna kartların veya diğer donanımların arıza yapma sıklıkları ve elde yedek kart tutma maliyeti gibi noktaları da eklemek lazım. Bildiğiniz gibi mining işlemleri için son dönemlerde ekran kartları kullanılıyor. Ancak bu ekran kartları 7/24 çalışmak üzere tasarlanmadıkları için arıza yapma sıklıkları oldukça fazla.

Türkiye'de elektriğin anormal pahalı olması sebebi ile mining işleminin yapılacağı sistemin maliyeti çok yüksek olduğu gibi bir de buna soğutma konusu eklenmeli.  Diyelim ki, bir şekilde mining rig yani kazma işlemini yapacağınız sistemi toparlamayı kafaya taktınız.

Mining için yapılan ilk maliyet artı giderler ile bitcoin ve/veya alt coin borsalarındaki kar-zarar durumunu kıyaslamak. Şöyle ki, mining alt yapısı için 50.000TL para harcadınız. Ayrıca aylık 1.000TL elektrik artı soğutma gideriniz var. Bunlara memlekette tatil sezonu başlayınca hafta sonları elektrik kesintisi sebebi ile oluşan kayıpları, kart arızaları gibi sebeplerle oluşan kayıpları da göz önüne alarak mining ile uğraşmadan direkt olarak Bitcoin satın alıp bunu örneğin Poloniex gibi alternatif borsalarda alt coin ile değerlendirmek daha doğru bir tabir ile bir nevi sanal para borsası ile kıyaslamak önemli bir karşılaştırma verisi ortaya koyacaktır.

Diyelim ki, 1.000TL karşılığı bitcoin aldınız ve bunu alternatif crypto coinlerde değerlendirdiniz. Ay sonunda elde ettiğiniz geliri, mining için yaptığınız yatırımdan elde ettiğiniz gelir ile karşılaştırmanızı tavsiye ederim. İki değer arasında basitçe oran orantı ile anlamlı bir sonuç elde edilebilir.

Şunu da unutmamak lazım herhangi bir ihtiyaç durumunda alt coinlerinizi zarar bile etseniz anında nakite dönüştürebilme şansınız var iken, mining yatırımı kutuları açtığınız andan itibaren hızlıca değer kaybediyor.

Tabii bir de sunu unutmamak lazım sözgelimi 50.000TL'lik yatırım veya harcama giderlerin yanında valör anlamında da size bir maliyet yüklüyor. Örneğin 50.000TL cebinizde dursa aylık elde edebileceğiniz repo, faiz, altın veya döviz kazancınızdan da olmuş oluyorsunuz....

Olayı farklı boyutlardan değerlendirmek lazım... Özellikle genç arkadaşlar için söylüyorum... Gaza gelmeyin. Evet zamanında mining ile para kazanıldı hatta kazandık ancak bugünlerde Türkiye'de bu işlerden anlamlı bir miktarda kar yapabilmek çok kolay değil. Hele ki ev kullanıcıları açısından.

Tadilat


Photobucket resim yükleme sitesinin kullanıcı sözleşmesini değiştirmesi yüzünden bloğumdaki bazı eski yazılarda fotoğraf görüntülemesi konusunda sıkıntı yaşanıyor maalesef. Durduk yere Photobucket'ın kullanıcı sözleşmesini değiştirmesi büyük i**elik olsa da, yapacak bir şey yok. Yaz boyunca tüm yazı arşivi elden geçirilerek blog yeniden sorunsuz hale getirilecek. 

Bazı fotoğrafları görüntüleyemezseniz merak etmeyin yani :)

Killing In the Name Ne Ettiler Sana


YouTube üzerinde uzun zamandır devam bir çılgınlık var. Koca koca adamlar ellerine çocuklar için üretilmiş oyuncak enstrümanları alıp farklı şarkıları yorumluyorlar. SOn zamanların en komedi versiyonlarından bir tanesine "The Wackids" imza atmış. Rage Against The Machine topluluğunun "Killing In the Name" adlı marşını alıp yorumlamışlar. Pek güzel olmuş. Orijinali aşağıda, yeniden yorumu yukarıda...



Olinka Berova Plak Seçiyor...


Çek asıllı Amerikalı aktrist Olinka Berova, 1967 yılında Londra'da plak seçerken. 1960'larda Berova özellikle Brigitte Bardot ve Ursula Andress ile kıyaslanırmış. Tahmin edebileceğiniz üzere sarışınlık ve vücut hatlarının etkisiyle tabii ki... Benim seyrettiğim tek Olinka Berova filmi muhtemelen "The Vengeance of She"dir. Klasik ikinci sınıf bir Hammer korku filmi işte...

Sünnet Konusu: Sünnet Olayına Karar Vermek!


Bir süredir ara verdiğim Bir Babanın Seyir Defteri yazılarını yoğun istek üzerine devam ettirmeye karar verdim. Hoş verdiğim ara biraz zorunluluktan idi. Yine tüm cehaletimle kendim gibi cahil babalar ile dertleşeceğiz :) Bu yazımızda sünnet konusunu işleyeceğiz.

Sünnet konusunda bol bol tartışma var. Olaya, toplumsal, sosyolojik, psikolojik, dini ve bilumum bakış açısından bakıp farklı farklı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Kararınızı da buna göre verebilirsiniz. Ben ufaklık doğduktan belirli bir süre sonra sünnet yaptırmaya karar verdim. Bu konuda da çeşitli görüşler var, doğumdan hemen sonra yaptırmak bana kalırsa en mantıklı seçenekmiş. Neyse...

Bazı tıpçıların bakış açısına göre doğumun hemen sonrasında sünnet pek mantıklı bir operasyon değil derken, bazılarına göre de sorunsuz şekilde yapılabiliyor. Dini bakış açısından bazı görüşlere göre doğumdan hemen sonra sünnet yapılmasında sıkıntı yok iken, bazılarına göre ise doğumdan en az birkaç ay sonra yapılmasının daha makbul olduğu söyleniyor. Valla tüm karmaşanın arasında güvendiğiniz bir doktorun görüşünü birinci öneme sahip olarak kabul edin, kafanızı daha fazla karıştırmayın...

Kararı aldık, sünnet yaptıracağız dediğinizde ise ikinci soru nerede yaptırayım oluyor. Şahsım adına her türlü ameliyat kendi içinde tehlikelere sahip olduğundan, benim isteğim hastane ortamında yaptırmak idi. Aksi görüşlere de saygım var ancak işin içerisine anestezi giriyorsa, ki bebeğiniz küçük ise mutlaka girecek, tam donanımlı hastane en iyi seçenek. Allah korusun ne olur ne olmaz.

Biz bu konuda ilk önce çocuk doktorumuz Sertaç Özalp'ten görüş aldık, arkasından ise sevgili ağabeyim Prof. Dr. Mustafa Olguner'den görüş istedim. Mustafa ağabey, Dokuz Eylül Hastanesinde çocuk cerrahı. Benim cahil kafama göre vücutta bir şey kesilip biçilecek ise bunun uzmanı çocuk cerrahı olduğuna göre görüş alınacak en doğru kişi odur diye düşündüm. Doğru da düşünmüşüm sünnet olayına gerçekten de çocuk cerrahları bakıyormuş.

Eh oğlum getir ben yapayım deyince biraz utanıp sıkılarak tamam dedik. Koskoca hoca sonuçta neler ile uğraşıyor, bizim ufaklığın pipisi ile mi uğraşacak diye düşündüm valla yalan yok... Bu arada bebeği öyle götürdük haydi kes emekle olmuyor o işler. İlk önce bazı testler yapılarak, özellikle değerleri kontrol ediliyor. Arkasından operasyon günü belirleniyor. Devlet bu olayları belirli prosedürler haline getirmiş. Valla çok da güzel yapmışlar. Sistem tıkır tıkır işliyor. En azından İzmir için konuşabilirim.

Operasyon günü ufaklığın ağlamaları kafamdan hiç gitmiyor. Operasyon için hazırlık için anne ile bebek alınıyor ve anestezi yapılıyor. Bizimki yüksek perdeden ağlamaya başladığında benim de içim ağladı. Arkasından anneyi de dışarıya aldılar ve operasyon başladı. Operasyon çok kısa sürüyor. Ama o dakikalar sanki on yılmış gibi geliyor. Operasyon sonunda bizim ufaklık yarı baygın bir sedyede hastanenin ilgili bölümüne götürülürken o görüntü beni mahvetti maalesef. Tabii ki bu hayırlı bir olaydı ama aileler neler yaşıyor, ne hastalıklar yüzünden ameliyatlar yapılıyor ufacık bebişlere. Böyle zor günler yaşayan anne babalara, Allah; sabır, güç ve kuvvet versin.

Hastanede belirli bir süre kalacaksınız. Serum bağlanacak ve belirli kontroller yapılacak. Tabii ki ufak kanamalar olabilir panik yapmayın. Ayrıca yeni teknoloji sargı bezleri ile ufaklıkların pipileri korunuyor. Bizlerin küçüklüğü gibi değil olaylar...

Sünnet sonrası ise biraz sıkıntılı tabii. Ancak eski dost karton bardaklar burada devreye giriyor ve ucu kesilerek bezin içinde pipiyi korumak için bir kalkan görevini görüyor. Bir gün sonradan itibaren yıkanmak ise serbest. Yaralar ise yaklaşık 1 hafta 10 günlük bir süreçte toparlanıyor. Yani onbeş günde oldu da bitti MaşAllah moduna girebiliyorsunuz.

Ben bu süreçte ne öğrendim. Kendi psikolojiniz için doğumdan bir gün sonra yapın kurtulun sünnet olayını. Hem ufaklığa günah hemde size. Küçük bebeklerde yaralar daha hızlı düzeliyor ve elini pipisine atma olasılığı düşüyor. Öbür türlü bol bol yaygara, elini atıp kanatma gibi riskler var. Hele ki daha büyük yaşları düşünemiyorum bile. Bir sonraki konuda sünnet konusunda diğer olayları tartışırız.


Divoom Aurabox Bluetooth Smart LED Speaker


Piksel sanatı son zamanların en favori trendlerinden. Bilgisayar oyunlarından, teknolojik alet edevata kadar bir çok alanda son derece popüler. Divoom firması tarafından üretilen bu minik Bluetooth hoparlörler aynı zamanda bir ekrana sahip ve cep telefonunuz üzerinden kontrol edilerek hava durumu gibi bilgileri verirken isterseniz müzik çalarken türlü grafikler ile ortalığı şenlendirebiliyor.

Bir yandan eğlenceli bir yanda da gereksiz :)

Okulda Müzik Dersi


1950'lerin Amerikasından bir manzara. O dönemlerde bir çok okulda sanat derslerinde müzik dinlenirmiş. Dönemin önemli müzisyenlerinin plakları dinlenmeden önce öğretmenler müzik tarihi konusunda ders verirler arkasında da albüm dinlenirmiş. Yukarıdaki fotoğraf 1951 yılında Francis Miller tarafından çekilmiş ve Life dergisinde yayınlanmış.

Playmobil 5377


Cocukluğumda en sevdiğim oyuncaklardan bir tanesi Playmobil idi. Bunların "çakmaları" ülkemizde mini mekanik diye satılırdı. Meşhur Kuzey kalesi, posta arabası gibi ürünlerin orijinalleri bambaşkaydı ve o dönemlerde de Playmobil çok geniş bir ürün yelpazesine sahipti. Ancak biz bunların bir çoğunu ülkemizde göremedik. Sanırım hala da yok...

Yukarıdaki set Playmobil 5377 koduna sahip. Set içinden çikolata renkli bir DJ arkadaşımız, turuncu kulaklıklar, 2 adet plak ve pikap seti çıkıyor ve fiyatı 3,99 Dolar.

Northside Records



Avusturalya'nın Melbourne şehrinden Northside Records adında bir plak mağazası. Gerek vitrin gerekse de iç tasarımı çok hoşuma gittiği için eklemek istedim. Aslında buna benzer mağazaları ülkemizde de görebiliyoruz artık...

MicGeek Q9 Bluetooth Karaoke Microphone


MicGeek firması tarafından üretilen Q9 bluetooth karaoke mikrofonu son dönemlerde teknoloji kanallarının bayağı ilgi gösterdiği bir ürün. Ürün bluetooth bağlantı ile herhangi bir cihazdan karaoke yapacağınız şarkıyı çalarken bir yandan sizin sesinizi de hoparlörler vasıtası ile verebiliyor. Ancak ürünün kalitesi bayağpı sorgulanabilir olduğu için ortaya çıkan sonuç facia olabiliyor. Son dönemlerde bu mikrofon çevresinde sağlam bir "makara" dönüyor. Tasarımda evlere şenlik :)

Vintage Ferguson Müzik Seti


Elden geçirilmiş bir müzik seti daha. 1970'lerden İngiliz Ferguson markalı sisteme bir de Garrard pikap eklenmiş. Mobilyası ise sonradan yapılmış. Genelde bu tarz vintage tasarımlara hairpin denilen (sanırım firkete diyoruz biz) metal ayaklar ekleniyor. Aslına bakarsanız alet edevat olsa yapılmayacak bir tasarım değil...

Yıkıntıların Arasında Plak Dinlemek


Yukarıdaki fotoğraftaki beyin ismi Mohammad Mohiedine Anis. Piposunu içerken gramofonda plak dinliyor. Fotoğraf yakın zamanda harabeye dönen Halep kentinde çekilmiş. Suriye İç Savaşına dair hüzünlü bir fotoğraf...

Plak Mağazası


Fotoğraf çekmek ayrı bir sanat. Bu blog içerisinde belki onlarca plak mağazası fotoğrafı var ama bazıları çok keyifli. Tıpkı yukarıdaki gibi. Zannedersem bol bol efekt var ama çok hoş bir fotoğraf olmuş. Mağazada pek keyifli bu arada...

Kumsal Keyfi



Artık yaz geldiğine göre bol bol kumsal fotoğrafı koymak lazım. Tabii ki içinde plak ve pikap olmak kaydıyla...

Lego Classic Coşkusu


Benim çocukluğumda Lego bir hayaldi. Daha yeni yeni yurtdışına açılan bir Türkiye'de Lego büyük bir lükstü. Ailem yurtdışına çıktıkça Lego alırdı ancak Türkiye'de hem zor bulunuyor hemde çok pahalıydılar. Bir çok Lego setini ancak kataloglarda görüp asla sahip olamamıştım. Sanırım bir çoğunuzda farklı değilsinizdir...


Yıllar geçip çoluk çocuk sahibi olunca o zaman sahip olamadığım Lego'ları kendi çocuğuma almak üzere kolları sıvadım. Yeni bir sürü seri çıkartmış Lego, eski güzelim Medieval serileri gitmiş yerine saçma sapan şeyler çıkmış. Yok Marvel, yok Batman derken Lego bambaşka bir yere gitmeye başlamış. Ancak eski dostlar, Classic serisi, Creator serisi veya City serileri hala var. Bunların yanında benim çocukluğumda olmayan Technic ve Mindstorms gibi serilerde var. Ben eski dostları toplamaya başladım. Araya da denk geldiğim zaman Technic atmaya çalışıyorum. 

Neden Classic serisini seviyorum derseniz aslına cevabı fotoğraflarda. Classic serisinin şimdi hatırlamadığım bir kutusundan çıkan parçalar ile kasetçalar daha doğrusu boombox yapabiliyorsunuz. Hatta yapım şemasını bile vermişler.... 


Büyük coşku tabii... Hatta içinden kaseti bile çıkıyor. Boyutlarını kıyaslayabilmeniz için aşağıda 1TL ile fotoğraf çektim bir tane... 


Bu arada Lego hala ucuz değil özellikle de ülkemizde. Ancak günümüzün b*ktan ekonomik koşullarında zaten bu tarz ürünler aşırı lüks hale geldiği için satışlar tamamen durmuş anlaşılan. İnternet üzerinden yurtiçi firmalardan Avrupa'dan daha ucuza Lego satın alabilmek mümkün. Muhtemelen herkes likide dönmeye çalışıyor...



Bizim ufaklık çok küçük olduğu için Lego Duplo serisi ile oynaması lazım ama onları da ben sevmiyorum. Artık anne baba gözetiminde büyük parçalar ile oynuyoruz. Ha gün sonunda bunları bizim ufaklık için mi satın alıyorum yoksa kendim için mi orada bir muamma var ama Lego candır canandır...

Bir Mouse Tadilatı



Mad Catz kapandı haberinden sonra bir ufak DIY projesi ve aklımdan geçenler..

Mad Catz firmasının R.A.T. serisi mouse'larını bilmeyen yoktur sanırım. Benim bu mouse'lar ile aramda aşk ile kavga arasında gidip gelen bir ilişkim var... Dışarıdan bakıldığında bana sorarsanız​ oldukça agresif gözüken bu mouse'lar özellikle 7 modelinden itibaren elinize tam oturacak şekilde özellestirilebiliyor. Bence muhteşem bir özellik. Ben sanırım ilk çıktığı dönemden beri kullanıyorum. Evimde, bilgisayar çantamda, ofisimde, yazlığımda artı yedek olarak hep bu mouse'tan var...

Tavsiye eder misin derseniz iste orada işin kavga bölümü çıkıyor. Hayır etmem. Neden diye sorarsanız...

İlk revizyonlarında sensor sapıtması ile başlayan süreç, ikinci revizyonda bu sorunun ortadan kalkması ile normale döndüyse de, sıkıntılar bununla kalmadı. Çağdışı hatta ilkel yazılım, arada sırada mouse'un yazılımsal olarak ortadan kaybolması ve takıp çıkartmak gerekmesi, muhteşem yapım kalitesine uymayan switch'ler dolayısıyla çift tıklama gibi bir sürü sıkıntısı var.

Ama Allah var firmanın müşteri ilişkileri müthiş idi. Bendeki mouse'lar cok eski olmasına rağmen hala sarf malzemelerini ücretsiz gönderirler, bir şekilde sorunları çözmeye çalışırlar ama tüm bunlar RAT serisinin problemli olduğunu gerçeğini değiştirmiyor... Eğri oturup doğru konuşmak lazım..

Geçtiğimiz günlerde ilk satın aldığım R.A.T.  mouse'umda çift tıklama sorunu baş gösterdi. İçindeki switch i söküp oynadım ama pek kar etmedi... Böyle olunca switch'leri değiştirmeye karar verdim. Bu beni eski zamanlara götürdü..

Ben yaştakiler hatırlatacaktır. Özellikle C64'lerden itibaren joystick tamiratı hepimizin hayatının bir parçası olmuştur. Atari 2600'lerde joystick'ler nasıl kaya gibi sağlam idiyse, C64 döneminde joystick'lere özellik eklendikçe daha kırılgan olmuşlar ve joystick tamiratı hayatımıza girmişti.

Özellikle Quickshot markasının üst modellerinde yani yaylı ve ses çıkartan versiyonlarında tamirat neredeyse 15 günde bir yapılan bir rutin haline gelmişti. İlerleyen dönemlerde önce büyüklerimiz arkasında da biz çocuklar modifikasyonlara girişip Frankenstein joysyick'ler ortaya çıkartmaya başlamıştık. Vidalar yaylar derken menü de zengindi. Seneler sonra ecnebi arkadaşlarla muhabbet ettikçe onlarında bu tarz işlere giriştiğini öğrenmiştim.

Aradaki tek fark onlar daha iyi performans veya ergonomi diyerek bu modifikasyonları yaparken bizler yokluktan yapıyorduk... ;)

Seneler geçip hayatımıza mouse'lar girince onlarda da binbir türlü sıkıntı çıkmaya başlamıştı. O dönemlerde zaten bu zamanki gibi özel (daha doğrusu oyuncu) mouse kavramı yoktu ama pahalıydılar ve arıza durumda yenisini almak kolay olmuyordu. Tabii ki o dönemlerde birçoğumuz talebeydik ve kendi gelirimiz yoktu...

Üniversite çağında kendi işimi yaparken hafta sonları kuzenimin bilgisayar firmasında çalışırken bir sürü mouse geçti elimden. Bazılarını tamir ettim bazıları ise yapılamadı maalesef. O dönemin üreticileri bu zamanlarda olduğu gibi belirli üreticilerin parçalarını kullanmak yerine kendi parçalarını ürettiği veya ürettirdigi için tamirat en azından yedek parça anlamında kolay olmuyordu ancak bozuk mouse'lardan parçalar toplayıp, şanslıysanız tek bir sağlam mouse ortaya çıkartmak mümkündü...

Bu donemlerde yavaş yavaş Doom ve Quake gibi oyunların yayılması ile erken dönem oyunculuk çağı diyebileceğimiz bir dönem başladı. Tabii o zamanlar bu zamanki gibi özel klavyeler mouse'lar yoktu ama sıkı oyuncular klavye ve mouse'larında bazı modifikasyonlar yapıyordu. Galiba o dönemin ekipmanları daha sağlamdı. Bir de zor elde edildiğinden belki, mouse değiştirmek klavye değiştirmek diye bir mevzuu olmazdı, tamirat yapılırdı. Ekipman son nefesini verdiyse yenisini alırdınız. Bugünün anlayışından biraz farklı yani...



Neyse böyle bir dönemi yaşamış olmanın etkisiyle benim ilk  R.A.T.  mouse'um çift tıklama sorunu yaşatmaya başlayınca, tamirat yolunu seçip, mouse'u söküp switch'lerin kodlarına ve değerlerine ulaştım. Çin'de uygun bir switch bulup hemen sipariş ettim. Hazır almışken bol bol aldım. Hatta abarttım galiba. Bakınız aşağıdaki fotoğraf...



Bugün mouse'ların neredeyse tamamında hep aynı yapıda switchler kullanılıyor. Değerleri tuttuktan sonra farklı markalardan switch'leri kullanabilirsiniz. Hatta tıpkı klavyelerdeki gibi farklı renklerdeki switch'ler farklı tepkilere sahip. Elinizden biraz iş geliyorsa var olan bir mouse'u çok daha farklı hale getirmek mümkün...



R.A.T.7 üzerinde bol düğme olup küçük bir alana sahip olduğu için PCB'ler katman katman üretilmiş. Sökmek oldukça dertli bir is. Tüm katmanları sokup anakarta ulaşınca eski arızalı switch'i sökmeye başladım. Bunun için havye ve lehim sökme aparatı yeterli. Eğer gözünüz görmüyorsa benim gibi bir büyüteçte kullanabilirsiniz.

Bu switch'ler genelde 3 ayaklı oluyor, yani genelde 2 veya 3 lehim sökmeniz lazım. Arkasından yeni switch'i yerleştirip lehim yapmak lazım.

Bu arada ben daha ecnebilerin "clicky" dediği bir switch takmak istedim. Biraz daha sesli ancak tepkisi daha hızlı bir switch. Farklı türlerde sipariş verdiğim için zaman içerisinde denemeler yapabilme şansımda var. Benim gözlerim çok iyi görmemesine rağmen tüm bu işler 5 dakika civarında sürdü. Yeni switch'lerin takılmış hali aşağıda...



Neden bu kadar uzun bir yazı oldu. Özellikle genç arkadaşlar için yazıyorum; bugünlerde internette hemen her ürünün ayrıntılarını öğrenebileceğiniz tamirat veya modifikasyon videoları var. Klavye veya fare hatta farklı ürünleri bile atıp yenisini almak yerine kolayca tamirat yapabilir hatta kendi kullanımınıza göre özelleştirebilirsiniz. Biraz merak azda olsa el becerisi hariç pek bir şeye de ihtiyacınız yok...

Mad Catz Kapandı


Arada yazıp çiziyorum, belki de benim sistemin fotoğraflarında da denk gelmişsinizdir senelerden beri Mad Catz firmasının R.A.T. serisi farelerini kullanıyorum. Çokta memnundum ancak firmada bir süredir işler maalesef iyi gitmiyordu. Uzun zamandır şirket maddi sıkıntılarla mücadele ediyordu ve bazı bölümlerini satışla çıkarttılar. Geçen sene şirketin kalanı satışa çıktı ancak kimse satın almaya hevesli olmadı. Böylelikle bilgisayar tarihinin tozlu raflarına gömüldü Mad Catz... Çok yazık oldu...

1944'ten Bir Savaş Manzarası


Yukarıdaki fotoğrafı Reddit'in tarih bölümünde gördüm. II Dünya Savaşında 1944 yılında Alman ordusu yenilerek geri çekilmeye başlar Doğu cephesinde. Yukarıdaki askerler Birinci SS Panzer Bölüğünden. Bu bölük aslında Leibstandarte SS Adolf Hitler olarak biliniyor ve normalde Alman liderin kişisel koruması olması için kurulmuş ancak savaşın çetinleşmesi üzerine cepheye sürülmüşlerdi.

Savaşaın en çetin zamanlarında moral depolamak için Rusya'nın soğuğunda gramofon dinleyen askerler...

Snowden, Tails ve HakanCez


Edward Snowden ismini muhtemelen duymuşsunuzdur. NSA çalışanı olan Snowden, Amerikan devletinin kişisel verilere nasıl eriştiğini, tüm dünyayı nasıl izlediğini ayrıntıları ile anlatmış, ortaya kanıtlar koymuş ve tüm dünyayı birbirine sokmuştu. Snowden'ın hikayesi oldukça ilginç ve benim çok ilgimi çekiyor. Adamcağız bir yandan Amerikan tarihinin en büyük vatan haini iken bir yandan da bir kahraman! Tabii ki hepimizi de manyak etmiştir. Acaba izleniyor muyuz, acaba dinleniyor muyuz? Bunların cevabı evet...

Bu konuda bir çok kitap okudum, belgesel seyrettim. Bunların bir kısmı fazlasıyla teknik olduğu için çok insanın ilgisini haklı olarak çekmeyebilir. O yüzden konu hakkında güzel bir film olan Oliver Stone'un yönettiği Snowden filmini tavsiye edebilirim.  IMDB linki burada, filmin fragmanı da aşağıda. Biraz daha belgesel tadında bir şeyler seyretmek isterseniz Citizenfour belgeseline bakabilirsiniz. Daha fazla bilgi için IMDB linki ahanda burada :)



Gerek belgesellerde gerekse de filmde Snowden'in kullandığı bir işletim sistemi var. Adı "Tails" veya açık adıyla The Amnesic Incognito Live System (Türkçesi: Unutkan Gizli Kimlikli Canlı Sistem) Bloğumu takip edenler veya beni kişisel olarak tanıyanlar farklı Linux sürümlerine merakım olduğunu bilirler. 

Bu çok ilginç bir Linux sürümü. Girdiğiniz çıktığınız sitelerde, kullandığınız bilgisayar üzerinde herhangi bir iz bırakmaz. Yazılan çizilenlere göre geliştirilmesine en fazla Tor Projesi finansal olarak katkıda bulunmuş ve tamamen ücretsiz ve açık kaynaklı bir yazılımdır. 


Hemen her Linux sürümünde olduğu gibi yükleme ve kullanma konusunda tabii ki, sıradan bir Windows kullanıcısını zorlayacak bir çok konu olacaktır. Ancak yönergeleri adım adım izlediğiniz zaman aslında olayların çok zor olmadığını anlayacaksınız. Kurulum için tek gereksinim iki adet USB disk sürücü. 4GB seviyelerinde olmaları yeterli. Zaten hepimizin elinin altında bir sürü disk var. Ben Nuh Nebi'den kalma bir Kingston bellek kullandım. Hız konusunda hiç sorun yaşamıyorum. Yani boşuna USB 3.0 disklerinizi kullanmayın. 


İşletim sistemi arkasında iz bırakmadığı için her girişte ayarlarınızı tekrar yapmanız gerekiyor. Buna kablosuz ağ bağlantılarından diğer tüm ayarlara kadar herşey dahil. Aslında bunları diskin şifreli bir bölümünde tutmakta mümkün ama tavsiye edilmiyor. Kurulumun ardından Tor ağına girdiğiniz zaman sansür, yasaklanma vesaire hiçbir şey sizi etkilemiyor. İstediğiniz gibi internette gezebilirsiniz... 

Her Türk Vatandaşı Hacker'dır önermesini doğrulamak lazım değil mi... Millet bu tarz yazılımları casusluktur, gizlenmedir veya derin internette gizli saklı işler yapmak için kullanırken, bizler Wikipedia'ya erişmek için kullanıyoruz :) Allah Devletimize zeval vermesin (*), bilişim uzmanı olacağız hepimiz yakında!

(*) Bu arada gerçekten milletimize zeval gelmesin! 

Her Türk Vatandaşı Hacker'dır :)


Enteresan bir memlekette yaşıyoruz. Bir gün uyanıyoruz hiç beklenmedik web siteleri yasaklanıyor. Sosyal medyaya erişimin engellenmesi maalesef şaşırmadığımız bir olay haline geldi. Hatta geçtiğimiz günlerde dünya çapında yaşanan WhatsApp sıkıntısında biz Türkler hiç şaşırmadık ve hemen cihazlarımızın ayarlarına daldık. VPN'ler DNS'ler havalarda uçuşmaya başlayınca görüldü ki, sorun Türkiye'den kaynaklanmıyormuş. Hatta BTK resmi bir açıklama yapmak zorunda kaldı. WhatsApp'ta global bir sorun var, vallahi billahi biz yasaklamadık dediler :)

Vatandaş DNS değiştirme konusunda uzmanlaştıkça devletin savunma, sansür veya ne derseniz deyin mekanizması da bu duruma göre pozisyon almaya başladı. DNS'ler yasaklanmaya başladı. Bunun üzerine vatandaşlar VPN teknolojisine giriş yaptılar. Bu durumda devlet belli başlı VPN servislerine kafayı takıp bunlara erişimi engelledi. Peki bundan sonraki adımı nedir...

İşte bu noktadan sonra işler karışmaya başlıyor. OpenVPN servisleri, kişisel VPN server'lar, karanlık web'in -veya deep web'in- kapısı TOR ağları derken bilişim teknolojisinin bir sonraki adımına geçmek gerekiyor. Şunu da eklemek lazım sansür vesaire mekanizmaların en üst noktası denilebilecek "Great Firewall of China" yani Çin devletinin internetteki teknoloji harikası duvarı bile aşılabiliyor. Bir şey yasaklanıyor, bir çözüm bulunuyor ve bu döngü böyle devam ediyor...

Her Türk Vatandaşı Hacker'dır başlığı biraz garip ama yalanda değil. Bugün gelişmiş veya medeni diyebileceğimiz herhangi bir ülkenin vatandaşına DNS veya VPN deseniz suratınıza boş boş bakar. Adamın hayatı boyunca bunlara ihtiyacı olmamıştır. Türkiye'ye gelince köşedeki bakkal Mehmet Efendi, sucu Hasan Amca, komşunuz Melahat Teyze en azından bunların ne olduğunu bilir ve muhtemelen kullanır.

Vatandaşı olmasak çok komik memleket aslında!

Yeniden Yola Koyulalım....


Sanırım Şubat ayından beri kişisel bloğum, kişisel ve hobi sitelerim ile yaklaşık 3 aydır hiç ilgilenemedim. Belki farkındasınızdır belki de fark etmemişsinizdir. Bu 3 aylık dönem hayatımın hiçbir döneminde yaşamadığım kadar stresli bir dönem oldu maalesef. Aynı şeyleri küçük ailemiz için de söyleyebilirim. Ancak bir şekilde o günleri arkamızda bırakmayı başardık ve hızlı bir normalizasyon sürecine girdik. 

Yaklaşık 1 aydır kişisel işlerimi düzenlemeye çalışıyorum. Malum hayatımıza devam edebilmek için gelirimizin olması lazım :) Sağolsunlar iş ortaklarımın sayesinde işlerimizi de yoluna koymayı başardım. Hoş bu dönemlerde işleri yerine koysanız ne olur ne olmaz diyebilirsiniz. Malum ekonominin hali ortada. Her şeye rağmen yaşamaya devam yapacak bir şey yok... 

Geçtiğimiz hafta içerisinde hobi sitelerimizi de elden geçirip yeniden aktive ettim. İlk tarih tarafı ile başladım (*) Artık sıra kendi bloğuma ve Stereo Mecmuası'na geldi. Mecmua'da yeni yayın akışı başladı ancak önümüzdeki haftalarda hızlanarak eski performansına geri dönecek. Müzik sitesini de kısa zamanda eski canlılığına kavuştururuz sanırım. Bu 3 aylık dönemde "manyak" gibi müzik dinledim ama dinlediğim albümler yaşadığım sürecin karanlığına uygun albümlerdi. Yaza merhaba demek için daha eğlenceli albümleri ele almak daha iyi bir fikir gibi :)

Başta Raspberry Pi projeleri olmak üzere yapacak çok şey var. Yaz döneminde keyifle kullanılacak bir çok ürünü mercek altına alacağız. Günün ekonomik şartlarında fiyat performans oranı yüksek ürünleri bulmaya çalışacağız. İşimiz çok... 

(*) n/a

JBL Everest


Yahu şu JBL Everest'lerin tasarımlarına hastayım. Hem retro gözüküğü hemde alabildiğine modern bir tasarımın yanında bir çok insan tarafından JBL firmasının son 20 yılda yaptığı en iyi hoparlörler olarak görülüyor. Ha siz bu fotoğraflarda küçük gözüktüğüne bakmayın, fazlası ile büyük hoparlörler ama boyutları çok güzel oldukları gerçeğini değiştirmiyor.

Güzel Bir Sistem Ama


Basit ve güzel gözüken bir sistem kurmak çok güzel ama müzik dinlemeyecekseniz. Ahşap bir kasa veya sandık al, üzerine bir receiver veya ampli oturt. Pikabı ekle ve eğer elinde varsa vintage görünümlü bir kulaklığı da mekana koymayı unutma. Elindeki plaklardan ortama biraz serpiştir. Buraya kadar herşey tamam. Yahu arkadaş bu sistemin hoparlörü nerede, elektrik kabloları nerede. Bunları eklemeye başlayınca ortalık karışıyor işte. Böyle fotoğraflar çekiyorsunuz, tamam güzel gözüküyor da, biraz gerçekçilik yahu.

Kaykay


Valla yukarıdaki animasyon akıllıca yapılmış. En azından farklı diyelim. Bu arada kaykay görünce tüylerim ürperiyor. O kadar istekli olmama rağmen bir türlü becermedim kaymayı. Kafamı gözümü yardım ama olmayınca olmuyor...