HakanCez ile ARPG Tarihi: Diablo


Diablo, Blizzard North tarafından geliştirilen ve 31 Aralık 1996'da Blizzard Entertainment tarafından piyasaya sürülen erken dönem bir ARPG oyunuydu. Fantastik Khanduras Krallığı'nda geçen oyun, şeytan Diablo'yu yenebilmek için tek başına savaşan bir kahramanın mücadelesini konu alıyordu. Tristram kasabasının altından geçen oyunda on altı katlı ve en önemlisi rastgele oluşturulmuş zindanlarda her türlü yaratığa karşı savaşılır, en sonunda cehenneme inilir ve şeytanın inine girilirdi.

Diablo: Hellfire adında bir genişleme paketi, 1997 yılında Sierra Entertainment tarafından piyasaya sürüldü. Günümüzde Blizzard bu eklenti paketine üvey evlat muamelesi yapıyor ama zamanında ağzımızın suyu akarak oynamıştık valla. 1998 yılında Electronic Arts, PlayStation için Diablo'yu hazırladı. Bir dönem bunu da oynama fırsatı bulmuştum. Hatta hala RetroPie sistemimde bulunuyor bu versiyonu. Yazılan çizilenlere göre oyunun Sega Saturn versiyonu da hazırlanmış ancak hiçbir zaman piyasaya sürülmemiştir.

Büyücümüz Diablo'nun bizzat kendisi ile cebelleşirken
Diablo'da üç karakter sınıfı vardır: Warrior, Rogue ve Sorcerer. Her sınıf, birbirinden farklıydı ve oyunu değerli kılan şeylerden bir tanesi buydu. Oyunun başında bir karakter seçiyordunuz ve onu geliştirmeye çalışıyordunuz. Tahmin edebileceğiniz üzere Warrior kardeşimiz kılıç kalkan ile düşmanlara Allah ne verdiyse girişiyor, Rogue hanım kızımız işleri uzaktan ok ve mızrak ile hallediyor, Sorcerer ise bildiğiniz büyücü idi. Hellfire ek paketinde ise bunlara Monk eklendi.

Bugünlerdeki gibi eşyaların kendi özellikleri vardı.  Beyaz renkli eşyalar, normal iken, mavi renkli olanlar ise belirli büyülü güçlere sahip idi. Altın renkli olanlar ise unique eşyalardı ve bazıları oyundaki en değerli eşyalardı. Eşyalar ve silahların belirli bir dayanıklılığı vardı, oyunda ona dikkat etmek gerekiyordu. Arada sırada town portal atıp eşyalar tamir ediliyordu. Griswold amca ücreti mukabilinde tamir işlerini hallediyordu.  Warrior kendi silahını kendi tamir ediyordu ama dayanıklılık azalıyordu. Adamlar o yıllarda neler düşünmüşler valla...

İyi esnaf Griswold dayı müşterisini dükkanının kapısında karşılıyor :)
Oyunu nasıl oynayacağınıza göre eşya ve silahları kombine etmek mümkündü. Unique ekipman oldukça zor düşüyordu. Bazısının pek bir önemi yoktu örneğin "Undead Crown" gibi. Skeleton King'i kestiğinizde sizin oluyordu ama oyun ilerledikçe pek unique'liği kalmıyordu. "Veil of Steel" vesaire ise insanın ağzını sulandırıyordu. Bir şekilde elinizdeki ekipmana göre bir kombinasyon yapıp, mümkün olduğunca tüm özelliklerinizi dengeli şekilde arttırmanız gerekiyordu. Yani arada sırada hesap kitap yapmak şart idi. Tabii bunu mantıklı şekilde yapmak lazımdı, savaşçı karakterle oynarken büyü özelliklerine yatırım yapmanın hiç mantığı yoktur mesela. Bu basit konular, ilerleyen yıllarda neredeyse tüm ARPG oyunlarının temelini oluşturacaktı.

Belirli bir süre sonra oyun biter, sonra loot adı verilen daha iyi ekipman bulmak için oyun defalarca oynanmaya başlardı. Diablo'nun güzelliği tüm katlar rastgele yaratıldığı için oyunda tekrar hissi dönemine göre pek azdı. Tabii ki temel görevler aynı tasarımdaydı ama ara katlar daha doğrusu dungeon'lar değişiyordu. Bazı özel bölümler ise arada sırada denk geliyordu. İlk aklıma gelen su kaynaklarını temizlediğimiz bölüm oluyor mesela. Poisoned Water Supply diye geçer meraklısına...

Butcher reisin mekanı. Oyunun ilk başlarında buraya girmek biraz g*t isterdi.

Oyunda atmosfer son derece karanlık ve gotik idi. O dönemlerde aklımız başımızdan uçmuştu oyuncular olarak. Bazı düşmanlar harika yaratılmıştı, örneğin Butcher reis. Fresh meat diye tepenize atladığında aklınız çıkıyordu. Mesela oyuna daha yeni başladığınızda Butcher'ı öldürmek neredeyse imkansızdı. Acemi halinizle özel bölümünün kapısını açarsanız duyacağınız son şey, "Ahh... fresh meat!" cümlesi olurdu. O yüzden biraz ilerlenir, karakter güçlenir sonra geri dönüp öldürürdünüz mesela. Oyuna çeşit çeşit düşman vardı, basit iskeletler ile başlanır sonrasında Balrog, Knight, Lightning Demon, Succubus hanım kızlar gibi bir sürü rakip ile karşılaşırdınız.

Zaman içerisinde oyun normal seviyede bitirilir. Arkasından aynı hikaye "Nightmare" ve "Hell" seviyelerinde defalarca oynanırdı. Tabii ki herkes daha iyi silah daha iyi eşya peşindeydi. ARPG oyunları bu "loot" olayı ile oyuncunun gözünü döndürür, Diablo'da bunun erken örneklerinden idi...

Çoğu zaman burada nalları dikmek üzere olan bir abi olur, bu p*ştları öldür intikamımı al diye gazlardı bizi...

Oyunun müzikleri de bana sorarsanız çok güzeldi. Toplamda -orijinal oyun için konuşuyorum- 6 şarkı Matt Uelmen tarafından bestelenmiş ve özellikle açılış şarkısı hafızalarımıza kazınmıştı. Oyunda çok sohbet muhabbet yoktu ama olanlar insanın hafızasına kazınmıştı. Yazayım bir kaç tanesini hemen hatırlayacaksınız. Deckard Cain; "Hello, my friend. Stay awhile and listen" Veya ilk dungeon'a indiğinizde duyduğunuz "The sanctity of this place has been fouled!" cümlesi gibi.

Oyunun dönemi için ilgi çekici multiplayer yani çoklu oyuncu özellikleri de vardı tabii. Dört oyuncuya kadar birlikte oynanabiliyordu. Hatta oyuncu oyuncuya karşı da savaşabiliyordu. Kulak mevzuunu hatırlayanlar olacaktır. O dönemler için her türlü bağlantı destekleniyordu, doğrudan bağlantı, modem bağlantısı, Battle.net bağlantısı ve IPX ağ bağlantısı. İlerleyen zamanlarda oyunun tabii ki amiyane tabiri ile b*ku çıkmıştı çünkü herkes hile veya trainer yazılımı kullanıyordu. Herkes god mode açıp ortalıkta dolaşır olmuştu.

Benim için en önemli bilgisayar oyunlarından birisi olan Diablo'nun kısaca hikayesi bu işte. Vakit buldukça farklı oyunlara da bakarız...



Bilgisayar Dünyasında RGB Çılgınlığı


Bilgisayar dünyası son yıllarda nereye doğru yol alacağını bilemedi. Bu kaybolmuşluk sonunda evlere şenlik bir trend ortaya çıktı maalesef. RGB manyaklığı... Yukarıda görebildiğiniz gibi hemen her bilgisayar bileşeni bugünlerde rengarenk LED ışıklar ile donatılmış durumda. Klavye ve mouse için ışıklandırma bir yere kadar gerçekten işe yarıyor. Özellikle klavyelerde ışıklandırma özellikle geceleri veya karanlık/loş ortamlarda kesinlikle faydalı oluyor. Bende hem dizüstü bilgisayarlarımda hemde kullandığım klavyelerde bir şekilde ışıklandırma olmasını seviyorum. Tabii benim sevdiğim şey tek renkli, harfleri görebileceğim bir ışıklandırma...

Ancak işlerin dozajı kaçmış durumda. Artık Mousepad'lerde bile RGB ışıklandırma var. Kulaklıklarda bile. Kasalar ise evlere şenlik. Her tarafından ışık fışkıran, binbir türlü efekte sahip olan bilgisayarlar her gencin rüyası. Arkadaş gözünüzde mi rahatsız olmuyor. Nasıl bir delilik bu anlamış değilim. Delilik burada da kalmıyor tabii ki, ışıklı kablolar hatta güç kabloları bile üretilmiş ve deli fiyatlara satılıyor.

Hafif bir fon aydınlatması hoş oluyor. Buna bir noktaya kadar katılırım. Dediğim gibi klavye ve mouse üzerinde makul bir aydınlatma kesinlikle faydalı. Ama arkadaş her ekipmanı, her bileşeni pavyona çevirmek nedir Allah aşkına. Teknoseyir'de Levent Pekcan, normal mouse'u al, ışık ekle, kırmızı yap, gaming mouse olsun, 5 katına sat diye özetlemişti günümüzün oyuncu odaklı pazarını. Firmalar paranın kokusunu alınca, iş klavye ve mouse'u geçip her şeyi pavyon moduna geçirmeye döndü.

Umarım bu modadan yakın zamanda kurtuluruz...

H.S.C.


Babamı kaybetmemizin üzerinden neredeyse 1 ay geçti. Sıkıntılı günlerimizde ailemizin yanında olan ve  destek veren herkese çok teşekkür ediyorum. Uzun hastalık süreci benim için uzun bir sessizlik ile geçti. Bu dönemlerde arayan soran herkese teşekkür ediyorum, bir çoğunuz ulaşamadınız ama düşünmeniz yeter :)

Artık yavaş yavaş işlerimi yoluna koyma zamanı geldi. Arkasında da geriye kalan her şeyi toplamak gerekecek. Hayat bir şekilde devam ediyor, geriye kalan tek ise güzel anılar. Mekanı cennet olsun...

Stereo Mecmuası Yayın Akışı Hakkkında Bilgilendirme


Stereo Mecmuası ve alt bölümlerinde birkaç günden beri stoklamış olduğumuz yazılarımızı yayınlamaktayız. Önümüzdeki 1 ay boyunca da yine stoklarımızdaki yazılar ile yayına devam edeceğiz. Umarım süre daha fazla uzamaz diye umut ediyorum. Güncel haberler ve özellikle forum tarafında birkaç güne varan gecikmeler yaşanabilir. Tüm okuyucularımızın bilgilerine sunarız.

Madem ortalıkta yoksunuz bu yazılar nasıl yayınlanıyor diyenler olabilir. İşin sırrını şurada yazmıştım. Bir göz atabilirsiniz.

Star Trek Hoparlör


Tam adı Star Trek TNG U.S.S. Enterprise NCC-1701-D Bluetooth Speaker bu ilginç ürün filmlerde görmeye alıştığımız ses efektlerine sahip ve yetmemiş ışıklandırma da o şekilde yapılmış. Aslında hoparlör Star Trek: The Next Generation dizisinin lisansına sahip. Ses kalitesi -siz sormadan söyleyeyim, firmanın deyimi ile bambaşka bir deneyimmiş. Muhtemelen o deneyim oldukça can sıkıcı olacaktır. Ürün 80 Dolarlık bir fiyat etiketine sahip. Star Trek: The Next Generation hayranları aman siz siz olun sakin durun!


Devasa Pac-Man Makinesi


Japon Bandai Namco firması oyun dünyasına adını altın harflerle yazdırmış Pac-Man arcade makinesinin yeni versiyonunu duyurdu. Orijinali 1980 yılında pazara sunulan makinenin yeni versiyonunda 109" bir ekran kullanılmış ve kontrolcüsüne kadar özel bir tasarım yapılmış. Tabii ki her şey özel tasarım olunca fiyatta özel olmuş. Sadece 11.000 Dolar(cık)

McIntosh MT2 Precision Turntable


McIntosh firmasının yeni pikabının haberleri çıktığı zaman acaba klasik bir tasarım gelecek mi diye düşünüyordum. Ama McIntosh tasarımcıları beklentileri yine yanıltmayı başardılar. MT2 Precision Turntable adını verdikleri yeni pikap yine garip LED ışık destekli tasarımı ile pavyon işi pikap geleneğini devam ettirme konusunda iddialı.  Işık yansıtsın diye eklenen  akrilik paneller olmasa bu defa güzel bir tasarım yapmışlar aslında.

Bir daha ki sefere daha klasik bir tasarım yaparlar inşallah!

Pioneer A-8800X


Pioneer A-8800X amplifikatör. Kanal başı 75w güç üretebiliyor. Ağırlığı yaklaşık 12 kilogram! Üretim tarihi 1979. Bu ampli aslında meşhur M-25 güç amplisi ile beraber tasarlanmış ve mimari açıdan birbirlerine çok benzerler. M25 ilk önce Japonya arkasında da tüm dünyada büyük ilgi görünce A-8800X biraz gölgede kalmış. Ancak M-25'lere bu denli fazla para vermek istemeyenler için güzel bir seçenek olmuş zamanında ...

Dual Reklamı


Dual markasını severiz. Geçmişte hep güzel anılarımız olmuştur. Hatta Stereo Mecmuası'nda özel bölümümüz bile olduğunu biliyorsunuzdur sanırım. Ama yukarıda gördüğümüz reklam tam bir facia olmuş. Ben koltukta oturan teyzeden korktum valla :) Ya Dual alırsınız ya da sizi fena yaparım der gibi bakmış teyze...

NEC A-11


NEC A-11 entegre amplifikatör. Üretim tarihi 1983. Kanal başı 70W güç üretebilen ürün 24Kg ağırlığında... NEC ürünleri özellikle Avrupa'da hatta aslına bakarsanız batı dünyasında pek az görülür...

Miles Davis - Sketches of Spain


Sketches of Spain kaset fotoğrafını görünce aklıma geld, tabii ki albüm. Sketches of Spain” müzik eleştirmenleri tarafından daha ilk yayınlandığı dönemlerden bugüne hep ayrı bir yere konulmuştur. Bir çok kişi için bir caz albümünden daha fazlasıdır. Özellikle caz dünyasında pek rastlamadığımız müzik enstrümanlarının neredeyse dahiyane kullanımı albümü müzik tarihi açısından bambaşka yerlere götürmüştür. Ayrıntılar için buraya tıklayabilirsiniz.



Western Electric Döndü!


Senelerdir Western Electric dönüyor, dönecek diye muhabbetler vardır mutlaka bilirsiniz. Ancak biz dönüşü 300B lambalar ile bekliyorduk ancak karşımıza bir anda cihazlar çıktı. Kimsenin beklemediği bir hamle idi bu. İlk ürün 97-A Monoblock amplifikatör. 8 adet WE 300-B ile donatılan güç amplifikatörü 50.000 Dolarlık fiyatı ile dudak uçuklatıyor. Fotoğrafları aşağıda...   




İkinci ürün ise 116-C RIAA Phono Pre-Amplifier adını taşıyor. İsminden anlayacağınız gibi bir pikap katı ve 7.000 Dolar seviyelerinde fiyat etiketi var. En yukarıda gördüğünüz vintage plaket ise benim şahsım adına tek ağzımı sulandıran ürün. 200 Dolar seviyelerinden bir fiyat etiketi var. Ayrıca 755-A sürücü için tamir konisi ve bazı kablolarda pazara sunulacak.  Ayrıca bir CD çalar hazırlanmış. Bunun da fiyatı yaklaşık 6.000 Dolar seviyelerinde. 


Bana biraz fantazi gibi geliyor Western Electric'in dönüşü ama bir yandan da uzakdoğu pazarlarında ciddi bir talep görme ihtimali yok değil. Ama özellikle amplifikatör tarafında fiyat düşündürücü! 

Pioneer PLC-1700


Pioneer PLC-1700, 1973 yılında üretilmeye başlamış. Direct Drive (DD) tasarıma sahip olan üründe istenilen uzunlukta kol kullanılabilsin diye şasi özel olarak üretilmiş. Biraz büyük mü sanki :)

Bir Orkestranın Sonu


Yahu bu Japonları anlamak mümkün değil. Kendi müziğinizi kendiniz icra etsenize efendiler neden oradan buradan müzisyenlere ihtiyaç duyuyorsunuz. Bildiğiniz gibi Paul Mark çok önemli bir caz piyanisti. Grubunu toplayıp Japonya'ya gider ve orada müthiş melodileri kaydeder. Albüm kapağı ise Paul Mark'ın Japonya'da yaptığı bir kaçamak ile alakalı. Bu albüm yayınlandığında durumdan kıllanan eşi Irene Mark boşanma davası açmıştır. Paul Mark bu davayı kaybettikten sonra müziği bırakmış ve caz müziği çok önemli bir büyük orkestrayı kaybetmiştir.

Technics SU-3500


Technics SU-3500 amplifikatör. Kanal başı 125w güç üretebiliyor. Ağırlığı yaklaşık 10 kilogram! Üretim tarihi 1975. Bizim memlekette az bulunur ürünlerdir 1970'lerde. Bu yıllarda Japonlar daha dış piyasalara yavaş yavaş açılmaya başlamışlardı. Sonrasında ise durum malum...

Dual Elektronikler


Dual pikap piyasasında popüler oldukça ampliler, receiver'lar ve radyolar üretmiş. İlk dönemlerde son derece sade tasarımları olan ürünler üretirken ilerleyen yıllarda Japon üreticilerin rekabeti ile daha komplike ve karmaşık tasarımlar da yapmışlar. İşte bu tarz ürünler bir Alman elektronik dergisindeki reklamlarda boy göstermiş.

Wonder Woman Kulaklık


Ben dalga geçmekten sıkıldım Uzakdoğulu üreticiler her filme her animeye hatta her bir b*ka kulaklık yapmaktan sıkılmadılar. Bu kulaklık tahmin edebileceğiniz üzere son dönemlerin yükselen süper kahramanı Wonder Woman temalı. Bu kulak üstü bir kulaklık ve telefonlarla kullanabilmesi için dahili mikrofona sahip. Bu kısım geleneksel: Ses kalitesi firmanın iddiasına göre müthişmiş ve 25 Dolarlık fiyat etiketine sahip.

Sadelik Ne Güzel Şey


Basit bir pikap basit bir ampli ve onlara eşlik eden bir çift hoparlör belki bir tane de streamer. İşte müzik dinlemek için tüm gereksinim duyduğunuz cihazlar bunlar. Kendi sistemime bakıyorum bir de bu tarz sistemlere. Nerede yanlış yaptım diye düşünüyorum :)

Shearer Horn



Sizlere daha önce bahsettiğim Lansing Manufacturing Shearer Horn Model 75W5. Fotoğraflar yine Mark Gander ve John Eargle'a ait.

Technics Kılıf

Bugün telefonlarımıza farklı renklerde ve desenlerde koruyucu kılıflar alıp onları farklılaştırmak ve aynı zamanda korumak sıradan bir olay. Skin denilen bir olayda var malum. Bu da telefona daha ince özel bir vinyl yapıştırarak özelleştirme amacı ile kullanılıyor.

Sadece telefonlar değil, tabletler, dizüstü bilgisayarlar hatta pikaplar bile. Tahmin edebileceğiniz üzere özellikle Technics 12xx serisi için çok güzel kaplamalar var. Valla bir tane alıp kenara atasım var...

How I Photograph Myself


How I Photograph Myself, 1960'larda Yeager Bunny tarafından kaleme alınmış bir kitap. Linnea Eleanor "Bunny" Yeager aslında hem fotoğrafçı hemde bir pin-up mankeniymiş. Aynı zamanda yukarıda gördüğünüz kitabın kapağındaki hanım oluyor kendisi.

Selfie akımının başlangıcı filan gibi bazı muhabbetler yapılsa da, uzun yıllar kendi fotoğrafını çekme olayı bir arayış olarak karşımıza çıkıyor. Yukarıda görülen mekanizmaya bağlanan ip gibi. Şimdi ise hayat kolay. Özellikle de cep telefonları ile...

2001: A Space Odyssey İle Geçen 50 Yıl


Vay be! 2001: A Space Odyssey, ilk gösterimini yapması üzerinden tam tamına 50 yıl geçmiş. Ben ilk önce Beta kasetler döneminde muhtemelen lise çağında seyretmiş ve pek bir şey anlamamıştım. Okudukça, öğrendikçe filmi defalarca seyrettikten sonra daha iyi özümsemeyi başardığımı düşünüyorum.

Evet belki filmde işaret edilen gelişim seviyesine ulaşmış değiliz ancak film ile paralellik gösteren gelişimler yaşanmıyor değil. Ben özellikle HAL 9000'i çok önemsiyorum. Evet burada asıl krediyi tabii ki Arthur C. Clarke'a vermek lazım. Heuristically programmed ALgorithmic computer yani sezgisel programlanmış algoritmik bilgisayar ilk kez kanlı canlı olarak 2001: A Space Odyssey ile karşımıza dikilmişti. Bugünlerde "Hey Siri" veya "Hey Google" diye seslendiğimizde bize cevap veren teknolojileri 1960'larda hayal edebilmek nasıl bir delilik nasıl bir öngörü akıl alacak gibi değil.

Elimde aslında bayağı materyal birikti zaman içerisinde. Belki bir süre sonra eğer vakit bulursam ayrıntılı bir 2001: A Space Odyssey yazısı yazmaya çalışırım...

Denon/Columbia 4022


Denon/Columbia 4022 pikap. Üretim tarihi 1968. Bu pikaplar aslında dönemin güncel Denon modellerinin yeniden isimlendirilmiş ve ufak tefek dokunuşlar ile farklılaştırılmış versiyonlarıydı. Farklı pazarlarda rekabet durumuna göre bazen Denon bazen de Columbia markası ile satışa sunulmuşlardı. Günümüzde Columbia 4022 biraz daha pahalı tutarlara satılmaktadır.

Pioneer CS-955


Pioneer CS-955. Üretim tarihi 1976. Bu hoparlör üretimden 3 yıl sonra upgrade alır ve S-955 ismini alır. Yılar içerisinde farklı geliştirmeler yapılır ve 1979 yılından itibaren berilyum ribbon tiz sürücülere geçiş yapılır. Bu haliyle geçmişteki modele göre güç ihtiyacı artış gösterirken, dönemin teknolojisi ile üretilen ribbon sürücüler hasar görmeye oldukça müsaittir. Bu hoparlörden elde edilen deneyimler gelecekte TAD hoparlörlerde kullanılmıştır.

İzmir Attack: Venom Inc Konseri


Beni tanıyanlar konserler konusunda oldukça aktif bir adam olduğumu bilirler. Son yıllarda oğlumun hayatımıza girmesi ve babamın rahatsızlığı dolayısıyla şehir dışı konserler konusunda eskisi kadar aktif olamıyorum ama yine de durum fena değil. Seyretmek istediğim bir çok müzisyeni canlı canlı seyretme fırsatım oldu.

Metal konserleri konusunda eskisi kadar hevesli olmadığımı söyleyebilirim. Hiç yalan söylemeyeceğim, bir yandan kafa kaldırmıyor bir yanda da saatlerce ayakta durmak pek cazip gelmiyor. Zaman içerisinde müzik zevkim bayağı değiştiği için her heavy metal konserine gitmiyorum. Ama bazı isimler var ki, onları dinleyebilmek saatlerce ayakta durmak dahil olmak üzere her türlü cefayı çekebilirim. Bu isimlerden bir tanesi Venom....

Bundan çok uzun seneler önce müzik denizlerinde yol almaya başladığımda Stüdyo Ümit ile yollarım kesişmişti. O zamanlar Ümit, Niyazi ve Nezihi abili kadro vardı. Sanırım ortaokul son sınıf  talebesiydim ve yavaş yavaş yeni grupları keşfetmeye başlamıştım. O dönem dükkanı hatırlayanlar sağ tarafta tshirt'lerin üzerindeki raflarda garip kapakları ile Venom plaklarını hatırlayacaklardır. Hiç unutmuyorum Niyazi abiye bunlar ne dediğimde kasetlerini çekeyim sana demişti ve bu sayede Venom ile tanıştım. Hayatım değişmişti...

Mayhem İzmir konserinden bir enstantane. Fotoğrafın sahibini bilmiyorum maalesef. 
İzmir hemen her dönem hiç beklenmedik grupları seyrettiğimiz enteresan bir müzik sahnesine sahip olmuştur. O dönemler tam Black Metal olayını keşfetmeye başladığımda bir anda Mayhem'i karşımda bulmuş ve önümüzdeki 10 yıl boyunca müzik maceram bambaşka bir yöne girmişti. İzmir'deki Mayhem konseri ile alakalı bol bol hurafe vardır, zaman içerisinde bir çok mitos yaratılmıştır ama tek gerçek, şanslı bir azınlığın orijinal kadrolu Mayhem'i dinleme fırsatı bulmuş olmasıdır. Oradaydım biliyorum!


Şimdi rastlantılar dünyasından bir enstantane. Babamın rahatsızlığı dolayısıyla İzmir Konak'taki medikal toptancılarına arada sırada gidiyorum. 10-15 gün önce yine yolum Konak'a düştü. Senelerdir sırtımdan çıkartmadığım Mayhem tshirt'üm eskidiği için yeni bir tane almak için Stüdyo Ümit'in yolunu tuttum. Niyazi abi ile denk gelmek eskisi kadar mümkün değil. Şans bu ya denk geldik. İsmini şimdi hatırlamadığım bir bey ile tanıştım. Kendisi İzmir Attack  oluşumundanmış. Konu konuyu açtı, 1 Nisan 2018 günü Venom Inc konseri düzenlediklerini söyledi. 1 Nisan, Pazar gününe denk geliyor, ertesi gün benim için önemli bir iş günü. Gidebilir miyim gidemez miyim diye düşünürken bu kadar uğraşmışlar, en azından biletimi alayım, destek olsun deyip, biletimi cebime koydum. Bu arada konser organize etmek gerçekten kolay değil. Bu sadece metal müzik için değil, her müzik tarzı için geçerli. Türkiye'nin günümüzdeki durumu yurtdışından pek iyi gözükmüyor. Döviz kurlarını vesaireyi hesaba bile katmıyorum.  İzmir Attack büyük bir iş yapmış, ellerine sağlık...


Venom Inc da ne diyenleriniz olabilir. 2014 yılında gitarist Mantas ve ilk olarak Prime Evil albümünde tanınan Tony "Demolition Man" Dolan yeni bir grup kurmaya karar verirler. Gruba Venom Inc. adını verirler ve kısa bir zaman sonra davulcu Abaddon'da gruba katılır. İlk önce iki şarkı yayınlarlar, "Dein Fleisch" ve "Ave Satanas". Şarkılar ilgi görünce albüm yayınlanır. Albümün ismi "Avé" ve dinleme fırsatım oldu hatta minik bir yazı sitemizde mevcut. Ben dahil hayranları açısından Venom eşittir, Cronos, Mantas ve Abaddon olsa da Dynamo konseri için gerçekleştirilen "reunion" sonrasında bir birleşme daha olacağını zannetmiyorum. Şu an iki Venom grubu ile maceralar devam ediyor. Cronos, Venom adını kullanırken, Mantas ve Abaddon yanlarına ilk olarak Prime Evil albümünde tanıdığımız Tony "Demolition Man" Dolan'ı alarak Venom Inc grubunu kurdular. Açık konuşmak gerekirse kişisel olarak Venom Inc müziği benim daha çok hoşuma gidiyor. Ve bu adamları kanlı canlı seyretme fırsatım oldu. Gelelim konsere....


Konser, Bornova Sahne mekanında gerçekleşti. Konserin açılış grupları Notwithstanding, Rapture ve Thrashfire'ın performanslarını pas geçerek Venom Inc.'in sahneye çıkacağı saatlerde mekana geldim. Eski arkadaşlar ile selamlaşıldı ve kısa süre sonra beklediğimiz an geldi. Konserin ilk bölümü Venom klasikleri "Welcome to Hell" "Live Like an Angel (Die Like a Devil)" Leave Me in Hell "Warhead" şarkılarının yanında Demolition Man'ın vokallerde olduğu Prime Evil albümünden "Parasite" ve yeni albümden " Metal We Bleed" "Ave Satanas" şarkıları ile zenginleştirilmişti. Seyirci -ki beklediğimden kalabalık idi- özellikle eski klasiklerde coştukça coştu. Grup sahneden ilk indikten sonra yoğun tezahürat ile döndüğünde "Black Metal" ve "Countess Bathory" şarkılarında ortalık tam anlamı ile toz duman oldu. Lemmy gibi vefat eden müzisyenlerin anısına yine yeni albümden "Black n' Roll" çalındı.

Seyircilerin "In League With Satan" şarkısını hep bir ağızdan söylemeye başlayıp davulcu Abaddon'un eşlik etmesi konserin en keyifli enstantanesiydi.


Venom teknik anlamda hiçbir zaman dünyanın en iyi grubu olmamıştır. Hatta iyi olmaya bile yaklaşamamışlardır. Ancak NWOBHM döneminde müziklerinin içerisine punk etkisini de katarak yaptıkları müzik kendisinden sonraki birçok grubu etkilemiş ve müzik tarihine adlarını altın harflerle kazımışlardır. Benim gibi dinleyiciler, onları müziklerindeki tüm kusurlara rağmen oldukları sevmiştir. Bu konser ile belki de yeni yetme bir genç olduğum dönemlere neredeyse 25-30 yıl geriye gittim. Venom Inc. üçlüsü tabiri caiz ise taş gibi çaldılar. Demolition Man'ın sesi, Cronos'un aksine hala taş gibi, Mantas ise bildiğimiz Mantas. Bu arada Abaddon hem gençleşmiş hemde enerjisi inanılmaz idi. (* aşağıya bakınız) Müthiş bir konserdi ya...

İzmir yeniden tarihi bir an yaşadı ve hep birlikte tanıklık ettik. Ekstrem müzik ve Black Metal tarihinin en önemli yapı taşını kanlı canlı seyretme fırsatımız oldu. Beni bu denli heyecanlandırıp, konser salonuna götürebilecek ender gruplardan birini seyretmek müthiş bir duyguydu. O dönemlerden rahmetli Quorthon mezarından kalkıp gelemeyeceğine göre ve Celtic Frost'un günümüzdeki maalesef rezil hali ortada iken her şeyin başlangıcındaki adamları dinleme fırsatı daha da değerli hale gelmişti ve orada olduğum için çok mutluyum....

İzmir Attack büyük bir iş yapmış, emeklerine sağlık. Eski dostları tekrar görmek çok keyifli oldu. Emeği geçen herkese çok teşekkürler... İzmir bir kez daha "uzuuuuun" seneler konuşulacak eminim ilerleyen senelerde üzerinde hurafeler anlatılacak tarihe tanıklık eden bir konsere daha ev sahipliği yaptı.

* Venom inc turnesinin İngiltere'den sonraki ayağında Abaddon eşinin doğum yapacak olmasından dolayı ayrılmış. Onun yerine turneye Jeramie Kling katılmış. Düzeltme Sn. Hakan Akcan tarafından yapıldı. Kendisine teşekkürler. 

Ben de yazıda gördüğünüz gibi Abaddon gençleşmiş diyerek Jeramie Kling konusunda hafif bir pot kırmış oldum. Ama yazının başında yazdığım gibi son dönemler maalesef kolay geçmiyor benim açımdan. Umarım okuyucular mazur görürler.




Telefunken Tonbandgeraet


Eski bir Telefunken makara teyp reklamı.Günümüz reklamlarına ne kadar benziyor aslında görünce dikkatimi çekti. Bu tarz cihazları yaşatmak gitgide daha zor hale geliyor. Bulunamayan yedek parçalar, yılların etkisi ile bozulan veya bozulmaya yüz tutan parçalar. Of of...