Dizüstü Bilgisayar Termal Macun Değişikliği


Yaz aylarında bilgisayarlarımızın en büyük sıkıntısı malum ısınma problemleri. Aslında bakarsanız masaüstü bilgisayar kullanan meraklıların hayatları çok kolay. Bilgisayar kasasını açıp temizlik yapmak veya en kötü ihtimal tozları temizlemek bile sıcaklığı bir miktar düşürebiliyor.

Dizüstü bilgisayar kullananların ise seçenekleri oldukça kısıtlı. Alınabilecek en güzel önlemlerden bir tanesi özel soğutuculardan kullanmak. Piyasada dizüstü bilgisayar soğutucularının binbir türlüsünü bulmak mümkün. Geçmişte ben Coolermaster firmasının bazı çözümlerini kullanmıştım, arkasından IKEA Brada  modifikasyonu ile soğutma olayına çözüm aramıştım. 

Zaman içerisinde ise daha ciddi bir çözüme yöneldim. Xigmatek firmasının ürettiği Shield modeli bir soğutucu kullanmaya başladım. Tabii son yıllarda 18.4" boyutunda dizüstü bilgisayarları tercih ettiğimden soğutucu konusunda seçenek çok fazla değil ama bahsettiğim üründen çok mutluyum. Bu arada daha önce yayınladığım Dizüstü Soğutmasında Doğrular Yanlışlar makalesine de bir göz atabilirsiniz.

Geçenlerde bilgisayarımın tepesimde bayağı vakit geçirmişken "küt" deyip kapanınca uzun süredir ertelediğim bir işi yapmamın vaktinin geldiğini hatırladım. Dizüstü bilgisayarın iç temizliği ve soğutma sistemine ufacık müdahale :)

Öncelikle dizüstü bilgisayarlarda en azından bir çoğunda soğutma sistemine ulaşmak pek kolay değil. Bu yüzden işlemlere başlamadan önce kullandığınız bilgisayarın servis kitapçığını bulmaya çalışın. Hangi parçanın nasıl söküleceği veya sökülme sırası konusunda bilgi sahibi olmak mühim, aksi takdirde makinenize zarar verebilirsiniz. ManualsLib diye harika bir site var. Kullandığınız bilgisayarınızın servis kitapçığı için göz atmanızı öneririm.

Dizüstü bilgisayarlarda en kolay ulaşılabilen bölüm genelde hard disk ve RAM'lerin olduğu bölümdür. Buralarda ne var ne yok sökmeye başlayalım. Benim bilgisayarımda boş arazi bol olduğu için fazladan HDD yuvaları vardı. Bende her yeri doldurdum tabii ki:)
Bu bölümdeki tüm bileşenleri söktüğümüzde devam etmemiz için açmamız gereken yeni vidalar ortaya çıkacaktır... 

Servis kitaçığını  ManualsLib sitesinden edindikten sonra söküm işlemine başladım. Benim kullandığım Acer dizüstünde soğutma sistemine ulaşmak için bütün makineyi dağıtmam gerekiyordu.

Eğer soğutma bloğunuz anakartın üzerine takılı ise ve ulaşımı zorsa kasanın açtığınız bölümlerinde denk geldiğiniz kabloları da sökün ki, sonra yeniden uğraşmanız gerekmesin... 
Flat bağlantı ve data kablolarını sökerken dikkatli olmak şart, bu kabloları kıvırdığınız anda içerisinde kırıklıklar oluşabilir. Dertsiz başa dert almamak için uygun ekipman kullanın ve dikkatli olun... 
En önemli adımlardan bir tanesi klavyenin sökülmesi olayı. Klavyenin arkasında muhtemelen anakartınıza doğru uzanan incecik kablolar olması lazım. Sökerken çok dikkatli olmakta fayda var. Bu arada bu işlemler sırasında ekranınızı mutlaka güzel bir örtü ile koruma altına alın... 
Tabii ki hızlı bir şekilde işe koyuldum. Önce arka kapak arkasından klavye, onların arkasından üst koruma kapağı derken bilgisayarı resmen paramparça ettim :)

Tabii ki dışarıdan durum facia imiş gibi gözükürken yaptığınız işin bilincindeyseniz aslında çok karışık bir olayın içerisine girmiş değilsiniz aslında. Burada dikkat edilecek konu, tüm çıkardığınız ekipman, parça ve vidaları özenli şekilde saklamak ve her adımın bir fotoğrafını çekmek. Fotoğraf konusu özellikle acemiler için çok önemli bu sayede gerektiğinde geri dönüş için elinizde bir kaynak olacak.
Artık klavye yerinden çıktığına göre hemen altında bulunan kapak ve korumaları sökmeye başlayabilirim. Bu bölümde de sökülmesi gereken bir çok kablo olacaktır. 
Söke söke sonunda anakarta ulaşmayı başardım ancak anakart ters şekilde konumlandığından soğutma sistemine ulaşmak için sökme işlemlerine devam etmek lazım... 
Dikkatli dikkatli sökme işlemlerine devam edelim. Aman tornavidanıza hakim olun en ufak bir kaydırma da anakartınızın üzerindeki bileşenlere zarar verebilirsiniz. 
Dizüstünü tamamen dağıttıktan sonra soğutma istemine ulaştım. İlk önce temizlik ile başladım. Ben özel bir kompresör kullandım ancak bir elektrik süpürgesi bile kullanabilirsiniz. Ayrıca saç kurutma makinesi de. Ancak saç kurutma makinesi kullanacaksanız soğuk hava veren bir model olmasına dikkat edin. Aksi takdirde bir şeyleri çok kolaylıkla eritebilirsiniz. 

Sonunda soğutma bloğuna ulaştım. Ben yeni bir soğutma bloğu takıp yoluma devam edeceğim. eBay gibi sitelerde harika çıkma parçalar bulabilmek mümkün. 
Temizliğin arkasından soğutma bloklarını söktüm. Bu blokları sökme sebebim işlemci, ekran kartı ve diğer elektronik bileşenler ile soğutma blokları arasında kullanılan macunun -ki buna thermal paste veya termal macun deniyor- durumunu görmek idi. Tabii ki 2 sene içerisinde macun neredeyse taşlaşmış durumdaydı. Bu arada HP ve Acer dizüstü bilgisayar kullananlar için bir uyarı bu iki firmanın ürünlerinde bu termal macun olması gerektiği gibi uygulanmadığından mutlaka ısınma problemleri yaşarsınız. Tercihan garanti süreniz bittiğinde hemen müdahale edin veya düzgün bir servise başvurun.

Hazır her bir haltı kurcalarken daha kuvvetli bir fan bile takabilmek mümkün. Ancak ölçülerin birebir tutması lazım. Genelde OEM üreticilerinden makinenize uygun fanlar bulabilmek mümkün. 
Termal macun konusunda çok seçenek var pazarda ancak bunların pek azı ülkemizde bulunuyor. Eskiden "Artic Silver" çok popüler bir üründü sonrasında bir çok marka ve model piyasaya çıktı. 

Bu işlere eskiden meraklı birisi olarak çoğu orta seviye termal macun 2-3 derecelik farklardan ötesini sunmuyor ancak çok üst sınıf ürünlerde bu aralık biraz daha açılıyor ama 10 derece fark olmuyor. Uzun lafın kısası çarşıdan pazardan ortalama bir termal macun alırsanız işiniz hayli hayli görülür.

Uzun bir çalışmanın ardından soğutma bloğuna ulaşmayı başardık yeni soğutma bloğu yerinde ve termal macun uygulanmış durumda. 
Tabii uygulanması kolay olan bir modeli seçmenizi tavsiye ederim. Dizüstü bilgisayarlarda çalışma alanı ve parçalar küçük olduğu için rahat sürülebilen ve kıvamı iyi bir termal macun kullanmakta fayda var. Ben tercihimi 12TL civarında fiyat etiketi olan Coolermaster E2 IC Essentisal ürününden yana kullandım. Daha önce de kullandığım bir üründü. Genel olarak memnun kaldığım bir termal macundur. 


Hazır söküm işlerine devam ederken bari bilgisayarı tamamen dağıtayım dedim. Böylelikle en ücra köşelerdeki tozları bile temizleyebilirim. 
Benim bilgisayarımı üreten Acer mühendisleri buldukları her yere bir kablo bir parça eklemişler. Katmanları söktükçe arkadaşlara daha fazla sövmeye başladım. 
Bunun yanında arzu ederseniz bazı bilgisayarlarda kullanılan "thermal pad" bloklara da girişebilirsiniz. Genelde Acer, Apple ve Sony marka dizüstü bilgisayarlarda bu padleri bol bol görmek mümkün. Bunları çıkardığınızda yerine kullanacağınız en iyi alternatif, komşu Yunanistan'da geliştirilmiş PRO K5 isimli macun. Fiyatı çok makul aynı zamanda performansı da gayet iyi. 

Dikkatli şekilde tüm bu macunları kullanarak elektronik bileşenlerin soğutucu blok ile daha iyi temas etmesini sağlamak mümkün. Bu işlemlerin arkasından söktüğümüz tüm parçaları geri takarak dizüstümüzü eski haline getirmek var.

En sonunda bilgisayarımızın ciğerine kadar sökmüş olduk. Şimdi temizliğini yapıp herşeyi geri toplama zamanı.... 
Hazır olayın tadını kaçırdık bari yeni bir WIFI adaptörünü de bilgisayara ekleyeyim dedim. Elimde bol bol dizüstü bilgisayar olduğu için bu makineyi emekliye ayırınca başka bir tanesine takarım. Böylelikle hiçbir şey yabana gitmiyor :)

Tüm bu işlemlerin sonucunda temizlik ve termal macun uygulamasının ardından soğutma konusunda ne kadar yol aldığımıza bakmanın zamanı geldi. CPUID Hardware monitör veya benzeri bir program vasıtası ile ölçümleri yaptığımda yaklaşık 7 ila 8 derecelik bir kazanç sağladığımı gördüm ki, bu bence uğraşmamıza değecek bir kazanç... 

Meraklılar deneyebilirler....

Rehber: Android Cihazınızı DAC Uyumlu Hale Getirmek (OTG)


Stereo Mecmuası'nda OTG USB kablosu kullanarak Android Cihazınızı DAC Uyumlu Hale Getirmek için güzel bir rehber yayınladık. Bir göz atmanızı tavsiye ederim... 

Bu yazımızda cep telefonumuzu veya tabletimizi elimizdeki bir DAC ile nasıl kullanılabilir hale getireceğimizi ele alacağız. İlk bakışta bu saçma bir fikir gibi görülebilir ancak bir kaç senaryoda gerçekten işe yarayan bir konu olduğunu söylemem lazım.
Birinci senaryo, telefonunuzu taşınabilir bir DAC ile kullanarak sabit olmadığınız durumlarda yüksek kalitede müzik dinlemek. Bu senaryoda MP3 gibi daha yaygın müzik formatları yerine 32-bit/384kHz çözünürlüğe kadar DSD, FLAC vesaire gibi daha üst sınıf medyayı kullanabilme şansınız oluyor.

İkinci senaryo ise daha yaygın bir kullanıma uygun olabilir. Bildiğiniz üzere günümüzde cep telefonları ve tabletlerin donanımsal olarak son derece kuvvetli hale gelmesiyle yüksek çözünürlüklü dosyaları işleyebilir hale geldiler. Devasa RAM oranları, güçlü işlemciler, neredeyse sonsuz bağlantı seçenekleri, DLNA gibi network uyumlulukları ile cep telefonları bir kaynak cihaz olarak kullanılabilir hale gelmiş durumdalar. Müzik sistemlerinde bilgisayar kullanmak istemeyenler için cep telefonları ve tabletler birer seçenek olabilirler.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayabilirsiniz. 

Alışveriş: Mobilya


Evet bebek odası hazırlığı sürecine devam ediyoruz. Artık eğlenceli kısımlara geldik. Haydi alışverişe gidiyoruz. İlk hedef bebek odasının mobilyalarını almak. Bizim açımızdan bu süreçler oldukça basit şekilde işledi. Ben prensip olarak kimseyi işime karıştırmayı sevmem zaten ne anne-babam ne de kayınpeder-kayınvalidem karışmayı seven insanlar değildir. 

Benim mobilya alırken zihniyetim zamanı geldiğince vedalaşabileceğim şeyler almaktır. Alırken en sağlamını alayım senelerce kullanırım zihniyeti bana hiç uymuyor. Gözlemlerime göre 4-5 senede bir eşyaların yüzünü değiştireyim aman dolguları yeniden yaptırayım diyerek salak gibi kamyon dolusu para harcayıp hengame yaşayacağıma, ben eşyaları komple atıp yeni baştan alıyorum. Belki de benim ki salaklıktır size göre. Saygı duyarım :)

Hele söz konusu bebek mobilyası olunca zaten yapacak bir şey yok. Ufaklıklar çok hızlı büyüdüğü ister istemez her şeyi atıp yenisini alacaksınız. Bunların bilincinde olarak alışverişimizi şu şekilde yapmaya karar verdik. 

Mobilya alışverişinde kilit nokta ne kadar bütçeniz olduğu değil makul mantıklı harcama yapmak. Tabii ki konsept bebek odası satan sadece bu konuya odaklanmış firmalar var. Veya kendi zevkinize göre özel olarak yaptırabilirsiniz.

Ancaaak....

Bu alışverişe başlamak için yola çıkmadan önce başta sevgili Altan olmak üzere bir çok arkadaşım beni uyardı, bende sizleri uyarayım. Bazı büyük mağazalar ve özel yaptıracağınız bebek odası mobilyalarında kullanılan boya ve cilalar muhtemelen bazı standartların altında olduğu için felaket bir kokuya sahipler. Ve bu koku haftalar boyu çıkmıyormuş. Bunu inanın bir sürü insandan duydum. Bu koku hem bebeğiniz ondan önce eşiniz için bir tehlike demek.  

Ben hiç uğraşmadan IKEA'ya doğru yola çıktım. Neden IKEA derseniz. Bir kere adamlar dünyanın dört bir tarafında mal sattıkları için ve özellikle Avrupa ve Iskandinavya'da güvenlik standartları bizdeki gibi Allah'a emanet olmadığı için bu adamların ürünlerine ayrı bir sempatim var. 

Elin Avrupalısının genelde tek bir çocuğu oluyor. Adamlar onları büyütürken bizden fersah fersah ileri de bir bakış açısına sahipler. Ayrıca Avrupa'da belirli standartlara uymazsanız afedersiniz bir tarafınızdan kan alırlar. Bizdeki durumu ise yazmama gerek yok sanırım... 

IKEA. Senelerden beri bir çok ürünlerini kullandım ve mutlu oldum. Bu arada sorumlu bir baba olarak bazı bebek mobilya mağazalarını da gezmedim değil. Bebek karyolası dediğimiz şey genelde parmaklıklı oluyor. Bazı mobilya üreticilerimiz bu parmaklıkların bazı noktalarına pah çekmeyi unutmuşlar yani yuvarlatmamışlar. Ulan eşek, üç kuruş tahta kullandığın karyolaya tasarım falan diyerek tamam binlerce Lira para istiyorsun kabul, ama niye hassas bir deriyi kesebilecek kadar keskin kenarlar bırakıyorsun. Ondan sonra bu heriflerle uğraş dur. Ha güzel işlerde yapanlar vardır mutlaka ama benim sinirim çok gezinmeyi kaldırmadı. Ne de olsa IKEA evimizin herşeyi.... 

Ben IKEA'dan GULLIVER modeli bir bebek karyolası satın aldım. Karyola iki farklı yükseklikte konumlandırılabiliyor. Büyüyünce yatağı alt bölüme alıp ufaklığın karyolanın içine/dışına tırmanmasını önleyebiliyorsunuz. Ayrıca ön parmaklık çıkartılabiliyor. Haziran 2015 itibarı ile 279TL'lik fiyat bedava sayılır. Tüm köşeler adam gibi yuvarlatılmış, ambalajı açtığınız zaman bir gram bile koku yok. Karyolanın yanında gelen güvenlik uyarıları bile nelere kafa yorulduğunun işareti. Örneğin yatağı alt bölüme alabileceğiniz  kısımdaki delikler bile bebeğiniz elini sokabilir diyerek özel plastik parçalarla kapatılabiliyor. Her ayrıntı düşünülmüş. Hazır bunu alırken yatağını hatta nevresimini bile reyondan alabilirsiniz. Bayağı seçenek var. İşin güzel tarafı bu bölümde çalışan hanımkızlar son derece bilgililer. İki dakikada gerekli tüm ekipmanı sepetinize yüklüyorlar. Yatak, yatak için koruma hani işerse yatağa ulaşmasın diye kullanılan şey yani, bebek küçükken kafasını parmaklıklara çarpmasın diye kullanılan çepeçevre koruyucu yastıklar filan derken sizin düşünmediğiniz her ayrıntıyı elin oğlu düşünmüş. Ve fiyatlarda gayet makul. 

Yine IKEA'dan ufaklığın eşyalarını koyabilmek için MALM modeli 6 çekmeceli bir şifonyer aldım. Haziran 2015 itibarı ile 349TL'lik fiyatı ile çok makul bir ürün. Biz evimizde bu şifonyerleri sanırım 4-5 seneden beri kullanıyoruz. Acayip memnunuz. Daha doğrusu eşim memnun. Tavsiye ederim. 

Karyola, şifonyer işi tamam. Dolap işini zaten mobilyacı ile halletmiştim. Şimdi sıra annesinin bebeği rahatça emzirebilmesi için rahat bir koltuk almak lazım. Bunu da hazır gelmişken IKEA'dan alıp geçtim. Aslında farklı bir şeyde alınabilir ancak bebeğin bu koltuğa kusmak ve çok daha da fazlasını yapacağını düşünerek atmakta zorlanmayacağınız bir şey almanızı tavsiye ederim. Ben EKERÖ diye bir modeli beğendim. Haziran 2015 itibarı ile 399TL'lik bir fiyat etiketi var. Çarşıya pazara çıktığınızda alternatifler, daha pahalısı veya daha ucuzu kolaylıkla bulunabilir. Bütçenize göre bakabilirsiniz. Koltuğun yanına basit ve az kaplayan bir yan masa/tabure alarak alışverişi büyük ölçüde bitirdim. 

Toplamda gerçekten saçma sapan bir fiyata ufaklığın odasını hazırlamış olduk. Bazı diğer alışverişten sonra odasının bir kaç fotoğrafını aşağıya ekleyeyim. 

Sol tarafta Gulliver karyola, ortada Malm sifonyer ve sağda Ekerö koltuk görülüyor. Bunların kurulumu son derece basit. Tamamını kurmam yaklaşık 30 dakika civarında sürdü. Ortadaki halıyı IKEA'dan aldığım ıvır zıvırın arasına eklemiştim zaten :)

Yukarıda bahsettiğim Gulliver karyolanın ayrıntısı. Yatak ve nevresim takımı da Ikea'dan. Son derece pürüzsüz bir işçiliği var karyolanın. Fiyatının 300TL'nin altında olması inanılacak gibi değil. 
Koltuk eşinizin bebeği emzirmesi için kullanılacak bir araç. Başına binbir türlü iş geleceğinden çok kalitelisini satın almayın. Ben boyu yüksek ve kolçağı yüksek bir ürün almak istedim. Malum kucağında bebekle rahatça kalkabilmesi önemli. 

Aslına bakarsanız akıllıca hareket ederseniz bebek odası sanıldığı kadar pahalı bir masraf kalemi değil. Tabii ona buna hava atacağım diyerek saçma sapan konseptlerin içine girmeye meraklıysanız fatura büyüyecektir. Kendinize gelin, aldığınız bu mobilyalar en geç bir kaç sene içerisinde atılacak. Saçma sapan işlere para harcamayın. Zaten bol bol para harcayacağız önümüzdeki dönemlerde. 





Windows 10: Windows Guncelleme Ayarları


Windows 10 hayatımıza girdi girmesine ama bazı sıkıntıları da yok değil. Aslında bu konuyla alakalı bir önizlemeyi burada yayınlamıştım. Ha diyeceksiniz ki, binbir tane teknoloji sitesi var, sen niye bunları yazıyorsun. Haklısnız ancak bizim teknoloji siteleri şu sıralar Windows 10''a övgüler yağdırma konusunda pek meşguller. Ecnebi sitelerde de durum farklı değil ama oralarda farklı sesler daha fazla.

Windows 10'un güncelleme ayarlarında zaten sınırlı olan bandwidth'lerimizi, kullanım kotalarımızı sömürmesi olasılık dahilinde bir durum var. Bir an önce kapatmanızda fayda olabilir. Buradaki ayarlarda Windows update yani güncellemeler için sizin bilgisayarınızı bir nevi torrent mantığında kullanması gibi bir sorun söz konusu. Peki bunu nasıl kapatırız.

Yeni başlat menüsündeki ayarlara gidin, "Güncelleştirme ve Güvenlik" seçeneğini seçin. Karşınıza aşağıdaki ekran gelecek.


Gayet masum görünen bu ekranda "Gelişmiş Seçenekler"e tıklayın. Karşınıza aşağıdaki ekran gelecek. 


Şimdi "Güncelleştirmelerin Nasıl Teslim Edileceğini Seç" seçeneğini işaretleyelim. Aşağıdaki menü gelecek.

İşte enayilik tam burada bulunuyor. En aşağıda "Yerel ağındaki bilgisayarlar ve Internet'teki bilgisayarlar" seçeneğinin ikinci bölümü farklı bilgisayarların sizin bilgisayarınızdan gönderilecek dosyalar veya dosya parçaları ile güncelleştirilmesi gibi saçma sapan bir olaya ev sahipliği yapıyor. Bu durumda sizin upload kotanız Microsoft yüzünden harcanırken bir anda internetinizde yavaşlamalar ile karşılaşabiliyorsunuz. İsterseniz "Açık" seçeneğini "Yerel ağdaki bilgisayarlar" ile kullanabilirsiniz ancak bana sorarsanız tamamen kapatın gitsin. 

Tebrikler, upload kotanızı Microsoft'a yedirmemiş oldunuz... 

Vinylception veya Plakception


Fazla uzun bakmayın bir süre sonra gözleriniz manyak olabiliyor benden uyarması. Christopher Nolan'ın bazılarına göre kült bazılarına göre fazla abartılmış (overrated) filmi Inception'da malum olaylar rüya içinde rüya noktasında karmaşıklaştıkça karmaşıklaşıyordu. Ilerleyen dönemlerde her bir haltın inception versiyonu yapıldı, şaka amaçlı. Yukarıda Inception'ın plak dünyasına adapte edilmiş hali var,nam-ı diğer Plakception :)

Windows 10 Hayatımıza Girdi!


Windows 10 sonunda hayatımıza girdi. Bu süreç biraz sıkıntılı oldu bazılarımız için. Ben bayağı bir makineyi Windows 7 , 8 veya 8.1'den 10'a yükselttiğim için hem sorunsuz hemde bayağı sorunlu kurulumlar yaptım. Bazı firmalar Windows 10 yükseltme işine bayağı iyi hazırlanmışlar.

Örneğin Dell marka bilgisayarlarda neredeyse sıfır sıkıntı yaşadım ki, bu bahsettiğim cihazlardan bir tanesi daha düşük bir seri olan Insprion idi. XPS gibi serilerde hiçbir sıkıntı yaşamadım. HP tarafında ise biraz eski bir bilgisayar ile haşır neşir olduğumdan biraz sıkıntı yaşadım. Zaten bir daha printer haricinde HP alanı özellikle de bilgisayar alanı ayrıca öpsünler :) Acer ise biraz daha ortada bir durum sundu. Aspire Ethos'ta güncellemenin gecikmesi haricinde sıkıntısız bir yükseltme gerçekleşti. Daha alt seri bir Aspire ile ise bayağı cebelleştim.

Daha yükseltme yapmayan varsa özellikle de yükseltme mesajı almayanlar için bir zorlama yöntemi var. Kullandığınız sürüme göre Windows Update ayarını 'Otomatik olarak yükle olarak ayarlamak gerekiyor. Arkasından Windows\ SoftwareDistribution\ Download klasörünün içerisinde ne var ne yok silin atın. Arkasından ise "komut satırını" yönetici olarak açın ve 
wuauclt.exe /updatenow 
yazın. Bu yöntem ile en azından bir kaç deneme sonrasında Windows 10 yükseltmesini başlatmak mümkün. Arkasından internet hızınız ve bilgisayarınızın konfigürasyonuna göre yeni işletim sisteminize kavuşuyorsunuz. 


Ha, Windows 10'a geçiyoruz da ne fark ediyor derseniz işte orası muallak. Öncelikle notebook sahipleri için bir haber vereyim benim tespitlerime göre yaklaşık 5 derece civarında bir sıcaklık artışına hazırlıklı olun. Bilgisayarınızın özelliklerine göre bu durum size fan gürültüsü olarak geri dönebiliyor. Yurtdışı forumlardaki bir çok meraklı aynı durumdan muzdarip. Muhtemelen kısa zamanda bir yama gelir. 

Zaten hızlı bir bilgisayarınız varsa açılış kapanış sürelerinde pek bir fark olmuyor. Windows 10'u ilk kurduğunuz zaman aşırı bir yavaşlık hissedebilirsiniz, bir kaç açma kapamadan sonra kendisini toparlıyor ama en iyisi sıfırdan kurulum yapmak sanırım. Açıkçası benim Windows 7 ile hiçbir sorunum yoktu hız anlamında Windows 10'nun ek bir getirisi olmadı. Tabii normal hard disk kullanan meraklılarda bir hız artışı olacaktır eminim ki ama ben neredeyse tüm bilgisayarlarımda SSD kullanıyorum. Bana bir hızlanma etkisi olmuş gibi gelmedi... 

Oyunlar tarafında ise yeni sürücülerden kaynaklanan ufak tefek FPS yükselmeleri var ancak  çok kayda değer değil. İlerleyen dönemlerde DX12 destekli oyunlarda ne olacağını göreceğiz. Bu arada eski oyunların ekran boyutları konusunda da bazı sıkıntılar oluyor. Ben şahsen Windows 7'de daha mutluydum. X oyununda 50 FPS yerine 53 FPS almak bana bir şey ifade etmiyor. 

Yeni başlangıç menüsünü seven vardır sevmeyen vardır ama bence makul olmuş. Windows 7 ile 8'i bir şekilde harmanlamışlar. Ancak bir çok ekran ve ayar menüsü sanki telefon arayüzü gibi. Dev gibi monitörde bembeyaz üzerinde 2 satır yazan saçma sapan ekranlar ile denk gelmek sıkıcı bu zamanda. Bildirim ekranı falan güzel olmuş. Yeni Edge tarayıcı ise şu haliyle bir halta yaramaz. Cortana ise binbir yoldan dolambaçlı olarak kullanılabiliyor. Ancak on saat derdimi anlatana kadar iki kere tıklayıp aynı işi bende yapabiliyorum. Ha İngilizceniz daha doğrusu telaffuzunuz mükemmeldir ona bir şey diyemem.  Windows mağazası filan bana sorarsanız coluk çocuk işi. Zaten kayda değer pek bir uygulama yok bence. Windows Phone uygulamalarını dev gibi ekranda kullanmak isteyenler için muhtemelen güzel gelecektir. 


Bu arada bazı sıkıntıları da var Windows 10'un. Bunlardan bir kısmı insanın midesini hafiften bulandırıyor. Örneğin Wi-Fi sharing yani paylaşım aracında varsayılan olarak gelen ayarlar pek hayırlı özellikler değil. Ayrıca yine varsayılan ayarlarda Windows güncellemelerinde bilgisayarınızın bir nevi seed olarak olarak kullanılabileceği bölüm gibi bazı endişe verici özellikleri var. Şu sıralar yeni işletim sisteminin gizlilik knusunda bazı karanlık noktaları olduğu ciddi yayınlarda tartışılıyor. İddialar tatsız. 

Ben özellikle ses konusunu merak ediyorum. Yeni müzik servisi, Grrove isimli müzik çalar ve FLAC desteği gibi bazı yeni özellikleri test edeceğim vakit buldukça. 

Windows 10'u kurcalamaya devam... 

Bebek Odasının Hazırlanması: Son Dönemeç



Geçen yazımda mobilyacı ile cebelleşip ev için dolap siparişlerimi vermiş ve evde yeni yerleşim alanları oluşturmaya çalışmıştım. Mobilyaları beklerken şimdi diğer yapısal değişiklere bakalım.

Muhtemelen ilk ihtiyacınız olan şey boyadır. Evin içerisindeyken boya yapılması berbat bir olay. Hele ki alçı ile uğraşılacaksa b*ku yediniz demektir. Eşinizin durumunu da göz önüne alırsak bu mantıklı bir hareket değil. Benim kafamdaki çözüm duvar kağıdı oldu.

Ben senelerdir salonumda özel bir duvar kağıdı kullanıyorum. Boyanabilir duvar kağıdı olarak geçiyor bu tarz ürünler ancak benim tercih ettiğim ürün boyanabilmesinin yanında hijyenik, ısı ve ses yalıtımı yapan bir kaç katmana sahip özel bir ürün. 5-6 senedir bu duvar kağıdını salonumda kullanıyorum ve en ufak bir sorun bile yaşamadım. Tek sorunu 20m2 için yaklaşık 500TL'lik fiyatı.

Ancak bebek odaları için harika duvar kağıtları seçenekleri var ve fiyatları oldukça uygun. Ayrıca boyanabilir ancak düz yani ek özelliği olmayan ürünleri 20-50TL arasında satın alabiliyorsunuz. Benden size tavsiye bu hengamenin ortasında boya ile uğraşmak yerine direkt duvar kağıdı yapın geçin ufaklığın odasını.

Duvar kağıdının uygulaması gayet basit tabii işin ehli bir ustanız olursa. Benim ustam ve arkadaşım  Halil Usta güncel malzemeleri yakından takip eden son derece özenli bir insan. Kullandığı tutkaldan diğer ekipmana kadar olaya tamamen profesyonelce bakıyor ve yaptığı işlerden ben çok mutluyum. 1 gün içerisinde duvar kağıdı operasyonu tamamlanıyor. İşin en güzel tarafı hamile eşinizi rahatsız edecek hiçbir koku yok. Çünkü kullanılan tutkal bile su bazlı.

Boyasıdır, mobilyasıdır devam ederken ince ince mobilya kurulumunu yapmaya başlayayım dedim ben... 
Bu noktada ustanızın modern malzemeleri tanıması çok önemli. Eski ustalar bu malzemeleri tanımadığı gibi sorduğunuz zaman bir de b*k atıyorlar. Onlara göre en iyi boya yağlı boya. Ondan sonra zaten her türlü duyusu hassas eşinizle uğraşın. Yağlı boyanın kokusu bir hafta da geçerse şanslısınız. Bu tarz ustalardan bu dönemlerde uzak durun.

Duvar kağıdından önce eğer odada elektrik işiniz varsa onu yaptırın. Eğer doğrama değişikliği varsa onun da zamanı duvar kağıdından önce. Ben seneler önce evimizi tamamen elden geçirdiğim için ek bir işim yok. Bu arada eğer oda parke ise sakın sistre ile uğraşmayın. Hem kokusu hemde pisliği ile uğraşacak doğru zamanda değilsiniz. Laminant parke yapıp geçin. Bir günde yapılıyor ve fiyatları son derece makul.

Duvar kağıdı yapıldığı mevsime göre bir veya iki gün içerisinde kuruyor. Eğer boyanabilir bir duvar kağıdı seçtiyseniz sırada boya işi var. Benim işlerimi yapacak boyacı arkadaşı, Halil Usta ayarladı. Eşimin durumunu bildiğinden yeni nesil silikonlu özel bir boya kullandılar. Bu boyalar teorik olarak kokusuz olsalar da, bir miktar kokuyor ortalık en azından eşinizin açılmış duyuları yüzünden o kokuyu fark ediyor. Merak etmeyin bir gün içerisinde ortada koku felan kalmıyor.

Hazır oda hazırlanırken geleneksel hamilelik fotoğrafı çekmeden olmaz. Kocanın eli mutlaka hanımın karnında olmalıdır. :)

Tabii işler burada anlattığım gibi tıkır tıkır yürümüyor. Öncelikle belli dönemler iş yaptırmak için tehlikeli. Yaz bebeği bekliyorsanız yandınız demektir. Tüm memleket aynı anda tadilata giriştiği için usta bulmak mesele. Ustalar küçük işlerle uğraşmak istemiyorlar. Rica, minnet veya benim gibi eski tanışıklıklarınız varsa, velhasıl kelam elinizde ne imkan varsa onu kullanacaksınız.

Bu işlere başlamak için en doğru zaman tüm önemli testlerin sonuçlarını aldığınız zaman bile olabilir. Biz 7. ay içerisinde başladık ve bu kadar tanıdığa rağmen süreç tek bir oda için neredeyse 20 gün sürdü. Bir ustanın işini aksatması ile her şey aksıyor. Bu yüzden bitirilme tarihi denilen tarihe güvenmeyin. Örneğin bizim dolapların teslim tarihi yaklaşık bir hafta kadar ileriye kaydı ki, mobilyacımız kayınpederimin arkadaşı. Aslında biraz şanssızlık oldu ama tüm bunları düşünerek erken bir tarihte başlayın bu işlere. Sonrasında yapacak çok işimiz var. Bunlar bir an önce bitsin kurtulun.

Tüm bu işlerin tamamlanması ve odanın havalandırılmasının ardından eğer odanızda pencere var ise perde almanız gerekecek. Ben senelerdir perdelerimi Bay Perde'den yaptırıyorum ve hem işçilikten hemde teslim tarihlerinin tutması konusunda son derece memnunum kendilerinden. Bebek odaları için bol bol seçenek var. Perdelerde teslim tarihi genelde bir kaç gün eğer çok komplike bir şey istediyseniz bir hafta gibi. Hesabınızı bu zamanlamaya göre yapın.

IKEA'dan benim seçtiğim lamba Skojig oldu. Ben alırken sanırım 50TL civarındaydı. Bu lambanın şekli şemalinin yanında seçimimde ışığın bir filtreden geçip direkt olarak verilmemesi etkili oldu. Çok seçeneğiniz var... 


Aydınlatma konusu ise çok basit çözülüyor. Hem yapı marketlerde hemde IKEA'da bebek odaları için harika ürünler var. Gayet makul fiyatlara alabilirsiniz. Eğer elinizden geliyorsa bir kaç dakika içerisinde yeni lambayı takabilirsiniz. Yok acemi iseniz hiç girişmeyin doğum üzeri başınıza iş almayın. Mahallenizden bir elektrikçi bulup taktırın. Bu dönem fantazilere girilecek dönemler değil.







Bebek Odasının Hazırlanması: Domino Etkisi


Sevgili okuyucum! Hamilelik ve doğum sürecinin en zorlu ayaklarından bir tanesi olan bebek odasının hazırlanması konusuna hoş geldiniz. Bu yolda olan herkese Allah kolaylık versin diyorum. İnanın buna çok ihtiyacınız olacak. 

Eviniz ne kadar büyük olursa olsun hiçbir zaman yetmez. Fazladan 2 odanız da olsa 5 odanızda olsa o odalar zaman içerisinde dolar. Bu doğruluğu tartışılamaz bir tespittir. Bizim genelde yaşadığımız evde fazladan iki odamız var. Bu odalardan bir tanesi benim çalışma odam. Diğeri ise yüzeysel bir tabirle giyinme odası. Ancak bu oda içerisinde devasa bir dolap içerisinde benim yayıntılarım da duruyordu. Artık hamileliğin son düzlüğüne girdiğimize göre bir odanın bebek odası olarak hazırlanmaya başlaması gerekiyor. Bu da ev düzeninizi sonsuza kadar değiştirecek bir domino etkisinin başlamasına sebep oluyor. 

Öncelikle bu odadan çıkacak şeylerin yeni yerlerine yerleştirilmesi lazım. Bu da bazen içinde yapısal değişiklilere bazen de alışverişe çıkmanıza sebep oluyor. Biz yatak odamıza bir dolap yerleştirme kararı vererek ilk adımı attık. Dolap konusu çok mühim bir konu ve evdeki düzenin en önemli parçası. 

Ben normalde mobilya alışverişlerimde modüler mobilyaları tercih ediyorum. Mesela normalde bir dolap alacak olsam ilk önce IKEA'ya bakarım. 

Ancaaaak...

Elin ecnebisinin aksine bizim memlekette hemen her evin ölçüsü farklı olduğu için modüler mobilyalarda çok fazla yer kaybınız oluyor. Benim zihniyetimde dolap dediğiniz şey, santimler hassasiyetinde yapılmalı ve mümkün olduğunca fazla yük saklayabilmelidir. Dolayısıyla yolunuz bir marangoz ile kesişecek. 

Memleketin marangozlarının ortak özelliği hiçbir işi zamanında yapmamalarıdır malum. Bu yüzden evde yapacağınız çizim ile başlayan süreç, marangoz abinin gelip ölçü alması ile devam edecek ve meşhur üretim süreci başlayacaktır. Eğer marangoz size mobilyanızı 10 gün sonra teslim ederim dediyse en az bir hafta gecikme hesaplamanız gerekiyor. Bu arada sakın ödemeniz gereken tutarın tamamını vermeyin sadece bir miktar ön ödeme yapın. Paranız elinizdeki tek gücünüz. Eğer bebeğinizin odasına da bir dolap almayı planlıyorsanız onun da siparişini şimdiden verin. Ve beklemeye başlayın. Allah sabır versin. 

Bu süre içerisinde ben bebek odasındaki dolaptan çıkan ekipmanımı ne yapacağımı düşünüyordum. Üç-dört  ana başlıkta toplayabilirim yayıntılarımı. İlki elektronik ekipman. Seneler içerisinde elimde bolca elektronik toplanmış. Ampliler, pikaplar, kaset deckleri... Atsan atılmaz satsan satılmaz. Bunların haricinde bir kısmı da baba evinde ve depoda duruyor. Ancak buralardaki saklama kapasitesinin bile üzerine çıkmış durumdayım. Bu noktada bir kısım ekipmanı kayınpederin şehir içindeki ikinci evine göndermeye karar veriyorum. İkinci başlık kitaplar. Çalışma odamda bir kütüphane var zaten ama dolu halde. Babamın evindeki dolaplarda ve depoda da bir miktar kitap var ve yenileri için yer yok. Bu noktada eleme yapıp bir kısmını bağışlama yoluna gitmeye karar veriyorum. 

Üçüncü grup, fazlalık, dinlenmeyen veya nadiren dinlenen CD, kaset ve plakların bir yerlere depolanması. Salondaki ve odadaki depo alanları tamamen dolu halde depoya bir miktar daha tıkabilirim ama kasetlerin büyük bir kısmı ile vedalaşıyorum. Son grup ise el aletlerim. DIY projelerine meraklı bir insan olarak bunların mutlaka el altında bulunması gerekiyor. Dolayısıyla çalışma odamda yapısal bazı düzenlemeler yapmalıyım. 

Kendime ek bir plak dinleme ortamı hazırlamanın mantıklı olacağını düşündüm. Stereo Mecmuası'nda hep bahsettiğim aktif hoparlörler ve basit bir pikap. IKEA PS dolabın üzerinde duruyorlar. Dolabın içi ise bebek odasından çıkan el aletleri ile tıka basa dolu. Poster sevgili Nadir'in (Ionian) hediyesi... 
Hanımların işi ise daha kolay. Varolan dolap ve şifonyerlerdeki paylarınız bir anda değişmeye daha doğrusu azalmaya başlıyor. Kendinize ait bir şifonyerin yarısı göz açıp kapayıncaya kadar elinizden kayıp gidiyor. Tüm eşyalarınızın yeri değiştiğinden donunuzu bile bulmaz hale geliyorsunuz. Ama eşinize sorarsanız size o kadarı bile fazla aslında. 

Bu durumda ben çalışma odamda bazı düzenlemeler yapıp el altında olması gereken ekipmanlarım için yeni depolama alanları hazırladım. Yeni CD rafları, yeni depolama üniteleri gibi. 

CD'ler için rafları birden çok fonksiyon ile kullanabilirsiniz. Arka bölümler CD'lik ön taraflar ise oyuncaklar için sergileme alanı. Ister hazır alın isterseniz marangoza yaptırın. 
Bir şekilde domino etkisini atlatabilirsek, bebek odasından çıkan tüm eşyaları bir bölümünü bir yerlere yerleştirmiş oluyoruz. Ancak maceramız daha bitmedi. Sırada boya süreci var, tabii marangozu beklemeye devam diyoruz bir yandan. 




Hamilelik İkinci 3 Ayın Tablosu



Hamileliğin ikinci üç aylık dönemi ilk üç aylık döneme göre biraz(cık) daha sakin geçiyor. Bu dönemde en önemli konular bebeğinizin sağlığı ile alakalı tarama testi bana sorarsanız. İkili, Üçlü, Dörtlü ve Panaroma testlerinin bir zorluğu yok. Ancak eğer yaptırmaya karar verdiyseniz Amniosentez testi bir miktar stres kaynağı oluyor hayatınızda. Tüm bu testlerin ortak noktası sonuçları alana kadar ömrünüzü yiyip bitirmesi. 

Eşinizin mide bulantıları ve kusma halleri bir miktar azalmış oluyor. Ancak vücut eskisi gibi olmadığından faaliyetlerinizi yavaşlatmanız gerekiyor. 

Bu dönemde önemli bir diğer mevzuu ise bebeğinizin cinsiyetinin belli olması. Bu bir dizi yeni devinimi tetikliyor haliyle. Özellikle geniş ve geleneksel kafadaki bir Türk ailesine sahipseniz cinsiyetin belli olması önemli bir hareketliliği ve çoğu zaman sorun yumağını ortaya çıkartıyor. Bu dönemin en önemli faaliyeti, bebeğin isminin belirlenmesi. Umarım sizlerde bu süreci bizim gibi sıkıntısız atlatırsınız. Benim gözlemime göre bazı ailelerde iç savaşa yol açıyor bu durum. 

Karmaşa, devinim, endişe gibi onlarca ruh halinin beraber yaşandığı ikinci 3 aylık dönem bittiğine göre hamileliğin son periyoduna doğru yol alabiliriz. 





İsim Dilemması


Çocuğunuzun ismini belirleme konusu bizim memlekette baslı başına bir olay haline gelebilir. Bu durum ailenizin yapısı ile alakalı bir durum. Muhtemelen bir çok çift hamileliğin sıkıntılı dönemlerini atlattıktan sonra isim listelemeye başlıyorlardır. Bu noktaya bir lafım yok, tabii ki hakkınız. Ancak bizim ilk 3 aylık süreç biraz sıkıntılı geçtiğinden dolayı eşim bu konuyu açtığında ben hep kapattım. İkinci üç aylık dönemde ise yavaş yavaş bizde isim mevzuularını konuşmaya başladık.

Bildiğim daha doğrusu benim için önemli bazı noktalar vardı o süreçte. Unisex isimlerden hiç hoşlanmıyorum ve çocuğuma bu tarz bir isim vermek istemiyorum. Eşimde aynı düşüncedeydi. Sizlerin de başına defalarca gelmiştir. Mesela Deniz Stereo isimli bir kişiyi aramanız gerekiyor diyelim. Ulan sekreterine ne diyeceğim korkusu başlar. İsmi soyismi ile  Deniz Stereo ile görüşmek istiyorum deseniz çok ciddi kaçacak. Deniz Hanım deseniz bir türlü Deniz Bey bir türlü. O yüzden unisex isimleri direkt pas geçtik. Bu arada Deniz ismini de pek severim :)

Yine benim sevmediğim bir trend zorlama modern isimler uydurma süreci. Yabancı isimleri alıp Türkçe'ye uyarlanmasını sevmiyorum. Lisa ismi mesela bana çok saçma gelir. Eşimde bu şekilde düşündüğünden bu tarz isimleri de sildik.

Diğer bir trend ise ismin arkasına "Can" "Cem" gibi ekler getirmek. Örneğin Hilmicem gibi. Bunu sanırım iki ismin problem olabileceğini düşünüp keşfetmişler. İyi b*k yemişler. Bu da bize uymuyordu. Bu tarz isimleri de pas geçecektik.

Derin düşüncelere dalmışken, ne olsun lan bu çocuğun ismi?

Tabii biz bunlarla uğraşırken güzide memleketimizde işler böylesine kolay değildir. Sanki çok sakin insanlarmışız gibi hayatı daha da karmaşıklaştırmanın ne sebebi var hiç anlamam. Bazı ailelerde vefat eden büyüklerinin isminin çocuklara hafiften "zorla" verilmesi süreci var. Tamam bunu anlayabilirim. Ancak olayı zorlaştıran şey her iki tarafta vefat eden büyükler varsa hangisinin ismi konulacak kavgası. Bebek dediğin de seri üretilebilen bir şey değil ki, çoğu zaman. Sulh olsun diye yapalım bir tane daha ona da diğer büyüğümüzün ismini verelim. Eğer kontrolü elden kaçırırsanız bu iş başınıza dert açar, benden uyarması.

Sadece bununla da kalmıyor. Ailede yaşayan en bir büyüklerin "statement" yani yasa kıvamında bir isim ortaya atmaları. Ailenizde, Allah uzun ömür versin böyle bir büyüğünüz varsa b*ku yediniz demektir. Kaç yaşında insan üzmemek lazım diye düşünseniz bir türlü, ulan çocuk benim çocuğum sana ne demek daha doğrusu diyememek bir türlü. Böyle bir durumda iki isim verip nüfus müdürlüğünde yazdırmamak yükselen bir trend aklınızda olsun.

İki isim konusu ise ayrı bir sıkıntı. Mesela benim babam yani Sedatcez'in aslında iki ismi var. Hasan Sedat. Bazı çok eski arkadaşları babama Hasan diye hitap ettiğinde ne diyor lan bunlar derim hala. Ayrıca bazı kamusal sıkıntılarda yaşayabilmek mümkün.

Ama iş bununla kalmıyor. Bir de soyismi ile ahenk konusu var. Seçeceğiniz isim soyisminizle yakışmalı değil mi? Ayrıca çok uzun olmamalı. Bu kafayla giderseniz işiniz gerçekten iş. Mesela Tomambay Cezayirli yaz yaz bitmeyecek bir isim olduğu gibi bizim ailecek hep isimlerimizin sonunda "Cez" bitiştirilir. Çocuğun ismine örneğin Tomambay dersek okulda muhtemelen TomambayCez diye anılacak eh bu çocuk size bu yüzden saydırsa kusura bakmayın haksız değil.

Ayrıca bu çocuk büyüdüğünde dalga geçilmeyecek bir isim bulmak lazım. Kendi çocuğuma "Rahim" gibi bir isimi göz göre göre koyabilmem mümkün değil. Zaten erkek için "Rahim" isminin nasıl ortaya çıktığını hayatım boyunca anlamadım. Gelip bana aslında o değil başka anlamda düşünülmüş diyeceksiniz de, gel de çocuklara anlat.

Biliyorsunuz isim genelde ailenin politik veya dini duruşunu da gösterir. Milletçi arkadaşlar Alperen, Kürşat, Alparslan isimlerini pek severler. Daha dindar aileler çocuklarının isimlerini genelde Kuran-ı Kerim'den seçmeye çalışırlar vesaire. Anlayacağınız işin içinde binbir tane seçenek var.

Bizim ufaklığı ilk gördüğümüzde yani 3cm civarında iken pıtırcık demeye başlamıştık. Tamam saçma kabul ediyorum ama sizi de göreceğim. İlk zamanlarda isim verecek bir durumumuz olmadığından o dönemlerde "pıtırcık" derken erkek olduğunu öğrendiğimizde "pıtır" olarak değiştirdik. Tabii ki, olacak şey değildi.

Biz ne yaptık derseniz. Eşim bazı isimleri seçmişti. Ben bir gece bu isimlerden bir tanesini fısıldadım çocuğuma rüyamda. Ertesi gün ben kendi kafamda ufaklığın ismini belirlemiştim; Ali. Şöyle bakınca Ali Cezayirli güzel oldu, kısaltılmış versiyonu da kulağıma iyi geldi; yani Alicez.

Eşim ilk anda daha düşünelim dedi ancak bazı çocuklar adları ile geliyorlar diye bir efsane vardır ya. Bizim isim süreci bir noktada oraya bağlandı. Bir gece vakti kardeşimi aradım, ya bu çocuğun ismi ne olsun sence dedim, 3 isim saydı bunlardan bir tanesiydi Ali idi ve konuşmanın sonunda Ali olsun bence dedi. Eşimin gözleri açılmıştı. Ama daha tatmin olmadı. Ama kader ağlarını çoktan örmüştü. Eşimin Müge diye bir arkadaşı var, dünya iyisi bir insan. Saf bir insandır ve içi de temizdir. Bu isim mevzuularını konuşurken arkadaşı da Ali ismini zikredince, bizim ufaklığın ismini eşim de kabul etmek zorunda kaldı.

Arkasından bu kararımızı aile büyüklerimize de ilettik. Artık ufaklığın bir adı vardı. Umarım sizlerin isim verme süreci de kavgasız dövüşsüz biter." Çocuk benim çocuğum lan" çıkışı çoğu zaman işe yarar bonus olarak eşinizi kastedip "kızı üzmeyin" taktiğini kullanabilirsiniz.





Hamile Kıyafeti Alışverişi


İkinci 3 aylık periyod içerisinde eşiniz gözle görülür şekilde değişecek. Tabii ki kişiden kişiye değişiyor olsa da, artık pantolonlarının içine sığamaması normal bir durum. Hal böyle olunca gardroplar dolusu kıyafet atıl kalıyor. Eh bu kızcağız ne giyecek tabii ki alışveriş yapılması lazım.

Hanımlar ve alışveriş ayrılmaz bir ikilidir. Bizim hanım bu konuda çok takıntılı değildir çoğu zaman yani.. Her kadın gibi alışverişe gitmeyi sever ama abartmaz.

Hamile kıyafeti deyince bunun başlı başına bir sektör olduğunu öğrendim. Yaş 40 olunca her bir haltı öğrendim zannediyorsanız, kendinize gelin, emin olun bir halttan haberiniz yok daha. Son nefes verilinceye kadar öğrenme bitmiyor.

Bebek ve hamilelik konusunda tıpkı evlenirken öğrendiğim gibi çok ciddi bir sektör var ve amiyane tabiri ile mekanlar kaldırmış bekliyorlar sizi. Kaçarınız yok, sevseniz de sevmeseniz de hayatınızın bir döneminde yolunuz bu iki sektör ile kesişiyor ve neden kaldırmış bekliyor dendiğini anlıyorsunuz.

Şaka bir yana, bizim memleketin çocuğu ve hamilesi bol olduğundan seçenekler sonsuz. Her gelir seviyesi, her görüş ve beğeniye göre bir seçeneğiniz var. Eşim genelde alışverişlerinde 50 tane mağaza gezmediğinden ilk hamile alışverişine bende katılmak istedim. İki kişi İzmir'imizin güzide alışveriş mekanı "Agora"ya doğru yola çıktık. Hedefimiz oradaki "Gebe" isimli mağaza idi.

Ben kendi alışverişlerimde mümkün olduğunca hızlı şekilde karar verip mümkünse çok şey denemeden mekandan kendimi dışarı atmak isterim. Gereksiz sohbet, muhabbetten nefret ederim. Yolda giderken acaba hatamı yaptım diye düşünüyordum.

Hamilelik 2014-2015 yaz kreasyonu. Şaka lan :) 

Neyse mağazaya girdik. Güleryüzlü bir bayan karşıladı bizi. Eşim önce mağazayı şöyle bir kolaçan etti. Sonrasında ne istediğini söyledi. Bir kaç dakika içinde ürünler ve renklerine karar verildi denemeler yapıldı. İyi esnaflığın bir göstergesi olan, bakın şu da hoşunuza gidebilir şeklinde öneriler yapıldı.

Bir esnafın iyi olduğunu buradan anlarsınız işte. Kısa sürede sizin zevkinizi anlayıp, beğenme olasılığınız yüksek ürünleri size sunarsa ben o esnafa helal olsun derim.

Yaklaşık 10 dakika kadar sonra ilk hamile alışverişini tamamlamış ve paramızı ödemiş olduk. Tabii ki bu ilk ne de son alışveriş olacak.

Beyler size tavsiyem bu alışveriş işlerinin derinliklerine hiç girmeyin. Bırakın eşiniz gönlünce ne istiyorsa alsın. Siz almayın deseniz de nasıl olsa alacak ve yine siz kötü olacaksınız. Bir bütçe belirleyin ve bırakın gönlünce alışveriş yapsın. Hanımlar için özellikle de hamileler için o kadar çok şey var ki, alınabilecek. Kadınların gözü dönüyor.

Eğer şanslıysanız birisi de sizi düşünüp belki baba temalı bir t-shirt alır. Baktınız alan yok, siz kendinize alın. Bu günler sonrasında unutulamayacak günler. Mümkün olduğunca keyif almaya bakın.





Associated Press ve British Movitone Arşivi Adama Kafayı Yedirtir!



Associated Press ve British Movitone, 1900'ların başından itibaren çekilmiş bir çok görüntüyü  YouTube üzerinden meraklılara sunmaya başladı. Yapılan açıklamalarda 120 yıllık bir dönemi içeren 550.000 videodan bahsediliyor ve sayı artabilirmiş. Videolar içerisinde çok fazla tarihsel olay yer alıyor. Ben meraklı olduğum konularda birazcık kurcaladım ve enteresan şeyler bulabildim.

Bu arada bu uzun dönem içerisinde yer alan siyasi ve askeri videolar birazcık Anglo-sakson bakış açısından çokça propaganda amaçlı olduğu hemen fark edilebiliyor ancak bu durum gayet doğal.

Müzik tarafında da özellikle büyük turneler ve konserler ile alakalı çok ilginç videolar var. Tek sorun videoları taramak oldukça zor ve umarım ilerleyen dönemlerde ciddi bir düzenleme yapılır.

Associated Press arşivi için buraya,  British Movitone için ise buraya tıklayıp kafayı yemeye başlayabilirsiniz.


Devlet Baba İçerisinde: Aile Hekimliği



Sizlere bahsettiğim üzere ikinci 3 aylık dönem içerisinde testlerin ardı arkası kesilmiyor. Şimdi sıra tetanoz aşısına geldi. Bu noktada ister özle doktorunuz bu aşıyı yapabilir, isterseniz ise devlet kurumlarında yaptırabilirsiniz. Biz eşimin hamileliği döneminde özel doktoru tercih ettik. Ancak bu demek değil ki, Devlet Baba ile hiç görüşmeyeceksiniz.

Ben hastaneleri filan sevmem o yüzden Aile Hekimliği filan ile denk gelmedim. Ama söz konusu bebeğiniz olunca hep yazdığım gibi her şeye alışıyorsunuz. İster severek isterse de sevmeyerek :) Eşim, tetanoz aşısını Aile Hekimliği polikliniğinde yaptırmak istedi. Görevimiz lojistik olduğu için hemen yola koyulduk.

Bir çoğunuzun kafasında devlet hastanesi deyince nasıl bir tablo olduğunu biliyorum çünkü bundan seneler öncesine kadar benim kafamda da aynı tablo vardı. Ancak çevremizdeki insanların yaşları ilerledikçe daha fazla zaman geçiriyorsunuz sağlık kurumlarında ve düşünceleriniz değişmeye başlıyor.

Neyse bağlı bulunduğumuz Alsancak Aile Hekimliği imiş. Doktorumuz filan harika. Ancak beni asıl şaşırtan şey, devletin hamilelik konusuna bakış açısı. Bu bizim polikliniğe mi özel yoksa her tarafta mı öyle bilmiyorum ama ben bayağı şaşırdım. Tetanoz aşısı bir kaç etaptan oluşan bir aşı. Bir tane oluyorsunuz arkasından bir tane daha oluyorsunuz. Tamam bunu hatırlatmalarını bekleyebilirim ama, tüm test sonuçlarını istediler.

Dönem dönem eşimi arayıp güncel bilgileri istediler filan derken, bu durum ilgimi çekti. Bu süreçlerde mutlaka bir uğrayın bağlı olduğunuz Aile Hekimliğine. Sadece kayıt olmak için bile gidebilirsiniz hem bir göz atarsınız. Bir bakarsınız hiç beklemediğiniz bir konuda size yardımcı olabilirler. Acaba Devlet Baba mı değişti, yoksa ben safım şimdilik bilemiyorum tabii...





Amniosentez


Hamilelik sürecinin ikinci 3 ayında karşınıza gelecek ne riskli olay Amniosentez denilen bir test. Bu test dışarıdan bakıldığında pek kolaymış gibi gözükmüyor. İşin içerisine girince hiç kolay olmadığını anlıyorsunuz.

Olay şu, eşinizin karnından hamileliğin yaklaşık 16-20. haftaları civarında acayip bir iğne kullanarak örnek yani su alınması. Bu işlem yapılırken bebeğe zarar vermemek için en ufak hareket bile ultrason ile kontrol ediliyor ve uygun zamanlama ile anne karnından su alınıyor.

Amniosentez neden yapılıyor. Size daha önce bahsettiğim tarama testlerinde kesin sonuç alınamadığı için burada çok yüksek isabet ile sonuç alabilmeniz mümkün. İleri yaş hamileliklerinde de bu işlem öneriliyor. Bizim için yaş konusunun yanında ailelerimizin geçmişinde sorunlu bazı ufaklıkların olduğunu bildiğimiz için Amniosentez yaptırmaya karar verdik.

Bu testin sonunda bir kaç gün içinde size %95 üzerinde bir doğrulukla sonuç geliyor. Biraz daha beklediğinizde ise çok daha ayrıntılı bir rapor ile doğruluk oranı daha da yükseliyor. Anlayacağınız kafanızda hiçbir soru işareti kalmıyor.

Bu testin en kötü tarafı bazı risklerinin olması. İğne bebeğe isabet ederse zarar verebileceği gibi bazı komplikasyonlarda yaratabiliyor. Ancak önlem ve dikkat ile riskleri çok azaltabilmek mümkün.

Amniosentez için doktorunuz size bir gün verdiğinde korkak adımlarla evinizden çıkıp yola koyuluyorsunuz. Doktorunuz yanında genelde bu konuda deneyimli bir hemşire ile hazırlıklara başlıyor. Bu işlem öyle hemen yapılamıyor. Bebeğin hareketsiz durması lazım. Eğer çok hareketliyse bir mola veriliyor ve bekleniyor. Örneğin yarım saat sonra tekrar denemeler başlıyor. Bizim doktorumuz Semih Hızıroğlu bu konuda çok dikkatli bir doktordu ve süreç bildiğiniz saatler sürdü.

Bunun bir süresi yok. İşlem saniyelik bir işlem ama uygun konum ve hareketsizlik çok önemli olduğundan saatler sürebiliyor tıpkı bizde olduğu gibi. Anlayacağınız biz babaları yine uzun bir bekleme süreci bekliyor. Önce Allah'a sonra doktorunuza güvenip ilerlemekten başka yapabileceğiniz bir şey yok.

Bu testin sonucunda eğer hali hazırda belli değilse çocuğunuzun cinsiyeti de %100 oranında belirlenmiş oluyor.

Tabii ki bu testi yaptırmama şansınız da var. Bir zorunluluk değil. Karar sizin. Doktorunuzla konuyu enine boyuna tartışın. Dikkatle ve özenle yapıldığında korkmanız için bir sebep yok.

Operasyonun ardından eşiniz birkaç gün yatak istirahatine hak kazanıyor. Tüm lojistik size emanet. Eh zaten bunlara şimdiye kadar alışmış olmanız lazım.

Küçük bir ipucu: Eğer aynı şehirdeyseniz annelerinize veya kardeşlerinize olmadı akrabalarınıza veya arkadaşlarınıza başvurarak azıcık yemek stoğu yapmak, lojistik hizmetlerinizi büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Yemek seçimleriniz kolay yenilebilir, hafif ve eşinizin sevdiği yemeklerden olsun. Birkaç gün içerisinde en geç 5 güne normal hayatınıza tabii hamilelikteki normal hayatınıza döneceksiniz.

Hadi geçmiş olsun....




İyi Bayramlar



Tüm okuyucuların bayramını kutlarım. Herkese iyi tatiller ve/veya iyi dinlenmeler. :)

Testler: İkili, Üçlü, Dörtlü, Panaroma



Hamileliğin ikinci 3 aynın en önemli devinimi bebeğinizdeki olası sorunları belirlemeye yarayan testler olacak. Bu testlerin binbir türü var ve hiçbiri kesin yani %100'lük bir sonuç veremiyor. Siz benim yazdıklarımı sadece bir ön bilgi olarak düşünün, detayları doktorunuzdan öğrenin. Ben anladığım kadarı ile sizlere bu testler hakkında bilgi vereyim.

-İkili test, Tüm testler içerisinde en çok ismini duyacağınız şey bu. Bu bir nevi inceleme denilebilir. Ultrason cihazında çocuğunuzun bazı değerleri ölçülüyor ve annenin kanında alınan örnekte bazı maddelere bakıp özellikle "Down sendromu" riski belirleniyor. Sonuç genelde bilgi verici bir düzeyde yani kesin bir sonuç veremiyor. Bu testte bir anormali görülürse daha kapsamlı testler yapılması gerekiyor. Bu testte bakılan asıl konu zeka geriliği ve bazı organ anomalileri olan hastalıklar...

-Üçlü test: Yine zeka geriliği, kalp anomalileri ve diğer bir çok organ anomalilerine bakılan bir test. Ultrasonda yapılan ölçümler ile annenin kanındaki bazı maddelere bakılarak olasılıklar belirlenmeye çalışıyor. Aslında ikili test ile aynı prosedür ancak dönemler farklı ve araştırılan maddeler farklı oluyor. Bu testin yaklaşık %70'lik bir başarı oranı olduğu söyleniyor.

 -Dörtlü test: Bu üçlü testin bir gelişmiş versiyonu gibi düşünün. Bu test "Üçlü Test"in sonuçlarını yüzde 10-15 civarında geliştiriyor. Ancak yine keskin bir sonuç elde etmeniz mümkün değil.

Ben bu test işlerini ilk duyduğumda bir halt anlamadım. Olay aslında şu, özet geçeyim sizlere. Hamilelik aslında ay ile ölçülerin bir süreç değil. Asıl birim haftalar. Yukarıdaki testler belirli hafta aralıklarında yapılan testler. Yani ikili olan üçlüden daha iyi daha gelişmiş diye bir şey yok. Zamanı geldiğinde uygun testi yaptırıyorsunuz.

Birde Panorma testi var. Bu testte yine bazı ölçümler ve anne kanından alınan kan ile bebeğin kromozonlarındaki genetik verilerin okunmasına dayanan en yeni testlerden bir tanesi. Başarı oranının çok çok yüksek olduğu söyleniyor. Eğer Amniosentez testinin risklerinden korkuyorsanız doktorunuzla bu test hakkında görüşebilirsiniz.

Hakan siz ne yaptınız derseniz, hemen söyleyeyim. Biz ikili, üçlü ve dörtlü testleri direkt olarak pas geçtik. Direkt olarak Amniosentez testine odaklandık. Zaten 35 yaş üzerindeki hamileliklerde bu test öneriliyordu, diğerleri ile hiç uğraşmadık.

Burada karar sizin. Doktorunuz ile görüşüp sizin için en doğru seçeneği bulmanızda önemli katkı sağlayacaktır. Tabii ki hiçbir test yaptırmama seçeneğiniz de var. Buna da saygı duyarım. Ama kendi adıma o riske girmem ve girmedim...

not: Başlıktaki banner'daki tezahüratı pek beceremedim ama orijinali şu: 1..2..3 gol yetmez / 4..5..6. olsun / Metin, Ali Feyyaz koysun / Beşiktaş şampiyon olsun. Makbulü, her kıtanın ayrı tribün tarafından hömkürülmesidir...