
Evin Neresidir?

İnternette gezinirken denk geldiğim çok hoşuma giden bir illüstrasyon. Yazı kısmını çevirmek gerekirse "evin pikabımın olduğu yerdir" Eminim ki bu şekilde düşünen bir çok okuyucum vardır. Aslında buna benzer bir poster yapsam bayağı satılacağına eminim. Bu aralar kafam ticarete çalışmaya başladı, hadi hayırlısı :)
BlueTube Ampli ve Hoparlörler

Kickstarter projeleri çok hoşuma gidiyor. Bazı projeleri yakından takip ediyorum. Daha önceden bahsettiğim gibi bir ürün geliştiriyorsunuz. Bunu üretmek için finansmana ihtiyacınız var. Burada insanlar ürününüzü sevdiler ise finansmana yardımcı oluyorlar. Farklı tutarlarda seçenekler var, tabii ki karşılığında size bir şeyler veriyorlar. Bir nevi imece usulünün internet edisyonu gibi.
BlueTube isimli bir firma, Kickstarter'da bir proje ile yer aldı. Basitçe anlatmak gerekirse tüplü bir ampli ve opsiyonel hoaparlörler artı subwoofer. Ürün şaşırtıcı şekilde vakum tüplü. Ancak genç tasarımcılar hifi dünyasından çok geniş kitleleri hedefleyerek ürüne Bluetooth desteği eklemişler. Böylelikle telefonunuzu, tabletinizi hatta bilgisayarınızı kablosuz olarak müzik sisteminize bağlıyorsunuz. Gerçek ahşap kaplamalı ürün son derece şık görünüyor. Hatta ek girişleri bile var.
Tasarımcılar, yola 35.000 Dolar bulmak için koyulmuşlar ancak tam iki katı yatırım almışlar. Projeye 695 Dolar katkıda bulunanlar hem ampliyi hemde hoparlörleri alabiliyorlar. Eğer ürünü daha sonra satın alacak olursanız 1.000 Dolar ödemeniz gerekecek.
Ses kalitesi nasıldır bilmem ama geniş kitlelerin ilgisini çekmek istiyorsanız günümüzün popüler teknolojilerine yer vermek şart. Bence hoş görünüyor...
Teşekkürler: Fuat Baydoğan

Geçtiğimiz aylarda Sn Fuat Baydoğan fikir sormak için bir plak listesi göndermişti bana. Listeyi incelerken yukarıda gördüğünüz 45'liği görünce o saçma nakarat beynimde yankılanmaya başladı;
cambaz, ip üstünde oynuyor cambaz,
ip üstünde ağlıyor
hayat ip üstünde geçiyor
hayat her an gelip gidiyor
Siz benim saçma dediğime bakmayın tüm şarkıyı ezbere biliyorum. Çocukluğumda -hatta çok küçüktüm- annemin mavi taşınabilir çanta şekilde bir pikabı vardı. Pikap rahmetli anneannemin (nurlar içerinde yatsın) evinde duruyordu. Her gittiğimizde o pikaptan bu şarkıyı dinlerdim. Resmen beynime kazınmış şarkı. Tabii küçük olmanın etkisiyle o pikabı parçaladım, plaklar ise kayboldu. Bende tüm bunları unuttum. Ta ki, listeyi görene kadar...
Bu 45'liği listede görünce satın almak istedim. Satın alamadım :) Sağolsun Fuat Bey, plağı hediye etti bana. Yeniden dinlediğimde uzak ufuklara gittiğim, geçmişi hatırladığım bir 45'lik oldu. Muhtemelen para verip aldığım bir sürü plaktan daha değerli. Anıları var, geçmişi var.
Buradan bir kez daha sevgili Fuat Bey'e teşekkürler...
iTunes Türkiye ve İkilemler

2012 yılının son günlerinde Apple, iTunes Store yani sanal mağazasını ülkemizde de yayına aldı ve resmi olarak açılış yapıldı. Benim gibi arşivini genelde fiziksel formatlarda yapan bir kişinin ilk adımda iTunes mağazasına burun kıvırması normal. Sonuçta sevdiğim albümleri CD veya plak formatında uzun yıllardır hafiye gibi arıyorum ve bu durumdan genel olarak memnunum. Ancak bir süre sonra özellikle ara albümler ve az baskılar söz konusu olunca gelir düzeyimi aşan paralar konuşulmaya başlanıyor. Özellikle popülerlikten uzak alt türler ve müzisyenlerde albüm bulmak ayrı bir dert bulduğunuzda satın almak bir dert.
Neredeyse kanlı geçiyor diyebileceğim eBay açık arttırmaları, gecenin bir vakti bitecek açık arttırma için bilgisayarın başına tünemeler (vallahi samimi söylüyorum) en acı olan taraf delinin birinin gelip tam aldığım diye sevindiğim albüme iki kat fazla para basması ile elimden uçup gitmesi... Bu tarz durumları yaşayanlar beni mutlaka anlayacaklardır.
iTunes ülkemize geldikten sonra bir gün meraktan iyice bir araştırma yapayım dedim. Ah keşke demez olaydım. İlk aklıma gelen bazı isimlere baktım. Mesela John Zorn. Uzun zamandır bazı DIW ve Tzadik baskıları arkasında koşturuyorum. Bir kaç tuşa basıp liste karşıma çıkınca canım sıkıldı. Son dönemlerde 2 albüme verdiğim parayla tüm Zorn diskografisini hadi abartmayalım tüm önemli albümleri edinebilmek mümkün. Tamam satın aldığınızda binbir türlü kısıtlama var. Format hifi dünyasında popüler olan FLAC değil. İlla ki iTunes yüklü bir bilgisayar, tablet veya dijital müzik çalara ihtiyacınız var. Ancak bunların yanında fiyatlar olacak gibi değil.
Hani hep yazıp çizdiğimiz olay, önemli olan müzik dinlemek ise elimizin altındaki imkanlar müthiş. Makul fiyatlara bazen eBay'de 50 Doların çok üzerinde seyreden albümleri dakikalar içerisinde edinmek mümkün. Koleksiyon fetişini bir kenara bırakınca imkanlar muazzam.
Bu işin sonu ne olacak bilemiyorum. Ülkemizde popüler işler yapmayan plak şirketlerinin durumları çok parlak değil (hoş dünyada da böyle) Kendi kendime bir karar adlım. Ülkemizde dağıtılan albümleri iTunes'den almayıp, bulma olasılığının çok çok az olduğu albümleri almaya karar verdim. Hoş bu durumdan pek mutlu değilim. O albümlerin fiziksel edisyonlarını edindiğimde o kadar çok mutlu oluyorum ki, bu iTunes üzerinden satın alma işi hiç heyecanlı değil. Öte yandan senelerdir aradığım ve bütçemin almaya izin vermediği albümler 5 dakika içerisinde dinlenmeye hazır.
Teknoloji de bazen iyi bir şey değil yahu..
Gerçeklik İçin Geliştirildi :)
Geçen gün Mavi Hifi firmasından gelen haber dolayısıyla Amerikalı kablo üreticisi Wireworld'un web sitesine bakındım. Bu esnada reklamlar bölümünde yukarıdaki afişi buldum. Kablo üreticileri son yıllarda ilginç afişler tapıyorlar. Sanırım diğer bir ilginç afişlere imza atan firma Crystal Cable'dır. Ancak Wireworld reklamı konspet olarak benim bloğuma daha uygun sanki. Tabii bu reklamlarda ilk adımda kimse kabloya bakmıyordur eminim ki. Firmanın mottosu da ilginç bir anlam kazanmış sanki, "Gerçeklik için geliştirildi" Nasıl yani?
Timucin Sahin Quintet: Inherence

Timuçin Şahin, Stereo Mecmuası'nda hemen her sene konuk ettiğimiz bir isim. Zaman zaman verdiği konserlerle zaman zaman da yaptığı albümlerle sayfalarımızda yer veriyoruz Şahin'e.
Geçtiğimiz sene çıkan Bafa albümünde ve hemen akabinde Şahin'in ülkemizde verdiği konserleri seyrettikten sonra müzikal gelişimin veya gidişatın çok ilginç bir yerlere gittiğinden bahsetmiştim sizlere. Hatta geçtiğimiz seneki konser yazımı şu şekilde bitirmişim;
Sonraki adımlar, meraklı ve ileri görüşlü müzikseverler açısından büyük olaylara gebe. Şarkıların yapısı, kendi içindeki gelişimi ve enstrüman kullanımı açısından Timuçin Şahin ismini uluslararası basında daha çok duyacağız ve iddialı yazılar okuyacağız. Garip ama ben dün akşam direkt bunu hissettim. Böyle iddialı cümleleri benden pek duymaya alışkın değilsiniz ancak tarihe not düşmek istedim. Bir kaç sene sonra, büyük bir keyifle bu yazıya dönüp, bakın ben demiştim diyeceğim.
Bafa albümü biliyorsunuz yurtdışında önemli bir fırtına koparttı. Önemli web sitelerinde harika yazılar yayınlandı. Stereo Mecmuası'nda da albümü bir kaç kere mercek altına aldık. AK Müzik etiketiyle yayınlanan albüm her açıdan dinleyici açısından müzikal fırtınalar yaratma potansiyeline sahip bir albümdü. Son yıllarda aldığınız albümlere bir bakın, bu tarz bir müzik tarzında kaç albümde böylesine bir gitar kullanımı görebilirsiniz. Bunun yanında kompozisyonlar, şarkılar içerisindeki yapılar bir müzik dinleyicisini heyecanlandıracak her şeye sahipti.
Ancak albüm ne yazık ki ülkemizde kendisine geniş yer bulmadı. Burada bir saçmalık olduğunu söylüyorum hep. Değerli okuyucum, klasik basın sistemi veya müzik eleştirmenliği çağımızda ölmüştür. Her türlü yeniliğe kapalı, bedavadan albüm gelirse yarım kulak dinler bir iki satır yazı yazarım zihniyetinde insanlar, oluşumlar, dergiler ve sosyal medya araçları ile bir yerlere varmak mümkün değil. Ülkemizde az sayıdaki yazar sayesinde farklı isimleri tanıma şansımız oluyor. Bir müzik sever olarak bu tarz yazarlar hatta ben de dahil olmak üzere yazdığımız yazıları bir kenara bırakın. Yeni bir şeyleri kendiniz deneyin, dinleyin. Algınızı açık tutun. Bugün elimizde her türlü imkan var; internet, albümlerin ön izlemelerini yapıp fikir sahibi olabileceğiniz web siteleri derken liste genişledikçe genişler. Hatta bir kaç paket sigaraya verdiğimiz parayla yepyeni albümleri satın alıp bambaşka dünyalara doğru yelken açabiliriz. Müzik insana gerçekten yeni kapılar açabilen bir dünyadır.

Aman ne olursunuz değişikliklere, yeniliklere kapılarınızı kapatmayın. Bizler yeni bir şeyler buldukça sizleri haberdar edelim, sizde bizi habersiz bilgisiz bırakmayın. Bu sitenin amacı müzik hakkında atıp tutmak değil, hep birlikte yeni şeyler keşfetmek ve paylaşmak.
Yine konudan konuya atlıyoruz, isterseniz Bafa albümünü bir kenara bırakıp yeni Şahin albümüne bakalım. Ama şunu da ekleyeyim; Bafa albümünü edinin. Pişman olmayacaksınız.
Timuçin Şahin ve beşlisinin yeni albümü "Inherence". Albüm, Alman "Between The Lines" plak şirketinden BTLCHR 71233 katalog numarası ile yayınlandı. Albümde tanıdık isimler görüyoruz, alto saksafonda John O'Gallagher, davulda Tyshawn Sorey, basta Christopher Tordini ve trompette Ralph Alessi. Albüm şu şarkılardan oluşuyor,
Inherence
My Left Foot
Delayed
Tikiti (Mahir's Father)
At Toms
Bakumbaga (Mahir's Turtle)
Buddy And Ringo
Albüm elime ulaştığında büyük bir merak içerisindeydim. Bafa bence çok önemli bir çıtadır geçmek çok kolay olmayacaktı benim gözümde. Albümü satın alıp CD çalarıma koyunca albüme ismini veren şarkı "Inherence" ile hoşgeldin yeni çıta dedim kendi kendime. Bir yanıyla cazın klasik dönemine bir yanıyla elektrik caz dönemine selam çakan şarkıyı yazarak anlatabilmek gerçekten mümkün değil. Hani Bafa albümü için yayınladığımız eleştiri yazısını hatırlıyorsanız aynı şeyleri hatta daha fazlasını bu albüm için yazabilirim.

John O'Gallagher ve Timuçin Şahin, bir ikili olarak ayrıca mercek altına alınması gereken çok dikkat çekici bir performansa sahip. İkilinin Bafa albümdeki birlikteliği insanı her dakika yeni sürprizlerle tanıştırıyordu. Yeni albümde durum daha da dikkat çekici. İkiliye davulda genç bir isim olan Tyshawn Sorey eklenince zaten karşınızda dev bir orkestra müzik yapıyormuş gibi oluyor. Sorey'i defalarca sahnede seyrettim, albüm performanslarını bir kenara bırakın, canlı performansı bambaşka inanılmaz enerjik ancak müziğin alt yapısını tek başına doldurabilir bir kabiliyete sahip. Zil kullanımı özellikle dikkat çekici. Alt yapıyı ilmek ilmek işliyor. Bu albümde basta ilk kez tanıştığım bir müzisyen var, Christopher Tordini. En kısa zamanda kendisini mercek altına alacağım. Albümdeki beşinci isim Ralph Alesi. "Between The Lines" kataloğunda yer aldığı albümlere yakın zamanda el atar sizlere de bildiririm durumu. Ancak albümdeki melodi zenginliğine çok çok olumlu etkisi olmuş.
"My Left Foot", çok güzel bir parça. Daha ilk dakikasından itibaren sizi içerisine alıyor. Çok enerjik ancak bu enerji şarkının alt yapısında davulcu Tyshawn Sorey'in performansını gözlerden kaçırmasın. Oldukça uzun şarkı defalarca farklılaşıyor hatta bu şarkının melodilerinden ayrı bir albüm bile yapılabilir. Şarkının en büyük güzelliği üflemelilerin performanslarına odaklanma imkanı vermesi. Ralph Alessi'nin eski ile yeni arasında bir yolculuk yapmamızı sağlayan uzun session'larına dikkat. Şarkı bir kaç önemli kırılmaya sahip. Özellikle şarkının orta bölümünde bir anda yönün değişmesi ve sona doğru temponun adım adım yükselmesi şarkıyı pür dikkat dinlememize çok olumlu etki etmiş. Bu arada zaman zaman tanıdık melodiler bizden tınılar duyacaksınız. Saniyeler içerisinde nereden nereye gidiliyor, dinlerken bu yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız...
Delayed yine uzun bir şarkı. Hangi müzik türünde olursa olsun uzun şarkılar dinleyici açısından tehlikelidir. Ancak Timuçin Şahin'in müziğinde bana göre uzun şarkı daha fazla coşku demek. Dikkatinizi pek başka bir tarafa yönlendirmeniz mümkün değil. Ne saniye ne olacağı belli değil.
Tikiti (Mahir's Father) şarkısı oldukça düşük tempolu bir şarkı. Şarkı listesinde iki kez Mahir ismini göreceksiniz. Mahir, Timuçin Şahin'in oğlunun adı. Sanırım 3 yaşında olması lazım. Timuçin Şahin'in albümün kapağında yazdığı yazıda ufaklığın onun hayatındaki etkilerini kısaca yazdığı bir bölüm var. Şarkı o yazıyı okuyunca daha bir anlamlanıyor. "At Toms" albümü bir önceki albüme bağlayan zincir. Zaten albümü dinleyenler hemen anlayacaklar. Bakumbaga (Mahir's Turtle) muhtemelen ufaklığın kaplumbağayı söyleme şeklinden ilham alan bir şarkı. Albüm bir nevi kapanış diyeceğimiz "Buddy And Ringo" ile sona eriyor.

Tüm Şahin diskografisini dinlemiş, hatta Şahin'i defalarca canlı canlı dinlemiş bir insan olarak albümden çok etkilendiğimi söylemem lazım. Albümün bence en önemli özelliği temponun yavaşlayıp, duyguların ön plana çıktığı ancak müzisyen kapasitelerini baş döndürücü şekilde ortaya koyan bir yapının olması. Şahin'in neredeyse tüm müzisyenlere en az kendisi kadar yer verdiği bu yapı içerisinde albümün her saniyesi oya gibi işlenmiş ve her saniye yeni bir sürprize açık. Bazı riff''ler bazı bölümler beni geçmişe götürdü, ilerleyen yaşın, aile kurmanın etkisi belki. Hatta Şahin'in ne duygularla şarkıları yazdığını bilmiyorum ancak benim kişiselleştirdiğim bir albüm oldu "Inherence" Çok garip bir şey olsa gerek bu yazdıklarım. Düşünsenize birileri bir albüm yapıyor ve siz kendi hayatınızdaki bir şeyleri hatırlıyorsunuz, bazı duygular ön plana çıkıyor albümü dinlerken. İşte müziğin güzelliği de bu olsa gerek. Tüm bunlar olurken defalarca yazdığım gibi müzikal bir fırtına var geri planda. Bir saniye sonrası tahmin edilemeyen, her türlü gidişata gebe...
Albümü için Türkiye'de şurada bulursunuz diye yazmak isterim ama konuyla ilgili somut bir bilgim yok. En kısa zamanda bu kısmı güncelleyeceğim. Ben İzmir'de Fil Elektronik'ten edindim. Eminim ki, İstanbul'da da bir veya bir kaç satış noktasında vardır albüm. Diğer kentler içinde durumu öğrenirim en kısa zamanda. Ancak yazımı şöyle sonlandırayım, bir şekilde edinin, gerçekten edinilmesi gereken bir albüm. Şiddetle tavsiye ederim.
Ben albümü bir kez daha dinlemeye gidiyorum şimdi.
Sadece Plak Çalıyorum

Amerikalı bir siteden aldığım illüstrasyon. Ne yazık ki, siteyi hatırlamıyorum. Son dönemlerde bol bol gördüğümüz plak koleksiyonculuğunun yükselişi ile alakalı bir siteydi sanırım. Hoş ben bu illüstrasyondaki kadar plak faşisti değilim. Keşke aradığım her şeyi plak olarak bulabilsem de, sadece plak çalsam ama bu ne yazık ki mümkün değil. Hatta sınırsız paranız varsa bile bazı plak şirketleri ve bazı müzisyenlerin ne yazık ki plak formatında albümleri yayınlanmıyor. Bu yüzden sadece plak çalmak mümkün değil, en azından benim için...
Plaklar Daha Bitmedi

Son dönemlerde özellikle Amerika'da gençler arasında iyiden iyiye kendisini hissettiren bir akım var, plağa dönüş. O kadar fazla illüstrasyon, banner vesaire görüyorum ki, ben bile şaşırmaya başladım. Hoş bunun tabii ki olumlu yönleri var ama olumsuz yönleri benim için daha ön planda. Olumsuz yön hepinizin tahmin edeceği gibi artan ikinci el plak fiyatları. Dünyanın dört bir tarafındaki bit pazarlarına nur yağıyor. Olan tabii ki bizim ceplerimize oluyor.
PVC Boru Hoparlörler

Son dönemlerde PVC borulardan yapılan hoparlörler bayağı popüler. Yukarıdaki üründe bunlardan bir tanesi. Red Lobster ismi verilen hoparlörler sıkı durun 225 Dolarlık bir fiyat etiketine sahip. Kesinlikle çok pahalı olduğu konusunda hemfikiriz. Bildiğiniz PVC borular kullanılarak üretilen kabinlere özel parlak boya sürülmüş ve içerisine frekans yanıtı 65-20,000 olan hoparlörler eklenmiş. PVC boruyu bugün herhangi bir yapı marketten satın alabilmek mümkün. Basit şekilde sprey boya ile parlak bir görüntü de elde edilebilir. Geriye sadece hoparlörler kalıyor. Onu da hemen her ilimizde bulunan elektronik çarşılarından edinmek mümkün. Bu sene bu tarz bir proje yapayım bari...
Crosley Ranchero

Crosley firmasını genelde retro tasarımlı pikapları ile tanıyor olsak da, geçmişte firmanın en önemli ürünleri hep radyolar olmuş. Günümüzde firma, eski radyolarının yeni versiyonlarını üretiyor ve biraz modern dokunuşlar ekliyorlar. Evet ürünler eski kalitelerinden oldukça uzak ve fazla bir şey beklememek gerekli ancak çok uygun fiyatlara böyle güzel tasarımlara da bir çok insanın "hayır" diyebilmesi mümkün değil. Yukarıda Ranchero'nun iPod ve iPhone'lara uyarlamış versiyonu var ve bence çok güzel gözüküyor :)
Miles Davis - Sketches of Spain

“Sketches of Spain” müzik eleştirmenleri tarafından daha ilk yayınlandığı dönemlerden bugüne hep ayrı bir yere konulmuştur. Bir çok kişi için bir caz albümünden daha fazlasıdır. Özellikle caz dünyasında pek rastlamadığımız müzik enstrümanlarının neredeyse dahiyane kullanımı albümü müzik tarihi açısından bambaşka yerlere götürmüştür. Bu albüm sadece bu kadarı ile bile arşivlerimizde yer almayı hak ediyor.
Mutlaka alın demek bile yeterli ama biliyorsunuz Stereo Mecmuası'nda bizler asla kısa yazılar ile yetinmiyoruz :)
Benim Miles Davis'in “In A Silent Way” ile başlayan bambaşka dönemini sevdiğimi biliyorsunuzdur. Bunu her zaman yazarım. Ancak müziği anlayabilmek için mümkün olan en erken dönemlere gitmek ve dikkatle dinlemek gerekir. Sonuçta hiçbir şey bir anda kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Neden sonuç ilişkisi aramak gerekir. Geçmişte her türden uç müziği dinlerken (örneğin sadece yüzlü adetlerde basılmış underground İskandinav Black Metal gruplarını) bu müziğin nasıl ortaya çıktığını merak etmeye başlamış ve internetin olmadığı bir çağda Black Sabbath'lar, Led Zeppelin'ler ile tanışmıştım. Onların bir önceki adımında Jimi Hendrix'i keşfetmiş daha uzak geçmişe doğru yol aldıkça blues ve caz müziğin varlığından haberim olmuştu. Zaten bir noktadan sonra bu sonu gelmez dünyada yol almaya başladım... Internetin hayatımıza girmesiyle araştırma yapmak, bilgi edinmek kolaylaşınca tabii ki her şey kolaylaşmıştı. Eh bir de çevrenizde sizin müzik merakınızı farklı yönlere çekebilme kabiliyeti ve en önemlisi bilgisi olan insanlar olunca hayat gerçekten çok kolay hale geliyor. Durun bunu bir kez daha düşüneyim.
Evet bir açıdan kolay hale geliyor ama bir yandan da hayat boyu bulamayacağınız, önemli müzik veritabanlarında bile yer almayan plakları dinleyip onları asla bulamayacak olmak hayatı biraz zorlaştırıyor. Düşünsenize hayatınızın söndürme potansiyeline sahip bir albümü dinliyorsunuz ve zaman içerisinde yolculuk yapamıyorsanız onu edinebilmeniz asla mümkün değil. Allah'tan illaki o albümü dinlemek istediğinizde kapısını çalınabilecek insanlar var. Hatta daha ilerisinde bu albümden bende iki tane var birisini sana vereyim diyenler de var. En azından benim çevremde var. Şanslı bir insanım yani...

Bugün cazın en uç örneklerini dinlemekten keyif alıyorum. Uzun seneler boyunca aradığım şeyi Peter Brötzmann'ın “Machine Gun” albümünü dinleyince bulmuştum. O albümün bana açtığı kapılar uzun seneler sürecek bir maceranın ilk adımlarıydı. Ancak cazın bu uç örneklerinin bir anda ortaya çıkmadığını düşünerek araştırmaya başladıkça Anthony Braxton, Ornette Coleman, Cecil Taylor, Sun Ra ve yazmaya devam edersem yazının sonunun gelmeyeceği diğer isimlere denk gelirsiniz. Liste uzadıkça uzar... Örneğin okuyucularım arasında da çok sevildiğini bildiğim Bill Evans üçlülerinde çalan Paul Motian'a 1970'lerde öylesine albümlerde denk gelirsiniz ki, ne olduğunuza şaşırırsınız. John Coltrane'nin sadece "Blue Train" albümünün olmadığını bilenler albümlerinde sık sık şaşkınlığa uğrayabilirler... Tıpkı müzik dinleyicilerinde olduğu gibi müzisyenlerde sonu gelmeyen yolculuklara çıkarlar. Bir müzisyenin mümkün olan en erken dönemine ulaşmadan onun müziğini anlamak mümkün değildir.
Tabii ki, ben bu albümü sevdim dinledim, ilerisi gerisi beni ilgilendirmez diye düşünenler de vardır. Ancak şu satırları okuduğunuza göre sizde benimle hemen hemen aynı düşünüyorsunuz demektir. Yoksa bu yazıyı burasına kadar okumazdınız değil mi?
Konumuz Miles Davis'in “Sketches of Spain” albümüydü galiba. Yazı yine bambaşka yönlere gitmeden yönümüzü Davis'e doğru çevirelim...
“Sketches of Spain” albümü öyle bir döneme denk geliyor ki, hemen bir sene önce “Kind of Blue” albümü yayınlanmış. Albüm yayınlanır yayınlanmaz olay haline gelmiş. Bir çok müzik eleştirmeni daha çıktığı yıl albümü efsane olarak nitelendirmişti. Şunu düşünün “Kind of Blue” albümünü ilk edinip dinlediğiniz zaman ne hissetmiştiniz, neler düşünmüştünüz. Zamanı geri sarın ve 1959 yılına dönün aynı albümü çıktığı yıl dinlediğinizi düşünün. Aynı zamanda bu plaktaki müzisyenleri canlı canlı dinleyebilme şansınız da var. Nasıl bir heyecan olurdu. Bugün bile bu albümleri dinlerken benzer heyecanları yaşıyor ve tüm bunları düşünüyoruz, hayal ediyoruz..
Neyse... “Kind Of Blue”nun ne denli büyük bir albüm olduğunun Davis'te farkındaydı tabii ki. Bir müzisyen için müzik kariyerinin ortalarında böyle bir albüm yayınlamak çok kötüdür. Sonraki albümlerinizde herkes sizden daha iyisini bekleyecektir. O yıllarda caz dinleyicileri her yeni albümde Miles Davis'ten yeni bir “Kind Of Blue” bekliyor olmalıydılar. Ancak bunun imkansız olduğunu Miles Davis'te biliyordu...
Kind Blue'nun ortaya çıkmasında önemli pay sahibi müzisyenler Cannonball Adderley ve özellikle de John Coltrane'nin kendi yollarına gitmek istemeleri Davis'in önünde çözülmesi gereken ilk sorundu. Belki Adderley'in alternatiflerini bulabilmek mümkündü ancak söz konusu olan Coltrane olunca ortada koskoca bir sorun var demekti..
Tüm bu dilemma'nın çözümü oldukça ilginçtir. Kendi kendine bas çalmayı öğrenmiş ilginç bir isim olan Joe Mondragon'ın evinde Rodrigo'nun Concierto de Aranjuez'ini dinleyince bir sonraki albümde ne yapmak istediğini anlamıştır. Bazı müzik tarihçileri ise bunun sonradan yaratılmış bir mit olduğunu söylerler. Onlara göre Davis, “Sketches of Spain” albümünün konseptini daha “Kind Of Blue” yayınlanırken biliyordu. Bunu anlamak için plağın B yüzüne bakmak yeterli derler. Tabii ki Davis kendi ağzından ilk yazdığımı anlattığından onu doğru kabul etmek daha doğru olacaktır. Peki Gil Evans albüme nasıl müdahil oluyor.
1950'lerin sonunda Miles Davis, neredeyse dört dörtlük bir müzik insanı olan Gil Evans ile başarılı işlere imza atmıştı. Gil Evans etkileyici bir insandı. Besteciliğinin yanında çok başarılı bir aranjör idi. Ayrıca çok iyi bir piyanistti ve geniş müzik topluluklarını yönetmeyi biliyordu. Davis bu albümde geniş bir kadroyla çalışmak istiyordu. Geniş bir topluluğun çalacağı eserler her zaman farklı şekilde hazırlanır ve bunu Gil Evans çok iyi biliyordu. Kind Of Blue'nun kazandığı inanılmaz başarı plak şirketinin de sunduğu imkanların önündeki engelleri kaldırmıştı. Davis'in devasa bir kadroyla çalışacak bütçesi de vardı. Albümün ortaya çıkması için gerekli lojistik imkanlar vardı ancak burada Gil Evans'ın hakkını yememek gerekir. "Concierto de Aranjuez"in ilk bölümü olan Adagio'ya müthiş bir düzenleme yapmıştı hatta hızını alamayıp eserin ikinci bölümünü de düzenlemişti. 1990'larda yayınlanan albümün genişletilmiş versiyonunda bu bölümü de dinlemek mümkündür. Evans ayrıca Falla'nın “El amor brujo” eserinden “Cancion del fuego fatuo” bölümüne de müthiş bir düzenleme yapmıştı. Albümde bu parça A yüzünün ikinci parçası "Will o' the Wisp"tir. İsterseniz bu arada şarkı listesini ekleyeyim;

A Yüzü"Concierto de Aranjuez" (Adagio) (Joaquín Rodrigo) – 16:19"Will o' the Wisp" (Manuel de Falla) – 3:47
B Yüzü"The Pan Piper" (Gil Evans) – 3:52"Saeta" (Evans) – 5:06"Solea" (Evans) – 12:15
Albümde toplamda 27 müzisyenin adı geçiyor. Bu kadar yazmışken tam listeyi de verelim. Danny Bank, bas klarnet. Bill Barber ve Jimmy McAllister tuba. John Barrows, James Buffington, Earl Chapin, Tony Miranda ve Joe Singer korno veya orijinal ismiyle French horn. Albert Block, flüt. Eddie Caine, flüt ve flugelhorn. Paul Chambers, bas. Jimmy Cobb davul. Johnny Coles, Bernie Glow, Taft Jordan, Louis Mucci, Ernie Royal trompet. Dick Hixon, Frank Rehaktrombon. Harold Feldman, klarnet, flüt ve obua. Elvin Jones, Jose Mangual vurmalılar. Romeo Penque obua. Jack Knitzer, fagot. Janet Putnam, arp. Tabii ki listeye Miles Davis'i ve aranjör ve yönetici olarak Gil Evans'ı ekliyoruz.
Burada önemli bir not vereyim. Bir çok sitede veya blog'ta albümdeki şarkıları 26-27 kişinin birlikte çaldığı yazılmış. Albümün notlarına bakarsanız bir şarkıda çalan en fazla müzisyen sayısı 19'dur. Albümün kayıtları 1959 Kasım'ında başlamış ve 1960'ın Mart'ında bitmiş. Albümün yayınlanması ise 1960'ın yaz aylarını bulmuş...
Albümle ilgili söylenebilecek tek şey her caz müzik dinleyicisinin arşivinde bulunması gerektiği. Bunu yürekten yazıyorum. Hangi formatta olursa olsun albüm arşivinizde mutlaka olmalı ve birkaç kez ayrıntılı şekilde dinlenmeli. Zaten tadını aldığınızda birkaç kereden fazla dinleyeceğinize eminim.
Albümün plak versiyonunu almak isterseniz ülkemize AK Müzik tarafından ithal edilen Intermusic'in yaptığı DMM baskı fiyat performans oranı yüksek bir seçenek. Bende albümün farklı baskıları olmasına rağmen bir adet edindim ve sonuç gayet iyi. Hemen bir küçük bonus'tan bahsedeyim albümün B yüzünde normal koşullarda uzatılmış versiyonda bulunan "Song of Our Country" şarkısı da eklenmiş. Son olarak albümün kapağı görmeye alıştığınız “Sketches of Spain”in kapağından farklı gibi görülse de, albüm yayınlandığı dönemlerde de farklı kapaklarla farklı ülkelerde satışa çıkmış. Hatta yanılmıyorsam ilk Hollanda baskısında Miles Davis'in bir fotoğrafı vardı, İngiltere'de yapılan bir baskıda ise kapaktaki Davis figürü ile boğanın daha büyük birer çizimleri vardı. Plağın resimleri yukarıda var. Aklınızda bulunsun...
Pop Art Sistem :)

Blog içerisinde birbirinden şık ve güncel bir sürü müzik sistemi varken neden bu fotoğrafı buraya ekledim. Bilmiyorum ortam çok hoşuma gitti. Biraz pop art havası, sempatik bir yerleşim, son derece basit bir pikap ve makara teyp... Plakların yerleşimi de ayrıca hoşuma gitti. Hoş o kadar az plak için böyle uğraşmaya gerek var mı ama fikir sempatik. Hoş aynı şeyi ben kendi evime yapayım desem sanırım yer kaybı konusunda rekor kırardım. Tabii resimdeki bir diğer sorun bu kadar az plak için harf ayraçlarına gerek var mıydı? Sanırım yoktu ama ortam o kadar hoş ki, insanın gözüne batmıyor. Acaba evde küçük bir odayı bu hale getirsem mi?
Absürd Plak Kapakları: Teen Sound

Teen Sound serisi RCA plak firmasının gençlere yönelik piyasaya sürdüğü özel bir plak serisinini ismi. 1960'larda yayınlanmaya başlayan bu seride RCA plak şirketinin önemli isimlerinden suya sabuna dokunmayan şarkılar seçilerek bu özel karışık plaklar üretilirmiş. Hoş kapak nedense pek "teenager" tarzda gözükmüyor ama içerik öyle. Bu plakları biraz araştırınca 1950'lerde de üretildiğini gördüm ama fiziksel olarak rastlamış değilim. Bu arada ufak bir not, 1960'ların ortalarından itibaren üretilen plaklar renkliymiş.
Mutluluğun Resmi

Yukarıki resme ilk baktığınızda mutluluğun resmini görüyor olmalısınız. Aslında bu resmin içerisinde bir mutsuzluk daha doğrusu bir başarısızlık hikayesi de var; Dual Quadraphonic teknolojisi. Bu teknoloji çok kısaca anlatmak gerekirse stereo bir plaktan bir nevi çevresel ses elde etmeye yarıyordu. Aslında stereo imajı arkayı yerleştirdiğiniz hoparlörler ile yineliyordu. Bu teknoloji ilk çıktığında bu teknolojiye destek veren çok az plak çıktı ortaya. Sonuçlar ise son derece kötüydü. O dönemde Dual bu teknolojiyi destekleyen çok sayıda ürün tasarladı. Sonuç ise pek düşündükleri gibi olmadı. Anlayacağınız mutluluk yukarıdaki gibi resimlerde kaldı...
Kedi ve Plak

Bu yayın döneminde de bloğumda bol bol plak animasyonu paylaşacağım. Son dönemlerde bayağı kedi ve pikap temalı animasyon buldum. Sanırım kedilerin hareketli cihazlara karşı özel bir ilgisi var. Animasyon kütüphanem genişlemeye devam ediyor. Daha önce bulduklarıma göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
İnsan İnsana Benzer; Cem Karaca

Bu illüstrasyonu çok alakasız bir sitede görünce aklıma hemen Cem Karaca geldi. Sol taraftaki sakallı gözlüklü amca Cem Karaca'ya benzemiyor mu sizce de? 2004 yılında kaybettiğimiz Cem Karaca çok yönlü bir insandı; besteci, tiyatrocu, sinema oyuncusu ve tabii ki bizim için en önemli yönü müzisyenliği. Tanımı pek beğenmesem de Anadolu rock türünün önemli isimlerinden bir tanesi. Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar sonlarında Dervişan gibi bir sürü tozlu tarih raflarına yerleşmiş toplulukla müzik yapmıştı. Bu son yıllarda yeniden plaklarını basmaya başladılar ama durum pek iç açıcı değil. Yeniden baskılar olabildiğine kötü. Bu illüstrasyon sayesinde kendisini bir kez daha anmış olalım en azından...
OMA Black Knight
Bloğumda bol bol yer verdiğim Oswalds Mill Audio biliyorsunuz yeni amplifikatörünü duyurdu. İlginç horn hoparlörlerine nedense bayıldığım firma amplifikatörlerinde daha tutucu tasarımlar yapıyor. OMA’nın yeni amplifikatörünün ismi Black Knight. 807 radyo ve telsiz iletişim tüplerini triyod modda kullanan amplifikatör firmanın ürün kataloğundaki ilk push/pull amplifikatör olarak dikkat çekiyor. 10W güç üretebilen amplifikatör çift şasili şekilde tasarlanmış. Ürün bir güç amplisi olmasına rağmen üzerindeki kontroller sayesinde pre-ampli olmadan da çalışabiliyor. Ürüne yakın zamanda pikap katı gibi farklı modüller eklenecekmiş. Bu çatlak OMA ekibi bu ampliye neler ekler gerçekten çok merak ediyorum :)
Blumenstein Audio

Reklam hatta fotoğraf çekimi bir marka için ne kadar önemlidir. Günümüzde hemen her ülkede bir çok full-range hoparlör üreten firma var. Amerikalı Blumenstein Audio firması çok dar bir ürün yelpazesi olan ancak ürünleri bilindik bir çok firma tarafından tavsiye edilen bir marka. Aslında hoparlör cephesinde pek bir farklıkları yok. Bu pazarda 500 Dolarlık çıtada bir çok rakipleri var. Ancak oldukça dikkat çeken işçilikleri ve mesela hoparlörleri monte ederken kullandıkları sarı vidalar gibi gerçekten küçük ayrıntılarla bir anda öne çıkıyor Blumenstein tasarımları. Fotoğraflarda çoğu zaman benim Absürd Plak Kapakları bölümünde yer verdiğim türden plaklar kullanarak ciddi bir algıda seçicilik yaratmayı da başarıyorlar. Örneğin yukarıdaki tanıtım fotoğrafında kullandıkları plak Herb Alpert’s Tijuana Brass plağı ki, internette bayağı güldüren plak kapakları listesinde üst sıralarda kendisine yer bulur. Sanırım burada bende yer vermiştim...
Gitti Caanım Plak *

* Hoş plağın bir şikayeti yoktur ama ben bu fotoğrafı görünce ilk aklıma gelen plak gitti oldu. Algıda seçicilik işte :)
DJ Meal

Son dönemlerde dijital sanatçılar yaptıkları çalışmalarda plaklara bayağı yer veriyorlar. Tüm dünyada kaset ve plak konusunda yaşanan çılgınlık devam ediyor. Yukarıdaki çalışma genç bir fotoğrafçıya ait, içecek olarak kaset bandı, tabak olarak plak kullanmış. İsmini ne yazık ki not etmeyi unutmuşum. Bilen olursa aşağıdaki yorum kutucuğuna yazabilirsiniz.
Pioneer TX-100
1971 yılında üretilen Pioneer TX-100 radyo. MOS FET ile donatılan radyoda dönemin her türden özelliği mevcut... Cihaz öyledir böyledir onun tartışması yapılır ancak şu tasarım ne kadar klasik ne kadar şık bir tasarımdır.
Plak Döner David Bowie Uyur :)

Plak Animasyonu sayısını arttırmaya devam ediyorum. Yakında bunları yeni bir bölüm haline getirmek gerekecek sanırım. Tüm listeye ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Güzel Bir Hediye Olabilir; Atari

Malum yine yılbaşı geldi, hediye al saçmalıkları başladı. Tahmin edebileceğiniz gibi sevmiyorum ben yılbaşını. Neyse.. Bir Çin firması 1974-1987 yılları arasında hepimizin hayatında bir şekilde yer etmiş Atari 2600'ün yeni versiyonunu üretmiş. Belki aramızda sahip olamayanlar vardır ama yıllarca hepimiz oyun konsollarını Atari dedik:) Bu yeni sürümde hemen her şey eskisi ile aynı. Kutu içerisinde retro Atari kontrol çubuklarından iki adet geliyor. Bir poster ve makinenin içerisine gömülü 60 adet oyun var. Televizyona bağlayıp hemen kullanmaya başlayabildiğiniz ürünün fiyatı 50 Dolar'dan ucuz. Acaba alsam mı kendime bir tane diye düşünmüyor değilim :)
Mini Boombox MP3

İlk bakışta yukarıdakinin ne olduğunu anlamak güç olabilir. Bu aslında geçmişte boombox dediğimiz taşınabilir müzik setlerinin bayağı küçültülmüş bir replikası. Bu ayrıntılı model aslında bir hoparlör sistemi. iPhone veya benzeri bir müzik çalarınızı takabileceğiniz ve müzik dinleyebileceğiniz bir alet. Fİyatı 30 DOların birazcık üzerinde ancak gerçekten hoş görünüyor. Ülkemizde denk gelmedim ama uluslararası internet satış noktalarında bayağı bir arama yapıp bulabilmeniz mümkün...
Çok Konuşulmayan Formatlar: Test Pressings (Ticari Olanlar)

Geçen yazımda sizlere test basımları ile ilgili bilgiler vermiş ve ticari olmayan özellikle de firma içi deneme plaklarının çok değerli olduklarından bahsetmiştim. Şimdi ise test baskılarının daha ticari amaçlarla yapılmış onlarına bir göz atalım. Bazı plak firmaları, plak koleksiyoncularının bitmez tükenmez istekleri ve arayışlarını iyi anlayarak, bu yolla test baskılarınından bile para kazanabiliyorlar. Bu baskılar yine de az sayıda yapılıyor ve bir çok zaman test baskısı, piyasaya çıkacak plak kadar pahalı hatta ondan daha pahalı olabiliyor. Söz gelimi yukarıdaki plağı ele alalım. Louis Armstrong'un etkilendiği isimlerden birisi olan King Oliver şarkılarını çaldığı bu plak basılmadan önce her yüzde birer şarkı olacak şekilde test baskısı yapılmıştı. Yukarıdaki fotoğrafta görebileceğiniz üzere 12 inçlik bir plak olmasına rağmen "dead wax" dediğimiz kısım plağın büyük kısmını kaplıyor yani plak bir şarkı hariç boş bırakılmış.
Bu tarz plaklar bazı Amerikan çevirimiçi plak satış sitelerinden alınabiliyor. Denk gelmek gerçekten çok zor. Denk geldiğiniz fiyatlar evet pahalı. Gerekli bir şey mi tabii hayır.. Ancak insanı mutlu etme faktörü çok yüksek. Çünkü bunların her birinden en fazla 10-20 bilemediniz 50 adet üretilmiş. Anlayacağınız sınırlı baskıdan bile sınırlı...

Firmalar bunu meraklılardan gelecek tepkiyi ölçmek için yaptıkları gibi bunu bir pazarlama aracı da kullanabiliyorlar. Örneğin bu tarz plaklara olan merakı iyi anlayan firmalardan birisi olan Classic Records zaman zaman müşterilerine bedava test baskıları dağıtıyordu. Bunun için bazı özel plaklardan çıkan yukarıdaki gibi kartları doldurup, firmaya göndermeniz gerekiyordu. Ben şimdiye kadar hiç bu piyangoyu kazanamadım o ayrı :)
Test baskıları değerlidir ve özeldir. Denk gelmek gerçekten çok zordur. Ancak denk geldiğinizde çok aradığınız bir plağı bulmuş kadar insanı mutlu etme potansiyeli vardır bu plakların. Aklınızda bulunsun...
Elden Geçirilmiş Garrard 301;ler...

Sizlere bu ay başında siyah Garrard yapabilmek için gerekli parçaları üreten bir İngiliz firması olan Classic Hifi'den burada bahsetmiştim. Bir arkadaşım için firmayı araştırınca hazır pikaplarda sattıklarını keşfettim. Tamamen modifiye edilmiş 301'ler tahmin ediyorum acayip pahalı. Çünkü gövde, plato ve aklınıza gelen bir çok parça yeniden üretilmiş ve üretim hassasiyeti yazılan çizilene göre mükemmel. Yukarıdaki pikabı güzel bir ahşap gövde içerisine yerleştirdiğinizi düşünsenize. Harika olurdu sanırım. Fiyat bilgisi gelince bloğuma da yazarım...
Bambaşka Bir Açıdan Star Wars Seyretmek
Widnows XP’de gizli bir Star Wars filmi olduğunu biliyordum ancak Windows 7'de de aynı filmin var olduğundan haberim yoktu. Belki biliyor belki de bilmiyorsunuzdur Windows içerisinde eski serinini ilk filminin ASCII karakteriyle yapılmış bir uyarlaması var. Ecnebiler bu tarz şeyleri "easter egg" diyorlar Türkçesi nedir bilemedim. Bu filme ulaşmak için yapmanız gerekenler şöyle;
Önce Denetim Masası’na girin, oradan Programlar bölümüne tıklayın, açılan bölümde Programlar ve Özellikler kısmının altında yer alan Windows özelliklerini aç veya kapat yazısına tıklayın. Karşınıza bir menü çıkacak, menüde Telnet İstemcisi ve Telnet Sunucusu seçeneklerini tıklayın.
Bunları yaptıktan sonra Başlat tuşuna basın ve aramaya telnet yazıp açılan programı açın. Karşınıza komut satırı çıkacak. Burada ilk önce o yazıp Enter’a basın. Bir sonraki satıra “towel.blinkenlights.nl” yazıp Enter deyin.
Karşınıza gizli Star Wars filmi çıkacak. Bu arada işlem zor gibi gözüküyor ama değil ayrıca herhangi bir şeye zarar vermezsiniz korkmanıza gerek yok. Tabii film sessiz, ses çıkmayınca şaşırmayın. Önceden uyarayım...
Mimobot Superman

Aslında bilişim sektöründen ürünlere bloğumda çok fazla yer vermiyorum. Kendim oldukça ilgili olsam da, baştan konsepti bu şekilde geliştirmemiştim :) Ancak yukarıdaki ürünü görünce dayanamayıp ekleyeyim dedim. Mimobot firmasının geliştirdiği daha doğrusu tasarladığı USB bellek gerçekten harika görünüyor. Ürün Amazon'da rahatlıkla bulunabiliyor ve 30 Dolar civarında fiyat etiketine sahip. Sanırım ben bir tane edineceğim...
Hifi Cenneti

Aslında bu yazıda göreceğiniz fotoğraflardaki sistem pek tarzım değil ama ekipman muhteşem. Bir kere zaten kısıtlı sayıda üretilmiş bir pikap olan Thorens Reference'tan bir insanın elinde 3 tane olur mu ya. Ecd0317 nick'li kullanıcı Audiogon web sitesinde hemen herkesin tanıyabileceği bir kişi. Liste Thorens Reference'lar ile kısıtlı da değil işin kötüsü, Micro Seiki'den EMT'ye kadar en çok istenen ekipmanlar bu amcanın elinde her şey var. Duvara gömülmüş devasa hoparlör sistemine de özellikle dikkat. Bu arada cebinizde milyon dolarınız olsa, bu ekipmanın bir kısmını bulamayacağınıza da eminim. Tam anlamı ile bir hifi cenneti...


Dolaplar Dolusu Plak

Aslında yukarıdakine benzeyen bir görüntüyü bir enstalasyonda (sergi mi demeliyiz aslında) görmüştüm bu farklı bir edisyonu olmuş. Hoş plak toplayan kimse bunları bir dolaba tıkacak kadar salak değildir ama bir yanda da bir evde hiç bilmediğiniz bir dolabı açıp plağa boğulmak hangi koleksiyoncunun hayali değildir. Şöyle göz ucuyla plaklara bakarsanız çok güzel albümler var. Benim ağzım sulandı doğrusu...
Low Rack

Martin Wohlers tarafından üretilen bir diğer rack sistemi. Aslında ilk bakışta bu tasarım pek mantıklı değil, özellikle de hoparlörlerin yerleşimi açısından ancak o kısmı kesip attığınız hayal edin ortaya çıkan sonuç bayağı şık olabilir. Orijinal tasarımda çekmeceler 100'er CD depolama amacı ile üretilmiş. Orta bölüm ise 200 civarından plak alabiliyor. Bu tasarımdan yola çıkılarak ilginç şeyler üretilebilir. Bir fikir vermesi için ekledim bloğuma...
Çok Konuşulmayan Formatlar: Test Pressings (Ticari Olmayanlar)

Test Pressing veya test baskısı, bir plak firması tarafından seri üretim öncesi deneme amaçlı basılan plaklardır. Bu plaklar bazen dağıtılır veya satılır. Ancak bir çoğu sadece firma içerisinde kalmak üzere üretilir. Asıl değerli olanlar işte bunlardır. Son yıllarda çeşitli plak firmaları farklı plak formatlarında baskılar yapıyorlar. Bu baskıların amacı daha farklı ve daha kaliteli ses elde etmek. Bu baskılar bazen hiç duyulmadık malzemeler üzerine yapılırken bazen de, pazarda beklenmedik şekilde popüler olan materyaller kullanılarak yapılıyor. Ticari veya herhangi bir başka isimle dağıtılmayan bu özel kopyaların, plak firmaları dışarısına çıkartılması kesinlikle yasak. Bu yüzden hem matriks kodu hemde etiket üzerine bazı ibareler düşülüyor. Her kopyanın kime gittiği belli olduğundan, bu plak firma dışına çıktığında sızıntının kim veya kimler tarafından yapıldığı bulunabiliyor.
Yukarıdaki plak işte bu türden bir baskı. Matriks kodunun olduğu bölümü ve etiket üzerindeki yazı kısmını saklamak zorunda kaldım. Çünkü bu test sürümü toplam 20 adet üretilmiş ve numaralandırılmış. Ben bir şekilde edinmeyi başardım ayrıntıları sormayın.
Ülkemizde bu tarz bir plak bulabileceğinizi zannetmiyorum ancak olur da denk gelirseniz ve etiket üzerinde test amaçlıdır veya özel bir kod numarası varsa ne yapın edin satın alın. Bu tarz plakların ne kadar değerli olabileceğiniz hayal edemeyecek bir çok okuyucumuz olduğunu düşünüyorum.
Ben kuyuya bir taş atayım, gerisi size kalmış...
Edison Phonograph

Orijinal Edison Phonograph reklamı. O yılların alım gücü ile 20 Doların nasıl bir rakam olduğunu bilemiyorum ama tahminen çok ucuz değildir. Reklamda anlayamadığım şey ufaklığın elinde balta ile ne yaptığı veya ne yapmaya çalıştığı. Reklamdaki subliminal mesaj elinizde balta ile bile bizim yaptığımız fonografa zarar veremezsiniz ise ki hiç zannetmiyorum, direkt geçmiş olsun derim.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)