Yeni Devinim, Yine Devinim


Stereo Mecmuası Günlükleri, senelerdir kullandığım Wordpress altyapısından yeniden Blogger altyapısına taşınıyor. Muhtemelen Ekim ayının ilk günlerinde yeniden aktif olacaktır.

Steve Jobs Hifi Sistemi Ayrıntıları


Geçtiğimiz senelerde Steve Jobs'un sistemi ile alakalı bir şeyler karalamıştım. Wired dergisi sistemin tüm parçalarını bulmuş fiyatlandırmış.

- Pikap: GyroDec MK1. Durumuna göre 1.500 ila 2.500 Dolar civarına satın alınabiliyor.
- Hoparlör: Acoustat Monitor 3s. Yalnız Steve Jobs'un sahip olduğu model nadir bulunan beyaz ızgaralı model ve hoparlör altında orijinal ahşap ayakları var.
- Pre-ampli: Threshold - FET-One Durumuna göre 1.200 Dolar civarına satın alınabiliyor
- Amplifikatör: Threshold STASIS-1 Durumuna göre 2.000 Dolar civarına satın alınabiliyor
- Radyo: Denon TU-750 Wired dergisine göre muhtemelen eski sisteminden kalma deniyor. Durumuna göre 10 Dolar civarına satın alınabiliyor, biraz ucuz yani...
-Resimden seçilebilen plaklar: Bach Brandenberg Concertos (Jean-Pierre Rampal, Maurice André; RCA), Ella Fitzgerald: The Cole Porter Songbook (Vol. 1, Verve) ve Steely Dan's Aja (ABC).

Orijinal Wired linkine buradan ulaşabilirsiniz... Yukarıdaki fotoğraf Diana Walker’ın “The Bigger Picture: 30 Years of Portraits” isimli kitabından alıntı.

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Last Vegas (2013)


Bu yazıdaki tüm emek Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Serdar Zımba'nın (aka Astramastra)

Eğlenceli hoşça vakit geçireceğiniz bir film ,kadro zaten mükemmel Robert De Niro, Michael Douglas, Morgan Freeman,Kevin Kline ,yaş 70 iş bitmiş sözünün tam aksine 4 çocukluk arkadaşının Las Vegas da bir hangover - felekten bir haftasonusu konu ediliyor ama her ne kadar sıradan gibi gözükse de gerçek dostluğun aşkın önünde
olduğuna dair duygusal ama bir o kadarda mizah dolu bir film, mutlaka izleyin.

IMDB Last Vegas (2013)


Perpetuum-Ebner



Şu PE logosunu gördüğümde nedense hemen irkiliyorum. Zamanında ülkemizde çok sevilen Dual markasına kök söktüren ve harika pikaplar üreten Alman firma 1971 yılında Dual tarafından satın alınarak kapatılmıştı. Aslında P+E (Perpetuum-Ebner) konusunda yazılan çizilenlere ve meraklıların yorumlarına baılırsa firma son derece sıradışı tasarımlara imza atmışlar. Hatta ilerleyen yıllarda bir çok İskandinav üreticiyi derinden etkilemiş bu tasarımlar. Yine meraklıların yazıp çizdiklerine göre Dual bu mirastan pek faydalanma yoluna gitmemiş ve tasarımlarında insanların alıştığı çizgileri kullanmaya devam etmiş. Yukarıdaki tasarımın güzelliğine bakar mısınız?

1900ların Başından Bir Fuar



İkinci Dünya Harbi hatta soğuk savaşın bittiği döneme kadar fuarlar çok önemliydi ve bambaşka anlamları vardı. Ben 80'li yıllardaki İzmir Fuarlarını hatırlıyorum da, özellikle Doğu Bloku pavyonlarında ne büyük coşku olurdu. 1900'lerin başından itibaren ülkeler üreticileri toplar fuarlara beraber gidip diğer milletlere hava atmaya çalışırlardı. Yukarıdaki fotoğrafın tam tarihi belli değil ancak İngiliz pavyonu ve dönemin tüm gramofon üreticilerinin orada olduğu söyleniyor. Düşünsenize meraklılar açısından ne büyük bir olay!

Richie Fahey İllüstrasyonu



Richie Fahey New York'Lu bir fotoğrafçı. Bende çeşitli illüstrasyonlarına denk gelince kendisini tanıdım. Yazılan çizilenlere göre 1950'lerin efektlerini özellikle de meşhur Technicolor renklerini başarılı şekilde kullanmasıyla tanınan Richie Fahey bir çok retro-vintage poster mağazasında meraklılara sunulan posterlerin altındaki imzaya sahip. Zaman içerisinde daha fazla çalışmasını paylaşacağım sanırım...

Çalarken Gramofon


Son dönemlerde gramofonlara ilgi kabarmış durumda. Ancak oldukça yaşlanan gramofonlar hem pahalı hemde mekanik sorunlar göstermeye aday. Ancak asıl sorun taş plak bulmak. Ancak tüm bu sorunlar bile meraklıları gramofonlar peşinden koşmaktan alıkoyamıyor. Son dönemin en çok dikkat çeken trendi yeni nesil gramofonları alıp modifiye etmek. Ortaya çıkacak sonuç nasıl olur emin değilim ama platoyu mekanik değil elektrik ile çevirmek sanki fena bir fikir değilmiş gibi gelmeye başladı bana... Dur bir deneme yapayım yazın...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Labor Day (İşçi Bayramı)-2013



Bu yazıdaki tüm emek Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Serdar Zımba'nın (aka Astramastra)

Çok satan bir kitaptan uyarlanan Labor Day in baş rollerinde Kate Winslet ve Josh Brolin 'i görüyoruz. Bilindik basit bir konusu olsa da flash back lerle ve Kate 'in oyunculuğu ile izlenesi bir film olmuş bence,tabii çocuk oyuncu Gattlin Griffith' i de unutmamak gerek her sahnede ki yüzünde ki ve gözlerinde ki tedirginlik ifadeleri çok başarılı.

Konu itibarı ile 1987 yılının işçi bayramında kocasının terk etmesi ile 13 yaşında ki oğlu ile yaşamaya çalışan ,depresyon ve panik atak geçiren asosyal olmuş bir kadının ,hafta sonu market alışverişi sırasında kaçak bir mahkumun biraz zorla da olsa evlerinde bir süre saklanmasını ikna ederek, geçirdikleri bu süre içerisinde her iki tarafta da bir aile olma özlemi ile anne ve oğulun kaçak mahkuma baba ve koca figürü yerine koymaları ve malum sonla biten bir film.

Film 13 yaşında yeni ergenliğe giren çocuğun ağzı ve bakış açısıyla anlatılıyor,

Filmin iki yerinde Dawson Creek ten tanıdığımız James Van Der Beek ve bir önceki Örümcek adam serisi ile herkesin tanıdığı Tobey Maguire küçük bir rol almış izleyenlere hoş bir sürpriz olmuş.

Yalnız bu filmde bir kere daha anladım ki yemek yapan her erkek kadının kalbinden geçer :)

IMDB: Labor Day [İşçi Bayramı] -2013















Basılı Dergiyi Okumanın Keyfi Sayı No: 29



Twitter takipçilerimizden KKORZAY @VECTOM8 Uçak beklerken ve uçarken en iyi ne okunur? şeklinde bir soru sormuş ve altına yukarıdaki fotoğrafı eklemiş. Bizim de pek hoşumuza gitti. Aslında Stereo Mecmuası'nın okuyucu kitlesinin genel yaş ortalamasına bakınca sosyal ağları çok kullandığı söylenemez ama göreceli genç okuyucularımız sayesinde sağolsunlar arada sırada bizleri de böyle mutlu eden şeyler görebiliyoruz... Teşekkürler KKORZAY @VECTOM8

Tarih Meraklıları İçin Olmazsa Olmaz: Harb Mecmû'ası


Geçen haftalarda yine İzmir Kitap Fuarında kurtlarımızı döktük eşimle. Bayağı bir kitap aldık. Ben genelde senelik referans kitaplarımı fuarda satın alıyorum. Zaten genelde popüler roman vesaire okumayı sevmediğim için senelik alışveriş sıkıntı yaratmıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bir dünya kitap satın aldım yine! Her zaman söylediğim gibi benim asıl ilgi alanım müzikten vesaireden önce tarihtir. Seneler içerisinde çok ciddi bir kütüphaneye sahip oldum ve geliştirmeye devam ediyorum. Belki bir gün 3 hatta 4 farklı mekana yayılmış kitaplarımı bir araya toplayabilirsem bazı fotoğrafları sizlerle paylaşırım...

Normalde kendi bloğumda tarihten veya kitaplardan pek bahsetmem. Ancak tarih meraklıları için "Harb Mecmû'ası" kütüphanelerde olmaz ise olmaz bir eser. Dönemin Harbiye Nezareti yani Savaş Bakanlığı tarafından basılan Harb Mecmû'ası Osmanlı İmparatorluğunun dört bir cephede sürdürdüğü savaşın fotoğraflarından ve açıkçası kahramanlık hikayelerinden bahsediyor. 1914 ila 1918 arasında yayınlanan ve Çanakkale'den Sina'ya, Galiçya'dan Kafkasya'ya kadar bir çok farklı coğrafyadan fotoğraflara yer verilen Harb Mecmû'ası aslında bugünün bakış açısıyla oldukça hüzünlü bir yenilgi hikayesini anlatıyor. Örneğin her iki Süveyş harekatından büyük bir coşku ile bahsediliyor ancak tarihsel gerçekleri biliyoruz bugün.

Kitap içeriğine, baskı kalitesine ve sayfa sayısına göre yaklaşık 14TL'lik fiyatı ile almayanı dövmek lazım statüsünde. Türk Tarih Kurumunun son derece karışık web sitesinde kitabı bulmaya çalışmak yerine buraya tıklayıp satın alabilirsiniz.

Braun TG 60



Geçen günlerde forumlarımızdan dostumuz Cenk Özdil ile Braun üzerine sohbet ederken bir kaç gün boyunca kendimi Braun tasarımlarına bakar halde buldum kendimi. Yukarıdaki ürün efsanevi tasarımcılardan Dieter Rams tarafından çizilmiş. 1962 ila 1964 yılları arasında üretilen Braun TG 60 makara teyp çalar, firmanın aynı sene çıkarttığı ürünlerle benzer harika ve sade ancak çok şık çizgileri paylaşıyor. Aslında şu tasarımlara bakınca elim "Less and More" isimli kitabı almak üzere Amazon'a gidiyor. Bu kitapta Dieter Rams'ın tasarım anlayışı anlatılıyor, örnekleri ile. Dur bakayım umarım ucuzdur..

My Little Pony Rainbow Kulaklık



My Little Pony Rainbow kulaklıklar aman nasıl olsa kimse almaz zihniyeti ile üretilmiş bir kulaklıkmış. Üreticisi efendi davranıp özelliklerini bile yazmış. 40mm sürücüye sahip olan kulaklığın frekans aralığı tahmin edebileceğiniz üzere 20-20kHZ, hassasiyeti ise 100dB. Bu rengarenk kulaklık bir anda genç yaşlı herkesin ilgisini çekerek satış rekorları kırmaya başlamış. Üretici ilk günden itibaren fiyatı makul tutmuş ama muhtemelen keşke iki katını koysaydım diyordur. İlle alacağım derseniz 29 Dolar karşılığında Amazon'dan satın alabilirsiniz...

Süt İçin İçirin!


Bu aralar güzel animasyonlar denk geliyor. Hemen bloğuma ekliyorum böyle enteresan olanları. Efendim bu animasyonumuz ile sosyal bir mesaj veriyoruz. Süt İçin İçirin! Animasyonun kalbinde hareketlendirilmiş pikap ve süt var. Aman pek leziz! Hoş aslan sütü olsa daha iyi olurdu. Neyse... Daha önce bulduğum animasyonlara göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Uzaylı Rock-Ola



Bu ilginç bir illüstrasyon hatta reklam. 1950'lerin sonunda uzay çağı başladı muhabbetleri biliyorsunuz çok moda olmuştu. Dönemin en önemli jukebox üreticilerinden Amerikalı Rock-Ola firması bu modaya ayak uydurmaya karar verip son derece modern tasarımlı cihazlar üretmeye başlar. Yukarıdaki illüstrayon David A. Hardy tarafından çizilmiş ve dönem boyunca Rock-Ola tarafından kullanılmış..

KonstruKt ve Marshall Allen - Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival LP


Sevgili okuyucum, bu bloğu takip ediyorsanız konstruKt ismine mutlaka denk gelmişsinizdir. Gerek konstruKt gerekse de ülkemizdeki bağımsız müzisyenleri ve oluşumları elimden geldiğince Stereo Mecmuası web sitelerine konuk etmeye çalışıyorum. Bu tarz işler öyle işler ki, ülkemizde az sayıda dinleyicisi olup ana akım medyada asla yer almayan işler. Ancak ülkemizdeki bir çok müzisyen, çok iyi albümler yapıyor ve bunları meraklılarla buluşturuyorlar. Bunun nasıl bir lüks olduğunu bu dünyanın içerisine girdikçe anlıyorsunuz...

Daha albümle alakalı bir şeyler yazmaya başlamadan önce açık açık konuşayım hatta sonda söyleyeceklerimi başta söyleyeyim. Elimde Türk müzisyenlerin İtalya'da verdiği bir konserin "Plak" kaydı var. Kaydın ikinci bölümüne efsanevi "Marshall Allen" konuk olmuş. Kayıt kötü olsa kötü deyip yerin dibine nasıl batırırsın, müzisyenler o gün doğru "mood"larında olmasa bu nasıl berbat deyip köşeye atarsın. İnsanın gönlü el vermez. Ülkenin dört bir tarafında bu tarz ilerici işlere imza atan müzisyenlerin konserlerinde beraber olduğumuz iki avuç insana yönelik bir yazı da olsa ne diyeceksiniz böyle işlere.



Açık konuşayım; Allah'tan böyle bir durum ortaya çıkmıyor. Bu tarz müzisyenlerin hepsine büyük saygı duyuyorum. Çünkü çok satan, çok sevilen müzisyenlerin kayıtlarına gösterdiği özenin daha fazlasını onlar belki dünya çapında 300-500 kişiye ulaşacak albümleri veya kayıtları için gösteriyorlar. Kapaklarından, şarkı içeriklerine kadar gösterilen özen, insanı mutlu ediyor ve duygulandırıyor. Sadece konstruKt için konuşmuyorum. Stereo Mecmuası sayfalarında yer verdiğimiz ve isimlerini bir çok meraklının duymadığı müzisyenlerin şarkılarını paylaştıkları sitelere gidip bir göz atın; kapağından içeriğine hatta imkanlar ölçüsünde kayıtlara nasıl bir özen var kendi gözlerinizle görün, kendi kulaklarınızla duyun.

Gelelim albüme!
A YÜZÜ
-Introduction
-Ateş
-Bulut
B YÜZÜ
- Anakara
- Toprak

Plağı pikabıma koyduğumda ilk anda volüm sanki biraz az gibi geldi. İlk bölüm "Introduction" yani takdim bölümü ancak hemen ardından ilk notalar hoparlörlerden süzülmeye başladığında her şey normale döndü. "A" yüzünün iki şarkısını da teorik olarak biliyoruz. Bulut plağının ilk yüzünde de bu şarkılara rastlayabilirsiniz. Ancak her iki şarkıyı da ilk anda çıkartabilmek kolay değil hatta mümkün değil. konstruKt ekibi canlı performanslarında zincirlerinden bir anda sıyrılıp çok acayip işlere imza atabiliyorlar. Bunun en uç örneğini Peter Brötzmann ve konstruKt'un 2014 sene içerisinde İstanbul Karga Bar'da çaldığı ve benim de bizzat şahit olduğum performansı için söyleyebilirim. Konseri kendi kulaklarımla dinledim ve sonrasında bazı kayıtları da gözden geçirdim, gerçekten canlı performanslarda işler tamamen kopuyor. Benzer bir durumu yine bizzat şahit olduğum konstruKt ve Joe McPhee İstanbul Babylon konseri içinde söyleyebilirim. Canlı performanslarda topluluk gerçekten tam anlamı ile parlıyor.



konstruKt'u ilk dinlediğim yıllardan daha doğrusu sevgili Reha Arcan sayesinde tanıdığım günlerden, bugünlere geldiğimizde en önemli gelişim, müzisyenlerin asıl enstrümanları dışında bazıları aynı aileden bazıları ise kendi asıl enstrümanlarından tamamen farklı ailelerden enstrümanlar konusunda kendilerini ne kadar geliştirdikleridir. Bu gelişimin yanında müzikal anlamda özellikle de şarkıların formunda da gelişim özellikle ülkemiz müzik tarihi açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm Turkish Free Music kutu seti içerisindeki albümlerde özellikle de Bulut plağında kendisini gösteriyordu. Bazı müzik yorumcularının bile "aman canım free caz işte" deyip geçtiği bu müziğin kendi içerisinde meraklı kulakların duyabileceği son derece çalana özgü bir yapı olduğunu ve müzisyenler kendilerini geliştirdikçe bu yapının farklılaşıp, tonların ve notların dinleyiciyi daha fazla sarıp sarmaladığını söylemem gerekir. Özellikle ne dinleyeceğini bilen meraklılar için bu durum tadından yenmez bir durum haline gelir. Sözüm ona alakasız bir anda çıkılan solo, bazen bir nota dizisi, bir ton veya nefes , sizi bir yerlerden alır bir yerlere götürür ki, ne olduğunuza şaşarsınız. "Ateş" ve "Bulut" işte tam anlamı ile böylesine birer performans haline gelmiş... Her dakika bir sürpriz var. Ayrıntıya girmiyorum özellikle!



Plağın ikinci bölümünde ise konuk efsanevi Marshall Allen...

Marshall Allen denildiğinde benim için akan sular durur o kadar diyeyim size. Sun Ra Arkestra'nın önemli bir parçası olan ve 1990'larda bu orkestranın lideri haline gelmiş olması ayrı bir konu, bir çok müzik tarihçisinin benim de katıldığım görüşlerine göre savaş sonrası dönemin en kendisine özgü ve ayrık saksafoncusu olması ayrı bir konu. Marshall Allen çok sayıda enstrümanı çalabilen bir müzisyen ancak albümü dinlemeye başladığımda acaba çalmış mıdır dediğim bir enstrüman vardı özellikle; EVI.

Ve cevabı evet çalmış!

Plağın "B" yüzü dünyanın herhangi bir ülkesinden müzikseverler açısından ses çıkartılmadan dinlenilecek kıymettedir benim gözümde. Bulut plağının ikinci yüzünü kaplayan "Toprak" parçasına bir bakış atın arkasından konserde konstruKt'un zincirlerinden sıyrılmış halde Marshall Allen ile çaldığı versiyona bir bakış atın, neden ısrarla meraklılara konserlere gidin çağrıları yapmamızın sebebini anlayacaksınız.



konstruKt ve Marshall Allen "Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival" albümü plak kaydı olması açısından konstruKt çevresel diskografisinin dördüncü üyesi. konstruKt ve Marshall Allen çalışmaları açısından ise ikinci kayıt olarak dikkatimizi çekiyor. Bildiğiniz üzere ilk kayıt "Vibrations Of The Day" Aradan geçen yıllarda, değişenleri önce bahsi geçen CD'yi arkasından "Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival" plağını dinleyerek duyabilirsiniz. Haydi gelin doğrusunu söyleyelim, değişim değil gelişim demeliyiz buna!

Korhan Futacı, Umut Cağlar, Özun Usta ve Korhan Argüden'den oluşan konstruKt'ten yine başarılı bir performans ve tüm kalbimle söylüyorum göğsümüzü kabartan bir albüm. Albümün plak baskısı başarılı, zaten başarısız olsa da kimin umurunda o da ayrı mesele. Kapak pek keyifli. Bazı yorumcular şimdiden pizza kapaklı albüm tanımlamasını yapmışlar, ben ilk baktığımda mandala mı acaba demiştim.. Kapak, baskı, kayıt işin detayları asıl önemli olan müzik şahane... Meraklısı kaçırmasın! Elinize, kolunuza emeğinize sağlık, büyük üstadında ellerinden saygıyla öperim!

SPACE IS THE PLACE!

Not: Albümü satın almak isteyenler için buraya tıklayabilirler... 

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Rush (2013)



Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Serdar Zımba (aka Astramastra) 2013 yapımı Rush - Zafere Hücum filminden çok sayıda ekran görüntüsünü eklemiş. Aşağıya bir kısmını ekledim ancak burada daha fazlası mevcut. Kendisinini hoşgörüsüne sığınarak yazdığı ufak bilgilendirmeyi de buraya ekleyeyim; 1976 F1 yarışında ki Ferrari pilotu ile Mclerin Pilotunun arasında ki gerçek hayattan alınma amansız yarış, tavsiye ederim...

Ben daha izlemedim ama yakında izlerim herhalde... Bu arada Serdar Bey, bloğumun bu bölümünün küratörü gibi oldu maşallah!


Panasonic Reklamı



Eskilerden bir Panasonic hifi reklamı. Ülkemizde Panasonic'ten ziyade biliyorsunuz Technics popülerdir ama malum hepsi aynı ellerde tasarlanmıştır. Ülkemizde 70'lerin öncesindeki Panasonic ekipmana nadiren rastlanıyor. En azından ben çok denk gelmedim. Yazılan çizilenlere göre özellikle Amerika piyasası için üretilen receiver'ların çok kaliteli ve performanslı olduğu söylenir. Dinlemediğim için kişisel bir yorum yok haliyle...

Penneys Kataloğunda Pikaplar



Penneys yılbaşı kataloğundan pikaplar. Yıl 1967. Penneys anladığım kadarı ile hem giyim hem de ev dekor ve aksesuarları satan bir firma. Günümüzde de devam ediyorlar ancak daha çok hazır giyim üzerine yoğunlaşmışlar. Firma 1967 yılbaşısı için müşterilerine çeşitli pikaplar sunmuş. Yazılan çizilenlere göre bu pikaplar zamanında kuvvetli bir olasılıkla Panasonic grubu tarafından üretilmiş. Çeşitli forumlarda üreticinin kesin Japon olduğu yazılıyor çiziliyor ancak kesin bilgi yok herhalde.  Farkında mısınız bilmiyorum, evlerimize son yıllarda gelen firma broşürlerinde yine yukarıdaki renkler ve tonlar ön plana çıkıyor. Bu arada afişteki fiyatlara hiç bakmayın. Ne kadar ucuzlar değil mi?

Yakaza Ensemble - Gen CD


Yakaza Ensemble'ın yeni albümü yayınlandı! Albümün ismi "Gen" Aslında albümü bir nevi EP olarak düşünebilirsiniz; 3 yeni şarkı var. Ancak 4 farklı isimden 4 farklı remix içeriyor.. Yani toplamda 50 küsür dakikalık bir Yakaza Ensemble albümü ile birlikteyiz. Albüm A.K. Müzik tarafından yayınlandı ve bir kaç gündür CD çalarımda dönüyor...

Yakaza Ensemble, şahsi bloğuma her albümü ile konuk olan bir topluluk. İlk albümlerinden beri topluluğu takip ediyorum, hatta geçmişe bakınca, "A’mak-ı Hayâl" albümü yayınlanmasının üzerinden neredeyse 4 yıl geçmiş. Albüm elime hatırladığım kadarı ile çıkmasının hemen akabinde A.K. Müzik'ten gelen bir seçki sayesinde geçmişti. Albümü ilk dinlediğimde "bu nedir ya" diyerek oturup kaldığımı hatırlıyorum. Sanırım üçüncü veya dördüncü dinleyişimde oturup bloğumda yayınladığım eleştiri daha doğrusu hakkettiği methiye yazısını yazmıştım. Aradan geçen 4 sene boyunca elimden herhalde binlerce albüm geçti, özellikle Türk müziği açısından bakarsam "A’mak-ı Hayâl" muhtemelen kendi özgün tarzı ve tarzına akraba alt türleri açısından kendi müzik tarihimiz açısından bugüne değin yapılmış ilk 5 albüm arasında kendisine yer bulur. Hemen her müzisyen için aslında kabus olan bir durum yaratır bu tarz albümler, daha ilk albümde böylesine bir çıta koyup daha sonraki albümlerde bu çıtayı geçmeye çalışmak...

Müzik tarihini hem dinleyerek hem de okuyarak öğrenmeye çalışan ancak bu yolun çok başlarındaki anlatıcınızın görebildiği kadarı ile böylesine albümleri geçmeye çalışmak sonunda büyük olasılık ile ortaya garabet işler ve albümler çıkartıyor.



2012 yılında "İçbükeydış" albümü yayınlandığında bu korkuların bir kısmını kendi içimde yaşamıştım. O dönem bir iş seyahati için İstanbul'daydım ve albümü çok merak ettiğimden İzmir'e dönüşü beklemeden hemen Lale Plak'tan satın alıp akşamına dinleyip derin bir oh çektiğimi söyleyebilirim, bir önceki albümü geçmeye çalışmak yerine bambaşka tatları bize sunmuştu topluluk. Bu albümü de senelerdir keyifle dinliyorum. Hatta zaman zaman eşimle iki albüm arasında ufak tefek kıyaslamalar yapıyoruz. Aslında geçen sene yani 2013'te yeni bir Yakaza Ensemble albümü gelir mi diye beklemiştim ancak yeni albüme bir sene gecikmeli kavuştuk. Ne diyelim geç olsun güç olmasın!

Tabii unutmadan "İçbükeydış" albümü öncesinde "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'si var. Başlı başına ayrı bir hikaye. Zaman Gazetesinden Zehra Onat'ın kaleminden okuyalım hikayeyi:
A’mak-ı Hayâl’den sonra yeni albüme başlamadan Japonya’dan bir albüm teklifi geldi. İşin bu kısmı film gibi. Orayla hiç bir bağlantımız yoktu. Japonya’da bir şey yapabilmek çok zor, herhangi bir Türk grubunun albümü yayınlanmamış orada. İnternetten bakıyoruz, Japonya’dan sitemize giren dahi yok. Meğerse grup orada bir yanlış anlaşılma üzerine Yakaza Ensemble değil de Yakuza Ensemle olarak aşırı derecede ünlenmiş. Müziklerimiz bazı CD’lere katılmış... Ne tepki verelim diye düşünürken, o CD’leri organize eden kişi Türkiye’ye geldi ve bizimle iletişime geçti. Bizi Baba Zula vasıtasıyla bulmuşlar. Devamındaki süreçte yeni albümü Japonya’da yapmak ve oradaki bir ressamın müziklerimiz için yapacağı resimlerle basmak istediler. Hem plak, hem kitap+CD olarak yayınlandı, bir ay sonra da aynı albüm Türkiye’de yayınlandı.




Gelelim yeni albüme...

Aslında albüm yayınlanmadan önce müzisyenler yeni albüm ile ilgili ipuçlarını sosyal platformlarda vermişlerdi. Hatta ben ipucu olayının biraz ötesine geçip bir İstanbul seyahatinde, hem topluluk elemanlarına denk gelebileceğiniz, hem "Müzik Hayvanı" projesinde ismini duyduğunuz bir çok ismi canlı dinleyebileceğiniz "Dunia"da hem eski albümler hemde yeni proje ile alakalı Yakaza Ensemble ile sohbet etme fırsatı buldum. O akşam beni çok güzel ağırladılar ve uzun saatler boyunca müzik, enstrümanlar, ortak hobiler üzerinden keyifle sohbet ettik. Bu vesile ile o gece bizi Dunia'da ağırlayan dostlarımıza da teşekkürler...

Ve sonunda albüm yayınladı. İzmir'deki müzik marketlere bir kaç gün gecikme ile ulaştı. Bir akşam vakti eşim elinde "Gen" ile çıkageldi ve hemen CD'yi dinlemeye başladık. Albümün içeriği şu şekilde;

1-Çiğ 07:11
2- Düş 07:12
3- Dal 13:55
4- Çiğ / Labelle Remix 04:36
5- Düş / 7dck Remix 05:15
6- Dal / Churashima Navigator Remix 07:22
7- Dal / Kuniyuki Remix 09:22

Şimdi şarkılara bir göz atalım, ilk şarkı "Çiğ"in ilk dakikalarının ardından sevdiğim ve topluluğu gözümde kendisine özgü kılan hemen her şeyi bulabilmek mümkün. Girişin ardından devreye giren elektronikler ile desteklenmiş altyapı üzerine birden fazla enstrüman çalabilen müzisyenlerin dokunuşları. Unutmadan albümde geçtiğimiz albümlerden tanıdığımız kadro yine iş başında; çello Ceren Düzgünsoy (Erendor), elektronikler, bas gitar Ömer Sarıgedik, gitar, vokal, tampura Eray Düzgünsoy ve shakuhachi, ryuteki M. Fakih Kademoğlu. "Çiğ" ile hızlı şekilde oryantasyon kayboluyor, bu coğrafyanın melodilerine çok uzak coğrafyalardan dokunuşlar. Özellikle çello'nun alt yapıdaki döngüsel kullanımı pek hoşuma gitti. Bu döngülere ek olarak, elektronik altyapı ve egzotik üflemeliler ile 7 küsür dakikalık "Çiğ" bir anda geçip gidiyor.



İkinci şarkı "Düş" doğuya doğru yolculuğa başlarken, ara sıra kulağınıza çalınan bizden melodilerin elektronik varyasyonları ile farklı enstrümanların arasında Yakaza Ensemble albümlerinde rastlamaya alışkın olmadığımız bir vokal ve şiir ile karşılaşıyoruz. Ayrıntıya girmiyorum ancak olmuş diyorum...

Üçüncü şarkı ile EP'nin özgün Yakaza şarkıları sona eriyor. "Dal" zaman zaman topluluğun kullandığı doğadan sesler ile başlayan ve pek alışkın olmadığımız şekilde devam eden bir şarkı. Puslu bir gitar tonu ile atmosfer ana yapısı kurulan şarkı tabii ki alışkın olduğum ve beklentilerimi karşılar şekilde bir anda yön değiştirip bambaşka bir hal alıyor. Şarkının elektronik alt yapısını çok beğendiğimi söylemem lazım. Şarkının son bölümü ise albümün konseptinin ikinci yarısına hazırlık yapmak istercesine yavaş yavaş ortadan kayboluyor.

Albümün ikinci yarısının konsepti şarkılara farklı DJ'ler tarafından remix'ler ile oluşturulmuş. Remix deyince korkan okuyucularım olduğuna eminim, inanın bende korkarım remix olaylarından. Aman merak etmeyin albümde korkacak bir şey yok, hatta keyifle dinleyeceğinize eminim. İyi kotarılmış bu remix işi...



İlk remix "Çiğ" şarkısına "Labelle" tarafından yapılmış. Jérémy Labelle, Fransızların Hint Okyanusundaki adalarından bir tanesi olan "Reunion"da yaşıyor. Bu ada Madagaskar'ın doğusunda yer alıyor. Son derece keyifli ve güzel bir çalışma olmuş. Ben çok beğendim. İkinci remix "Düş" şarkısına yapılmış. "7dck" mahlaslı Orhun Sevindik tarafından yapılan remix'te orijinal şarkıda olmayan son derece dikkat çekici bir vokal eklenmiş ve şarkıyı bambaşka bir yere alıp götürmüş. Üçüncü remix Japon Churashima Navigator tarafından yapılmış. Anlayabildiğim kadarı ile Churashima Navigator aslında Nu-doh ve Sinkichi isimli iki Japon DJ'den oluşan bir topluluk. Sanırım ilk kez "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'sinde duymuştuk bu ismi. Bahsettiğim EP, iTunes üzerinden satın alınabiliyor. Albümün plak baskısı da mevcutmuş ancak benim elimde yok. Belki ilerleyen dönemlerde eklerim arşivime, tabii denk gelirsem. Dördüncü ve son remix ise yine "Dal" şarkısına Japon Kuniyuki tarafından yapılmış. Bu ismi de "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'sinden "İçbükeydış" şarkısına yaptığı remix çalışması ile tanıyoruz.

Aslında tüm bu remix'ler müziğin "tüm sınırları aşar" tanımına ne kadar uyduğunu gösteriyor. Aslında bu önermeye müziğin yapılması sürecini de eklememiz lazım sanırım. Dünya geliştikçe, her şey değişiyor. Albümlerin kendileri bile...



Albüm, daha önceki Yakaza Ensemble albümler gibi A.K. Müzik etiketi ile yayınlandı. Geleneksel olarak kayıt ile alakalı bir kaç yorum yapmak gerekirse, kayıt gayet başarılı. Derinlik hissiyatı yine gayet keyifli. Akustik enstrümanlar ile elektronik altyapıların üst üste geldiği ve kesiştiği anlarda bile bir karmaşa yok. Tonlar gayet başarılı tınlıyor oda içerisinde. Albüm digipack ambalajda geliyor ancak geçtiğimiz iki albümde olduğu şekilde içerisinde bir kitapçık mevcut değil. Hoş şu dönemde albümlerin bile bin bir zorlukla yayınladığını düşünürsek buna şükür desek yeridir. Ancak anlatıcınızın biraz(cık) "kıl" olduğunu bildiğiniz için takacak bir şey bulduğunu söylesem eminim ki şaşırmazsınız. Albüme emeği geçenler ve künye bilgilerinin yazıldığı kısım tam CD kapağının sabitlendiği bölüme denk geldiğinden, yazılanlar çok rahat okunmuyor... Valla albümde eleştirecek bir bunu buldum kusura bakmayın artık!

Yakaza Ensemble yazılarını artık geleneksel şekilde bitirmek şart oldu benim için. Yakaza Ensemble’ın ilk albümü yayınlandığında cevaplamamız gereken bir soru vardı hatırlıyor musunuz? Yeni “dünya müziği” mi, yoksa “yeni dünya” müziği mi? Her iki albüm yazısında bu soruyu soruyorum. Cevabı mı merak ediyorsunuz, hala umurumda değil. Yakaza Ensemble'a yakışan bir albüm olmuş. 3 şarkıdan oluşan EP ve arkasına eklenen remix'ler ile yine farklı yine sıradışı bir iş... Şiddetle tavsiye edilir...

Mr. District Attorney


Mr. District Attorney diye bir şeyin varlığından haberim yoktu. Bu afişi görünce nedir diye bir araştırayım dedim. Araştırdıkça altından iş çıktı :) Geleneksel değil midir bu zaten. Efendim, Mr. District Attorney, zamanının çok popüler bir radyo piyesi imiş. 1939 ile 1952 yılları arasında NBC ve ABC kanallarında dinlenebilen polise piyes o dönemlerde çok popüler olmuş. konusu "Mister District Attorney," veya "şef" çeşitli cinayetleri akıllıca çözen bir hafiyeymiş. Popülerliği sayesinde 1950'lerde televizyona taşınmış hatta çizgi romanları bile yapılmış. Yukarıdaki sayısında kaçırılan bir DJ'in izini sürüyorlar...

Quiet Is the New Loud İllüstrasyonu


Yukarıdaki illüstrasyonun bin bir türlü edisyonu var. Ben en çok "Quiet Is the New Loud" albümü daha doğrusu kapağı olana denk geldim. Kings of Convenience, Norveçli ilginç bir indie folk-pop ikilisi. Erlend Oye ve Eirik Glambek Boe’den oluşan topluluk bana sorarsanız haddinden fazla sakin vokalleri, var ile yok arası gitar ve piyano melodileriyle tanınır. İkili albümdeki tüm enstrümanları çalıp beste ve düzenlemeleri yapıyor. Müzik yorumcularına göre topluluk "Yeni Akustik Hareket"in yeni nesil öncülerinden sayılır. Bu arada "Quiet Is the New Loud" albümünün plağı, analog modası yeniden hortlamadan önce ülkemize gelen ilk plaklardan idi...